Dünya Sağlık Örgütünün 2000 yılı sağlık raporunda şişmanlık, "vücutta fazla miktarda yağ birikmesi sonucu ortaya çıkan ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir sağlık sorunu" olarak tanımlanıyor. Aşırı besin alımı, yetersiz fiziksel aktivite, kalıtım, nöroendokrin etmenler, psikolojik sorunlar, cinsiyet, eğitim düzeyi, evlilik, doğum sayısı, sigarayı bırakma, alkol kullanımı gibi faktörlere bağlı olarak gelişen şişmanlık tek başına olduğu gibi komplikasyonları ile de yaşam süresini kısaltan ve yaşam kalitesini düşüren ciddi bir hastalık.
Komplikasyonları arasında ilk akla gelenler: Kalp-damar hastalıkları, hipertansiyon, şeker hastalığı, bazı kanser türleri, solunum rahatsızlıkları, karaciğer yağlanması, safra kesesi hastalıkları, eklem hastalıkları, adet düzensizlikleri, kısırlık... şeklinde sıralanabilir.
Çağımızın bu önemli sağlık sorununu çözmek için ne yapmalıyız?
Her gün gazete, dergi, televizyon, internet gibi kitle iletişim araçlarında onlarca "şok diyetler" ile karşılaşıyoruz. Genel ilkeleri benzer olmakla birlikte diyet mutlaka "kişiye özel" olarak hazırlanır. Çünkü herkesin metabolizması farklılıklar gösterir, tıpkı parmak izi gibi. Öte yandan kilo fazlası olanlar genelde aç kalarak, öğün atlayarak, hiçbir şey yemeyerek sonuç almaya çalışır. Böylesi bir davranış, vücudu açlıktan ölme paniğine sürükler ve "kıtlık" moduna geçen metabolizma yavaşlar, yağ yakmak yerine tüketilen her besini yağ şeklinde depolama yoluna gider. Buna karşılık sık sık, azar azar beslenmek metabolizmayı hızlandırdığı gibi, yavaş yemeyi de sağlar. Aç kalmak ve öğün atlamak, bir sonraki öğünde hem hızlı hem de fazla yemek yenilmesine neden olur. Bu nedenle başta kahvaltı olmak üzere asla öğün atlamamalı, 2.5 - 3 saatlik aralıklarla beslenmeye özen gösterme önerilir.
Şeker ihtiyacı:
Katı margarin, tereyağı, kaymak, krema, mayonez, cipsler, soslar, kuruyemişler gibi enerji değeri yüksek, öte yandan hiçbir besleyici değeri olmayan yağlı yiyeceklerden, kızartma ve kavurma işlemlerinden olabildiğince kaçınmakta da yarar var.
Şeker ve şeker içeren besinler (bal, reçel, pekmez, hazır meyve suları, gazlı içecekler, tatlılar vs) kana tamamen ve hızla karışırlar. Pankreastan salınan insülin hormonu ile kan şekeri düşer ve tekrar tatlı yeme isteği doğar. Dolayısıyla şeker ve şeker içeren besinler kan şekerinde ani dalgalanmalara yol açarlar. Halbuki şeker tadından vazgeçemeyenler için üretilen, şeker yerine kullanılabilen, aynı tadı verebilen, sağlık açısından sakıncası bulunmayan, düşük kalorili veya kalori içermeyen yapay tatlandırıcılar ile kan şekerindeki dalgalanmaları ve tatlı isteğini ortadan kaldırmak mümkün olabilir.
Su:
Suyun; alınan besinlerin sindiriminden, metabolik atıkların dışarı atılmasına kadar her aşamada çok önemli görevleri var. Bu nedenle günlük sıvı tüketimi arttırılmak önemli. Katkısız, en iyi çözücü su olduğu için günde 8-10 bardak su içilmesi gerekir. Her ne kadar şekersiz tüketilmesi önerilse de çay, kahve, bitki ve meyve çaylarına şeker yerine yapay tatlandırıcılardan da katılabilirsiniz. Gazlı içeceklerde de light olanları tercih etmeniz daha uygun düşer. Şeker yerine tatlandırıcı kullanımı ile düşük kalori içeren farklı lezzetler yakalamanız mümkün.
Posalı yani lifli besinler:
Ayrıca posalı yani lifli besinlerin tüketimi arttırılmak gerekir. Posalı besinler kan şekerini, kan basıncını (tansiyonu) ve kan kolesterolünü istenilen seviyede tutmaya yardımcı olur. Midede, su ile birlikte hacimleri 20 katı kadar şişer; tokluk ve doygunluk hissi sağlar. Ayrıca dışkılama sayısını ve sıklığını arttırır. Kabızlık şikayeti varsa ortadan kaldırır, böylelikle kilo vermeye de yardımcı olurlar. Kalın bağırsak kanserinden koruyucu etkileri de bulunur. Bu yüzden haftada 2-3 kere kurubaklagil yenmesi tavsiye edilir. Ayrıca buğday ekmeği yerine kepek, çavdar, yulaf ekmeğini; pirinç yerine de bulguru tercih etmekte yarar vardır. Hatta pirinç, makarna, erişte ve unun da kepekli olanlarını kullanmak daha sağlıklı olacaktır. Sebze ve meyveler de posa içerir. Ancak posaları kabuk ve kabuğa yakın yerlerde bulunduğu için, soyulmadan yenilebilenleri iyi bir şekilde yıkadıktan sonra kabukları ile tüketmek her zaman için daha yararlı olur.
Spor:
Diyete ilave olarak mutlaka spor da yapılması gerekir. Dünya Sağlık Örgütü en çok tempolu yürümeyi önerir. Bunun dışında; çok hafif tempoda koşma,
e binme, yüzme, tenis, aerobik ve jimnastik tarzı kalbi çalıştıran sporlar yapılması da uygun görülür. Sporu asla ödev olarak görmeyin. Sporda amaç; metabolizma hızını düşürmemek, kilo verirken bir noktada ağırlığın sabit kalmasını önlemek, verilen kiloların kalıcı olmasını sağlamak ve en önemlisi sağlıklı yaşama adım atmaktır. Sonuçta "1 saat" dediğimiz günün sadece % 4üdür. Kendinize egzersiz için zaman ayırın ve mutlaka bu hakkı kullanın.
Uzman diyetisyen M. Turgay KöseKaynak: Hekim Sitesi