Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri

Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri (http://www.hayatimdegisti.com/forum/index.php)
-   Çocuk Psikolojisi (http://www.hayatimdegisti.com/forum/cocuk-psikolojisi/)
-   -   ÇOCUKLUK EŞEYSELLİĞİ KURAMI (http://www.hayatimdegisti.com/forum/cocuk-psikolojisi/10518-cocukluk-eseyselligi-kurami.html)

ziyaretcixy 01-07-2008 01:48 AM

ÇOCUKLUK EŞEYSELLİĞİ KURAMI
 
Ondokuzuncu yüzyılın başat görüşü çocukluğun bir arılık ve suçsuzluk dönemi olduğu, bozulmanın ancak daha sonra yetişkinler toplumunun haksızlıklarına ve bedensel olgunlaşmanın getirdiği fiziksel kabalaşmalara bağlı olduğu yolundaydı. Eşeysel içgüdünün çocuklarda hiçbir biçimde bulunmadığı, ilkin erginlikte kendini gösterdiği kabul ediliyordu. Dahası, ortaya çıktığı zaman içgüdünün çok belirli bir doğada olduğuna, bireyi tek bir hedefe ittiğine inanılıyordu: karşı eşeye yönelik ‘‘normal’’ eşeysel ilişkiler yoluyla türün üremesi.
Freud’un özgür çağrışımdan sağladığı kanıtlar bu görüşlerin her bakımdan yanlış olduklarını imledi. Ödipus karmaşasının düşlemlerinin varoluşu küçük bir çocuğun ansal yaşamının büyük bir bölümünün çok ilkel ve yabanıl bir doğada olduğunu, eşeysel dürtülerin yanında saldırgan ve karşı-toplumsal dürtüleri de kapsadığını düşündürdü. Dahası, çocuk eşeyselliği yalnızca var olarak değil, ama eşeyselliğin ‘‘normal’’ yetişkin türünden çok daha geniş bir türü olarak da görünüyor ve yetişkin bakış açısından büyük ölçüde sapıkça görülen doyum tiplerini içeriyordu.
Freud şaşırtıcı buluşlarını eşeysel içgüdünün bütünüyle yeni bir kavramsallaştırılması ile açıkladı, bu içgüdünün doğumdan başlayarak oldukça bir güçlü bir biçimde varolduğu önsavını getirdi. Bununla birlikte, yalnızca karşı eşeye yönelik çok sınırlı bir doyum biçimine doğru oldukça tikelleşmiş bir itki olmaktan uzak, gizil olarak çok çeşitli yollarda doyuma yetenekli genelleşmiş bir çabaydı. Eşeyselliğin özü her tür bedensel, tensel haz için genel bir istekti ve genital uyarılma bunların yalnızca bir biçimiydi.
Freud yeni doğmuş bebeği çok-şekilli sapık (polymorphously perverse) olarak betimledi; eş deyişle, bedenin sözcüğün tam anlamıyla herhangi bir yerine yumuşak bir uyarıdan eşeysel (eş deyişle, tensel) haz alma yeteneğindeydi. Erken gelişmenin gidişi içinde belli uyarı tipleri başkalarından daha kolay ve daha sık olarak yer alır, böylece bedenin belli bölümlerini ve belli uyarı tiplerini doyum için en önemli araçlar olarak seçer. Bebek ve küçük çocuk için özellikle önemli olanlar oral ve anal bölgelerdir, çünkü emme ve kaka yapma edimleri yoluyla her ikisi de düzenli, yumuşak uyarı alırlar. Kısa bir süre sonra, çocuk bedeni üzerinde daha büyük bir denetim geliştirdikçe, genitallerin uyarılmasından türetilen haz öne çıkar.
Bu fiziksel gelişim değişkenlerine ek olarak, toplumsal kaygıların da eşeysel içgüdü üzerinde belli etkileri vardır. Birçok eşeysel doyum türü çocuğun ebeveynleri tarafından büyük ölçüde uygunsuz görülür ve buna göre çocuk tuvalet eğitimi gibi uygulamalar yoluyla ya da masturbasyon için ceza tarafından kısıtlanır. Çocuk adım adım ancak göreli olarak az sayıda doyuma izin verildiğini öğrenir. Tüm bu baskıların ve etkilerin bir sonucu olarak, kökensel olarak ayrımlaşmamış eşeysel içgüdü giderek artan bir oranda yönlendirilir, belirişlerinde katı kalıplar altına getirilir. Erişkinlikte, genellikle oldukça tikelleşerek karşı eşeye yönelik genital eşeysellik biçimine ulaşır.
O zaman özgür çağrışımda açığa serildiği biçimiyle Ödipus düşlemleri için ve çocuk eşeyselliğinin sapık belirişleri için açıklama burada yatıyordu. Bunlar ‘‘saflık’’ içindeki eşeyselliğin, yetişkindeki en son biçimine şekillenmeden önceki zamandan kalan eşeysel içgüdünün izleriydiler. Çocuklar tabu eşeysel dürtüleri doğallıkla yaşar ve sergilerler, çünkü uygunsuz olduklarını henüz öğrenmemişlerdir. Öğrendikleri zaman, ‘‘uygarlaşır’’ ve bilinçli olarak çocukluk eşeysel doyum araçlarını terkederler. Geleneksel tablo böylece tam anlamıyla yanlıştı. Çocuklar dünyanın kötülükleri tarafından eşeysel olarak yozlaştırılan suçsuz yaratıklar değildirler; tersine, ancak olgunlaştıkça ve uygarlaştıkça denetlemeyi öğrendikleri dizginlenmemiş ve ‘‘sapık’’ eğilimlerle doğarlar.
Freud eşeysel gelişimin tipik sürecini kavramsallaştırırken, kaynaşmakta olan çocuksu eşeysel dürtülerin yaklaşık beş yaşında bir doruğa ulaştıkları vargısına ulaştı. Bu noktada karşı-eşeyden ebeveyn açıkça dürtülerin doyumu için en istenen kişi olarak ve aynı-eşeyden ebeveyn ise doyum için yenilmesi en güç hasım olarak tanınmıştır. Bu durum ebeveynlerden birine iye olma, ve ötekindense kurtulma isteğini doğurur; böylece Ödipus karmaşası doğar. Bununla birlikte, karmaşa çocuk için büyük bir iç çatışma getirir, çünkü aynı-eşeyden ebeveyn yalnızca bir hasım olarak değil, ama ayrıca çok daha güçlü bir birey olarak da görülür. Çocuk nasıl ebeveyne karşı olumsuz dilekler taşıyorsa, ebeveynin de ona karşı olumsuz eğilimleri olabileceğinden korkar. Ebeveyn böylesine güçlü olduğu için, çocuğun kafasında aralarındaki herhangi bir kavgayı kimin kazanacağı konusunda hiçbir kuşku yoktur. Bu yüzden Ödipal dileklerin kendileri çocuk tarafından tehlikeli olarak görülmeye başlar, çünkü onu kazanmak için hiçbir umudu olmadığı bir kavgaya sürükleme gözdağını verirler. Dilekleri dışsal olgusallığın zorlu istemleri ile çatışma içine girmiştir.
Bu çatışmanın çocuk açısından ulaşılabilir biricik çözümü Ödipal dilekleri baskılamak, onları endişe yaratmak üzere hiçbir zaman kendilerini gösteremeyecekleri bir yolda bir bilinçaltı duruma zorlamaktır. Çocukluk eşeyselliğinin tüm kalıntıları, Ödipal dürtülerle bağlı oldukları için, bilinçten yiterler. Çocuk şimdi Freud’un gizlilik dönemi dediği evreye girer ve bu erginlikteki fiziksel olgunlaşma eşeysel itkiyi yeniden-uyandırıncaya dek sürer. Gizlilik dönemi sırasında, çocuk eşeysel içgüdü tarafından yaratılan saplantı ve endişelerden büyük ölçüde kurtulur, ve genellikle okulda toplum tarafından dayatılan göreli olarak ‘‘yüksüz’’ öğrenme görevlerini üstlenmeye en uygun yatkınlığı kazanır.
Ama çocukluk eşeyselliğinin özelliği olan dilek ve dürtüler yok edilmemiş, yalnızca baskılanmışlardır. Yetişkinliğe dek dayanırlar, bilincin yüzeyinin tam altında kalırlar, ve bulabilecekleri her tür dolaylı ve örtük anlatım biçimini ararlar. Düşler ‘‘normal’’ bir çıkış yolu sağlar ve böylece kendilerini aşağı yukarı herkeste sergilerler. Histerik belirtiler aynı soruna daha alışıldık dışı ve daha kötü uyarlanan bir çözümü temsil ederler, üstelik düzeneklerin her iki durumda da benzer olmalarına karşın. Baskılanmış çocukluk eşeyselliği bilinçsiz gizli içeriği ya da patojenik düşünceleri sağlar, ve bunlar da kendi paylarına birincil süreç düzenekleri yoluyla bölümsel ve simgesel doyum kazanırlar.
Freud böylece düşleri ve belirtileri benzer olarak insan yaşantısında kaçınılmaz olan çatışmaların yansımaları olarak görmeye başladı—çocukluk ve olgunluk arasındaki, içgüdü ve toplum arasındaki, dilek ve olgusallık arasındaki çatışmaların. Ve kuramını daha öte geliştirirken, böyle çatışmalar ve bunları çözme girişimleri ona insan ruhsallığının en belirleyici özelliği olarak görünmeye başladı.


WEZ Format +3. Şuan Saat: 10:45 PM.

Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.