![]() |
Tırtılın dileği "Ihlamurun çiçeklisi makbul tamam ama çiçeği zayıf olup yaprağınla toplanandan da aynı lezzeti alabilirsin" diyerek ağaçtan toplayıp kenara kurumaya bıraktığı ıhlamurlardan torbaya doldurup uzattı. Her yıl haziran ayında hastane bahçıvanımız arka bahçedeki emektar ıhlamur ağacından topladığı ıhlamurları kurutur ve meraklılarına dağıtırdı. O yıl kurak geçen kışın da etkisi ile ağacın çiçeği zayıf olmuştu. Bahçıvanımız hastanemizin yaşlılarındandı. Hastaneyi evi bilmişti. Her sabah onu çiçeklerin başında kah sularken, kah kuru ve yabani otları ayıklarken bulurduk. Kimseyle konuşmaz, hep işine bakardı. O sabah ıhlamur almak için yanına gittiğimde çiçeklerin zayıflığı nedeniyle kimseye beğendiremediğinden yakınıyordu. İnsanların ağacın çiçekleri dışında bir şey görmek istemediğinden, yaprağının da aynı lezzeti ve kokuyu barındırdığının farkında olmadığından yakındı. "Çiçek açmasa diğerleri gibi kimse farkında olmayacak bu güzelim ağacın" diye söylendi. Ön bahçedeki gülleri ilaçlamak için hazırlık yapıyordu. Kurumakta olan ıhlamurların üzerine konan sarı kanatlı kelebeği izledim bir süre. Çoktandır kelebek görmediğimden söz ettim. Gülümseyerek elindeki ilaçlama aletini gösterdi. "Bırakmıyoruz ki tırtıllar kelebek olsun. Yaprağı çiçeği kemirmesin diye ilaçlayıp kaldırıyoruz ortadan. Bu yine iyi sıyrılmış aradan" dedi. Uzanıp dalı eline aldı. Daldaki kelebeğe yakından baktı. Üflemesiyle kelebeğin kanat çırpıp uçması bir oldu. "Her tırtılın dileğidir günün birinde kelebek olmak. Ama sadece bu başarabilmiş. Diğerleri kemirdikleri yapraklarla yetinip anca karınlarını doyurabilmişler" dedi. "Evin ailen yok mu?" diye sordum. Hastaneyi evi bildiğini, hanımını geçen yıl kaybettiğini oğlunun ise kelebek gibi yuvadan uçup gittiğini anlattı. Kendi pek anlatmasa da oğlunun uyuşturucu bağımlısı olarak bir süre tedavi gördüğünü duymuştum. Geleni gideni de yoktu. Hafta sonları ortalıkta görünmüyor, akşamları yine hastaneyi dönüyordu. "Oğlun nasıl" diye sordum. Bir süre sustu, duymazlıktan gelir gibi yaptı. Beklediğimi görünce sıkıntılı gözlerle baktı. -Bilmiyorum. Pek uğradığı da yok. Rahmetli hanımım oğlunun doktor olmasını hayal ederdi, hep. O ise erkenden kelebek olmaya heves etti, doktor bey. Şu tırtıllar gibi sabredemedi. Sabırla yaprakları kemirip karnını doyuran, kozasını kurup kelebeğe dönüşen insanları küçük gördü. Kısa yoldan hızlı yaşamayı seçti. Şimdi çırpınıp duruyor bir yerlerde. -Peki engellemek için çabalamadın mı? -Çabaladım elbet. Ama o kararını vermişti. "Ben sizin gibi ömrümü buralarda tüketemem" diyerek liseden sonra evi terk etti. Ona herkesin ömrünü bir şekilde tükettiğini anlatmaya çabaladım. "Kimi kelebek gibi bir iki günde parlar ve söner, kimi ise yediği yapraklarla azar azar ömrünü de kemiren tırtıllar gibi yaşar" dedim, anlamadı. Hızlı yaşamayı kısa yoldan kelebek olup uçmayı, hayatını çabuk tüketmeyi seçti. Ticarete heves etti. Borca girip iş kurdu birkaç kez. Hepsini batırdı. Ticaretin kumar olduğunu, borca kumar oynanmayacağını anlatıp "oynayacaksan kazanabileceğin kumar oyna başını sokacak ev al da hayatını kurtar" dedim. Anlamadı. Borç içinde yüzüyor şimdi. -Peşinden gitmedin mi? -Gitmez miyim? Çok koşturdum peşinden ama nafile. Koptuk biri birimizden. O beni küçük gördü, ben onu anlamadım. Tedavisi için elimde avucumda ne varsa gitti. Borçlarımı ödemek için evimi satıp hastaneyi evim belledim. Hafta sonları hanımın mezarını ziyaret etmekten dışında pek çıkmıyorum bu bahçeden. -İşe yaradı mı? -Bir süre işe yaradı ama kurtulamadı o arkadaşlarından. Sanırım yine rahat durmuyor. Biraz da o yüzden bana görünmeye yüzü yok. Hoş, tekrar gelip yardım istese hayır deyecek halim yok ama gücüm de kalmadı artık. Bizim ıhlamur ağacı gibi yıldan yıla kuruyorum sanki. İlaçlama hazırlıklarını tamamlamıştı. Ihlamurlar için teşekkür ettim. Eliyle selam verip "Ne olur ne olmaz doktor bey, sen yine de o ıhlamurları yıkamadan demleme. Bu şehrin tozu toprağı da kirlendi artık" dedi. Şapkasını başına geçirip ilaçlama cihazını eline aldı kafasını kaldırmadan "Ben de gideyim şu gülleri tırtılların şerrinden kurtarayım. Tırtılın dileği başka bahara kalsın" diyerek ön bahçeye yöneldi. O yıl bahar kısa sürmüş yaz sıcakları erken bastırmıştı. Ön bahçenin gülleri de erken durmuştu, çiçeğe. Ancak arka bahçeden gelen esinti ara sıra da olsa ıhlamur çiçeklerinin kokusunu getirmeye yetiyordu. Şehrin gürültüsü ise rüzgarın ağaçlardaki uğultusunu duymamızı çoktandır engelliyordu. O yaz hayli zorlu ve sıcak geçecekti, sanki. Dr. Mehmet Uhri mehmetuhri |
WEZ Format +3. Şuan Saat: 04:54 AM. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.