Albay
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 145,988
Tesekkür: 45
92 Mesajinıza toplam 143 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Deprasyona karşı umre tedavisi Cemal A. Kalyoncu'nun haberi
Her insanda, doğduğu andan itibaren onun gölge gibi izleyen bir ölüm korkusu var. İnsan çok hassas bir varlık. Bir sabun köpüğü gibi her an patlamaya hazır. İşte bu sabun köpüğünü güçlü kılmak ve ölümsüz hale getirmek için sürekli buna bir şeyler katmak istiyor insan, gerek maddî gerek manevi açıdan; iktidar, güç, işte ne varsa. Yaşlanıp güzelliği gidince, bir sevdiğini kaybedince, işinde bir şekilde sarsıntı geçirince o katmak istedikleri dökülmeye başlıyor. ölüm korkusu sarıyor insanı.
DİN DÜŞMANLIĞI VE BEN
Bu ifadeler Psikiyatr Mustafa Merter e ait. Ona göre insan çok katlı bir yapıya benziyor. Nefs katları denilen bu katmanlarda yükselmeyen insanda, aynı kattaki yatay uğraşılarına rağmen bir tatminsizlik başlıyor. Yükselme dinamiği devreye girmediği müddetçe bu derinleşiyor; hatta daha aşağıya, karanlık katlara doğru iniyor. Hayatı sabit katta kalmış ve yaşlandıkça yavaş yavaş aşağılara doğru inmeye başlamış bir insan çok yoğun biçimde ölüm korkusu yaşıyor. Bir ömür boyu dinî değerleri hayatında tatbik etmiş insan ise hadis-i şerifteki gibi ölmeden evvel öl& düğünden, yani bir şekilde rolleri öldürüp yükselmeye başladığından ölüm korkusu hissetmiyor. Bireyin psikolojik açıdan iki temel fonksiyonu var. Birincisi nefs katlarında yükselmeyi sağlamak, ikincisi ölüm korkusunu azaltmak.& diyen Merter, ara katta sıkışıp kalmış ve ontoloji (varlıkbilim) ile ilgili olarak bu alanda bir daral yaşayan insanlarda bütün dinî sembollerin ciddi kaygı uyandırdığını söylüyor:
Bizim Bodrum daki otelde akşamları ney taksimi yapılır. Bir hanımefendi hışımla geldi ve Kapatın şunu, bana ölümü hatırlatıyor dedi. Alt katlarda sıkışıp kalmış insanın yaşadığı bir trajediydi bu aslında. İnsanların bu konuda verdiği tepkilere bir de bu açıdan bakmak lazım. Kendisine ölümü hatırlatacak her türlü sembolle karşı mücadeleye başlıyor; başörtüsü, sakal, oruç, hac, kurban bir şekilde onun acısını depreştiriyor çünkü…&
ŞAŞIRTAN SORU!
Son zamanlarda Türkiye de yaşanan olağanüstü gelişmelere dair zihinlerdeki fotoğrafı da bir anlamda netleştiriyor Merter, yaptığı bu değerlendirmeyle. Ruh sağlığı, din, maneviyat sahalarındaki çalışmalarıyla dikkat çeken bir isim kendisi. Transpersonal psychology, yani benötesi psikoloji adını verdiği psikoloji konusunda Türkiye de çalışma yapan tek kişi. Yaptığı, modern ruhbilimcilerin dışladığı maneviyat alanında, Kur an-ı Kerim, hadis-i şerifler, Mesnevi ve İbn-i Arabi gibi kaynakların yardımıyla İslami bir bakış açısı getirmek. 10 yıllık çalışmalarını dokuz Yüz Katlı İnsan& adlı kitabında toplamış: Türkiye de başka orijinal bir çalışma yok bildiğim kadarıyla. Ama bizim böyle abuk sabuk söylemeye çalıştığımız şeyleri mürşid-i kâmiller asırlardır söylüyor. Mesnevi, baştan aşağıya bunu anlatır. Biz onların anlattıklarını psikoloji diline tercüme etmeye çalışıyoruz, kitleler daha iyi anlasın diye.&
Mustafa Merter durup dururken böyle bir çalışmaya girişmemiş tabii ki. 25 yılını geçirdiği İsviçre den döndükten sonra Bodrum a yerleşen Merter i, yaptığı grup terapilerinden birinde karşılaştığı bir soru kendine getirir: Terapi bittikten sonra bir hanım Şimdi ne olacak? dedi. Ya ben ne bileyim şimdi ne olacak. Ben psikiyatrım. Sizi buraya kadar getirdim. dedim. Aslında ben onun ne demek istediğini anladım; ama biz bu eğitimden geçmemişiz ki. Bir süre sonra bu hanım ve grup terapisine katılanlar Hinduizm, Taoizm, Budizm, Şamanizm gibi bazı yeni çağ manevi arayışlarına girip felaket üstüne felaket yaşadı. O zamana kadar oluşturmaya çalıştığımız her şey birdenbire gümbürdeyip gitti. İşte o zaman dedim ki, ben bu kadının sorusunun cevabını araştırmalıyım.&
Nereden ve nasıl başlayacağını tam bilemese de 1992 de Batı kaynaklarını tarayarak işe koyulur. Transpersonal psychology yi fark eder, Türkçeye de benötesi psikoloji şeklinde çevirir. Bu arada Mesnevi-i Şerif e, İbn-i Arabi ye kulak verir: Tabii Kur an-ı Kerim, hadis-i şerifler Batılıların söylediklerini ise filtreden geçirerek aldım. Efendimiz in (sas) hadis-i şeriflerinde buyurdukları gibi, Hikmet müminin malıdır. Bulduğu yerde alır. Batılıların söylediklerinde kesinlikle hikmet var. Ama çok da yanlış var. Tasavvufla psikolojiyi, yani benötesi psikolojisini bir araya getirebilir miyiz diye düşündüm. Yazdığım kitap bu arayışın ürünüdür.&
Batı daki bu arayışın temelinde, aydınlanma paradigmasının, insanı fizik ve kimya süreçlerini anladığı gibi anlamak isteme yanlışlığı vardır. Önce Freud a itirazlar başlar. Ardından Jung, Adler, Amerikan ve İngiliz psikoanalitik ekolleri devreye girer. Sonra da insancıl psikoloji denen ekoller, Abraham Maslow lar, Karen Horney ler, Carl Rogers lar ortaya çıkar. Duyular yani ampirik araştırmalar insanı hakkıyla kavramaya yetmez. Böylece Transpersonal Psikoloji 1960-70 lerde pozitivizme, materyalizme, ampirizme karşı bir reaksiyon olarak yavaş yavaş ön plana çıkar.
EVHAM ÇAĞI: NEFSİN DÜŞÜŞ ÇAĞI
Bu aşamada Merter, nasıl ki Freud un bir yapısal modeli varsa, başta Kur an ve hadis-i şerifler olmak üzere İslami kaynaklardan yaptığı araştırmalardan istifade ederek kendi modelini ortaya koyar. Bunun için öncelikle nefs in yapısının anlaşılması gerektiğini söylüyor Merter. Ona göre çağımız insanı hiç de iç açıcı bir durumda değil: Nefsi çok katlı bir binaya benzetirsek, sürekli alt katlara doğru bir iniş var. Daha karanlık, daha ümitsiz, daha kaygı veren katlara doğru bir iniş bu. Onun için sosyologlar evham çağı diyorlar bu çağa. Terapiye gelen hastaların büyük bir çoğunluğu kronik evham ve kaygı, panik atak, anksiyete ağırlıklı depresyon yaşayan hastalar. Eğer insan davranışını düzeltmez ise bu süreç böyle devam edeceğe benziyor. Ama bizim çok büyük avantajımız var. Çünkü İslam, nefs katlarında aşağıya doğru inmeyi durduran tek geçerli sistem; ayrıca yükselmeyi sağlayan sistem de yine İslam.&
Peki, çağlar boyu gerekmedi de neden şimdi ihtiyaç haline geldi psikoloji? Mustafa Merter e göre bugün insanın beyni elektronik sistemler, TV, cep telefonları, sinema, reklâm endüstrisi sayesinde sürekli veri bombardımanı altında. Bu haldeyken insanın sekîne, selam gibi İslamî halleri yaşaması çok zor. Bütün gün cep telefonuyla vs. bombardıman altında olan biri, camiye gidip namazını kılınca rahatlıyor. Felahı yaşıyor. Ama ne kadar? Telefon çalıncaya kadar…&
DEPRESYONA KARŞI UMRE MUCİZESİ
- Sizce 50-60 sene sonra nereye gidecek insanlık?
Tek kurtuluşumuz İslam ı tam anlamıyla yaşamak. Farz namazlardan başka nafilelere de ağırlık vermek lazım bu çağda. Çünkü işimiz eskiye nazaran daha zor. Çok ciddi bunalıma girenlere umreye gitmelerini tavsiye ediyorum. Umre, boyut değiştirme gibi bir şey, doğru dürüst yapanlar için.
-Terapiye gelenlere mi söylüyorsunuz?
Evet.
-Umreye gidin deyince nasıl tepki veriyorlar size?
Benim derdim, onların derdine derman olmak. Acılarını azaltmak. Dolayısıyla birinci önceliğim hidayet aşılamak değil. Hal böyle olunca karşımdaki söylediklerimden o kadar da rahatsız olmuyor. Bazıları da hazırlıklı geliyor terapiye. Mesela kişi, dini bir şekilde pazarlık olarak yaşıyor. Yani kronik kaygıları var, bir şeyler yaparak Allah a bir rüşvet verecek. Onu da uyarıyorum. Bu iş bu kadar basit değil.
-Nasıl rüşvet mesela?
İlkel bir şekilde tabii ki. Şunu verdim; bunun karşılığında bunu istiyorum gibi. Korku ve kaygı temeline oturan bir pazarlık halinde. Obsesif kompulsif insanlar bu şekilde yapar. Dini bir cendere haline getirir. Oysa dinin temeli sevgidir, muhabbettir. Bakarım ki kişi acımasız bir Allah kavramı ile yaşıyor. Din bu değil diyorum onlara. Amel-i salih çok önemli. İnfak ve izhar da İnfak ve izharı doğru dürüst yapmadan dindar gibi görünen çok insan var. Duruma göre gereken şeyleri aklımın erdiği kadar söylemeye çalışıyorum.
Mesela terapiye bir bürokrat geliyor. Günde 12 saat çalışma, trafik, derken depresyona girmiş. O şartları da terk edemiyor. Ne yapmak lazım? Bu adamın gönlünü değiştirmek lazım. İnsanın bir beyni bir de gönlü var. Bu adamcağızın derdi gönlüyle. Gönlü devreye girmiyor. Kafası aşırı çalışıyor. Bu adama kalkıp işini değiştir, tatil yap diyemem. Yapamıyor da zaten. Eğer bulunduğu ortamda gönlüne inebilirse, o şartlara rağmen daha bir rahatlayacak. Kendisine umre size iyi gelir diyorum. Oraya gittikten sonra önceliklerinizi gözden geçirebilirsiniz. Orada yaşayacağınız bazı güzel haller işyerinde size belirli bir rahatlama, ferahlama getirebilir tavsiyesinde bulunuyorum.
-Bu tavsiyenizi yerine getirenlerde daha sonra nasıl değişiklikler gözlemliyorsunuz?
Oooo! Ünlülerden biri geldi bana. Efendi bir hanım kız. Çıkardı gazeteyi. Bakın benim halime.& dedi, Ben böyle olmak istemiyorum. Öleyim mi böyle olmamak için?& Ben de orada, tutarken dilimi, boşaldım ve yapması gerekenleri söyledim. Geçenlerde elektronik posta atmış, Annem ve babamla umreye gidiyorum.& diye. Hayatı değişiyor kızın. Edebi, ahlâkı görüyor. Yani bir metamorfoz yaşıyor insanlar.
Yine biz homoseksüel terapisiyle de ilgileniyoruz mesela. Yeni başladık araştırmaya, böyle bir terapi var mı yok mu diye. Homoseksüellerin anne baba ilişkileri çok yüklü. Genel bir teoriye göre, babasından beklediği ilgi ve alakayı bulamayan insanlar bir şekilde başka erkeklerde onu arıyor. Psikoterapik olarak homoseksüellik cinsellik arayışı değil, erkekten sevgi ve muhabbet arayışı. Yönlerinden bir tanesi bu. Bir çocuk geldi. Kendisine dedim ki, ister misin babanla, ailenle umreye gitmeyi? Eminim bu çocuk umreye gitsin gelsin, benim işim iki misli kolaylaşacak. Hiç şüphe yok. Ortada bir umre mucizesi var. Çok ağır manik depresif rahatsızlığı olan, aynı zamanda psikodinamik olarak babası ile çok yoğun krizler yaşayan birisi geldi bundan yaklaşık bir sene önce. Babasına telefon açıp, Lütfen, kızınızı alın umreye gidin.& dedim. Gittiler.
AHMET MUHTAR MERTER İN TORUNU
-Siz umreyi önemli bir terapi unsuru olarak kullanıyorsunuz.
Evet. Yeni sosyoterapi metotları bunlar. Mahzun olmamak, yani depresyona girmemek ve korkmamak için, ki bu çağ korku çağı, yapmamız gerekenlerden bir tanesi amel-i salih frekansına girmek ve bunu bir terapi metodu haline getirmek. Yani profilaktik olarak bunu yapmamız lazım. Çünkü belirli bir süre sonra, bu ritm devam ederse herkes psikosomatik (psikolojik kökenli fiziksel rahatsızlıklar) bir rahatsızlık yaşayacak. Hastaneye giden hastaların yüzde 60-70 i psikosomatik rahatsız. İşte adam aşırı yükten, stresten, şundan bundan mide ülseri, astım, alerji yaşıyor.
Şimdi biraz gerilere gidelim ve Mustafa Merter i daha yakından tanıyalım. Merter, bu noktaya, Paulo Coelho nun Simyacı sında İspanya dan kalkıp Mısır Piramitleri nin eteklerinde hazinesini arayan; fakat aradığı hazinenin aslında yaşadığı yerde olduğunu öğrenen Endülüslü çoban Santiago nun hayat hikâyesine benzer bir hayat sürerek gelmiştir. Türk aydınının içine düştüğü durumu göstermesi bakımından da önemli onun hikâyesi.
Mustafa Merter, bugün adını İstanbul daki Merter semtine veren bir ailenin ferdi. Kuzey Arnavutluk taki Bayramsuri adlı bir yerden 150-200 yıl önce İstanbul a gelen Sipahi Mehmet Efendi nin torunlarından biri kendisi. Beykoz daki aile yadigârı meşhur Subaşı Çiftliği nin sahibi işte bu Sipahi Mehmet tir. Ailenin en çok tanınanı, Yunan İşgali ne karşı Trakya-Paşaeli Cemiyeti nde yüzün üzerinde silahlı adamıyla millî müdafaayı organize ederek önemli roller üstlenen ve Mustafa Merter in de dedesi olan Ahmet Muhtar Merter dir. Ahmet Bey, kardeşi Hüseyin Subaşı ile birlikte İstiklal Savaşı sırasında Anadolu ya silah sevkıyatını da yürütür. Bu hizmetlerinden dolayı hâlihazırda resmi Anıtkabir de asılı bulunmaktadır. Haznedar Çiftliği nin sahibi olan aileye buralar padişah tarafından verilmiştir. Sebebi de ailenin hazinedarlık yapmış olmasıdır. Osmanlı nın, sondan bir önceki vak anüvisi Lütfi Efendi de, Mustafa Merter in babaannesi tarafından büyük dedesidir. Yine bu koldan paşalar da çıkarmıştır aile. Merter in annesi Ayhan Hanım ın büyük dedesi ise Beylerbeyi Camii nde müezzinlik yapmış birisidir. Hatta Sultan Abdülhamit geldiği zaman Ezanı Küçük müezzin okusun diyecek kadar sesi güzel birisidir o.
SONRAKİ NESİL RİSK ALTINDA
Ticaretle uğraşan Mustafa Merter in babası Hasan Tahsin Bey, Ayhan Hanım la evlenir. Fakat bu evlilik çok kısa süre sonra, Mustafa henüz iki yaşındayken sona erer. Anne ve babası boşandıktan sonra başka evlilikler de yapınca Nesip Mustafa Merter in, babasının evliliğinden bugün işadamı olan Mehmet Berke Merter, annesinin evliliğinden de, genç yaşta rahmetli olan Recep adlı kardeşleri dünyaya gelir.
Mustafa Merter doğduğunda yıl 1947 dir. Anne ve babası ayrıldığı ve kendisi annesi ile ikamet ettiği için önce Emirgan taraflarındaki Boyacıköy de oturur; sonra bebek te geçer çocukluğu. Yazları da babasının bulunduğu Haznedar Çiftliği nde ikamet eder. Fakat hayatında önemli izler bırakan küçüklük dönemi ise Cihangir Camii nin aşağısındaki İlyas Çelebi Sokağı nda geçer. Annesinin onu teravihlere götürmeleri, ahşap binalar, Arnavut kaldırımları, en önemlisi de artık unutulan mahallelilik duygusu kalır o günlerden hafızasında şimdi.
SOLCULARIN HEPSİ ATATÜRK DÜŞMANIYDI
Taksim deki Aydın İlkokulu ndan diplomasını alan Mustafa, Avusturya Lisesi nin orta kısmına kaydolur. Burada derslerini geçecek kadar notlar alır, fazlasında gözü yoktur. Mesut Yılmaz da yan sınıflardan birinde kısa pantolon giyerek okuyan öğrencilerden biridir o zamanlar. 27 Mayıs olduğunda Avusturya Lisesi nde yatılıdır. Babası Demokrat Partili li olmasına rağmen, dönemin çoğu organize gençleri gibi o da ne olduğunu bilmeden ve tam anlamadan Menderes e karşıdır. O gün duvardan atlayıp ne olup bittiğini anlamak üzere Galata Köprüsü ne kadar gider, yolların kapandığını ve başka gördüklerini rapor olarak sunar okula.
Parçalanmış bir aile ortamında, henüz 15-16 yaşında iken, 1964 yılında eğitimini sürdürmek için Avrupa ya gider. Liseyi Cenevre de okur. Hep Katolik okullarında eğitim ve öğrenim görür: İslam terbiyesi verilmemişse bir okulda, o çocuklar dinlerini yaşamıyor. Onların çocukları ne oluyor acaba? İki nesil sonrası ne oluyor? Hiç birimiz, bildiğim kadarıyla, Hıristiyan olmadık. Onurlu, gururlu, milliyetçi idik; ama çoğumuz dinimizi yaşamaz hale geldik. Oradan çıkanlar işte Amerika dan kazanılan burslarla özel bazı kuruluşlara girdiler. İslam terbiyesi almamış ise o nesil kaybolmuyor; ama ondan sonraki nesli risk altına sokuyorsunuz.&
Yüksek tahsilini, 1975 yılında Lozan Üniversitesi Tıp Fakültesi nde tamamlayan Merter, aslında ortaokul yıllarında astronom olmak gibi bir hayali olsa da neden tıp fakültesine gittiğini bugün dahi bilmemektedir. Onun İsviçre deki günlerinden ilginç hatıraları da var: Oradayken milliyetçi, muhafazakâr gençler olarak, aramızdaki solculara karşı millî değerlerimizi savunurduk. O zamanlar bu Cumhuriyet gazetesi, Pravda gibi idi. Lozan a gelen solcuların hepsi, ki bazıları da uç solculardı, Atatürk düşmanı idi. Ellerinde fırsat olsaydı, yani ihtilal yapabilselerdi, Atatürk heykellerini yıkıp yerine Lenin heykelleri dikeceklerdi. Bunu açık açık söylüyorlardı da zaten. Biz de o zaman Mustafa Kemal i savunuyorduk. Şimdi bakıyoruz solculara, hepsi Mustafa Kemalci kesilmiş. Bu ne biçim tezat?&
MEDİTASYONDAN ÖNCE TASAVVUF OLMADI
1977 yılında, kendisi halen Hıristiyanlık dinine mensup İsviçreli Maria Teresa Spescha ile hayatını birleştiren ve bu evlilikten birlikte hacca gittiği Tahsin Can ile Selma adında iki çocuğu olan Mustafa Merter, bundan önce de Ankara da, Güvercinlik te 18 ay boyunca askerlik vazifesini yapar. Burada psikolojik sorunları sebebiyle terapiden geçmek durumunda kalır: Sorunların sebebi çok karmaşık bir aile yapısı. Biliyorsunuz psikolojik rahatsızlıkların birinci nedeni kalıtımsal nedenler Genetik yapı, anksiyete, depresyon gibi şeyler. Bir şekilde genetik altyapınız var, onun üzerine eğer bir de sorunlu, karmaşa dolu bir çocukluk ve ergenlik yaşıyorsanız bu daha da zorlaştırıyor ve sonra rahatsızlık çıkıyor. E bende ikisi de var.&
Terapisti çok tanınmış bir psikiyatr olan Engin Gençtan dır: Benim için hayatımın bir dönüm noktasıydı. Psikolojik sorunlarımın değişmez olmadığını anladım. Grup terapilerine ve bireysel terapilere katıldım. Psikolojiye büyük bir ilgi duydum; ama yine de korkuyordum, psikiyatri yapmaya. Benim kadar dengesiz bir adam nasıl başkasının derdine derman olur? diyordum. Almanya da iki sene dahiliye ihtisası yaptım. İsviçre ye döndüğümde dahiliyede iş bulamayınca hasbelkader psikiyatriye girdim.&
KAFAYI KAZITMAKTAN SON ANDA KURTULDUM
Terapiden geçince insanı biraz anlamaya ve öğrendiklerini mesleğine uygulamaya başlar: İnsanda mantığa sığmayan bazı sırlar var. Mesela yoğun psikoterapi yaptığımda bir saat, sanki beş dakika gibi geçiyordu. Zamanın bu kadar izafi olabileceğini terapiden evvel yaşamamıştım. Hümanistik psikolojinin büyüklerinden Carl Rogers eşduyumu ön plana çıkartır ve Olduğun gibi görün, şeffaf ol, yargılama, aynı frekansa gir ve duyguları beraber taşı der. Onun metodunu uyguluyordum. Bu arada insanlarla çok yoğun göz teması halinde çalıştığım için karşılıklı böyle çok acayip duygular yaşamaya başladım.
N oluyoruz, nedir bu insan derken çalıştığım hastanede birine sordum bunu. Orada bir Amerikalı hastabakıcı vardı. Uzun seneler Hindistan a gitmiş, meditasyonlar yapmış biriydi. Ooo dedi senin meditasyon zamanın geldi. O sıralar Zürih Üniversite Hastanesi ne tayinim çıkmıştı. Meditasyon yapmak yerine önce tasavvufu araştırmayı düşündüm. Zürih te sufileri aramaya başladım. Nur Hanım diye birinden bahsedildi; ama kendisiyle bir türlü görüşemedik.&
Bunun üzerine oradaki bir meditasyon merkezine gitmeye başlar. 12 Eylül sonrası yıllardır bu yıllar. Sabah erken kalkıp günde 4 saat oturup, nefese konsantre olmakla meşguldür; zen meditasyonu dedikleri bundan ibarettir. Başkaca seremonisi, inanç sistemi falan da yoktur: Sanki evvela psikolojik olarak kendimi anladım, sonra biraz insanı anladım, ondan sonra tekrar kendi derinliklerime şöyle bir daldım. Bu bende inziva arayışını başlattı. İşte o dönem dağlarda, bayırlarda, ormanlarda, mağaralarda falan kalırdım.&
Mustafa Merter, Bodrum daki mağaralarda kalır 10-15 gün, Afganistan a sürüklenir, üç hafta orada kalır, Himalayalar a savrulur: Genelde insanlar garipsiyorlar; ama pek de dokunmuyorlardı. Hanım hep anlayışla karşıladı beni. Hatta zaman zaman derdi ki Ya senin vaktin geldi. Sen git. (Gülüyor) Uzun seneler süren bir arayış döneminden sonra bir gün bana, Sen bu işi artık çok yapıyorsun. Biz seni Türkiye sorumlusu yapalım. dediler. O zaman kafayı kazıtacaktım. Budist rahipler gibi yaşayacaktım çünkü.&
Tasavvufa yönelmeden önceki bu döneminde Merter, çok az yemek yer, yırtık elbiseler giyer. Çevresinde insanlar toplanınca guru havalarına büründüğünü fark eder; psikiyatr olmanın da avantajıyla bu tehlikeyi hissettiği anda ben yokum der: O zaman dedim ki Ben psikiyatrım. Eğer bu işi bunlar gibi yapacak, bunlar gibi olacaksam, onlara şöyle bir alıcı gözle bakayım. Oradaki o idarecinin gözlerinde çok manalı bir hasret gördüm. Adamın gözlerinde sanki bir hüzün vardı. O adamın gözlerinde yakaladığım o varamamışlık duygusu beni tasavvufa yöneltti.&
-Bu yol çıkmaz sokak gibi mi geldi size?
O zaman farkında değildim; ama bir şüphe uyandı içimde. Çünkü bu gözlerde bu duygu varsa, ben de psikiyatr olarak üç kuruşluk bilgimle bunu görüyorsam, bu nedir? Ben yapıyorum günde 4-5 saat meditasyon, bu adam senelerdir günde yapıyor 10-12 saat. Ama gözlerinde bir yerlere erişememişlik duygusu var. Bunun üzerine, bütün Avrupalı ve Amerikalı Müslümanların veyahut yeni çağ arayışlarına girenlerin İslam a giriş kapısı olan Hz. Mevlânâ ya yöneldim. Onlar gibi Hz. Mevlânâ nın tezgâhından geçtim.
PAPAZIN ACAYİP RÜYASI
Mustafa Merter Konya ya gider. Sufi camiası ile tanıştıkça yavaş yavaş başka bir şeyin var olduğunu hissetmeye başlar. Bu arada Türkiye ye gelip gitmeleri sıklaşır: İslam la müşerref olduktan sonra, büyüklerin sohbetinde bulunmak, Mesnevi-i Şerif i, Efendimiz in (sas) hadis-i şeriflerini okumak insanın burnunu yere sürtüyor. Yani bir şekilde anlamaya başlıyorsunuz.&
Bu arada İsviçre deki meditasyoncular kuş yuvadan uçuyor düşüncesiyle, iki-üç fakülte bitirmiş, çok zeki, ikna kabiliyeti kuvvetli bir Cizvit papazını gönderirler yanına: Geri dönmem için bir şeyler anlattı bana. Ben de bir iki kelime söyledim. O gece yattı. Ertesi gün yüzü gözü acayip bir şekilde yanıma geldi. Senin beni yatırdığın evde cinler var dedi. Niye? dedim. Çok acayip bir rüya gördüm dedi.
Rüyası şu: Bu adam düz bir alanda yürüyor. Önüne birdenbire yerin altına giren bir merdiven çıkıyor. Oradan girip yürümeye başlıyor. Dehliz gibi bir yerde, karşısına demir bir kapı çıkıyor. Onu açmaya çalışıyor, açamıyor. Delikten bakıyor, anlatılmaz bir ışık görüyor. Öbür tarafa da geçemiyor. Şimdi anladın mı? dedim kendisine. Sustu. (Gülüyor) Mananın zenginliğine bakın. O anlayamadı belki; ama benim anlamaya çalıştığım şey biraz daha belirgin oldu.
Mustafa Merter, Türkiye ye yerleşmeye karar verir. Yıl 1988 dir. Bu kararda çocukların yetişmesi için güvenli bir ortam arayışı da etkili olur: Batı toplumunda çocuklar bir şekilde anne ve babalarının dünyasını reddediyor. Sanki insanın içindeki o sağduyuyla materyalist hayat tarzının mutluluk vermediğini görüyor ve ona alternatif bir şeyler yapmak istiyor. Erich Fromm, Herbert Marcus gibi filozofların tek boyutlu insan tabirinden yola çıkarsak, tek boyutlu olmak istemiyorlar. Veya bizim nefs psikolojisinden anladığımız şekilde nefsin bir katında hapis kalıp, yükselme şanslarını yitirmek istemiyorlar.&
1994 te hacca gider, Irvin Yalom u da Bodrum daki evinin bahçesinde bir grup terapisinde ağırlar. İşte orada yaptığı grup terapilerinden birinde bir bayan, onu şoke eden yukarıdaki mezkûr soruyu yöneltir kendisine. Bunun üzerine Merter, benötesi / maneviyatçı psikoloji serüveninde ilk kazmayı vurur.
İLAHİYATÇI PSİKOLOGLAR ŞART
Artık psikoloji ve psikiyatri alanında bütün eski bilgilerin yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Ancak içlerindeki direnç, İslam la temas kurmalarında en büyük engeli teşkil ettiğinden bu henüz mümkün görünmemektedir. Sadece İslam la değil, diğer dinlerle de meseleleri vardır ruh bilimcilerin aslında. ABD deki bir araştırma da bunu doğrulamaktadır. Araştırmaya göre halkın yüzde 95 i dindar olmasına rağmen bu oran psikolog ve psikiyatrlarda yüzde 20 lere kadar düşüyor. Fakat ABD deki yeni eğilim, ruhbilimle uğraşacak olan insanların ilahiyat eğitimi almaları yönünde. Türkiye de ise durum farklı. İlahiyat mezunları kendi alanlarına hapsedilmek isteniyor: Eğer kişi manevi eğitimden geçmiş bir terapistte daha rahat hissediyorsa kendini, elbette ona gidecek. Çünkü daralmış insan, denize düşmüş. Bir şeye sarılıp çıkmak istiyor. Tabii burada şöyle bir trajedi de yaşanıyor. Müslümanlar psikolojiye küs; ihtiyaçları olana kadar. Niye küs? İşte Freud un, Jung un ateist, Allah tanımaz vs. durumlarından dolayı.&
-Türkiye de tepki geliyor mu meslektaşlarınızdan?
Eleştiri otomatik olarak gelecek. Ama anlamadan yapıyorlar bunu çoğunlukla. Böyle şeylerle karşılaşacağımı biliyorum. Hazırlıklıyım tabii. Çünkü paradigmayı sorguluyorsunuz. Paradigma dışarıdan içeriye antikor kabul etmek istemez.
Hedonist, narsist bir modelin bizlere empoze edildiğini anlatan ve psikanalizin, medeniyeti tedavi edeyim derken ruh sağlığını da bozduğunu ifade eden Merter, modern tıp biliminin insanın hayat kalitesini yükseltecek by-pass, organ nakli vs. gibi gelişmeleri gerçekleştirmesine rağmen, aynı şeyin psikoloji ve psikiyatri için söylenemeyeceğini vurguluyor. İnsanın ruhsal durumunun, modern bilimin çıkış zamanına göre daha kötü durumda olduğunu belirterek, terapilerinde rüyalardan da çok faydalanıyor.
Bunun için de Kur an, hadis, Mesnevi, İbn-i Arabi den esinlenerek oluşturduğu özel bir metot kullanıyor. Onun, bu konuda ehemmiyet verdiği nokta ise sembollerle çalışmamak.
Peki Nesip Mustafa Merter in hayatta pişmanlıkları olmuş mudur? Oooo, çok. Mesela keşke daha evvelden İslam la müşerref olsa idim. Bu kadar seneyi kaybetmeseydim. Keşke tasavvufla daha evvel tanışsaydım. Çünkü benim gibi yaşlı bir eşeğin…&
-Estağfurullah!
Tımar edilmesi daha zor. Gençken tımar etselerdi herhalde adam olurduk. Ama şimdi yaşlı eşekler (gülüyor) tımar olmuyor. Aynen böyle yazın.
-Türk aydınının yapısında bu zaten var değil mi; kendi hamuruna, suyuna uzak kalma gibi
Ya, 10-15 yaşlarında almış götürmüşsünüz Avrupa ya bir çocuğu. 25 sene orada bırakmışsınız. Nasıl yapsın yani? 22-25 yaşlarında gitmiş olsam bir şeyler yerine oturmuş olacaktı.
HAYALÎ ÇÖKÜŞ SENARYOSUNA İNANDIRILDIK
-Peki siz yurtdışına gittiniz de böyle oldu. Türkiye de olanlara ne demeli?
Osmanlı nın son döneminde çok büyük bir kimlik krizi yaşanmış. Bu krizi ben kendi ailemde de müşahede ettim. Avrupa nın bu dönemdeki, parantez içinde o müthiş ilerlemesiyle bir şekilde öyle bir yetersizlik duyguları oluşmuş ki Türk aydınının içinde, karşı tarafı yüceltirken bir yanda kendilerini çok değersiz görmüşler. Türk burjuvazisinin İslam dan da kopması aynı sebebe dayanır. Aileme baktığımda, çok ilginçtir, eski ailelerin hepsinde bir şeyh, bir ehl-i tasavvuf vardır; ama 100 sene kadar bir zaman içinde birdenbire sanki bir deprem yaşanıyor, ateist oluyorlar. Benim ailemin içinde Allah tanımayanlar, Allah la alay edenler vardı. Bunlar şeyh torunları. Akıl almaz boyutlarda bir kimlik krizi bu. İmparatorluğun çöküş nedenleri bizim hayat tarzımıza ve dinimize bağlanmış. Buna İttihat ve Terakki Hareketi, Jöntürkler bir şekilde inandırmışlar bizi. Sürekli, planlı, programlı bir şekilde bedenimize zerk edilmiş bu düşünce. Sonuçta biz çok büyük bir imparatorluğu oluşturmuş olmamıza rağmen her şeyi bir taraftan yadsıyarak, hiçlik duygusu yaşamışız. Ama yavaş yavaş, tekrar uyanıyoruz.
(Aksiyon)
Kaynak : Bayposta.com Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. |