yine çok fazla kitap okudum ve okuyorum. rastgele seçtiğim halde bir garip ya da olağan bir şekilde kendi yolculuğumla paralel seyreden örtüşen kitaplar..
balkonumda ayrı, spor salonunda ( yürüyüş bandı ve
te mutlaka okuyorum :)) ) ayrı serviste ayrı başucumda okuduğum ayrı kitaplar var.
spor çantamdaki son kitaptan sözetmek istiyorum.
IŞIĞA DOĞRU Monique Douglass Andrews
Parçalanmışlığın, çıldırışın ve kurtuluşun hikâyesi...
Sookie, ailenin en küçük ve tek kız çocuğuydu. Görünüşte her şey yolundaydı. Anne babası birbirini seviyor, üç ağabeyi Sookienin üzerine titriyordu. Oysa bu mutlu aile tablosu, babalarının onları terk etmesi ile birdenbire parçalanacaktı. Sookie için artık ne zaman sona ereceği belli olmayan karanlık bir dönem başlamıştı. Yıllar sonra küçük Sookie genç birkadın olduğunda, içinde bulunduğu karanlıktan kurtulmak için sevgi ve inançla örülü büyük bir mücadeleye başlıyordu.
ruhunda ortaya çıkan yedi ayrı kişiliğin sesiyle yaşayan Sookie ve terapistinin yaklaşımı kendi yaşamımda uzun süre benle beraber olan hayali arkadaşımı çağrıştırdı bana. birlikte çalıştığımız psikiyatrımız çok kolay çözümlemişti ve şaşkınlıkla kabullenmek zorunda kalmıştım ki kötü olduğuna inandığım davranışları arkadaşıma malediyordum. o egomun karanlık yüzüydü.
eskiden kitapları hiç okunmamışcasına korurdum. artık okuduğum belli olacak şekilde okumayı seviyorum. çiziyorum işaretliyorum yanlarına notlar alıyorum. tüm kitapta dikkatimi çeken bir sürü paragraf varken..tek bir cümlenin altını çizdim.
İNSANLAR KENDİ YÖNTEMLERİYLE DELİRİRLER..
sadece delirirken mi kendimiz oluyoruz acaba? ya da kendimiz olmak için kendimizden de mi özgürleşmeliyiz?