İstemenin Esrarı
YARATICIMIZ, somut veya soyut her olgu türünden bilinçli canlılar yaratır.
Dua ve istekler de ruhanî canlılara vasıta yapılan olgular arasındadır. İçtenlikli dualarınız, ruhunuzdan canlı ve bilinçli çıkarak evrene yayılırlar. Sözler’de açıklandığı üzere, Evrenin Sahibi, topraktan, taştan, sudan ve havadan çeşitli cisimsel canlılıklar yarattığı gibi; ışık, karanlık ve elektrik gibi, yarı soyut yapılardan da bilinçli varlıklar yaratmıştır. Dahası, tamamen soyut olan sesten, anlamlardan ve kelimelerden de canlılar meydana getirmiştir.2 İnsanın içtenliği ve temiz niyeti, söylediği hayırlı sözlerin havadaki kopyaları adedince canlanmasına vesile edilmektedir.3
Evrende bedenlerden bedenler yaratıldığı gibi, ruhlardan da ruhlar yaratılıyor. Evrene serpilen pek çok ruhsal beden, içtenlikle dua eden kalplerden çıkmışlardır. Keskin içtenliklerle dua eden insanların kalplerinden çıkan anlamlar, ruhlara dönüştürülerek yaşayacaklar ve sahipleri adına içeriklerini tekrarlayacaklardır. Bir bağışlanma dileği canlanarak, sahibi yerine bağışlanma dilemeyi sürdürecektir. İlim öğrenme arzusu ise, sahibi adına ilim istemeye devam edecektir.
İnsanlara cennete çok ağaç dikmelerini öğütleyen İslam Peygamberi(asm) “Güç ve kuvvet Allah’tandır” sözünün, cennetin ağaçlarından olduğunu söylüyor.4 Bu ve benzeri sözlerden anlıyoruz ki, içten dualar ve iyi sözler, inanan insanlar için cennette saraylara, vadilere, nehirlere ve güzelliklere dönüştürülüyor. Herkesin, hayatın sonsuz tarafındaki kişisel cenneti, dünyadaki eylemlerinin ve dileklerinin karşılığı olarak inşa ediliyor.
İnsanların içten dualarından melek benzeri ruhanîler yaratıldığı gibi,5 meleklerin dualarından da nuranî varlıklar yaratılır. İslam Peygamberi (asm) “Cennet hurileri, meleklerin tespihinden (Yaratıcıyı anmalarından) yaratılmışlardır”6 demiştir.
İçten ve temiz ruhlu insanlar ruhsal evrene serpilen soyut hayatlara vesile ediliyorlar. Tıpkı melekler gibi, istiyorsunuz, içtenlikle yalvarıyorsunuz ve tüm içtenliğiniz, sonsuz evrende ruhsal canlılıklara dönüşüyor. Cennette her şey hayatlıdır ve o hayatların bir bölümünün ardında, dünyadaki saniyeleriniz boyunca kalbinizden geçirdiğiniz duaları ve yalvarışları bulacaksınız.
Rivayetlerde denir ki, Evrenin Sahibi önce İslam Peygamberinin(asm) ruhsal ışığını yaratmıştır. O ışığın sonsuzluk isteyeceğini bilen Yaratıcı, isteğini peşinen kabul ederek evrene vücut vermiştir. Evreni kuşatan ruhsal heyecan, birbirini çılgınca takip eden ruhsal heyecanların vücutlarına aracı yapılıyor. Evren genişliyor; yaratılış inanılmaz bir çoklukta zenginleştiriliyor.
Dualarımızla yaratılan ruhanîlerin bazıları bizi korumakla görevlendirilirler. Pek çok insan, yüzde yüz öldürücü bir tehlikeden, kimilerine göre şans eseri; oysa, gerçekte o andaki içten duadan doğan ruhanî varlığın eliyle kurtarılmıştır. Gazete sayfaları, yüksek binalardan düştüğü halde burnu kanamayan, çarpışarak ezilen arabalardan küçük sıyrıklarla çıkabilen pek çok insanın inanılmaz hikâyeleriyle doludur.
Uçuruma yuvarlanan bir otobüsteki biri hariç tüm yolcular ölmüş; ama, yolculardan bir kadın kendini yolun kenarında sapasağlam otururken bulmuştu. Her gün okuduğu duasını üzerinde taşıyan bir öğretmen, açık alanda teröristlerin çapraz ateşleri arasında kalmıştı.7 Kurşun yağmurlarından isabet almadığını fark etmiş; sonunda, silahları tutukluk yapan teröristleri de teslim almıştı.
Kalp gözü açılmış alimlerden Muhyiddin Arabî, gençliğinde yaşadığı ilginç bir hikâyesini anlatır. Arabî, bir gemide, geceyi sarsan şiddetli dalgalar üzerinde yolculuk yaparken, güvertede oturan bir yolcunun dengesini kaybedip denize düştüğünü gördü.
Gördüğünden irkilerek “eyvah, düştü” derken, düşen yolcunun hayalî bir vücut tarafından güverteye çıkarıldığını fark etti. Derhal, bedeninden deniz suları süzülen adamın yanına koştu ve neler olduğunu sordu.
Şaşkın yolcu hikâyesini şöyle anlattı: Şiddetli dalga kendisini yerinden denize fırlattığı anda, Evrenin Sahibini düşündü. O çaresizlikte, kendisini ancak, hükmü karanlık geceye ve dalgalı denize geçebilen Sınırsız Yaratıcının kurtarabileceğini hissetti. Tüm içtenliğiyle O’nun takdirine teslim olarak “Bu, sınırsız şeref sahibi ve her şeyi bilen Allah’ın takdiridir”8 ayetini okudu.
Denize düştüğü o anda, aniden ruhsal bir varlık kendisini yakalayarak güverteye geri çıkardı. Sonra da kendisine “biraz önce okuduğu ayetin anlamı olduğunu; Yaratıcının emriyle bedenlenerek, kendisini kurtarması emrini aldığını” ifade etti ve kayboldu.
Olayı anlatan Arabî, tam samimi bir niyetle ve içten yapılmayan duaların eksik vücutla ortaya çıkacaklarını belirtmektedir. İhlaslı duaların ise canlanarak, istenilen şeyi yapacaklarını söylemektedir.9
Şu halde, ne istediğimize dikkat edeceğiz. Zararlı ve yıkıcı isteklerin peşinden mi koşuyoruz? Yoksa iyiliğin ve ışığın ardından mı ilerliyoruz? İsteklerimize hızla ulaşmayı diliyorsak, ne denli içten olabildiğimize bakacağız. Yeryüzünde duası çok ve içtenliği yüksek insan kadar bereketli bir ağaç dikilmemiştir.
1 Bu yazı yazarın Nesil Yayınları’ndan son çıkan “İstemenin Esrarı” isimli eserinden alıntılanmıştır.
sevgiyle kalınız