![]() |
Hekimin Hekimlik Sözleşmesinden Doğan Yükümlülüklerine Genel Bakış Hekimlik sözleşmesi hasta ve hekim arasında, açık veya zımni irade açıklamalarıyla kurulan, ani edimli, rızai bir sözleşmedir. Herhangi bir şekil şartına tabi değildir. Bu sebeple, hekim tarafından hastanın başvurusu derhal reddedilmedikçe sözleşme kurulmuş olur. Bu sözleşme bazı yazarlarca teşhis ve tedavi sözleşmesi olarak da isimlendirilmektedir. Borçlar Kanunu'nda bu sözleşme ve yükümlülükleri ayrıca düzenlenmemiştir. Hakim görüşe göre, hekimlik sözleşmesi hukuki niteliği açısından bir vekalet sözleşmesidir. Yargıtay da bazı istisnai tıbbi müdahaleler hariç olmak üzere aynı görüştedir. Hizmet sözleşmesi sonuç taahhüdü içermez. (Estetik cerrahlarla ilgili hukuki durum farklılık teşkil etmektedir). Buna ilişkin istikrar kazanmış Yargıtay kararlarından bazıları: .yapılan ameliyat beklenen iyi sonucu vermemiş olsa dahi, tıp ilminin kabul edilen kurallarına uygun müdahale yapılmış ise, hekime kusur izafe edilemeyeceğinden meydana gelen sonuçtan dolayı sorumluluğa gidilemez. Y.4.H.D.,29.06.1967 tarihli ve 1967/2876 E., 1967/5612 K. sayılı kararı. .Taraflar arasındaki ilişki bir vekalet ilişkisidir. Dava doktorun mesleki kusuruna, özen hususuna aykırılık iddiası ile açılmıştır. Vekil (Doktor) işini yaparken bir işçi gibi özen göstermek zorundadır. Bu nedenle en hafif kusurundan dahi sorumludur. Doktor hastalığa tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin doğru teşhisi koymalı, önlemleri eksiksiz biçimde ve gecikmeksizin almalı, olayın gerektirdiği uygun tedaviyi gecikmeden belirleyip uygulamalıdır. Tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranılmakla birlikte sonuç değişmemiş ise doktor sorumlu tutulamaz. Y. 13.HD, 2003/711 E. 2003/4255 K. sayılı ve 09.04.2003 tarihli kararı. ..Vekil, iş görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil de, bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumludur... Y.13.HD. 2002/13959 E. 2003/2380 K. sayılı ve 06.03.2003 tarihli kararı. Doktorun kusurlu olup olmadığına ilişkin Yüksek Sağlık Kurulu'ndan alınan raporlar, eğer olayın özelliklerine uygun değilse, dayanaktan yoksunsa veya inandırıcı olmaktan uzaksa hakimi bağlamayabilir[1]. Nitekim Yargıtay 09.05.2000 tarihli kararında bu hususu açıkça belirtmiştir. ..Mahkeme, Yüksek Sağlık Şurasına başvurup başvurmamakta serbesttir ve herhangi bir bilirkişi raporuyla bağlı olmadığı gibi, onun raporuyla da bağlı değildir. (HUMK. madde 286) Bu durumda, somut olayda, raporlar arasındaki değinilen çelişkinin giderilmesine hukuken bir engel; eş söyleyişle Yüksek Sağlık Şurası raporuna mutlak surette itibar etme zorunluluğu yoktur. öte yandan, anılan Şura raporunda, davalı doktorun 6/8 oranında kusurlu bulunduğu yolundaki sonucun hangi maddi verilere dayandırıldığı; hangi kusurlu davranışı, ihmali ya da mesleki hatası nedeniyle davacının zarar görmesine neden olduğu somut ve denetime elverişli bir biçimde ortaya da konulmamış, soyut bir değerlendirme yapılmakla yetinilmiştir. Bu haliyle de, raporun hükme esas alınmasına olanak yoktur. Hal böyle olunca, mahkemece yapılması gereken iş, uygulanan cerrahi müdahalenin göze ilişkin olması ve estetik yönünün de bulunması nedeniyle, üniversitelerin bu ana bilim dallarında görevli, konusunda uzmanlık sahibi başka bilirkişilerden oluşturulacak bir kurula inceleme yaptırılarak, cerrahi müdahaleden önce, müdahale sırasında ve sonrasında, böyle bir müdahale yönünden alınması gereken önlemler, hazırlıklar, yapılacak işlemler, müdahale sırasında ve sonrasında uyulması ve uygulanması gereken tıbbi kural ve ilkeler çerçevesinde, olması gerekenler ile davalı hekimin yaptıkları arasında bir farklılık bulunup bulunmadığının, varsa bunların nelerden ibaret olduğunun, davalının eylemiyle doğan zararlı sonuç arasında bilimsel bir nedensellik bağı bulunup bulunmadığının, davalının kusuru varsa bunun oranının somut, dayanakları gösterilmiş ve denetime de elverişli bir şekilde saptanması, sonuçta ortaya çıkacak uygun duruma göre bir karar verilmesidir. (Y. 13. HD. 2000/1146 E. 2000/4438 sayılı kararı) Vekil, işgörürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil de, bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. (BK. Md. 390/11) Vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup hafif kusurundan bile sorumludur. (BK. Md. 321/l) O nedenle doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları (Hafifde olsa) sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktorlar hastalarının zarar görmemesi için yanlız mesleki değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni göstermek zorundadırlar. Doktor tıbbi çalışmalarda bulunurken bazı mesleki şartları yerine getirmek, hastanın durumuna değer vermek tıp biliminin kurallarına gözetip uygulamak tedaviyi her türlü ihtiyat tedbirlerini alarak yapmak zorundadır. Doktor ufak bir tereddüt gösteren durumlarda bu tereddüdü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada koruyucu tedbirler almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında seçim yaparken hastanın özelliklerini gözönünde tutmalı onu gereksiz risk altına sokmamalı en emin yolu tercih etmelidir. (Bkz Tandoğan Borçlar Hukuku özel Borç ilişkileri cild, Ank. 1982 Sh.236 vd.) Y.13.HD. 1994/ 8557 E. 1994/ 2138 K. sayılı ve 04.03.1994 tarihli kararı. Sırasıyla, hekim ile hasta arasında hukuka uygun sözleşme için gereken şartlar ve hekimin tazminat sorumluluğu konuları arkasından Malpraktis.konusu hakkında kısa ve pratik bilgiler vermeye devam olunacaktır. |
WEZ Format +3. Şuan Saat: 12:56 PM. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.