İçindeki Devi Uyandır Kitabından AlıntılarHedef Ön Hazırlık ve Hedefler Makaleler İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız "Gerçeğin tüm algılanışı, bir benzetmenin bulgulanmasıdır."
HENRY DAVID THOREAU
İnsanlar bana yıllar boyunca "tam olarak" ne yaptığımı sorup durmuşladır. Ben de zaman zaman farklı metaforları denemişimdir: "Ben öğretmenim", "Ben öğrenciyim", "Ben insanlıkta mükemmelliğin avcısıyım", "Ben konuşmacıyım", "Ben ulusal düzeyde en ... ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Hedefler Makaleler telkin cd indir izle İstanbul Hedefler Makaleler nerededir kimdir Hedefler Makaleler çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Hedefler Makaleler hipnoz Hedefler Makaleler olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Hedefler Makaleler hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Hedefler Makaleler kuantum düşünce kitap haberi | |
|
20-04-2011, 09:04 PM
|
#121 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar
"Gerçeğin tüm algılanışı, bir benzetmenin bulgulanmasıdır."
HENRY DAVID THOREAU
İnsanlar bana yıllar boyunca "tam olarak" ne yaptığımı sorup durmuşladır. Ben de zaman zaman farklı metaforları denemişimdir: "Ben öğretmenim", "Ben öğrenciyim", "Ben insanlıkta mükemmelliğin avcısıyım", "Ben konuşmacıyım", "Ben ulusal düzeyde en çok satılan kitap yazarlarından biriyim", "Ben doruk performans danışmanıyım", "Ben terapistim", "Ben danışmanım" ama bunların hiçbiri, tam gerekli duyguyu aktarmaya yetmemiştir. İnsanlar bana pek çok metafor sunmuşlardır. Medyada "gürü" diye tanınmışımdır.
Ben bu metafordan kaçınırım, çünkü bu kelimenin anlamında, insanların değişiklik yaratabilmek için bana bağımlı olduğu fikri yatmaktadır, oysa öyle olsa hiçbir zaman güçlenemezler. Hepimizin kendi değişimlerimizin sorumlusu olmasına inandığım için, o metafordan hep kaçmışımdır. Ama günlerden bir gün aradığımı buldum. "Antrenörüm ben" diye düşündüm.
Nedir antrenör? Bana göre antrenör, sizin dostunuz olan, sizi gerçekten seven ve önem veren biridir.Antrenör, mümkün olanın en iyisini yapmanıza yardım etmeye adanmıştır. Antrenör size meydan okur, kancadan kurtulmanıza asla izin vermez. Antrenörlerin bilgisi ve tecrübesi vardır, çünkü aynı şey daha önce onların da başından geçmiştir. Antrenör, çalıştırdığı insanlardan daha iyi insan değildir (işte bu nokta, ders verdiğim kimseler karşısında kusursuz olma mecburiyetini sırtımdan kaldırdı). Hattâ eğittiği insanlar, antrenörden daha üstün doğal yeteneklere sahip olabilirler. Ama antrenörler güçlerini yıllar boyunca belli bir alanda yoğunlaştırmış olduklarından, size performansınızı bir anda iyiye götürebilecek birkaç şey gösterebilirler.
Bazen antrenörler size yeni bilgiler, yeni stratejiler, yeni beceriler öğretirler. Ölçülebilir sonuçları nasıl alabileceğinizi gösterirler. Bazen antrenörün size yeni bir şey öğretmesi gerekmez bile. Yalnızca gerekli anda ne yapmanız gerektiğini size hatırlatır ve sizi onu yapmaya iter. Kendi kendime, "Ben aslında başarı antrenörüyüm" diye düşündüm. "İnsanlara kendi istedikleri şeyleri daha çabuk ve daha kolayca elde etmeleri için yardım ve antrenörlük ediyorum." Herkesin de ihtiyacı var bir antrenöre. İster üst düzey yönetici olsunlar, ister doktora öğrencisi, ister ev kadını, ister evsiz barksız, ister ABD başkanı! Ben bu metaforu kullanmaya başladığım anda, kendimle ilgili duygularım hemen değişti. Kendimi daha az stresli, daha rahat hissettim. İnsanlara daha yakın hissettim. Ben "kusursuz" ya da "daha iyi" olmak zorunda değildim. Hayatım daha keyifli geçmeye başladı, yapabildiğim etkiler de artıp birkaç katına çıktı. Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. | Offline
| |
20-04-2011, 09:12 PM
|
#122 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar BİR METAFOR HAYATINIZI KURTARABİLİR
Becky'yle ikimizin dost deme imtiyazına sahip olduğumuz insanlar arasında Martin ve Janet Sheen de vardır. Yaklaşık otuz yıldır evlidirler. Onlarda en çok saygı duyduğum şeylerden biri, birbirlerine, ailelerine ve ihtiyaç içinde olan herkese yönelttikleri o destektir. Çevredeki insanların bildiği kadarıyla, Martin adanmış bir vericidir. Ama onun Janet'le birlikte, başkaları için her gün ne kadar çok şey yaptığını hiç kimse bilmez. Bu iki insan, dürüstlüğün anıtı gibidir. İnsanlık konusundaki metaforları, "Koskocaman, dev bir aile" biçimindedir, bunun sonucu olarak da yabancılara karşı bile çok derin bir sevgi ve merhamet hissederler.
Martin'in yıllar önce Apocalypse Noıv'ı çevirirken hayatının nasıl değiştiğine dair anlattığı o dokunaklı hikâyeyi hiç unutamam. Ondan önce, hayatı hep korkulacak bir şey olarak görmüş. Oysa şimdi onu üstesinden gelinecek ilginç bir zorluk olarak görüyor. Neden mi? Çünkü yeni metaforu, "hayat bir esrardır." İnsan olmanın esrarına bayılıyor. Bundan gelen mucizevî duyguları ve fırsatları çok seviyor, böyle şeyler de her gün önünde açılıp duruyor.
Neydi onun metaforunu değiştiren? Yoğun acı. Apocalypse, Filipinlerin sık ormanlarında çekilmişti. Çekim programı normalde Pazartesi'den Cuma'ya uygulanıyordu. Cuma akşamları genellikle Martin ve Janet iki buçuk saatlik bir araba yolculuğu yapıp hafta sonu için Manila'ya gidiyorlardı. Ama bir hafta sonu, Martin'in çekim yerinde kalması gerekmişti. Cumartesi sabahı birkaç sahne daha çekilecekti. (Janet ise o hafta sonu kente inmeye daha önceden söz vermişti. Çekim ekibinden birine camdan bir takma göz satın alacaktı. Adam çok yoksul olduğu için o gözü kendi parasıyla alamıyordu. Bu yüzden Janet tek başına yola koyulmuştu.) O gece Martin tek başına yatakta dönüp çırpınmış, çılgınlar gibi ter dökmüş, büyük acılar hissetmişti. Sabah olduğunda kalp krizi gelmeye başlamıştı. Vücudunun bazı kesimleri hissizleşiyor, felç oluyordu. Yere düştü yalnızca irade gücüyle sürünerek ilerleyip kapıyı açtı ve imdat diye bağırdı. Yerde yatarken ölümün tecrübesini yaşadığım söylerdi. Birdenbire her şey sakinleşmiş, sessizleşmiş, dümdüz olmuştu. Kendini uzaktaki gölün suları üzerinde, hareket halinde görüyordu. "Demek ölmek buymuş" dedi, sonra ölmekten korkmadığını, aslında hayattan korkmuş olduğunu fark etti! Bir an içinde, esas zor olanın hayat olduğunu anlamıştı. Ve yaşamaya hemen karar verdi. Son kalan enerjisinin her zerresini topladı, kolunu uzatıp bir ot parçasını yakalamaya çalıştı. Tümüyle odaklanarak otu yavaşça burnuna doğru çekti. Hiçbir şey hissetmiyor gibiydi. Otu kokladığı anda acı geri döndü, Martin yaşadığını anladı. Mücadeleyi sürdürdü.
Çekim ekibi onu bulduğunda, öleceğinden emindiler. Yüzlerindeki ifade ve ağızlarından çıkan sözler Martin'in de içinde bu işi başarıp başaramayacağı konusunda kararsızlık doğurdu. Gücü azalmaya başladı. Vakit kalmadığı anlaşıldığında, Apocalypse kadrosundaki baş pilot kendi hayatını tehlikeye atarak helikopteri otuz kırk kilometre hızındaki rüzgârın içinde yanlamasına uçurmak suretiyle onu kentteki hastaneye ulaştırdı. Hastanede onu bir sedyeye yatırıp acile sürdüler. Orada da öleceğine dair gizli ve açık mesajlar almayı sürdürdü. Her geçen an biraz daha zayıf düşüyordu. O sırada Janet geldi. Ona yalnızca kocasının sıcaktan kriz geçirdiği söylenmişti. Ama doktorlar hastanede durumun kritik olduğunu ona da anlattılar. Janet bunu kabul etmeyi reddetti. Martin'in güce ihtiyacı olduğunu biliyordu.
Gerek Marrin'deki, gerekse kendisindeki korku paternini kırması gerektiğini de biliyordu. Derhal harekete geçti ve bu işi bir tek sözle başardı. Martin gözlerini açtığında, Janet ona neşeyle, "Bu bir film yalnızca, sei'gilim! Film yalnızca!" dedi. Martin kurtulacağını o anda anladığını söyler. Hemen iyileşmeye başlamış. Ne büyük bir metafor! Bir anda, sorun artık o kadar büyük görünmemiş gözüne. Üstesinden gelebileceği bir şey gibi görünmüş. Mesajın altında yatan anlam, "Bir film uğruna kriz geçirmeye değmez," biçiminde geliyor, ama aynı zamanda daha derin anlamlar taşıyan bir metafor olduğunu ben de hissediyorum. Ne de olsa, insanın film çevirirken çektiği acılar kalıcı olmaz. Gerçek değildir. Bir noktada yönetmen, "Kes!" diye bağıracaktır. Janet'in bu harika patern kesme aracını kullanması, bu bir tek metafor, Martin'in tüm kaynaklarına yeniden komuta edebilmesini sağlamış. Bugüne kadar hâlâ o sözün hayatını kurtardığına inanır.
Metaforlar bizi birey olarak etkilemekle kalmaz, toplum olarak da etkilerler, hattâ dünyayı bile etkilerler. Kültürel olarak benimsediğimiz metaforlar, algılarımızı ve eylemlerimizi hattâ eylemsizliklerimizi etkiler. Son birkaç on yıldır, aya yolculuklar başladığından bu yana, "Uzay Gemisi Dünya" diye bir metafor benimsedik. Bu metafor kulağa çok güzel gelse bile, ekolojik değişimlerle başa çıkmamız için bir duygusal cevap yaratma konusunda iyi etki yapmadı. Neden? Çünkü bir uzay gemisi konusunda duygusallaşmak kolay değil. Bir de bunu, "Dünya Ana" metaforuyla karşılaştırın. Uzay gemisini temiz tutmakla, annenizi korumak arasındaki duygu farkını görebiliyor musunuz? Pilotlarla denizciler genellikle uçaklarını ve gemilerini çok güzel kadınları tarif eder gibi anlatırlar. Çünkü o gemiyi erkek olarak düşünseler, iri kıyım, çirkin, Joe adlı biri olarak düşünseler, ona çok daha sert davranırlar da ondan. Biz metaforları savaşta da sürekli olarak kullanırız.
Körfez Savaşı'nda ilk operasyonun adı neydi? Savaş ilan edilmeden önce, ona "Çöl Kalkanı Operasyonu" denmişti. Ama savaşma emri verildiği anda bu ad değişti, "Çöl Fırtınası" oldu. Bu bir tek metaforun, yaşanan tecrübeyi herkes için nasıl değiştirdiğini düşünün. Diğer Arapları Saddam Hüseyin'e karşı kalkan gibi korumak yerine, General Norman Schwarzkopf'un deyimiyle askerler bir "özgürlük fırtınası" kesildiler, işgalci Irak askerlerini Kuveyt'ten sürüp çıkardılar. "Kıtaya bir demirperde indi."
WINSTON CHURCHILL
Son birkaç yıl içinde Doğu Avrupa'nın çehresinin nasıl kökten değiştiğini düşünün. "Demir Perde", İkinci Dünya Savasi sonrasında on yıllar boyunca yaşamı biçimlendiren metafordu, Berlin duvarı da tüm Avrupa'yı bölen o perdenin fiziksel sembolüydü. 1989 Kasım'ında Berlin duvarı yıkılınca, asıl yıkılan yalnızca bir taş duvar olmakla kalmadı. O bir tek sembolün yok olması bir anda yeni bir metafor yarattı, o metafor insanların inançlarını değiştirdi, hayatlarında nelerin mümkün olduğunu gördüler. Geçebilecekleri o kadar çok sayıda kapı varken, insanlar o eski duvarı yıkıp parçalamakla neden o kadar çok eğlendiler sanıyorsunuz? Çünkü duvarı yıkmak, olanakları, özgürlüğü, engelleri aşmayı simgeleyen evrensel bir metafordu da ondan. | Offline
| |
20-04-2011, 09:15 PM
|
#123 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar KELİMEYİ İŞE UYDURUN
Metaforlarda yatan o büyük gücün farkında olmak, metaforları uygun biçimde kullanmayı bilme konusunu da içerir. Zorluk şudur ki, nice insanın mesleklerinde kendilerine yardımcı olacak metaforları bulunmasına rağmen, evde aynı metaforlar sorun çıkarır. Ben bir bayan avukat tanırdım, işinde çok işine yarayan o "hasmane" metaforları evinde de kullanmaya kalkardı. Kocası tatlı bir sohbet başlattığında, az sonra kendini tanık kürsüsünde sorguya çekiliyormuş gibi hissederdi! Kişisel ilişkilere uymuyordu o metaforlar. Ya da birinin işine adanmış bir polis memuru olduğunu düşünün. Eve döndüklerinde işlerinden kendilerini kurtaramıyorlarsa, bu tür insanlar hep tetikte kalır, kendi standartlarını ihlâl eden kimseleri arıyormuş gibi davranır.
Uygunsuz metaforlara en iyi örneklerden biri, çok mesafeli kaldığı için karısıyla çocuklarının kendilerini onunla hiç bağlı hissetmedikleri adamın hikâyesinde ortaya çıkıyor. Adamın duygularını hiç göstermemesi, hep onları yönetiyormuş gibi davranması, karısıyla çocuklarının gücenmesine yol açıyordu. Mesleği neydi, biliyor musunuz? Hava trafik kontrolörüydü! İşindeyken mesafeli kalmak zorundaydı. Acil bir durum olsa bile, sesini sakin çıkarması, yönlendirdiği pilotları telaşa vermemesi gerekiyordu. Bu mesafeli tutumu, kontrol kulesinde çok işe yarıyor, ama evde hiç yaramıyordu. Bir bağlamda iyi olan metaforları başka bağlama taşımamaya çalışın. İşinizde iyi sonuç veren her şey, aile ortamında iyi sonuç vermez.
İnsanların özel hayatlarında kullandıkları metaforlara örnek olarak neler verilebilir? Bazı kimseler hayat arkadaşlarını, "bizim ihtiyar" ya da "bizim kocakarı" diye çağırırlar. Bazıları eşine "diktatör" der, hattâ "gardiyan" der.
Bir kadının kocasından "Karanlıklar Prensi" diye söz ettiğini bile bilirim. Daha güçlendirici alternatifler neler olabilir? Pek çok insan eşine, "sevgilim" der, "hayat ortağım" der, "ekip arkadaşım" der. Metaforda ufacık bir nüansı değiştirmek bile, o ilişkiye bakış açınızı değiştirecektir. Belki "ortak" sözü sizde ihtiras yaratmaz, ama "sevgili" sözünün yaratacaği kesindir.
Sizce ilişkinizi temsil etmekte kullandığınız metafor, sizin duygularınızı ve birbirinize olan tutumunuzu değiştirir mi? Hem de nasıl! Kaderle Randevu seminerime gelen bir kadın, kocasından söz ederken, "birlikte olduğum bu soytarı" deyip duruyordu. Oysa, adam karısından söz ederken, "sevgilim", "gururum", "Tanrının armağanı" diyordu. Kadına bunu söylediğimde, şoka kapıldı, çünkü aslında sevgi dolu bir kadındı ve benimsediği o bir tek zehirli metaforun ne etkiler yaptığının farkında değildi. Birlikte kocasıyla ilişkileri için daha uygun metaforlar seçtik. | Offline
| |
20-04-2011, 09:26 PM
|
#124 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar
YILBAŞI İÇİN TEK İSTEDİĞİM...
Arkadaşlarımdan biri vardır, kendi çocuğu yoktur, ama bütün çocuklardan "dikenler" diye söz eder. Bu metaforu sürdürdüğü sürece çocukların ona nasıl tepki gösterdiğini düşünebiliyor musunuz? Ama son zamanlarda bir büyük mağazada Noel Baba görevi almak zorunda kaldı. Hepimiz onu buna teşvik ettik. O süre içinde yüzlere "diken" gelip kucağına oturdu. Bu tecrübe onun çocuklara bakış açısını da, metaforunu da ebediyen değiştirdi. Şimdi onlardan "yumurcaklar" diye söz ediyor. Böyle demesi, duygularını da değiştirdi mi dersiniz? Ne kadar değiştirdiğine inanamazsınız bile! Çocuklarınıza "haydutlar" demek, genellikle onlara iyi bakma duygularınızı alevlendirmez. Çocuklarınızla ilişkilerinizde uygun metaforlar kullanmaya dikkat edin. Unutmayın, onlar sizi dinler, sizden öğrenirler.
Bana zor zamanlarımda yardımcı olmuş en güçlendirici küresel metaforlardan biri, kişisel gelişme konuşmacılarının pek çoğu tarafından da paylaşılan bir şeydir. Taş işçisinin basit hikayesiyle ilgilidir. Taş kesen adam, koca kayayı nasıl yarar? Önce koca bir balyozla işe başlar, kayaya elinden geldiği kadar kuvvetle vurur. İlk vuruşunda bir yonga bile koparamaz. Sonra balyozu kaldırıp tekrar, tekrar vurur. 100 kere, 200 kere, 300 kere vurur, hiçbir etkisi olmaz. Bunca çabadan sonra kayada bir çatlak bile yaratamamıştır ama o yine de vurmayı sürdürür. Bazen insanlar oradan geçerken, onun bu etkisiz çabalarını sürdürmesine gülerler. Ama taşçı çok akıllıdır. Sonuçlar gözükmüyor diye, hiç ilerleme kaydedilmiyor demek değildir... Oda bunu bilir.
Taşın farklı noktalarına tekrar tekrar vurmayı sürdürür. Ve bir ara, belki 500'üncü, belki 700'üncü vuruşunda, hattâ belki 10004'üncü vuruşunda, taş yalnız yonga vermekle kalmaz, ortasından ikiye ayrılıverir. Taşı yaran, o bir tek vuruş mudur? Tabii ki değildir. Ona peşpeşe indirilen darbelerin sürekli basıncıdır. Bana göre CANI disiplininin sürekli uygulanması, yolunuzu tıkayan her kayayı yaracak balyozun ta kendisidir.
Yıllar önce, benim ilk hocalarımdan Jim Rohn, hayatıma yeni bir gözle bakabilmem için mevsimler metaforuyla düşünmemi önermişti. Durum kötü, ortalık karanlık göründüğünde insanlar genellikle, "Bu böyle ebediyen sürecek" diye düşünürler. Oysa ben, "Hayatın mevsimleri vardır" diye düşünürüm. "Şu anda ben kışı yaşıyorum" derim.
İşin harika yanı, eğer bu metaforu benimserseniz, kıştan sonra ne gelir? İlkbahar! Güne kendini gösterir, artık soğuktan donmazsınız, birdenbire yeni tohumlar ekebilecek duruma dönersiniz. Doğanın güzelliğini, yeni bir hayatı, her şeyin büyüyüşünü görürsünüz. Derken yaz gelir. Sıcaktır. Siz küçük bitkilerinizin bakımını yaparsınız. Kavrulmasınlar diye özen gösterirsiniz. Sonra sonbahar başlar, hasadınızı yapar, meyvelerinizi toplarsınız. Bazen her şey pek iyi gitmez. Bir dolu fırtınası gelir, ürününüzü mahveder. Ama eğer mevsimlerin döngüsüne inanıyorsanız, size bir fırsat daha verileceğini bilirsiniz.
Metaforların hayatı değiştirebilme gücünün bir büyük örneği de Kaderle Randevu seminerlerimden birine gelen bir adam tarafından verilmişti. Takma adı "Maestro"ydu. (Katılanlara her zaman, o hafta sonu boyunca görmek istedikleri muameleye göre kendilerine bir takma ad seçmelerini söylerim. Bu basit egzersiz bile insanların yeni "etikeflerine uyma çabası yüzünden birtakım ilginç değişiklikler getirebilir. Adınız "Yıldırım", "Sevgi", "Dansör" ya da "Sihirbaz" olsa ne kadar farklı davranırdınız, düşünebiliyor musunuz?) Maestro harika bir adamdı. Hemen hemen 85 kilo fazlası vardı. Onunla çalışırken, şişman olmayı, ruhu zengin olmakla özdeşleştirdiğini fark ettim. Çünkü ancak ruhu zengin insanların bir şişmana ulaşmaya çalışacağını, ondan rahatsız olmayacağını düşünüyordu. İçtenlikli insanlar onunla ilişki kurmak isteyecekti. Yüzeysel, ruhsuz kimseler tiksinti duyacak, ona sokulmayacaktı. "Biliyorum, mantığa uymuyor ama, şişmanların zengin ruhlu olduğu bana doğruymuş gibi geliyor" diyordu. "Ne de olsa, dünyadaki guruların ne kadar çoğu şişman, baksanıza! Bence Tanrı şişmanları seviyor." Ben de ona, "Eh, bence Tanrı herkesi seviyor" dedim. "Ama sanırım şişmanlara yaptığı, onları şişe geçirip cehennem ateşinde kebap etmek!" Yüzünü bir görmeliydiniz! Tabii ben aslında buna inanıyor değildim, ama onun patentini kesmeyi iyi başarmıştım, kafasında da oldukça canlı bir tablo oluşturmuştum. Sonra ona, "Vücudunuz nasıldır?" diye sordum. "Vücut hiçbir şey değildir, yalnızca bir araçtır" dedi. "Kaliteli bir araç mı?" diye sordum. "Onun önemi yok, yeter ki sizi gideceğiniz yere götürsün," dedi.
Metafordaki değişiklik besbelli iyi sonuç vermekteydi. Daha şimdiden güzel bir ruhsal varlık olmuştu. Ben de kendi inançlarına uygun yeni bir metafor edinmesine yardımcı oldum. Vücudunun yalnız onu idare edecek bir araç değil de, gerçekten ruhunun tapmağı olduğuna inansa, ona nasıl davranacağını sordum. Başını salladı. Vücudunun gerçekten öyle bir tapınak olduğuna inandığı belliydi. Bir bir tek basit değişimle, gerekli tüm değişiklikler gerçekleşmişti. Neler yiyeceği, ne zamanlar yiyeceği, nasıl yiyeceği, vücuduna nasıl muamele edeceği konusunda uyguladığı ve hiç farkında olmadığı kurallar değişmişti artık. Bir tek küresel metafor, vücuduyla ilgili hemen her kavramını değiştirmişti.
Siz nasıl davranırsınız bir tapınağa? İçine yağlı yiyecekler mi tıkarsınız? Maestro'nün yeni edindiği vücut saygısı onu değiştirdi. Ben bu satırları yazarken, onun seminere gelişi üzerinden altı ay geçmiş bulunuyor. 65 kilo verdi. Nedeni de bu yeni metaforu yaşamının her gününde uygulaması. Alıştı bu metafora. Artık düşünceleri de, eylemleri de ona göre biçimleniyor. Yiyecek alışverişine çıktığında, kendi kendine, "Tapınağa ne sokabilirim?" diye soruyor. Süpermarkette sağlıksız yiyeceklerin rafları arasından geçerken, vücudunu şişe geçirilmiş, ateşte kebap edilirken görüyor hemen başka tarafa yöneliyor! Maestro müziği hep fazla yüksek sesle dinlediği için, yakınları kulaklarının zarar göreceğinden korkarmış. Şimdi artık, "Tapınağıma iyi bakmam gerek" diyor. Küresel metaf orların hayatınızın tüm alanlarını aynı anda nasıl inanılmaz biçimde değiştirebildiğini artık anlıyor musunuz? | Offline
| |
20-04-2011, 09:30 PM
|
#125 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar TIRTILDAN KELEBEĞE BAŞKALAŞIM
Günün birinde, oğlum Joshua altı yedi yaşlarındayken, eve ağlayarak döndü. Arkadaşlarından biri bahçedeki oyuncakların birinden düşmüş ve ölmüştü. Onunla birlikte oturdum, "Tatlım" dedim. "Neler hissettiğini biliyorum. Onu çok özlüyorsun. Bunları hissetmen de iyi bir şey. Ama aynı zamanda düşün ki, böyle hissetmenin nedeni, senin bir tırtıl olman." "Ne?" diye sordu. Paternini birazcık kırmıştım. "Tırtıl gibi düşünüyorsun" dedim. Ne demek istediğimi sordu.
"Bir nokta gelir, tırtılların çoğu kendilerini ölmüş diye düşünürler" dedim. "Hayatın sonu geldi sanırlar. Ne zaman olur bu?" Cevap verdi. "Anladım. O şey çevrelerini sarmaya başladığı zaman." "Evet," dedim. "Çok geçmeden tırtılın çevresini koza sarar. Ne olur, biliyor musun? O anda kozayı açsan, tırtılı orada bulamazsın. Vıcık vıcık bir şey bulursun içerde. Çoğu kimse, tırtılın kendisi de dahil, ölmekte olduğunu sanır. Oysa aslında değişimi başlamıştır. Anlıyor musun? Bir şeyken başka şey olmaktadır. Çok geçmeden ne olur?" Oğlum hemen, "Kelebek" diye cevap verdi.
"Topraktaki diğer minik tırtıllar, bu tırtılın kelebek olduğunu görebilirler mi?" diye sordum. "Hayır," dedi. "Peki, kozadan çıkınca ne yapar?" Joshua hemen, "Uçar," diye karşılık verdi. "Evet" dedim. "Güneşe çıkıp kanatlarını kurutur, uçmaya başlar. Tırtılkenki halinden daha bile güzel olmuştur. Artık daha mı çok özgürdür, yoksa daha mı az?" "Daha çok özgürdür" dedi oğlum. "Sence daha mı çok eğlenecek?" "Evet... Ayaklarının sayısı daha az olduğu için daha da az yorulacak." "Tabii öyle," dedim. "Artık ayağa ihtiyacı da yok, çünkü kanatları var. Bence senin arkadaşının da artık kanatları var."
"Bak, kimin ne zaman kelebek olacağına karar vermek bize düşmez. Biz bunu yanlış bir şey sayıyoruz, ama Tanrı her şeyin zamanını iyi bilir. Şimdi mevsim kış. Sen yaz olmasını istiyorsun. Ama Tanrı'nın planı başka. Bazen Tanrı'nın kimi ne zaman kelebek yapacağını bildiğine inanmak zorundayız. Biz tırtılken, kelebeklerin varlığına bile inanmayız, çünkü onlar bizden çok yukarda. Ama belki de onların orada olduğunu hatırlamamız gerekir." Joshua gülümsedi, beni kucakladı, "Her- halde çok güzel bir kelebek olmuştur" dedi.
Metaforlar her şeye verdiğiniz anlamı değiştirebilir, neyi acıya, neyi zevke bağladığınızı değiştirebilir, hayatınızı etkinleştirir, dilinizi değiştirir. Onları dikkatli seçin, akıllıca seçin, sizin de, sevdiklerinizin de hayat tecrübesini derinleştirecek ve zenginleştirecek biçimde seçin. Bir metafor detektifi olun. Birinin sınırlayıcı bir metafor kullandığını duyduğunuz anda, paterni kırın, ona bir yeni metafor sunun. Bunu başkalarına da, kendinize de yapın. | Offline
| |
20-04-2011, 09:33 PM
|
#126 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar Şimdi şu aşağıdaki egzersizi bir deneyin:
1. Hayat nedir? Seçmiş olduğunuz metaforları lütfen yazın: "Hayat aslında " ne? Aklınıza gelen her şeyi yazın, çünkü herhalde hayatla ilgili birden fazla metaforunuz vardır. İşleriniz yolunda değilse, belki hayat savaştır diyeceksiniz. İşler yolundaysa, belki bir armağandır diyeceksiniz. Hepsini yazın. Sonra listeye bakıp kendinize sorun. "Eğer hayat böyleyse, bu bana ne anlam ifade ediyor?" Eğer hayat kutsalsa, anlamı ne? Hayat rüyaysa, anlamı ne? Hayat bir sahneyse, anlamı ne? Her metafor güçlendirir ve sınırlar. "Dünyanın tümü bir sahnedir" sözü harika bir şeydir, çünkü o sahneye çıkabilir, sesinizi duyurabilir, bir fark yaratabilirsiniz. Ama aynı zamanda, sizin sürekli rol yapmakta olduğunuzu da gösteren bir sözdür. Gerçek duygularınızı paylaşmadığınıza işaret eder. Demek kullandığınız metaforlara dikkatle bakmanız gerekiyor. Her birinin yararları nelerdir, zararları nelerdir? Kendinizi daha mutlu, daha özgür, daha güçlü hissetmek için hayatınızda kullanmak isteyeceğiniz yeni metaforlar nelerdir?
2. İlişkilere ve evliliğe bağladığınız tüm metaforları yazın. Bunlar güçlendirici mi, güçsüzleştirici mi? Unutmayın, bilinçli teşhis, metaforlarmızı değiştirebilir, başka hiçbir şey değiştiremez, çünkü kendi kendinize, "Bu olmaz... Gülünç bu!" dersiniz. Ve onun yerine hemen yeni bir metafor bulursunuz. Bu teknolojinin güzelliği, basitliğinde zaten.
3. Hayatınızın sizi çok etkileyen bir başka yönünü ele alın. Bu işiniz, annenizle babanız, çocuklarınız, öğrenme yeteneğiniz, ya da başka bir şey olabilir. O alandaki metaforlarınızın neler olduğuna bakın. Liste çıkaran ve etkilerini inceleyin. "Öğrenmek oynamak gibidir," diye yazın. Eğer öğrenmek, "diş çektirmek gibiyse", kendinize ne büyük acılar verdiğinizi görebilirsiniz! Bu metaforu değiştirmek yerinde olabilir. Hemen değiştirin! Her metaforunuzun olumlu ve olumsuz yanlarına bakın. Onları araştırmak, hayatınızda yeni seçenekler yaratabilir.
4. Bu alanların her biri için yeni ve daha güçlendirici metaforlar yaratın. Hayatı bundan böyle, en az (başlangıç için) dört beş biçimde göreceğinizi kararlaştırırı. Hayat bir savaş değildir. Bir sınav değildir. Hayat bir oyundur. Bir danstır. Kutsaldır. Armağandır. Pikniktir. Sizin için en yoğun duyguları yaratan neyse, odur.
5. Son olarak, bundan sonraki otuz gün boyunca bu yeni ve güçlü metaforlarla yaşamaya karar verin. Sizi yeni metaforlarımzın ışığına davet ediyorum.
Bırakın, onlar ayaklarınızı yerden kessin, size havalarda uçuyormuş gibi duygular versin. Dünyanın tepesine yükseldiğinizde, aşağıya bakıp, tüm kolaylıkları görür, kıkır kıkır güler, bunun daha aysbergin ucu olduğunu bilirsiniz. Metaforlarımzın kontrolünü şimdi elinize alın ve kendinize yepyeni bir dünya yaratın - olanaklar, zenginlikler, mucizeler ve sevinçler dünyası.
Metafor bulma, değişim sözlükçesini kullanma, güçlendirici sorular sorma denilen o yaratıcı sanatı bir kere öğrendikten sonra, artık hazırsınız demektir. Neye mi? Koşumu vurup... | Offline
| |
20-04-2011, 09:41 PM
|
#127 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar ON GÜÇLÜLÜK DUYGUSU
"Duygu olmadan hiçbir karanlığın aydınlığa dönüşmesi, hiçbir ataletin harekete dönüşmesi mümkün değildir."
CARLJUNG
Walt adlı biriyle tanıştırmak istiyorum. Walt iyi yürekli, dürüst bir insandır, her zaman doğru hareket etmeye çalışır. Hayatım bir bilim gibi oturtmuştur, her şey yerli yerindedir ve sıralaması da doğrudur. İş günlerinde 6.30'da kalkar, duş yapıp traş olur, bir fincan kahvesini yutup içinde bir sandviçle birkaç çikolata bulunan yemek paketini kapar, 7.10'da kapıdan fırlar, bundan sonraki kırk beş dakikayı trafikte geçirir. Masasına saat 8'de varır, oturur, yirmi yıldan beri hep yaptığı işi yapmaya başlar.
Akşam 5.00'de evine döner, soğuk bira kutusunun tepesini pıt diye açıp televizyonun uzaktan kumandasını eline alır. Bir saat sonra karısı eve gelir, artık yemekleri mi bitirecekler, yoksa mikrodalga fırına bir pizza mı atacaklar, birlikte karar verirler. Yemekten sonra Walt haberleri seyrederken karısı çocuğun banyosunu yaptırıp onu yatırır. En geç 9.30'da Walt yatağına girmiştir. Hafta sonlarını bahçede çalışmaya ayırmıştır. Arabasının bakımını yapar, öğle uykusuna yatar. Walt'la yeni karısı üç yıldır evliler. İlişkileri her ne kadar "ihtiras alevleriyle tutuşan" bir ilişki diye tanımlanamasa da, rahat bir ilişkidir... Son zamanlarda her ne kadar ilk evliliğinin paternleri tekrarlanmaya başlıyor gibi görünse de bu gerçek yine böyledir.
Siz de Walt gibi birini tanıyor musunuz? Belki yakından tanıdığınız biridir. Hiçbir zaman büyük dertlere ve çaresizliklere düşmeden, ama hiçbir zaman büyük sevinçleri ve coşkuları da tatmayan biri. Kovukla mezar arasındaki uzaklık bir metreden azdır derler. Yüz yıl kadar önce Thoreau, "insanların çoğu bir sessiz çaresizlik hayatı yaşamaktadır" demiş. Bir sonraki yüzyıla geçtiğimizde bu söz ne yazık ki daha da doğru olmaya başladı. Sınırsız Güç'ü yazdığımdan bu yana bana gelen sayısız mektuplardan öğrendiğim bir şey varsa, o da insanların hayatındaki bu tür bağlantısızlık. Bu da tabii bu insanların acıdan kaçma isteği nedeniyle kendiliğinden "oluvermiş" bir şey. Kendilerini biraz daha canlı, biraz daha ihtiraslı, biraz daha elektrikli hissedebilmek için önlerine çıkan her fırsatı aç kurtlar gibi kapışlarının da bir miktar rolü var bunda. Benim bakış açımdan, dünyanın her yanını dolaşıp her meslekten insanlarla konuşmak, yüzbinlerce kişinin nabzını tutmak sonucu edindiğim izlenime göre, biz hepimiz duygusal "yassı çizgi"den gelen riskin farkındayız ve yüreklerimizi yeniden çarptırabilmek için çareleri umutsuzca arayıp duruyoruz.
Öyle çok kişi hayal kırıklığına uğruyor ki, duyguları tümüyle kendi kontrollerinden çıkıyor, hayatlarında olup bitenlerin otomatik tepkisi biçiminde yaşayıp gidiyorlar. Çoğu zaman duygulardan korkuyoruz, hem de en duyarlı zamanımızda üzerimize saldırmakta olan virüslerden korkar gibi korkuyoruz. Bazen onları aklımızın "geri zekâlı akrabaları" gibi görüyoruz, geçerliliklerini yok farzediyoruz. Ya da duyguların, hakkımızda başkalarının söylediklerinden, başkalarının bize yaptıklarından doğan şeyler olduğunu varsayıyoruz. Bu küresel inançların ortak unsuru nedir? Duygu denilen bu esrarengiz şeyler üzerinde hiç kontrolümüz bulunmadığı yolundaki yanılgıdır.
İnsanlar bazı duyguları hissetmekten kurtulma uğruna bazen gülünç denecek kadar ileri giderler. Uyuşturuculara, alkole, aşırı yemek yemeye, kumara falan yönelirler, depresyonlara girerler. Sevdiği birini incitmemek (ya da sevdiği biri tarafından incitilmemek) uğruna, tüm duyguları baskı altına alırlar, duygusal android'ler haline gelirler ve sonunda kendilerini var eden tüm bağlantı duygularını yok edip en sevdikleri kişileri de mutsuz ederler. | Offline
| |
20-04-2011, 09:55 PM
|
#128 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar
Bence insanların duyguları ele alış biçimi dört ana gruba ayrılabilir. Siz bugün bunlardan hangisini kullandınız? 1. Kaçınma: Hepimiz acılı duygulardan kaçınmak isteriz. Sonuç olarak pek çok insan, korktukları duygulara yol açma ihtimali olan her durumdan kaçmaya çalışır, ya da daha beteri, bazı insanlar hiçbir duygu hissetmemeye çalışırlar! Örneğin eğer reddedilmekten korkuyorlarsa reddedilmeye yol açabilecek her durumdan kaçarlar. İlişkilerden uzak dururlar.
Heyecan verici, ilginç işlere başvurmazlar. Duygulara bu biçimde davranmak, tuzakların en sonuncusudur, çünkü olumsuz durumlardan kaçınmak sizi kısa dönemde belki korur, ama beri yandan en çok istediğiniz sevgiyi, yakınlığı ve bağları da sizden uzak tutar. Ve sonuna, yine de duygulardan kaçamazsınız. Bundan çok daha güçlü bir yaklaşım olarak, bir zamanlar olumsuz duygu sandığınız şeylerin içinde saklı bulunan olumlu anlamları bulup çıkarmak yolu seçilebilir. 2. İnkâr: Duygularla başa çıkabilmek için ikinci bir yaklaşım da inkâr stratejisidir. Bazen insanlar kendilerini duygulardan kurtarmak için, "O kadar da kötü bir duygu değil" demeye çalışırlar. Bunu yaparken bir yandan kendi içlerinde tutuşan ateşi okşayıp her şeyin ne kadar kötü olduğunu düşünür, ya da birisinin kendilerini ne kötü kandırdığına üzülür, ya da kendilerinin her şeyi doğru yaptığı halde sonucun yine de kötü geldiğine hayıflanıp neden bunlar hep bana oluyor, diye yakınırlar. Yani başka bir ifadeyle, bu insanlar kendi fizyolojilerinin odağını hiç değiştirmez, hep kendilerine aynı güçsüzleştirici soruları sorup dururlar. Bir duyguyu yaşarken o djuf günün olmadığı yolunda numara yapmak daha da çok acı verir. Duygularınızın size vermekte olduğu mesajları görmezden gelmekle durumu daha iyiye götüremezsiniz. Duygularınızın size vermeye çalıştığı mesaj görmezden gelinirse, o duygular ancak amper güçlerini artırırlar, giderek yoğunlaşırlar, siz dikkatinizi oraya yöneltinceye kadar da bu işi sürdürürler. Duyguları inkâr etmeye çalışmak çözüm değildir. Onları anlamak ve kullanmak da bu kitaptan öğreneceğiniz stratejidir. 3. Rekabet: Pek çok kimseler acılı duygularıyla mücadele etmeyi keser, kendilerini kapıp o duygulara koyvermeye karar verirler. Duygunun onlara vermeye çalıştığı olumlu mesajı öğrenmek yerine, olayı yoğunlaştırır, daha beter hale getirirler. Sonunda durum bir "cesaret rozeti" olur, başkalarıyla rekabete girişirler. "Sen kendi derdini kötü sanıyorsun, öyle mi? Dur sana benim durumumu anlatayım da gör!" Sonunda bu iş onların kimliğinin bir parçası olur, bu sayede bir benzersizlik kazanırlar, herkesten beter durumda olmaktan bir çeşit gurur duymaya başlarlar. Tahmin edebileceğiniz gibi, tuzakların en tehlikelisi de budur. Bu yaklaşımdan ne pahasına olursa olsun kaçınmak gerekir, çünkü olay kendini gerçekleştiren kehanete dönüşebilir, kişi bu sefer hep kendini kötü hissetme yatırımları yapmaya başlar, o zaman da tuzak gerçek anlamda kapanmış olur. Çok daha güçlü ve sağlıklı bir yaklaşım olarak, acılı olarak düşündüğümüz duyguların da bazı olumlu amaçlara hizmet edebileceğini düşünme yolu seçilebilir, ki o da şudur... 4. Öğrenme ve kullanma: Hayatınızın gerçekten iyi gitmesini istiyorsanız, duygularınızın sizin yararınıza iş görmesini sağlamak zorundasınız. Onlardan kaçamazsınız, onların akordunu değiştiremezsiniz, onları küçümseyemez, anlamları konusunda kendinizi kandıramazsınız. Ayrıca, hayatınızı onların yönetmesine izin de veremezsiniz. Duygular, hattâ kısa dönemde acılı görünen duygular bile, aslında içinizdeki bir pusula gibidir, amaçlarınıza ulaşabilmeniz için hangi yola yönelmeniz gerektiğini size gösteren onlardır. Bu pusulayı nasıl kullanacağınızı bilmezseniz, her üstünüze esen psişik fırtınanın insafına ebediyen bağlı kalırsınız.
Terapi disiplinlerinin pek çoğu, duyguların bizim düşmanımız olduğu, ya da duygusal sağlığımızın geçmişimizden kaynaklandığı yolundaki yanlış varsayımla başlar. Aslında eğer zihinsel odağımızla fizyolojimiz yeterince güçlü biçimde kesilir, durdurulursa, bizler ağlamaktan gülmeye göz açıp kapayıncaya kadar geçebiliriz. Örneğin Freud psikanalizi, bugünkü güçlüklerimizi çözümlemek için geçmişimizde kalmış derin, karanlık sırlar aramaktadır. Oysa bizler biliyoruz ki, neyi sürekli arıyorsak, onu mutlaka buluyoruz. Eğer siz habire geçmişinize bakıp bugününüzü sabote eden nedenler arıyorsanız, ya da neden bu hallere düştüğünüzü bulgulamaya çalışıyorsanız, beyniniz size bu isteğiniz doğrultusunda birtakım referanslar verecek, istediğiniz olumsuz duyguları yaratacaktır. Oysa "geçmişim geleceğime ait değildir" biçiminde bir küresel inancı benimsemek ne kadar daha iyi olabilir!
Duygularınızı olumlu biçimde kullanmanın tek etkin yolu, onların size hizmet edeceğini anlamaktır. Duygularınızdan bir şeyler öğrenmeli, o öğrendiklerinizi, daha kaliteli bir hayat yaratabilmek için kullanmalısınız. Bir zamanlar olumsuz diye düşündüğünüz duygular, eyleme çağrıdır. Hattâ onlara olumsuz duygular demek yerine, bundan böyle Eylem Sinyalleri diye isim verelim. Her sinyali ve verdiği mesajı bir kere tanıdınız mı, duygularınız artık düşmanınız olmaktan çıkar, müttefikiniz olur. Dostunuz, himayeciniz, antrenörünüz olur.
Hayatın an yüce dorukları ve en moral bozucu çukurları arasında size rehberlik ederler. Bu sinyalleri kullanmayı öğrenmek sizi korkularınızdan kurtarıp, insanoğlunun tadabileceği tüm zenginlikleri tadabilmenizi sağlar. O halde o noktaya varabilmek için, duyguların ne olduğu yolundaki küresel inançlarınızı değiştirmek zorundasınız. Onlar predatör değildir. Mantığın yerine ikame edilebilecek şeyler değildir. Başka insanların kaprislerinin ürünü de değildir. Onlar Eylem Sinyalleridir. Size daha kaliteli bir hayat yolunda rehberlik etmeye çalışıyorlardır.
Eğer duygularınıza bir kaçınma paterni içinde tepki gösterirseniz, o zaman onların size vermeye çalıştığı değerli mesajları gözden kaçırırsınız. Mesajı kaçırıp, duyguları ilk belirdiklerinde idare edememe durumunu sürdürürseniz, o zaman büyürler, gerçek birer kriz oluverirler. Duygularınızın hepsi önemli ve değerlidir, önemleri ve değerleri de belli miktarlara, zamanlamalara, bağlamlara göre değişmektedir.
Bilin ki şu anda hissettiğiniz duygular, bir armağandır, bir rehberdir, bir destek sistemidir, eyleme bir çağrıdır. Onları bastırır, hayatınızdan uzaklaştırmaya çalışırsanız, ya da büyütür, her şeyi devralmalarına izin verirseniz, o zaman hayatın en değerli kaynaklarından birini ziyan ediyorsunuz demektir.
O halde duyguların kaynağı nedir? Duyguların tümünün kaynağı sizsiniz. Onları yaratan kendinizsiniz. Çoğu insanlar, istedikleri bazı duyguları yaşayabilmek için birtakım tecrübeleri yaşamayı beklerler. Örneğin, bazı beklentiler yerine gelmedikçe, kendilerini seviliyor gibi, ya da mutlu ve güvenli hissetmeye asla izin vermezler. Oysa ben size diyorum ki, bunların hepsini her istediğiniz anda hissedebilirsiniz.
Del Mar-California'daki evime yakın yerlerde verdiğim seminerlerde, duygularımızdan kimin sorumlu olduğunu kendimize hatırlatabilmek için bir tür eğlenceli sistem geliştirmiştik. Bu seminerler Inn L'Auberge adlı çok güzel, dört yıldızlı bir tatil beldesinde düzenlenmektedir. Tesis tam okyanusun kıyısındadır, tren istasyonuna da yakındır. Günde dört kere, oradan geçen trenin keskin düdüğünü duyarsınız. Seminere katılan bazı kimseler bu sesten rahatsız olurlardı. (Unutmayın ki henüz Değişim Sözlükçesi diye bir şey bilmiyorlardı!), ben de bu yüzden, bu kötü duyguları keyfe dönüştürmek için bu olayı fırsat bildim. "Şu andan itibaren, tren düdüğünü ne zaman duysak, olayı kutlayacağız" dedim.
"Tren sesini duyunca ne kadar iyi hissedebileceğinizi görmek istiyorum. Biz kendimizi iyi hissetmek için hep belli bir insanın ya da belli bir durumun çıkagelmesini bekliyoruz. Ama onun o belli insan ya da durum olduğunu kim saptıyor? Kendinizi iyi hissettiğiniz zaman size kendinizi iyi hissettiren kim? Kendiniz! Ama kafanızda bir kural var, iyi hissedebilmeniz için ille de A, B, ve C'nin olmasını bekleyeceksin diyor. Neden bekleyelim?
Trenin düdüğünü duyunca iyi hissedeceğiz diye bir kural koymamıza engel mi var? O zaman otomatik olarak kendimizi iyi hissedemez miyiz? Üstelik tren düdüğü daha sık ve daha düzenli geliyor. Nice insanın kendini iyi hissetmek için beklediği şeylerden çok daha güvenli!"
Şimdi artık trenin geçtiğini duyduğumuz anda, bir coşkudur başlıyor. İnsanlar yerlerinden fırlayıp kalkıyorlar, bağırıyor, alkışlıyor, tezahürat yapıyorlar, kaçık manyaklar gibi davranıyorlar. Bunların arasında doktorlar, avukatlar, şirket genel müdürleri var. Seminere gelmeden önce zeki insanlar olarak tanınmış kimseler! Sonra herkes yerine oturduğu zaman bile, gülmeler, kahkahalar sürüp gidiyor. Nedir bundan öğrenilecek ders? Hiç kimseyi ya da hiçbir şeyi beklemek zorunda değilsiniz! Kendinizi iyi hissetmek için özel bir nedene ihtiyacınız yok. Şu anda iyi hissetmeye karar verebilirsiniz nedeni de sağ oluşunuz ve kendinizi iyi hissetmek isteyişiniz olabilir.
Demek eğer tüm duygularınızın kaynağı sizseniz, neden her zaman kendinizi iyi hissetmeyesiniz? Cevabı yine belli. Olumsuz duygular denilen şeyler size bir mesaj veriyor da ondan. Peki, Eylem Sinyallerinin mesajı nedir? Size şu anda yapmakta olduğunuz şeyin iyi olmadığını söylüyorlar, acı duymanızın nedeni, ya duruma bakış biçiminizdir, ya da kullanmakta olduğunuz usullerdir, diyorlar. Özellikle de, ihtiyaçlarınızı ve isteklerinizi insanlara iletiş biçiminiz ya da giriştiğiniz eylemlerdir, diyorlar.
Yapmakta olduğunuz şey sizin istediğiniz sonucu üretmiyor, yani yaklaşımınızı değiştirmelisiniz. Unutmayın ki olayları algılayış biçiminiz, neye odaklandığınız ve olaylardan ne anlamlar çıkardığınız tarafından kontrol edilir. Algılayış biçiminizi bir anda değiştirebilirsiniz. Bunu yapmak için, fizyolojinizi kullanış biçiminizi değiştirir, ya da kendinize daha iyi bir soru sorarsınız.
Usullerinizin arasında, iletişim üslûbunuz da bulunmaktadır. Hattâ belki üslûbunuzda ihtiyaçlarınızı belirtmek diye bir şey hiç yoktur, insanların bunu kendiliklerinden anlamasını bekliyorsunuzdur. Böyle bir durumdan bir hayli çaresizlik, kızgınlık, güceniklik ve incinme doğar. Belki incinme bildiren bu Eylem Sinyali, aslında size iletişim biçiminizi değiştirmenizi söylüyor, o zaman acı çekmeyeceğinizi bildirmeye çalışıyor. Sıkkın ve depresyon içinde hissetmek de bir başka eylem çağrısı. O da size, içinde bulunduğunuz sorunların kalıcı ya da kontrol dışı şeyler olduğu biçimindeki algılayışınızı değiştirmenizi söylüyor. Ya da belki bir fiziksel eyleme girişmeniz, hayatınızın bir alanındaki durumu çözümlemeniz, kontrolün sizin elinizde olduğunu bir kere daha hatırlamanız gerekiyor.
İşte Eylem Sinyallerinin gerçek mesajı budur. Bunlar yalnızca size eyleme geçişte destek sunmaya,ya da düşünüş biçiminizi, algılayış biçiminizi, iletişim ve davranış biçiminizi değiştirtmek istiyorlar. Eylem çağrıları size, cama çarpıp duran sinekler gibi olmak zorunda bulunmadığınızı camdan nasılsa çıkılamayacağını, eğer yaklaşımınızı değiştirmezseniz, bunca azim ve sebattan hiçbir yarar çıkmayacağını söylüyor. Eylem Çağrılarınız size, acı duygularının arasında, yapmakta olduğunuz şeyi değiştirmeniz gerektiğini fısıldıyor, hattâ belki de haykırıyor! | Offline
| |
20-04-2011, 10:07 PM
|
#129 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar
DUYGUSAL KONTROLÜN ALTI ADIMI
Ben ne zaman acılı duygular hissetsem, çabucak atabileceğim altı adımla sınırlayıcı paternimi kırabileceğimi, o duygunun yararını bulup, gelecekte oradan öğreneceğim dersle acıyı çok daha çabuk yok edebileceğimi bulguladım. Şimdi o adımları kısaca inceleyelim. BİRİNCİ ADIM
Gerçekte Ne Hissettiğinizi Tanımlayın
İnsanlar genellikle kendilerini öyle aşırı yüklü, öyle yoğun ve meşgul durumda bulurlar ki, ne hissetmekte olduklarını bilmezler bile. Tek bildikleri, bütün bu olumsuz duyguların "saldırısı" altında bulunduklarıdır.
Kendinizi baskı altında hissedeceğiniz yerde bir an için geri çekilip şu soruyu sorun: "Ben şu anda aslında ne hissediyorum?" İlk başta, "Kızgınlık hissediyorum," diye bir cevap gelirse, şöyle sormaya başlayın: "Gerçekten kızgınlık mı hissediyorum? Yoksa başka bir şey mi var? Belki de bu hissettiğin, incinmedir. Ya da bir şeyi elden kaçırdığımı hissediyor olabilirim." İncinme duygusuyla kaçırma ve kaybetme duygusunun, öfke ve kızgınlık kadar yoğun bir duygu olmadığını anlayın. Bir saniye ayırıp gerçekte ne hissettiğinizi teşhis ederseniz ve duygularınızla ilgili sorular sormaya başlarsanız, hissetmekte olduğunuz duygu yoğunluğunu azaltabilir, durumla çok daha çabuk ve çok daha kolaylıkla başa çıkabilirsiniz.
Örneğin "Şu anda kendimi reddedilmiş hissediyorum" diyorsanız, o zaman kendinize, "Reddedilmiş mi hissediyorum, yoksa sevdiğim insandan ayrı kaldığımı mı hissediyorum?" diye sorun. "Reddedilmiş mi hissediyorum, yoksa hayal kırıklığına mı uğramışım? Reddedilmiş mi hissediyorum, yoksa birazcık tedirginlik mi hissediyorum?" Unutmayın Değişim Sözlükçesi'nin gücü, yoğunluğu hemen azaltacaktır. Gerçekte ne hissettiğinizi bulguladığınız an, yoğunluğu biraz daha düşürebilirsiniz, o da duygudan ders alabilmenizi daha kolaylaştırır. İKİNCİ ADIM
Duygularınızı Bilinçlendirip Değerini Bilin, Onların Sizi Desteklemekte Olduğunu Fark Edin
Duygularınızı yanlış saymak istemezsiniz. Hissettiğiniz şeyin "yanlış" olması fikri, kendinizle ve başkalarıyla dürüst iletişiminizi mahvetmenin yoludur. Beyninizin bir bölümünün size destek sinyali, eylem çağrısı yollayıp, ya algılarınızda ya da eylemlerinizin bazı yönlerinde değişiklik yapmanız için işaret vermesine şükredin. Eğer duygularınıza güvenmeyi istiyorsanız, onları her an tümüyla anlayamasanız bile, her hissettiğiniz duygunun sizi desteklemek, size olumlu değişiklikler yaptırmak için olduğuna inanıyorsanız, kendinize karşı açtığınız savaşı hemen durdurursunuz. Onun yerine, basit çözümlere doğru gitmekte olduğunuzu hissedersiniz. Bir duyguyu "yanlış" çıkarmak, o duygunun yoğunluğunu azaltmaya yaramayacaktır. Sizin karşı koyup direndiğiniz şeyler, genellikle daha yoğunlaşır. Tüm duygularınızın makbule geçtiğine dair bir duygu geliştirin, o zaman tıpkı dikkat bekleyen bir çocuk gibi, duygularınızın hemen sakinleşmeye başladığını göreceksiniz. ÜÇÜNCÜ ADIM
Bu Duygunun Size Sunduğu Mesajı Merak Edin
Değişen duygusal durumların gücünü hatırlıyor musunuz? Eğer kendinizi, bir şeyi öğrenmek için gerçekten merak duyar duruma sokarsanız, bu zaten her duygu için yeterli güçte bir patern kesintisi sayılır ve size kendiniz hakkında bir hayli şey öğrenme olanağı getirir. Merak duymak, duygunuzun kontrolünü ele almanıza yardımcı olur, zorluğu çözümlersiniz ve aynı sorunun gelecekte tekrarlanmasını engellemiş olursunuz.
Duyguyu hissetmeye başlarken, bunun size aslında ne sunmakta olduğunu merak edin. Şu anda durumu daha iyiye götürmek için ne yapmaya ihtiyacınız var? Diyelim ki kendinizi yalnız hissediyorsanız, merak edin ve şöyle sorun: "Acaba durumu yanlış yorumluyor olmam mümkün mü? Pek çok arkadaşım ve dostum varken mi yalnızım diyorum yoksa? Eğer onlarla görüşmek istediğimi kendilerine bildirirsem, ben ziyarete gidersem/onlar da bana gelmezler mi? Yalnızlığım bana, eyleme geçme mesajı mı veriyor? Daha çok uzanmak, insanlarla daha çok bağlar kurmak gerektiğini mi söylüyor?"
Duygularınız hakkında meraklanmak için kendinize sorabileceğiniz dört soru şunlar olabilir:
Ben aslında ne hissetmek istiyorum?
Şu hissettiğimi hissetmek için neye inanmış olmam gerekir?
Bir çözüm bulup şimdi halletmek için ne yapmaya razıyım?
Bundan ne öğrenebilirim?
Duygularınızı merak ettikçe, onlar hakkında çok şey öğreneceksiniz. Hem yalnız bugün değil, gelecekte de. DÖRDÜNCÜ ADIM
Güven Kazanın
Bu duyguyu hemen halledebileceğiniz konusunda güven edinin. Herhangi bir duyguyla başa çıkabilmek için benim bildiğim en hızlı, en basit, en güçlü yol, buna benzer bir şeyi daha önce de hissettiğiniz bir zamanı hatırlamak, o sefer onu başarıyla çözümlediğinizi bilmektir. Madem ki aynı şeyi geçmişe hallettiniz şimdi de halledersiniz. Aslında eğer bu Eylem Çağrısını geçmişte de alıp üstesinden gelmişseniz, duygu durumunuzu değiştirmenin stratejisine zaten sahipsiniz demektir.
O halde şöyle bir durup düşünün. Aynı duyguyu ne zaman hissetmiştiniz ve onu olumlu biçimde nasıl çözmüştünüz? Bunu bir rol modeli ya da işaretleme listesi gibi kullanıp şimdi duygularınızı değiştirmek için neler yapabileceğinize bakın. Ne yapmışsınız o sefer? Odaklandığınız şeyi mi değiştirmişsiniz? Kendinize sorduğunuz soruları mı? Algılayış biçiminizi mi? Yoksa bir tür yeni eyleme mi geçmişsiniz? Aynısını şimdi de yapmaya karar verin, yine geçen seferki gibi iyi sonuç vereceğine güvenerek yapın. Örneğin sıkkın ve depresyonda hissediyorsanız, daha önceki seferlerde bunu tersine çevirmeyi başarmışsanız, kendinize, "O sefer ne yapmıştım?" diye sorun. Eyleme geçip koşmaya mı çıktınız? Birkaç telefon mu ettiniz? Geçmişte ne yaptığınızı bulguladığınız anda, aynısını yine yapın, yine aynı sonuçları alacağınızı göreceksiniz. BEŞİNCİ ADIM
Bunu Yalnız Bugün Değil, Gelecekte de Çözebileceğinizden Emin Olun
Bu sorunu gelecekte de her zaman çözebileceğinizden çünkü elinizde bunun için yaman bir plan bulunduğundan emin olun. Bunu sağlamanın bir yolu, geçmişte nasıl çözdüğünüzü hatırlamak ve gelecekte bu Eylem Çağrısı geldiği zamanki çözüm için prova yapmaktır. Kendinizi böyle durumları kolayca çözebilecek durumda hissedin. Bunu bir duygu yoğunluğuyla tekrarlamak, içinizde nöral bir otoyol yaratır, bu tür şeylerle kolayca başa çıkabileceğinizden emin olursunuz.
Ayrıca, bir kâğıt alıp, bu Eylem Çağrısı geldiğinde algılayış biçiminizi değiştirmek için kullanabileceğiniz üç dört yöntemi yazın. Ya da duygu ve ihtiyaçlarınızı başkalarına iletme biçiminizle ilgili değişiklikleri yazın. Ya da bu tür durumda eylemlerinizi nasıl değiştireceğinizi yazın. ALTINCI ADIM
Heyecanlanın ve Eyleme Geçin
Şimdi ilk beş adımı bitirmiş olduğunuza göre, yani hissettiğiniz şeyin tam ne olduğunu bulup, o duyguyla savaşacak yerde makbule geçtiğini kabul edip, duyguyu merak ederek gerçek anlamını araştırıp, verdiği dersi bulgulayarak ondan bir ders öğrenip, geçmişte bunu tersine çevirmek için hangi başarılı stratejileri uygulamış olduğunuzu hatırlayıp, gelecekte bu durum çıkarsa diye provaları yaparak güven kazandıktan sonra, en son adımın ne olacağı da bellidir zaten: Heyecanlanın ve eyleme geçin! Bu duyguyu kolayca çözümleyebileceğinize heyecanlanın ve bunu kanıtlamak için de hemen eyleme geçin.
Şimdi hissetmekte olduğunuz sınırlayıcı duygulara saplanıp kalmayın. İçin için provasını yaptığınız şeyi ifadeye dökerek algılama biçiminizde ve eylemlerini/de bir değişiklik yaratın. Unutmayın ki bu yeni öğrendiğiniz üstünlükler, duygularınızı yalnız bugün için değil, gelecekte aynı duygularla karşılaştığınız zaman da değiştirebilecektir.
Bu altı basit adımla, hayatınızda belirecek hemen her duygunun üstesinden gelebilirsiniz. Eğer kendinizi tekrar tekrar aynı duyguyla uğraşır bulursanız, bu altı adımlı yöntem paterni bulgulamanıza ve onu kısa bir süre içinde değiştirmenize yardımcı olacaktır.
Bu sistemi kullanma konusunda pratik yapın. Yepyeni olan her şey gibi, bu da başlangıçta biraz karmaşık gelebilir. Ama daha sık uyguladıkça, kullanması daha kolay gelmeye başlayacak, çok geçmeden, eskiden duygusal mayın tarlası saydığınız yerlerden kolayca geçebilmeyi öğreneceksiniz. Mayın tarlası yerine, karşınızda size yol gösterecek bir yığın antrenörler göreceksiniz. Onlar size amaçlarınıza nerelerde ulaşacağınızı söyleyecekler.
Unutmayın ki bir duyguyu çözümlemenin en iyi zamanı onu hissetmeye ilk başladığınız zamandır. Bir duygusal paterni büyüyüp güçlendikten sonra kesmek daha zor olur. Benim felsefeme göre, insan ejderhayı küçükken öldürmelidir. Bu sistemi çabucak kullanın. Eylem Sinyali kendini belli ettiği anda uygulamaya başlayın. O zaman her türlü duyguyu çok daha hızla çözümleyebildiğinizi göreceksiniz. | Offline
| |
20-04-2011, 10:35 PM
|
#130 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar ON EYLEM SİNYALİ
Yalnız bu altı adımla, çoğu duyguları değiştirebilirsiniz. Ama altı adımı kullanmak zorunda kalmamak için, belli başlı duygularınızın ya da Eylem Sinyallerinizin size hangi olumlu mesajları verdiği konusunda bilinçli bir anlayışa sahip olmayı da yararlı bulabilirsiniz. Şu sayfalarda sizinle, çoğu insanların kaçındığı en başta gelen duyguyu incelemek istiyorum. Onlar kaçınadursun, siz bu sinyalleri, eyleme geçmek için birer çağrı olarak kullanabilirsiniz.
Eylem Sinyalleri listesini okumak, sizi bir anda bu duyguların ustası haline getirecek değildir. Bu işin meyvelerini alabilmek için, stratejileri sürekli olarak uygulamanız gerekmektedir.
Size bu bölümü defalarca okumanızı öneririm. Kendiniz için özel önem taşıyan yerlerin altını çizin, sonra 10 santime 15 santim boyunda kartlar alıp Eylem Sinyallerini bu kartlara yazın ve yanınızda taşıyın. Her yere götürün. Kendinize o duygunun gerçek anlamının ne olduğunu ve ondan yararlanmak için hangi eylemlere geçebileceğinizi hatırlatmakta kullanın. Küçük kartlardan birini, arabanızın güneşliğinin arasına sıkıştırın, gün boyu hep görün, trafiğe taküıp öfkeniz kabarmaya başladığında, kartı oradan çekip kendinize bu aldığınız mesajların olumlu yönlerini hatırlatma olanağı bulun. Şimdi en temel eylem çağrısıyla başlayalım: 1. TEDİRGİNLİK: Bu tür duyguların pek fazla bir yoğunluğu yoktur, ama bizi rahatsız ederler ve işlerin tam yolunda olmadığına dair bir genel hava verirler. Mesaj:
Can sıkıntısı, sabırsızlık, rahatsızlık üzüntü ya da hafif bir utanç, size işlerin tam olması gibi olmadığı mesajını yollamaktadır. Belki durumu algılayış biçiminiz yanlıştır ya da giriştiğiniz eylemler sizinistediğiniz sonuçları getirmiyordur.
Tedirginlik duygularıyla başa çıkmak kolaydır:
1) Durumunuzu değiştirmekle ilgili olarak bu kitaptan öğrendiğiniz becerileri uygulayın;
2) Ne istediğinizi açıklığa kavuşturun;
3) Eylemlerinizi rafine edin. Durumu hemen değiştirip değiştiremeyeceğinizi görmek için biraz değişik bir yaklaşım deneyin ya da üretmekte olduğunuz sonuçların kalitesini değiştirin.
Bütün diğer duygular gibi, tedirginlik duyguları da eğer hemen çözümlenmezse, giderek yoğunlaşacaktır. Tedirginlik bir dereceye kadar acı verici bir duygudur, ama arkasından duygular acılar gelmesi beklentisi, o anda hissettiğiniz tedirginlikten çok daha yoğundur. Unutmamamız gerekir ki, hayal gücümüz bir şeyi gerçekte olabileceğinin on katı kadar yoğun gösterebilir. Satrançta ve savaş sanatlarında kullanılan bir söz vardır: "Saldırı tehdidi, saldırının kendisinden daha büyüktür" derler. Acı beklentisi başladı mı, özellikle düzeyi de yoğunsa, o zaman karşımıza bir başka Eylem Sinyali çıkacak demektir ki o da... 2. KORKU: Korkulu duygular, düşük düzeyde kaygıdan başlayıp yoğun kaygılara, anksiyetelere, dehşet ve terörize olmaya kadar hepsini kapsar. Korku da bir amaca uyar ve mesajı da basittir:
Bugün size bir sürprizimiz var: Motive Edici Mesaj:
Korku, çok geçmeden bir şey olacağını ve dona hazırlıklı olmak gerektiğini en basit biçimde ifade etmektedir. İzci düsturu gibi: "Daima Hazır" olmak gerekir. Ya durumla başa çıkmaya hazırlanmalıyız, ya da durumu değiştirmek için bir şeyler yapmalıyız. Ama işin acıklı yanı, insanların çoğu ya korktuklarını inkâr etmekte, ya da kendilerini kapıp korkuya koyvermekte, teslim etmektedirler. Bu yaklaşımların hiçbiri, korkunun vermeye çalıştığı mesaja saygılı değildir, bu yüzden korku da devam eder, mesajını anlayasınız diye uğraşır. Korkuya teslim olmak istemezsiniz. Olabilecek en kötü şeyleri düşünerek o duyguyu yoğunlaştırmak da istemezsiniz. Korku hiç yokmuş gibi davranmak da istemezsiniz. Çözüm:
Sizi korkutan şeyin ne olduğunu gözden geçirin, kendinizi zihinsel olarak hazırlamak için ne yapmanız gerektiğini değerlendirin. Durumla en iyi biçimde başa çıkmak için hangi eylemlere geçmeniz gerektiğini bulun. Bazen bir konuda yapabileceğimiz her türlü hazırlığı yaparız. Artık yapabileceğimiz hiçbir şey kalmaz. Ama yine de oturur, korkuyu sürdürürüz. İşte o nokta, korkunun panzehirini kullanma zamanıdır. İnanç geliştirmeniz gerekmektedir. O korktuğunuz şeye karşı ne yapılabilecekse yapmış olduğunuzu bilin, hayatta korkuların pek çoğunun aslında gerçekleşmediğini düşünün. Eğer gerçekleşirlerse, o zaman da başka bir duyguya geçeceksiniz demektir... 3. İNCİNME: İnsan ilişkilerine, gerek kişisel gerekse meslekî alanda tümüyle hakim olan bir tek duygu varsa, o da incinme duygusudur. İncinme duyguları genellikle bir kayıp duygusundan kaynaklanır. İnsanlar incindikleri zaman, genellikle başkalarına karşı saldırganlaşır, onları terslerler. İncinme duygusunun bize verdiği asıl mesajı duymamız gerekmektedir. Mesaj:
İncinme sinyalinin verdiği mesaj, beklentilerimizin karşılanmamış olduğudur. Çoğu kere bu duygu, birinin sözünü tutmasını beklediğiniz halde tutmadığı zaman, ya da anlattığınız bir şeyi, siz gizli tut dememişseniz bile, başkasına anlattığı zaman doğar. Böyle durumlarda, o insanla olan yakınlığınızı kaybettiğinizi hissedersiniz belki ona olan güveninizi de kaybedersiniz. Bu kayıp duygusu, incinme hissetmenize yol açar.
1) Gerçekte hiçbir şey kaybetmemiş olabileceğinizi anlatın. Belki de asıl kaybetmeniz gereken şey, bir yanlış izlenimdir. Siz bu insanın sizi yaralamak, incitmek istediğini sanıyor olabilirsiniz. Belki de o kişi kendi eylemlerinin sizin hayatınız üzerindeki etkisinin farkında değildir.
2) İkincisi, bir dakika ayırıp durumu yeniden değerlendirin. Kendinize sorun: "Burada gerçekten bir kayıp var mı? Yoksa ben durumu fazla erken ya da fazla sert mi değerlendiriyorum?"
3) İncinme duygusundan kurtulmak için üçüncü bir çözüm de, incindiğinizi o kişiye zarif ve uygun bir biçimde söylemektir. Söyleyin ona. Deyin ki, "Geçen gün X-Y-Z olduğu zaman ben olayı yanlış yorumladım, senin aldırmazlık ve ilgisizlik gösterdiğini sandım, bundan ötürü de bir kayıp duygusu hissettim. Neler olduğunu bana bir açıklar mısın?" Yalnızca iletişim biçiminizi değiştirip olup bitenleri netliğe kavuşturmanız sonucu, genellikle incinme duygusunun yok olduğunu, hem de birkaç saniyede yok olduğunu görürsünüz. Ama eğer incinme duygusunu çözümlemezseniz, genellikle büyür ve başka bir duyguya dönüşür, o da ... 4. ÖFKE: Kızgın duygular arasında, biraz kızmaktan başlayıp çileden çıkmaya kadar türlü türlü dereceler bulunur. Mesaj:
Öfkenin mesajı, hayatınız boyunca bağlı olduğunuz önemli bir kural ya da standardın bir başkası tarafından ihlâl edilmesi hattâ belki kendiniz tarafından ihlâl edilmesidir. (Bunu kurallarla ilgili olan Bölüm 16'da yeniden ele alacağız.) Öfke mesajını aldığınız zaman, bu duyguyu bir anda değişirebileceğinizi anlamanız gerekir. Çözüm:
1) Durumu kendinizin tümüyle yanlış yorumlamış olabileceğinizi anlayın. Belki sizin kurallarınızı ihlâl eden bu insan, o kuralların sizin için ne kadar önemli olduğunu bilmiyordur (siz bilmesi gerektiğine inansanız bile, bilmiyor olabilir).
2) O kişi sizin standartlarınızdan birini ihlâl etmiş olsabile, sizin kurallarınızın mutlaka "doğru" klurallar olmayableceğini de anlayın (sizin o konudaki duygularınız çok güçlü olsa bile).
3) Kendinize daha güçlendirici bir soru sorun. Örneğin, "Bu kişinin uzun vadede aslında beni sevdiği doğru mu?" deyin. Öfke paternini kesmek için "Bundan ne öğrenebilirim?" deyin. "Standartlarımın benim için n kadar önemli olduğunu bu insana nasıl söyleyeyim ki bana yardım etmek istesin, gelecekte standartlarımı tekrar ihlâl etmesin" deyin. Örneğin, eğer öfkeliyseniz, algılayış biçiminizi değiştirin. Belki bu kişi sizin kurallarınızı bilmiyordur. Ya da üslûbu değiştirin. Belki ihtiyaçlarınızı ona etkin biçimde iletememiş, anlatamamışsınızdır. Ya da davranışınızı değiştirin. İnsanlara açık açık söyleyin. "Hey, bu özel bir konu. Kimseye söylemeyeceğine söz ver, benim için gerçekten önemli" deyin. Birçok insanlar için, sürekli öfke ya da kendi standartlarına ve kurallarına uyamama, başka bir duyguya yol açar, o da... 5. HIRSLANMA: Hırslanma duygusu pek çok yoldan gelebilir. Hayatımızda tüm yolların engellerle tıkandığını gördüğümüz zaman sürekli çaba gösterdiğimiz halde ödülleri alamadığımız zaman, hırslanırsınız. Mesaj:
Hırslanmanın mesajı çok heyecan verici bir sinyaldir. Beyninizin, şu şimdi yaptığınızdan daha iyisini yapabileceğinize inandığını söylemektedir. Hırslanma, üzüntüden çok farklıdır. Üzüntü hayatta istediğiniz bir şeyi hiç elde edememekle ilgilidir. Oysa hırslanma çok olumlu bir işarettir. Sorunun çözümünün ulaşılabilecek yerde olduğunu, ama şu anda yapmakta olduğunuz şeylerin sonuç vermediğini, demek ki amacınızı elde etmek için yaklaşım değiştirmeniz gerektiğini söylemektedir. Size daha esnek olmanızı söyleyen bir sinyaldir! Nasıl başa çıkılır hırslanmayla?
1) Hırslanmanın dostunuz olduğunu anlayıp, sonuç almak için yeni yollar bulun. Beyin fırtınası uygulayıp, aradan iyilerini seçin. Yaklaşımınızı nasıl esnekleştirebilirsiniz?
2) Durumla nasıl başa çıkacağınıza dair girdiler edinin. Bir rol modeli bulun. Sizin istediğinizi elde etmiş bir insan olsun. Ona size girdi vermesini söyleyin. İstediğiniz sonucu üretebilmekte daha etkin olabilmeniz için fikirler alın.
3) Bu zorluğu yalnız bugün çözümlemekle kalmayıp, gelecekte de daha az enerjiyle ve hattâ sevinçle çözebilecek şeyler öğrendikçe sevinin. Hırslanmadan çok daha beteri de vardır, o da... | Offline
| | | |
Yetkileriniz
| Konu Acma Yetkiniz Yok Cevap Yazma Yetkiniz Yok Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok HTML-Kodu Kapalı | | | İçindeki Devi Uyandır Kitabından AlıntılarHedef Ön Hazırlık ve Hedefler Makaleler İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız "Gerçeğin tüm algılanışı, bir benzetmenin bulgulanmasıdır."
HENRY DAVID THOREAU
İnsanlar bana yıllar boyunca "tam olarak" ne yaptığımı sorup durmuşladır. Ben de zaman zaman farklı metaforları denemişimdir: "Ben öğretmenim", "Ben öğrenciyim", "Ben insanlıkta mükemmelliğin avcısıyım", "Ben konuşmacıyım", "Ben ulusal düzeyde en ... ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Hedefler Makaleler telkin cd indir izle İstanbul Hedefler Makaleler nerededir kimdir Hedefler Makaleler çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Hedefler Makaleler hipnoz Hedefler Makaleler olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Hedefler Makaleler hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Hedefler Makaleler kuantum düşünce kitap haberi WEZ Format +3. Şuan Saat: 12:04 PM.
|