Üsteğmen
Üyelik tarihi: Feb 2007
Mesajlar: 434
Tesekkür: 0
97 Mesajinıza toplam 236 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Ynt: Kekemelik Kekemeliğin nedenleri konusunda bugün bir birlik ve beraberlik yoktur. Kekemeliğin nedenleri ile ilgili ileri sürülen görüşler oldukça değişiktir ve çoktur. Her görüşü savunan kendisini destekleyecek bazı araştırma sonuçlarını da vermektedir. Bu bakımdan burada, görüşleri olabildiği kadar birleştirerek, kümeler halinde açıklama yolunagidilecektir. Değişik görüşler burada beş alt başlık altında ele alınacaktır.Bunlar kekemeliği:
Yapısal bir problem olarak ele alanlar;
Öğrenilmiş bir davranış olarak kabul edenler;
Kişilik bozukluluğu olduğunu ileri sürenler;
Perseverasyon - direnme ile açıklamaya çalışanlar ve
Bunlar arasında orta ya da karma bir yol tutanların kuramlarıdır.
1. Kekemelik Yapısal Nedenli Bir Poblemdir:
Bu kümedekiler kekemeliği bedensel, fizyolojik ya da nörolojik bir nedene bağlamaya çalışırlar. Bu görüş çok eski çağlardan beri sürüp gelen bir açıklamadır. Kekemeliğin dildeki bir özre, hançeredeki ses bantlarındaki bozukluğa, nörolojik nedene bağlayanlar olmuştur. Beynin sağ ve sol yarı kürelerinden birinde konuşma merkezi başat hale gelmezse, konuşma işi beynin iki yarı küresi arasında sürüncemede kaldığını, bu durumun kekemelik oluşturduğunu söyleyenler, beyin sinirleri ile ses çıkarma organlarını devindiren sinir ve kaslar arasında yeterli uygunluk ve beraberlik olmayışından kaynaklandığını söyleyenler de vardır.
Bu görüşte olanlara göre kekeme olan bireyler aslında kekemeliğe uygun, yatkındırlar. Eğer çevre koşulları kekemeliği önleyecek durumdaysa mesele yoktur. Çocuk kekeme olmadan dönemi geçirir. Fakat çevre koşuları çocuğun bünyesiyle bağdaşırsa kekemelik gelişir.
Kekemelik soy ve özgeçmişleri üzerinde yapılan araştırmaların bulgularını kendi görüşlerini desteklemek için kullanılır bu kümedekiler. Bu konuda yapılan araştırmalara göre kekeme kişilerin soyunda kekeme kişiler vardır. Solaklık kekemeler arasında daha çoktur. Kekemelik ikiz doğum yapan ailelerde ikiz doğum olmayan ailelerden daha fazla görülür. Yine, ikiz doğum kekeme olan ailelerde kekeme olmayan ailelere oranla daha fazladır. Yani ikizler arasında kekemelik daha çok görülür. Kekemelerin dil gelişimleri incelendiğinde "gecikmiş konuşma" problemi görülür. Kekemeler arasında sinir sistemini etkileyecek biçimde uzun süren ateşli hastalık geçirenlerin sayısı oran olarak fazla görülmektedir.
Kısaca, bu görüşte olanlara göre fizik yapı kemeliğe uygun ortam hazırlar. Bu ortam diğer koşullarla birleştiğinde kekemelik gelişir.
2. Kekemelik Öğrenilmiş Bir Davranıştır:
Bu görüşü savunanlar kekemeleri bir küme olarak, kekeme olmayanlardan ayrı gören ya da gösterenlere karşıdırlar. Bu görüştükleri göre kekemelerle kekeme olmayanlar arasında küme olarak kalıtım, fizik gelişim, sağlık gelişimi, zekâ ya da kekemeliğe neden olabilecek tek etken yönünden hiç bir ayrıcalık yoktur. Kekemelik öğrenilen bir davranıştır. Aslında konuşmanın kendisi öğrenilen bir süreçtir.
Konuşma gelişimi sırasında öyle bir dönem gelir ki, o dönemde her çocuğun konuşmasındaki akıcılık sekteye uğrar. Kekemeler bu dönemde konuşmanın akıcılığındaki tutukluğun yanlış değerlendirilmesi sonucu, bu özrün zorla kazandırıldığı bireylerdir. Öyleyse kekemelik bir yapısal özelliğe bakmaksızın, herkesin başına gelebilecek bir özürdür. Konuşma gelişimindeki bu kritik dönemde ana baba, öğretmen ve diğer yetişkinler tutulma ve duraklamaya karşı aşırı duyarlık gösterir, endişelenir, telaşlanırlar. Bunu çocuğa aktarırlar. Böylece çocuk düzgün, engelsiz biçimde atlatabileceği bir dönemden, tutulma, duraklama gibi kekemelik belirtilerini benimser, bilinçli hale getirir ve kekeme olarak çıkar.
Bu görüşte olanlara göre kekemelik herhangi bir yapısal özre bağlanmaz. Aristotle zamanından bu yana, kekemelik ile ilgili inançları ele alarak tek tek onların yanlış yanlarını ortaya çıkarmaya çalışır bu görüşte olanlar. Orta derecede bir kekemenin konuşmasının ancak %10 nunda kekelediğini ortaya çıkaranlar bunlardır. Eğer yapısal bir özür kekemeliğin nedeni olsaydı konuşmanın geriye kalan %90 da kekeleyerek yapılması gerekirdi. Kekeme konuşma sırasında 1 - 2 saniye ya da daha az sürmektedir. Eğer organik bir özre dayansaydı, o organik özrün konuşmayı her zaman etkilemesi gerekirdi. Organik özrün bir diğer dayanağı da aynı biçimde kekeleyen iki kekeme bulmanın olanaksız olduğudur.
Kekemeliğin soy kovalaması onun kalıtsal olduğunu göstermez. Zaten soy kovalanması da ileri sürüldüğü kadar yüksek değildir. Aynı ailede görülen kekemelik olgularının nedeni, genlere bağlı kalıtsal olmaktan çok, geleneksel bir hal olmasındandır.
Yine, bu görüşte olanları yaptıkları araştırmalardan çıkarılan sonuç, kekemelikle psikonevroz ya da ağır derecede kişilik bozukluğu arasında bir bağlantı kurulamayacağıdır.
3. Kekemelik Bir Kişilik Bozukluğudur:
Bu kümede, çoğunlukla ruhbilimci ve ruhsal sağaltımcılar toplanmaktadır. Onlara göre, kekemelik kişilik bozukluğunun bir belirtisidir. Kekemelik bir konuşma bozukluğu değildir. Kekemelik benlik ve rol çatışmasıdır. Kekeme, kekeleyerek konuşmakla düzgün biçimde konuştuğunda doyuramadığı birtakım ruhsal gereksinmelerini doyurmaktadır.
Kekemelerde belirli bazı kişilik özellikleri vardır. Bebeksi, zorlayıcı, çekingen, endişeli, güvensiz, bağımlı, yalnız, utangaç gibi sıfatlardan biri ya da birkaçı ile tanımlanabilecek kişilik özellikleri gösterir kekemeler.
Gökay ve Kasatura yaptıkları araştırmada kekemeler ile nevrotikler arasında bazı benzerlikler bulunmuşlardır. Aile içi çatışmalar bakımından kekemeler ile nevrotikler arasında %70 gibi bir benzerlik görülmektedir. Bunu sinirlilik, endişe, kaygı izlemektedir. Diğer özelikler bakımından da anlamlı bir fark bulunmamıştır. Kekemelerin ailelerinde ana babalar aşırı titiz, kuralcı olmakta ve kekemelikte ruhsal etkenlerin payı büyük ölçüde görülmektedir. Eğer bir çocuğu kekeme yapmak istiyorsanız, onu çok kesin kurallara göre, hiç yanılgısız ve yanlışsız davranması için zorlayın. Kurallarınızı hiç bozmayın, biçiminde ters örnekle kekemeliğin olumsuz ruhsal ortamda geliştiğini göstermeye çalışanlar vardır.
Bu görüşte olanların bazılarına göre insan vücudu biyolojik yönden bir denge içinde gelişir. Görevlerini de dengeleme biçiminde yürütür. Dış ve iç ısı olması gerekenden fazla olursa vücut terlemeye başlar. Bu terlemeyle dengeyi sağlamaya çalışır. Soğukta büzülür, tüyler diken diken olur. Bu da dengeyi sağlama çabasıdır. Bunlara benzer nice değişmeler vardır ki hep dengeyi sağlamak ve korumak içindir. Bunlar, durumsal baskılara, sıkıntılara karşı dengeyi koruyabilmek için vücudun karşı tepkileridir. Hangi türden olursa olsun, baskı ve güçlük altında kaldığında vücudun görevlerinde bir uyumsuzluk, çözülme meydana gelir. Bir baskı ya da güç duruma karşı bünyeden gelen tepki çoğunlukta tek bir biçimde olmaz. Bazı durumlarda baskıya bütün vücut tepki gösterir yani bütün vücuttaki denge bozulur. Buraya kadar söylenenler içgüdüsel işlevlerde meydana gelen değişmeler ya da çözülmelerdir. İnsanoğlunda öğrenilmiş, sonradan kazanılmış olan işlevler de vardır. Yürüme, koşma konuşma v.b gibi. Genel olarak bu işlevler iyi kazanılmışsa, yerleşmişse, baskı ve güçlük karşısında hemen çözülmezler. Onlar daha kararlı ve süreklidirler. Ama zayıf kazanılmış olan işlevler çok çabuk ve hafif baskılar karşısında hemen çözülüverir.
Konuşma kazanılmış, öğrenilmiş olan işlevlerden biridir. Şayet öğrenilme döneminde, işlev iyice pekişmeden, güçlenmeden bir baskıyla karşılaşırsa konuşma bozuk olabilir. Bu, birinci dönem kekemeliği biçiminde görülür. Konuşma kazanıldıktan sonra her hangi bir baskı karşısında çözülür, bozulursa bu ikinci dönem kekemeliği biçiminde görülür.
4. Bir Direniş (Perseverasyon) Belirtisi Olarak Kekemelik:
Bu görüşte olanların hareket noktası, insanoğlunda değişikliğe karşı bir direnmenin var oluşudur. Değişiklik fizyolojik-organik olduğu gibi ruhsal ve sosyal olabilir. İnsan, organizma olarak, kendini bir önceki duruma alıştırmıştır. Önceki durum değişse, etkisi ortadan kalsa bile, organizma bir süre onu hissetmeye devam eder. Trenle uzun bir yolculuk yapan kişinin trenden indikten sonra, bir süre yine kendisini trendeymiş gibi hissetmesi bunun örneklerinden biridir. Heyecanlı bir olayla karşılaşan kişinin olay yerinden ayrıldıktan sonra bir süre sonra hala aynı heyecanı duyması da diğer bir örnektir. İnsanın günlük yaşamında bu gibi etkiler çoktur. Fakat çoğunlukla bu gibi durumlar vardır ki etkisi ve direnme uzun sürer. Duygusal gerginlik ve kaygılar bunlar arasındadır.
Eğer birey direnmeye neden olan bir durumun etkisi altındayken konuşmaya zorlanır ya da kişi kendini konuşmak için zorunlu hissederse, direnme etkisini onun konuşmasında gösterir. Yani direnme ve tepki, konuşmada irkilme, tutulma, yineleme ya da uzatma biçiminde ortaya çıkar.
5. Kekemelik Tek Bir Nedene Bağlanmaz:
Bu görüşte olanlara göre, kekemelik her zaman bir tek nedene bağlanarak açıklanamaz. Gerçi yukarda açıklanan görüşlerin hepsinin doğruluk payı vardır. Bunların birini kabul edip diğerlerini atmak ya da onlara karşı gelmek olanaksızdır. Neden bireyden bireye değişir. Bazen bir, bazen birden fazla neden bulunabilir kekemelikte. Bu görüşün başını çekenlere göre kekeme çocuklar, duygusal çatışmalar olan bir geçmişe; olağan sayılabilecek tutukluğu kekemelik diye tanılayan-damgalayan bir bünyeye; konuşmalarının akıcılığını engelleyen bir çevreye ve sınırlı hoşgörüye sahiptirler.
Özet olarak, daha kesin bilgilerle donatılıncaya kadar bu son görüş daha fazla kabul olacaktır denebilir.
kekemelik ile ilgili sorularınızı özelden cevaplayabilirim
__________________ http://media3.guzer.com/pictures/homers_brain.jpg |