Albay
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 145,988
Tesekkür: 45
92 Mesajinıza toplam 143 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Sosyal fobi ve çocuk
Çocukların aşırı
derecede sıkılgan, utangaç, içine kapanık, endişeli olduğunu, hep
birşeylerin yanlış gideceğinden korktuğunu söyleyen? (çocuklarda sosyal
fobi) ve bu konuda bizden yardım isteyen anne babaların sayısı az
değildir. İletişim araçlarının hızla geliştiği bir çağda anne
babalardan çocuklarında sosyal fobiye yönelik bu tip şikayetleri duymak
oldukça düşündürücüdür. Bilgisayar ve uydu anteni en mütevazı köy evine
dahi girmiş durumda. Saniyeler içinde bir tuşla dünyanın öbür ucundaki
bir insanla hem de görüntülü olarak sohbet etmek artık zor değil. Bilgiye
ulaşmanın böylesine kolaylaşması büyükler açısından faydalı olabilir,
ancak çocuklar için aynı şeyi söyleyemeyiz. Aile eğitiminden, anne baba
ilgisinden mahrum çocukların bu kadar yoğun bilgi bombardımanı altında
kalmaları gelişim psikolojisi açısından çok tehlikelidir. Gazete,
dergi, televizyon, bilgisayar gibi iletişim araçlarıyla başbaşa
bırakılan çocuklar, yeterli zihin olgunluğuna ulaşmadıkları için,
aldıkları bilgiyi yorumlama, sebep-sonuç ilişkisi kurma, zararlıyı
zararsızdan ayırma yeteneğine sahip değildir. Aldığı bilgilerin pek
çoğunu anlayamadığından, ne işe yaradığını, nerede ve ne zaman
kullanacağını bilemediğinden aklı çözümsüz kalan bir sürü problemle
dolacak ve zihin bulanıklığı yaşayacaktır. İletişim araçları, çocuğa
uygun programlar seçildiğinde, çocukla birlikte izlendiğinde ve gerekli
yerlerde açıklamalar yapıldığında ancak faydalı olabilir. AİLE VE OKUL EĞİTİMİNİN ÖNEMİAmerika’da
‘host family’ (yabancı misafir kabul eden aile) uygulaması çok
yaygındır. Yabancı öğrenciler ve araştırma görevlileri üniversitelerin
ilan pan olarına
bakarak hafta sonunu yanında geçirecekleri bir aile seçerler. Telefon
edip randevu alırlar. İlan ,bir tanıtımı yer alır. Bu panoda ailenin
kaç çocuğu vardır, çocukların yaşları ve cinsiyetleri, baba ne iş
yapar, anne ne iş yapar, aile nelerden hoşlanır gibi detaylı bilgiler
bulmanız mümkün. Ben de böyle bir aileye hafta sonu misafir olmuştum.
Gittiğim günün akşamı dört yaşındaki kızları için bir doğum günü
partisi vereceklermiş. Evin mutfağında hummalı bir çalışma vardı. Baba,
küçük kızına dönerek, “Martha, misafirimiz sıkılmışa benziyor, ona evi
ve çevreyi gezdirir misin?” dedi. Kız, bana bakıp tebessüm ederek, “Yes
sir, with pleasure” (Peki efendim, memnuniyetle) dedi. Elini bana
uzattı, “Come on Mr. Ali, let’s start from the first floor,” (Gel Ali
bey, önce birinci kattan başlayalım) dedi. Amerikalı
çocuklar, büyüklere amca, dayı, teyze, abla gibi akrabalık ifade eden
kelimelerle hitap etmiyorlar. Bu kelimeleri sadece öz akrabaları için
kullanıyorlar. Çocuk, yatak odaları dahil, üç katlı evin tamamını
gezdirdi, açıklamalar yaptı. Sonra bahçeye indik. Karşımda sanki çocuk
değil, yetişkin bir insan vardı. Komşu evleri tek tek eliyle işaret
ediyor, ailelerin özelliklerinden bahsediyordu: “Şu evin sahibi
bahçesine çok önem verir. Çimlere zararları dokunur korkusuyla
çocukların bahçede gezmelerine izin vermez. Evin hanımı kocası gibi
değildir, çok iyi kalplidir.” Bu arada kendisinden bahsetmeyi de ihmal
etmiyordu. Ana okuluna gidiyormuş. Müziği çok seviyormuş. Şakacı, iyi
bir müzik öğretmenleri varmış. Renkli oyun hamuruyla heykel yapmayı pek
sevmezmiş. Resmi de iyi sayılmazmış, ama elinden geleni yapmaya
çalışıyormuş. Çocuğu
çok sevmiştim. İçimden sarılıp öpmek geliyordu, ama yabancıların çocuk
öpmesi pek hoş karşılanmadığı için buna cesaret edemedim. Bahçede
dolaşırken, “Martha” dedim, “seni omuzuma alabilir miyim?” Güldü.
“Bilmem,” dedi, “buna pek alışık değilim, ama hoşuma gider sanırım.”
Omuzuma aldım. “Ooo, buradan herşey daha güzel görünüyor!” dedi ve
ekledi: “Sen iyi bir insana benziyorsun, senden hoşlandım, istediğin
zaman çekinmeden bize gelebilirsin.”Martha’yı
dinlerken aynı yaştaki Türk çocukları aklıma geldi. Aynı zekaya sahip
oldukları halde maalesef aynı öz güvene ve aynı bağımsız kişiliğe sahip
değiller. O yaştaki bir çocuğumuza ismini sorsanız, zor cevap
alırsınız. Büyüklerle sohbet edecek cesarete ve sosyal beceriye sahip
çocuk sayısı çok azdır. Peki, aradaki fark nedir? Amerikalı çocuklar
bizim çocuklarımızdan daha mı zeki, daha mı yetenekli? Elbette hayır.
Fark, aile ve okul eğitiminde. Amerika’da
ve Avrupa ülkelerinde uygulanan aile ve okul eğitiminde çocuk adam
yerine konur. Duygularını serbestçe ifade etmesine fırsat verilir.
Monolog değil, diyalog geçerlidir. Çocuklar da en az büyükler kadar
konuşma ve cevap verme hakkına sahiptir. Bizde büyükler konuşur,
küçükler dinler. Küçüklerin cevap vermeleri ayıp sayılır. Okulda da
durum bundan farklı değildir; öğretmen anlatır, çocuklar dinler. Bolca
ev ödevi ve ezber verilir. Çocuklar kitaptan soğutulur. Anne babalar
çocuğun zeka çeşidine, yeteneklerine, elinden geleni yapıp yapmadığına
dikkat etmeksizin her derste başarılı olmasını bekler. Okul başarısı
herşeyden önemlidir. Zayıf aldığı an gözden düşer. Çocuklar zayıf
almaktan ve yanlış yapmaktan korkar. Sınava iyi hazırlandığı ve çok
çalıştığı halde kendine güveni yoktur, aklının bir köşesinde soruları
bilememe ve zayıf alma korkusu vardır. Çünkü ailesinin beklediği notu
alamadığında suçlanacak, aptal yerine konacak, sevilmeyecek,
“Filancanın çocuğu iyi aldı, sen neden alamadın, çünkü yeterince
çalışmadın” denilecek, azar işitecektir. Onlar
adına hep biz düşündüğümüz, onun adına biz karar verdiğimiz, sıkı bir
koruma ve takip altına aldığımıaz için çocuklarımız ‘bağımlı bir
kişilik’ kazanıyorlar. Bağımlı kişilikte çocuk kendi başına karar
veremez, denemekten ve başarısız duruma düşmekten korkar. Karşılaştığı
bir problemi sizin yardımınız olmadan çözemez. Martha örneğinde, baba
sadece “Evi ve çevreyi gezdir” dedi, başka bir açıklamaya gerek
duymadı. Çocuk kendisini anlatırken, “Müzikte iyiyim, ama resimde o
kadar iyi değilim, renkli hamur çalışmalarını sevmiyorum” dedi. Zayıf
ve kuvvetli yönlerinin farkındaydı. Çekinmeden, “Ben buyum” diyordu. Bir
konferansımda Martha örneğini verirken bir dinleyici kalktı: “Sen”
dedi, “düpedüz Amerikan propagandası yapıyorsun. Gerçek Amerika senin
anlattığın gibi değil. Gençliği alkol, uyuşturucu ve fuhuş
bataklığında. Yaşlılar huzur evlerinde ölüme terkedilmiş. Aile
mahremiyeti ve sadakati yok. Bunları neden anlatmıyorsun?” Güldüm.
“Haklısınız” dedim, “bu da bir yaklaşım tarzı. Siz negatiflerini, ben
pozitiflerini görüyorum. Siz bardağın yarısı boş diyorsunuz, ben yarısı
dolu diyorum. İyilerini alalım, kötüleri onlara kalsın.”EĞİTİMDE TENKİTÇİ VE SUÇLAYICI YAKLAŞIMÇoğu
ailelerde mükemmellik saplantısı vardır. Kendileri mükemmel olmadıkları
halde çocuklarının her konuda mükemmel olmasını isterler. Eğitirken
suçlayıcı ve korkutucu bir yaklaşım içindedirler: “Koşma, düşersin.
Kazağını giy, üşürsün. Çalışmazsan sınıfta kalırsın. Zayıf alırsan seni
sevmem. Bir daha küfredersen ağzına biber sürerim. Çişini haber
vermezsen pipini yakarım.” Böylesine korkuya ve olumsuzluğa dayalı bir
eğitimde çocukların korkak, endişeli ve kendilerine güvensiz olmaları
gayet normaldir. Bebekler
ilk aylarda tanıdık-yabancı ayırımı yapmazlar. Bir yaşından sonra
yabancıları tanıdıklardan ayırmaya başlar, yabancıların kucağına gitmek
istemezler. Çocukların dört-beş yaşına kadar kendilerinden büyük
çocuklarla ve yabancılarla ilk tanışmada iletişime girmek istememeleri,
çekingenlik ve utangaçlık göstermeleri normaldir. Bazı çocuklar daha
sıcakkanlı, daha sosyaldirler. İlk tanışmada bile yabancılarla rahatça
diyaloga girebilirler. Anne babaları utangaç ve çekingen olan
çocukların da içe dönük, çekingen olmaları muhtemeldir. Çekingen, içe
dönük çocukları oyun parkında daha kolay teşhis edebilirsiniz. Bir
kenarda durur, oynayan çocukların içine karışmaz, salıncak veya
kaydırakta sıraya girmezler. Salıncağa ve kaydırağa alışmaları kolay
olmaz. Salıncağa binmekten ve kaymaktan korkarlar.DUYGULARI BASTIRILAN ÇOCUKLAR
Ailede
adam yerine konmayan, korku ve dayakla sindirilen, yanlış yaptıklarında
alaya alınan, duygularını rahatça ifade etmelerine fırsat verilmeyen,
başarıdan çok başarısızlıkları üzerinde durulan çocuklarda sosyal
fobiye çok sık rastlıyoruz. Kişiliklerine sinen bu korku ve yanlış
yapma ve işlerin ters gideceği endişesi kendileriyle birlikte
büyümekte, yetişkin insan olduklarında da devam etmektedir.Üniversitede
okuyan bir delikanlı anlatıyor: “Urfa’nın bir köyünde, kalabalık bir
ailede büyüdüm. Sekiz kardeştik. Ben sondan üçüncü çocuktum. Köyün
zengini sayılırdık; koyun sürülerimiz ve tarlalarımız vardı. Babama
‘Bekir Ağa’ derlerdi. Çok sert bir adamdı. Irgatlar, çobanlar ondan çok
korkarlardı. Annem ve biz de çok korkardık babamdan. En ufak bir
yaramazlığımızda basardı dayağı. Onun yanında ağzımızı açıp bir kelime
söyleyemezdik. Büyük konuşurken küçüğün cevap vermesi ve lafa karışması
saygısızlık sayılırdı. Sadece babamdan ve annemden değil,
ağabeylerimden de çok dayak yedim. Babam evde olmadığı zaman büyük
ağabeyim otoriteyi eline alırdı. İki ağabeyim ve ablam, evli oldukları
halde, babamın yanında çocuklarını sevemezlerdi. Büyüklerin yanında
çocuk sevmek ayıp sayılırdı.“Okula
başladığım zaman da suskunluğum devam etti. Öğretmenden de çok
korkardım. Şu anda üniversiteye gidiyorum, aynı suskunluk ve
çekingenlik devam ediyor. Hocalar birşey sorduğunda ağzımı açıp cevap
veremiyorum. Yanlış şeyler söylemekten, alaya alınmaktan korkuyorum.
Yüzüm kızarıyor, başım dönüyor, ağzım kuruyor, bildiğim şeye de cevap
veremiyorum. Beni döven, bir kere olsun sevgisini göstermeyen bir
ağanın oğlu olacağıma, başımı okşayan bir çobanın oğlu olsaydım...”Burada
problem ailenin çok çocuklu olması değil, çocuk eğitiminde takınılan
tavırdır. Aşırı baskı, adam yerine konmama, dayakla sindirme sonucu
ortaya özgüvenden yoksun, silik kişilikli bir çocuk çıkmıştır.Yüksek
mevki ve makam sahibi oldukları halde çocuklarına yeterli zaman
ayırmayan, onların ruh sağlığı için gerekli olan sevgiyi, ilgiyi,
şefkati ve yakınlığı gösteremeyen anne babaların çocuklarında da sosyal
fobiye sık rastlanmaktadır. Lise son sınıfta, üniversite sınavlarına
hazırlanan, ancak deneme sınavlarında bir türlü yeterli puana
ulaşamayan bir gencin babası bize soruyordu: “Benim çocuğum nasıl
başarısız olur? Özel okula gönderiyorum. Her ihtiyacını karşılıyorum.
Geri zekalı bir çocuk değil. Öğretmenleri, ‘İyi bir çocuk, efendi,
terbiyeli; ama kendisini derse veremiyor, yeterince çalışmıyor’
diyorlar. Kendisine soruyorum, ‘Problemin ne ise söyle, yardımcı
olayım’ diyorum; susuyor, cevap vermiyor. Yaptığımız bunca masraf,
bunca emek boşa mı gidecek? Olamaz, bunu kabul edemem!”Gençle
konuştuğumuzda mesele anlaşıldı, ancak bunu babaya anlatmak çok zor
oldu. Baba, büyük bir şirkette pazarlama müdürü. Anne bir bankada bölüm
şefi. Genç, ailenin tek çocuğu, aynı mahallede oturan anneannesinin
yanında büyümüş. Ancak hafta sonlarında anne ve babasıyla beraber
olabiliyormuş. Anne baba çocuğun yanında çok sık tartışıyor,
birbirlerine kırıcı sözler sarf ediyorlarmış. Baba, birkaç defa eşini
boşamakla tehdit etmiş. Çocuk anne ve babasının ayrılacaklarından,
kendisinin ortada kalacağından korkuyormuş. Kavgalı,
geçimsiz ve uyumsuz anne babaların çocuklarında güven duygusu gelişmez.
Birbirlerine sevgi ve saygı gösteremeyen eşler çocuklarına da yeterli
sevgi gösteremezler. Böyle bir ailede yetişen çocuklar, büyüdüklerinde
ve anne baba olduklarında kendi çocuklarına da gerekli sevgiyi ve
şefkati veremezler. Neden? Çünkü sevgi, şefkat ve saygı ancak mutlu bir
ailede yaşanarak öğrenilir, sonradan kazanılması çok zordur. GEÇİCİ KORKU VE ENDİŞELER
Her
insan yabancı biriyle tanışırken, yüksek makam sahibi birinin yanına
çıkarken, yeni bir işe başlarken heyecanlanır, korku duyar. Bu, normal
ve geçici bir korkudur; sosyal fobi ile karıştırmamak gerekir. Yeni
doğan bir bebekte geçici korkular daha yaygındır. Herşeyin yolunda
gittiği sıcak ana rahminden çıkmıştır. Anneye bağımlılığı devam
etmektedir, annesiz yaşayamaz. Annesini yanında göremediği zaman
korkuya kapılır, ağlar. Bebek için gördüğü şey ‘var,’ görmediği şey
‘yok’tur. Annesini yanında görmeyince onu ‘yok’ sayar ve büyük bir
korkuya kapılır. Annesini yanında görünce sakinleşir,Doğumdan
üç yaşına kadar anne-bebek beraberliği çok önemlidir. Bu beraberliğin
çeşitli sebeplerle bozulması hâlinde çocukta güven duygusu
gelişmemekte, buna paralel olarak içe dönük, endişeli, korkak bir
kişilik kazanmaktadır.Çocuklarda
beş yaşına kadar ‘ayrılma endişesi bozukluğu’ adını verdiğimiz korkuya
çok sık rastlamaktayız. Anneye aşırı düşkünlük, okula gitmede
isteksizlik, annesine yapışıp bırakmama ve her yere onunla gitme
isteği, baş ve karın ağrısı gibi fiziksel rahatsızlıklar ayrılma
korkusunun tipik belirtileridir. Çalışan, uzun süre hasta yattığı için
çocuğu ile ilgilenemeyen, eşi tarafından dövülen ve boşanmakla tehdit
edilen annelerin çocuklarında ayrılma endişesi bozukluğuna sık
rastlanmaktadır. Çocuklarında bu tür endişe belirtileri gören anneler
onlara daha çok zaman ayırmalı, sevgilerini belli etmeli ve şefkat göstermelidir. Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. |