Albay
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 145,988
Tesekkür: 45
92 Mesajinıza toplam 143 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Eyvah herkes bana bakıyor! Kalabalıkta çok da göze batmıyorlar ama kendi içlerinde bir cehennemdeler.
Birinin yüzüne doğrudan bakamıyorlar. Ya elleri titriyor ya gözlerini kaçırıyorlar. En büyük kâbusları kalabalıkların ortasına düşmeleri... gözleniyor olmak, bir yanlış yapmaktan korkmak ellerini kollarını bağlıyor. Bu bir rahatsızlık. Sosyal fobi olarak tanımlanıyor ve toplum içindeki yüzdesi küçümsenmeyecek kadar yüksek. Korku, endişe ve çekingenliklerimizle besleniyor. Çocuklukta ortaya çıkıyor ama anne ve babalar ya çocukluklarına vermekle geçiştiriyorlar ya da "çocuktur, büyür geçer" diyorlar... Oysa bu çocuklar ileriki yaşlarda toplumdan uzaklaşıyor, iş ve aile hayatında huzursuzluklar yaşıyor ya da tamamen kendi içlerine kapanıyorlar. Sosyal fobi, beraberinde depresyonu, alkol ve uyuşturucu bağımlılığını da getirebiliyor. Sosyal fobisi olup da bunu atlatan, ya da atlatmaya çalışan kişilerle konuştuk. Kimisi isim ve fotoğraf vermeyi kabul ederken kimileri ismini bile gizledi.
Sosyal fobiyi bir de üstesinden kendi iradesiyle gelen bir psikoloğun ağzından dinledik. Yıldız Burkovik şimdi kendini hastalarını iyileştirmeye adamış, hatta "Sosyal Fobi/Görünen ve Görünmeyen Yüzleri" isminde bir de kitabı var.
-Sosyal fobiyi tanımlar mısınız?
Sosyal fobiyi, kendini dış çevreye karşı kötü hissetme, yani rezil veya tedirgin olma hissinden doğan, insanların eleştirilerinden çekinme gibi durumlarda duyulan sosyal bir korku hali olarak tanımlayabiliriz. Yaygın belirtileri ise titreme, kalp çarpıntısı ve aşırı heyecan...
SEÇENEKLER ÇOĞALINCA...
-Sosyal fobiyi bir tarih içinde tanımlamaya kalkışırsak nereden ve kiminle başlamalıyız?
Sosyal fobi 1966'da Isaac Marks tarafından tanımlanmış. Eskiden nüfus daha azken, herkes birbirini tanıyorken nüfusun artışıyla ilişkilerin, kişilerin araları açıldı.Çoğalmak korkutucu oldu, çünkü kontrol edebilme duygusu yerini kontrol edememeye bıraktı.
-Yani, sosyal fobi, bir modern toplum hastalığı mı?
Modernleşmeyle birlikte pek çok yeni fikirler oluştu, seçenekler çoğaldı, bazen seçeneklerin arasında sıkışıldı. Topluma uymak mı, karşı çıkmak mı, kendini gerçekleştirmek mi daha uygun, bilinemedi. Gelişmeyle birlikte sosyal fobikler sosyal hayattan kendilerini çekmeye başladılar. Daha fazla dikkat, daha fazla kendini göstermeye gerek oldu ve kaçış başladı. Çocukların ebeveynlerin, okulun, dershanelerin yarış arzularının içine sıkışıp kalması, modaya uymayanın dışlanması, ekonomik engeller içinde kendini göstermenin zorlukları kişileri daha da gerilere çekti...
- Bu açıdan bakıldığında İstanbul sosyal fobikler için uygun ortam mı?
Karışık bir topluluk var İstanbul'da, her dinden, her dilden, her ortamdan kişiler... İnsanlar ayrı sesler içinde seslerini duyurmaya çalışınca tabiiki daha çok zorlanırlar. Kendini göstermek durumunda kalınan her yer sosyal fobik için tedirgin edicidir, herkesin sizi izlediği bir konumda olmak daha da tedirgin eder. İstanbul gibi büyük şehirlerde, herkesin ilgi ve izleme alanında, doğal olarak tedirginlik artabilir. Ancak bazen de çok küçük bir yerde yaşamak tedirginliği çoğaltır...
-Sosyal fobinin belirtilerinin başlangıç yaşı için bir şey söylemek mümkün mü?
Aslında şöyle bir şey var; bir yaşına doğru çocukların hareketlerinde değişiklikler görülür. Kimisi cana yakın olur, kimi çekingendir, kendine fazla dokundurtmaz. Bu tarz davranışları olan çocuklara biraz dikkat etmek gerekir. Genelde belirtilerin ortaya çıkışı ise okul zamanına denk geliyor. Tabii, ergenlik döneminde de çok sık rastlanıyor. Yetişkinlikte ise özellikle performans gösterilmesi gereken dönemde kendini gösteriyor. Yani, net bir dönem belirlemek mümkün değil.
-Peki, aile ortamının ve genetik mirasın etkisi var mı?
Ailede böyle bir durum varsa genetik bir etkilenme olabiliyor, ama kişinin kendi kişilik özellikleri, aile ortamı, gittiği okul,oynadığı çevre, yaşantı içeriği daha önemli. Kişinin yaşadığı çevrenin sosyal anlamda ne derece açık veya kapalı olduğu da belirleyici. Mesela sürekli aile ve akrabalarıyla yaşayan kişiler bu rahatsızlığı daha fazla yaşayabilir. Örneğin baba ya da anne lokantaya yemeğe gitmezlerse çocuk bunu öğrenmez. Ve ilerde böyle bir ortamda tedirgin olur. Sosyal fobi yemek sırasında ellerin titremesi, kaşığı ya da bıçağı alırken titreme, tutamama, bazen bulantı hissi gibi belirtilerle de kendini gösterebilir. Kişi bunları önceden deneyimlediği zaman daha az tedirgin oluyor.
-Ne yaratıyor bu tedirginliği, el titremesi ve bulantıyı?
Burada, başkalarının kendisi hakkında olumsuz düşüneceklerini düşünmekten doğan bir kaygı var. Temelinde aşırı mükemmeliyetçilik yatıyor. Çünkü bu kişilerin hata yapmaya tahammülleri yok. Hem önde olmaktan, hem geride kalmaktan korkuyorlar. "Çok önde olmamalıyım çok dikkat çekerim,ama geride de kalmamalıyım çünkü potansiyalim var" diye düşünüyorlar. Sürekli bir alarm hali söz konusu.
-Tedaviden bahsedersek...
İlaç tedavisi ve terapi kullanılıyor. Her sosyal fobide ilaç kullanılacak diye bir durum yok. Sosyal fobinin yanına depresyon, obsesif kompelsif bozukluk , somatik şikayetler ya da daha uç noktalardaki psikotik depresyon dediğimiz şeylerde yerleşmiş olabiliyor. Bu durum daha zor ve tabii tedavi de çok farklı oluyor. Ama terapi burada son derece önemli, çünkü kişinin kendini kabullenmesi açısından büyük önem taşıyor.
-Siz de bu tecrübeyi yaşamışsınız... Neler yaşadınız, nasıl atlattınız?
Herhangi bir ilaç kullanmadım. İşin içinde olup insanın kendisini deşifre etmesi çok zor. Çocukluğumda fazla bir şey belirgin değildi. Annem biraz çekingendir, babam da öyle sayılır. Yani ailesel birtakım özellikler var. Ancak ben çok yaramazdım küçükken, kavga eder, dövüşürdüm. Sanırım bu biraz da performans göstermekle ilgili. Hani kendini biraz daha yukarılarda görme isteği. Bir megaloman değilim, narsisist de değilim, ama ne kadar iyi yapabileceğimi gösterme ihtiyacı hisseden bir bireyim. Herkes de bunu göstermeye çalışmaz mı aslında? Bir iş yapıyorsanız en iyisini yapmanız gerekir.
EVET, BEN BUYUM...
-Sizdeki belirtiler nasıl başladı?
15-16 yaşlarımda başladı. Bir erkeği çok beğendiğimde,beraber oturup ailece yemek yerken elim titriyor, çorbamı içemiyordum. Daha sonra kafamda sallanma başladı. Heyecan, kaygı, endişe ya da bir şeyleri çok yapmak isteyip de yapamadığımda hemen kafam sallanıyordu. Bu gerçekten çok zor bir durumdu, çünkü saklanır bir yanı yoktu. Görüntü itibari ile çok sıkıntı verici bir durumdu. Bunu kontrol etmek için çok büyük çaba gösterdim.
-Neler yaptınız?
Kendime duyarsızlaştırma dediğimiz bir tekniği kullandım. O durumu görsel olarak zihnimden alıp, endişelerimi birden ona kadar rakamlandırdım. İlk andaki durumumu on diye adlandırıyorsam daha sonraki durumda bunu sekize düşürmek gibi bir çalışmaydı bu. Ardından gevşeme egzersizleri yaptım. Stresli olduğumu kabul edip, kendime 'evet ben buyum' deyip her şeyi kabullenme denemeleri yaptım. Bu iki buçuk yıl kadar sürdü. Başımdaki titreme kontrolüme geçti ve azaldı. Şimdilerde çok gergin ve stresli olduğumda çok küçük, saniyelik bir rahatsızlık yaşıyorum, ama önemsemiyorum.
GÖZ GÖZE GELEMEMEK
Marmara Hukuk öğrencisi, 22 yaşındaki Aslı İ.K. ile konuşmaya gittiğimde kendisini tanımam bir hayli güç oldu. Buluşacağımız yerde bir tek o olmasına rağmen köşe kapmaca oynar gibi yer değiştirdi. Neyse ki sonunda onu yakaladım ve uzun bir adaptasyon süresinin ardından sohbetimize başladık.
-Bu durum ilk ne zaman çıktı?
İlkokul 3. sınıfta, içten içe rahatsızlığımı hissetmeye başladım. Her sabah okula giderken mideme kramplar girer ve terlerdim, hatta İstiklal Marşı ve andımızı söylemeye katılmamak için okula geç gittiğim dahi olurdu. Özellikle yarışmalar ve şiir okumaları korkulu rüyalarımdı. Neyse ki öğretmenlerim bu konuda bana fazla ısrarcı değildi.
-Bu durumu aileniz biliyor mu, ne diyorlar?
Farkındalar, ama çok endişelendiklerini sanmıyorum. Onlarla çok iyi ilişkiler kuramadım zaten, çekingenliğim yanlarında da sürüyor, ama ne de olsa aile.
-Dikkatimi çekiyor, benimle de göz göze gelmekten kaçınıyorsunuz, bu da rahatsızlığınızın bir parçası mı?
Maalesef evet. Beni en çok rahatsız eden şey bu zaten. Aşmayı denedim, ama her seferinde başarısız oldum. Bu yüzden dışarıdan deli gibi göründüğümün farkındayım.
-Hukuk fakültesinde eğitim görüyorsunuz. Kalabalık sınıflar, anfiler, yüzlerce kişi ve iş yaşamında ileri derecede sosyal bir ortam sizi bekliyor. Şu anki durumunuz ve ilerideki hayatınızı nasıl görüyorsunuz?
Aslında bu kalabalık bir kâbusken bir avantaja dönüştü. Çünkü kimse beni tanımıyor. Ben de arkadaşlık kurmuyorum. Ayrıca derslere de çok az giriyorum. Bu şekilde sosyalleşmekten kaçabiliyorum. Gelecek için ise planlarım var. Kendimi tedavi etmeye çalışıyorum. Sizinle de bu sebeple görüşmeyi kabul ettim. Yani, ilk adımı atmış oldum. Psikolojik yardım da alıyorum. İnanıyorum ki bunu atlatacağım.
TANRIM, LÜTFEN AKBİLİM BOŞ OLMASIN!
Kayıhan Ruşen ve Furkan Aydemir internet üzerinden birer sosyal fobi grubu kurmuşlar. Ruşen'in grubundakilerin sayısı şimdilik 240. Yaşadıklarını birbirlerine aktarıp, düşüncelerini paylaşıyor, hastalığın üzerine gitmek için birbirlerinden destek alıyorlar. Grup üyeleri ve görüştüğümüz diğer sosyal fobisi olanlar yaşadıklarını şöyle anlatıyorlar:
Kayıhan Ruşen (öğrenci, 25 yaşında, Kayıhan Ruşen'in iletişim grubu http: //s.yahoo.com//sosyalfobi
Çocukluğumdan beri sosyal fobiliyim. Daha ilk okula gitmeden önce insanlardan çekiniyor, kaçıyordum. Arkadaş edinemiyordum. Bu yüzden okul yıllarımda hep yalnız dolaştım. Toplu taşıma araçlarına binemedim. İnsanlar arasında yemek bile yiyemiyordum. Bunu aşmak için uzun süre kendimle savaştım, 16 yaşımdan sonra tedavi olmaya karar verdim, ama sürdüremedim, doktora ve ilaçlara güvenemedim. Psikoterapi de benim istediğim gibi bir sonuç vermedi. 4 ay önce psikoterapiye ve ilaç tedavisine yeniden başladım. Şu anda memnunum. Eskiden dışarı çıkamazken şu an çıkabiliyorum. İnsanlarla olan ilişkilerim düzelmeye başladı. Hâlâ konuşurken rahatsız oluyorum ve çekiniyorum, ama rahatsızlığımın bilincindeyim ve savaşıyorum. Bunun aşmak için öncelikle bu rahatsızlığı kabul etmek gerekiyor; ben de bunun farkına varıp kabullendim. Önce irade, sonra da tedavi bu rahatsızlığın çözümü oluyor, sanırım.
Cem Arslan (Ekonomist, 26 yaşında)
Belirtileri fark ettiğimde yedi sekiz yaşlarımdaydım. Ortaokul ve lisede insanlarla ilişki kurmak için yaklaşımın hep karşı taraftan gelmesi gerekiyordu. Böyle bir ruh hali içindeydim. Lisede edebiyat öğretmenim soru soramadığımın, çekindiğimin farkındaydı. Sorunumun üzerine giderek bana 10 Kasım'da şiir okuttu ve tiyatro koluna alıp, bir oyunda rol verdi. Bu rahatsızlığın üzerine gitmemi sağladı. Gerçekten üzerine gitmedikçe bir çözüme ulaşmak mümkün değil. Eğer insan bundan kaçarsa otobüse bile binemez oluyor. Markette alışverişten sonra para ödemeyi beklemek yerine malları almadan çıkıyorsunuz. Üniversite 3.sınıfta internet üzerinde sosyal fobiyi tanıtan bir siteye üye oldum, bir grup vardı, onlarla tanıştım ve bazı şeyleri paylaşmaya başladık. Bu ortam rahatlamamızı sağladı çünkü yalnız olmadığımızın farkına vardık.
Pınar Balcı (Psikolog, 24 yaşında)
İlk belirtiler lise zamanında başladı, ama bunun bir rahatsızlık olduğunu geç anladım. Ailem her zaman yanımdaydı. Tüm işlerimi onlar görüyordu, mecburen yapmam gereken bir şey olmadığı için çok rahattım ve davranışlarımın normal olduğunu düşünüyordum. Rahatsızlık bir ara öyle bir yere geldi ki, telefonla sadece ailemle konuşabiliyordum. Bir yeri aramam gerekiyorsa bile aradan en az bir hafta gecikiyordu. Arkadaş edinirken de her şeyi karşı taraftan bekliyordum. Bir dönem de tiklerim vardı. Yüz mimikleri, göz kırpmalar... Böyle bir gün geçirdikten sonra savaştan çıkmış gibi yorgun oluyordum. Rol yapıyordum, girişken mutlu bir insan karakteri canlandırmaya çalışıyordum. Uzun bir süre kabullenmek yerine bunu gizlemeye çalıştım. Bunu kendime itiraf edene kadar çok güçlü görünmeye çalışıyordum. Başaramadığım zaman da kendimi cezalandırıyordum, ağlıyor, krizlere giriyordum. Kendime aptal olduğumu, hiçbir şeyi beceremediğimi söylüyordum. Artık bunlar geride kaldı, çünkü bunu kabullenmiş durumdayım. Tedavinin faydasını kısa zamanda gördüm. İlaçlar da beni çok rahatlattı. Burada en önemlisi korkmadan sorunun üzerine gitmek. Yani dışarıdan biri tedavi etmiyor, olay sizde başlayıp sizde bitiyor. Aile desteği de çok önemli, bazı aileler bunu hastalık değil, bir çekingenlik ya da karakter olarak görüyor. Sorun da o zaman başlıyor zaten. Ben sosyal fobik olduğumu geçen sene anladım, internette okuduklarım beni tarif ediyordu.
Furkan Aydemir (Öğrenci, 25 yaşında, kişisel sayfası http: //www.fobi.org.uk)
Benim belirtilerim de lise yıllarında başladı, sınıfta topluluk önünde konuşmak beni çok zorluyor, yüzüm kızarıyor ve terliyordum. Üniversitede ise sosyal ortamlara giremiyordum. Derslere de fazla katılmıyordum. Bir ara sosyal fobiye dair bir şeyler okudum ve kendime teşhis koydum. Sırf sosyal fobiyi yenmek adına değil de ortamın gereği olarak bir şekilde üstüne gidiyordum. Farklı görüşlerle karşılaştım, ideolojik anlamda değişimler yaşadım. Okumam, araştırmam, arkadaşlarla bir araya gelmem ve tartışmam gerekiyordu. Internet sayfası fikrinin çıkışı da, 1998'de, kendimi insanlara açma isteğinden doğdu. Mail grubu oluştururken önce insanları davet edebilmek için bir giriş yazısı yazmam gerekti. Birkaç şey yazdım, bunlar birikince bir internet sitesi yaptım ve güncelledim. Şu an birkaç sosyal fobi grubu var. Benim durumuma gelince, sosyal fobiyi yendim diyebilirim. Artık çekinmiyorum ve rahatça konuşuyorum. Sosyal fobi aşılabilecek bir sorun, en önemlisi saklamamak.
Furkan M. (Finans Danışmanı, 24 yaşında)
Sorunumun farkına lise yıllarında vardım. Karşı cinsle konuşurken rengim atar, terlerdim. Önceleri kızlardan utandığım ve güvensiz olduğum için böyle olduğumu sandım, ama sonraları bu tepkileri herkese karşı göstermeye başladım. Üniversite yıllarımda bu sorunu kendi irademle biraz aştım, ama kısa bir süre de psikolojik tedavi gördüm. Şu an her şey yolunda, iyi bir işim var ve korkularım eskisi kadar güçlü değil. Ama hâlâ küçük sorunlar yaşıyorum. Her sabah otobüse binerken akbilimin boş olmasından çok korkuyorum. Çünkü boş uyarısında çıkan o ses sonrasında herkesin bana bakacağını ve benim de elimin ayağıma dolaşacağını düşünüyorum. Bunu da "akbil paranoyası" diye adlandırıyorum. Aslında çok komik ama beni hâlâ rahatsız ediyor. Bunun gibi küçük takıntılar dışında kendi bütünlüğümü sağladığıma inanıyorum.
Kaynak : Bayposta.com Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. |