Pollyanna, başa çıkamadığı her olayda güzel bir yan bulan bir roman kahramanıdır. Bu roman kahramanı, kendisini aldatmamaktadır. Sadece bir şeyi değiştiremediği zaman, onda güzel bir yan, öğrenilecek bir şey bularak hayata tutunmaktadır. Aslında başka çaresi de yoktur. O da kötü bir şey yaşadığında acı çekmektedir, ama bunun sürekli olmasına izin vermemektedir. Yoksa Pollyanna’nın yaptığı, acıyı ya da problemleri göz ardı etmek değildir.
Olumlu düşünce de, sorunları göz ardı etmek ya da acı çekmemek anlamına gelmiyor. Olumlu düşünme tarzının bize ilham ettiği sorular şunlardır: ben bu sorunu çözmek için ne yapabilirim? Bu sorundan ne öğrenebilirim? Olumlu düşünmeyi sorunları göz ardı etmek olarak algılamak son derece yanlış bir düşüncedir. Bu bence “olumlu düşünmek zorunda” olduğumuz gerçeğinden kaçmaktır.
Olumlu düşünceden neden kaçarız? Cevap basit: olumlu düşünmek emek ve çaba ister ve genel-geçer alışkanlıklarımıza ters gelir. Olumlu düşünmek rahatlık bölgemizden çıkmamızı gerektirir. “Nasıl yani?” dediğinizi duyar gibiyim ya da “kötümser olmanın neresi rahat?” diyeceksiniz. Sizlere açıklayayım:
Rahatlık bölgesi, gerçekten rahat olunan bir yer değildir. Alıştığımız ve risklerini bildiğimiz bir bölgedir. Dolayısıyla, sorunlar karşısında çaresizlik rolünü doğal gören ve öyle davranan birinin, tersi bir tavır ortaya koyması, çaba gerektirecektir. Bu açıdan olumlu düşünmek ve olumlu davranmak, rahatlık bölgemizden çıkmamızı gerektirir. Bu da bazılarımıza hatta çoğumuza zor gelir.
Pozitif düşünen insanlar, elbette zaman zaman sınırı geçip gerçekçi olmaktan uzaklaşabilirler. Fakat bu, tutumlu bir insanın zaman zaman cimri izlenimi vermesi gibidir. Bazen sınırı geçmek, kaçınılmaz olabilir, mümkündür. Fakat, olumlu düşünce, sorunların göz ardı edilmesi şeklinde ortaya çıkan bir tavır bozukluğu değildir. Pozitif düşünmek, sorunu tanımladıktan sonra hemen bir diğer aşamaya geçmektir. Yani çözümlere odaklanmaktır. Size bir örnek vereyim: Çocuğunuzu hastaneye götürdünüz. Doktorlar ve hemşireler, çocuğunuzun problemini teşhis edip-çözüm aramak yerine oturup sizinle birlikte ağlasalar ne olurdu? Nasıl hissederdiniz? Elbette bunu istemezdiniz, bu durum sizi rahatsız ederdi. Ya da hastalanmış çocuğunuzu muayene etmeden çocuğunuzun hiçbir şeyi olmadığını söyleselerdi ne yapardınız? Bunu yapmaları da saçma olurdu. İşte benim olumlu düşünce kastettiğim şey birinci tavırdır: çocuğun sağlık problemini teşhis edip-tedaviye odaklanmalarıdır.
Olumlu düşünce insanı acı çekmekten korumaz. Fakat yıkılmasını engeller. Esir kamplarından, zor günlerden geçip gelen insanlar, olumlu düşünceye ve bir hayale sahip insanlardır. Bu insanların acı çekmediğini iddia etmek saflık olur.
Benim de hayatımın bazı dönemleri çok sıkıntılı geçmişti. İster inanın ister inanmayın “bu sorunu çözmek için ne yapabilirim?” ve “Bu sorundan ne öğrenebilirim” ifadeleri, beni sinir krizleri geçirmekten korumuştur. Bu soruları sorup cevaplarını aramasaydım, bugün burada değil akıl ve ruh hastalıkları hastanesinde olabilirdim.
Olumlu düşünmek ve bazı hayallere-hedeflere tutunmanın işe yarar başka bir pozitif alternatifi de yoktur. Başka bir deyişle, olumlu düşünmek zorundayız zaten. Başkaca işe yarar bir yöntem varsa, ben de bilmek isterim.
ASAGIDAKI ADRESTEN ALINTIDIR
http://www.erkorkmaz.net/izpesinde/Y...r/SS/SS_03.htm