[b]
THUNDERCATS
Muhteşem gaza getirici jenerik müziğiyle heyecanlı bir çizgi filmdi. Bunların hepsi kedigillerden insanımsı yaratıklardı. Liderleri Lyno adeleli ve kırmızı yeleli bir tipti. Pumara, Cheetara, Bengali, Tigra diğer karakterlerdendi. Bunların yanında Kit ve Kat diye iki de çömez kedigil vardı. Hep beraber Mummra'ya karşı savaşırlardı. Mummra sürekli canavarlar yaratırdı ama Lyno'nun sihirli kılıcına yenilmeye mahkum olurdu. Benim kuzenlerden biri bu Cheetara'nın greyfurt büyüklüğündeki memelerinin hastasıydı.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530534736142941"]
[/URL]
YEŞİLİN KIZI ANNE
90'ların başında Show TV'de yayınlanmıştı. Türkiye'de basılmamış çok meşhur bir kitaptan Lucy Maud Montgomery'nin Anne of Green Gables romanından uyarlanmıştı. Kanada'da Prens Edward Adası'nda yaşayan bir çiftçi ailesinin evlat edindiği Anne Shirley isimli kimsesiz bir kızın maceralarını anlatırdı. Bu kızın en büyük özelliği inanılmaz bir hayal gücü olması ve hayallere dalarak kendini ve herşeyi unutabilme becerisiydi. Anne, komşu çiftliğin kızı Diana ile arkadaş olmuş, okulda kırmızı saçıyla alay eden Gilbert'in kafasında taştahtasını kırmıştı. Çok fazla seyredemedim ben bunu, lisede miydim neydim? Yıllar sonra Amazon'dan bu romanın serisini aldım, hala daha okuyorum.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530531824772950"]
[/URL]
LADY LYNN
Bu benim hiçbir zaman başından sonuna izleyemediğim bir çizgi dizidir. Bunu Star ya da Kanal 6 vermişti, emin değilim. Küçük lady Lynn'in annesi yoktu, babası da iş için biryerlere giderdi hep. Bunun Sarah diye baba bir ana ayrı bir ablası vardı, dedeleri bu Sarah'ı sever, başka kadından oldu diye Lynn'i sevmezdi. Sarah veremdi, bir de nişanlısı vardı galiba, Lynn de bu nişanlının küçük erkek kardeşi ile takılırdı. Sonunda ne oldu bilmiyorum.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530528815326861"]
[/URL]
GALAKSİ LİSESİ
Yine TRT'de izlediğimiz bir çizgi diziydi. Dünyadan bir kızla bir oğlan, alelacayip yaratıklarla dolu galaksi lisesi'ne geliyorlardı değişim öğrencisi olarak. Burada uzaylı tipler türlü türlü maceralar yaşamışlardı. Gayet Star Wars'tan etkilenmiş eğlenceli bir diziydi.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530525881099736"]
[/URL]
CESUR AYILAR
Gummi bears 15 yıl önce TRT'nin yaz kuşağında öğleden sonraları yayınlanıyordu, bu ayıoğlu ayılar bir ağacın içinde yaşar,sihirli şerbet mi ne içer, sonra kızak gibi birşeye biner, ciyuvvv diye evlerinden çıkar, hoplaya sıçraya maceradan maceraya uçarlardı. Jenerik şarkısı da çok hareketliydi, belli bir öyküsü yoktu, her bölümde bir macera yaşarlardı.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530515949209176"]
[/URL]
MÜFETTİŞ GADGET
Yaz tatili kuşağında TRT'de yayınlanan çizgi dizilerden biriydi. Gadget kimselere benzemeyen bir kahramandı. Her yanından bir alet çıkar, tepesinden helikopter açılır, bizimki uçarak kötüleri takip ederdi. Mekanizmanın çalışması için HADİ HADİ GADGET KOLLAR ya da işte HADİ HADİ GADGET-KOPTER demek gerekirdi. Gadget çok sakar, şapşal biriydi, bunun bir de çok bilmiş bir yeğeni vardı, bunlar her bölümde başka bir macera yaşar, sonunda mutlaka kötüleri yakalarlardı.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530513240903822"]
[/URL]
HOLLYWOOD YARAMAZLARI
Bu çizgi Star1 ilk açıldığında yayınlanmıştı, o zamanlar herkes kolaylıkla istediği kanalı seyredemezdi, sürekli antenler, yükselticiler alınır, Star'ın sinyali yakalanmaya çalışılırdı. Benim abim de bahçenin üstündeki antene tırmanır, o çevirirken ben de aşağıdan "olduu, olmadııı", acık daha oynatttt" diye bağırırdım. Yıllar sonra kablo tv çıktı da kurtulduk. Bu çizgi film bir grup zengin, güzel ve şımarık gencin maceralarını anlatırdı. Esmer güzeli Bianca kötü karakterdi, Wilshire diye bir şoförü vardı. Lark iyi kahramandı, sevgilisi de Troy'du galiba. Rockçi bir kızla oğlan, küçük mucit, Blaze, televoleci Switchboard diğer kişilerdendi. Bunlar sürekli dondurmalı soda içerler, ben de çok merak ederdim bu ne diye. Sonunda bir gün bildiğimiz Kızılay maden suyuna yarım tabak dondurmayı boca etmiş ve ağlayarak çöpe dökmek zorunda kalmıştım.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530510156989517"]
[/URL]
SANDYBELLE
90'ların başında yayınlanmış bir diziydi, Sandybelle İskoçyalı'ydı sanırım, bir de çoban köpeği vardı, yani lassie cinsinden bir çomar. Babası ölünce bu kız bir minibüsle dünyayı gezen bir gazeteci olmuş, annesini aramıştı. Sonunda da annesini rahibelerle dolu bir adada bulmuştu. Bir de aşık olduğu Mark Wellington diye zengin bir oğlan vardı. O da sanırım fotoğrafçı olarak bu kızcağıza eşlik etmişti seyyahatlerinde. Hiçbir özelliği yoktu, salak bir kızdı işte.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530505200092915"]
[/URL]
CHARLOTTE
15 sene önce TRT'nin yaz tatili kuşağında yayınlanmıştı, o yıl TRT yaz tatili boyunca haftaiçi sabahtan akşama kadar çizgi film yayınlayarak beni mest etmişti. Bu kız Kanada'da bir çiftlikte yaşardı, annesi kaderin sillesini yiyerek babasından ayrılmış ama o gece Kanada'ya geri dönmüştü. Charlotte'un babası, anasını karşılamaya giderken fırtınada kaza geçirip Hakkın rahmetine kavuşunca Charlotte'un aslında çok zengin bir lord olan Fransız dedesi (ulan böle yazınca ne saçma geliyor???), Charlotte'u Paris'teki Mountburn malikhanesine kaçırmıştı. Dizinin ilerleyen bölümlerinde Charlotte'un buradan kurtulma ve annesini bulma çabalarını izlemiştik. Ben bunun en son bölümünü kaçırmışım haberim yok, bunu izleyecem diye televizyonu açınca karşıma Judy çıkmıştı. Şoke olmuştum, hey gidi...
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530502173298890"]
[/URL]
PORTAKAL YOLU
(KİMAGURE ORANGE ROAD) : 1987 yılında Japonya'dan çıkarak tüm dünyada fenomen olmuş bir çizgi diziydi. Biz de 1991 yazında TRT'de izlemiştik. Kahramanımız Kyoske Kasuga, yeni taşındığı şehirde Madoka diye bir kıza ilk görüşte aşık oluyordu. Ancak Madoka'nın çocukluk arkadaşı, saftirik Hikaru da Kyoske'ye aşık olduğundan Madoka aradan çekilmeye karar veriyordu. Bu dizide işte bu üçlü aşk öyküsü ekseninde liseli gençlerin maceralarını izlemiştik. Kyoske'nin esrarlı telekinetik güçleri vardı, eşyaları hareket ettirir, zamanda seyahat edebilirdi. Ama çok kararsızdı, büyüleyici Madoka mı, çıtır Hikaru mu, bir türlü seçemezdi. Harika bir çizgi filmdi, müzikleri de çok güzeldi.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530499533180993"]
[/URL]
STEP JUNE
1991 yılı tatil ekranı çizgilerinden biriydi. Step Jun kızıl saçlı ve çok zeki minik bir kızdı, o kadar akıllıydı ki evinde robotlar yapar, banyoda füzeler uçururdu. Bu kız çok akıllı diye bunu koleje göndermişlerdi. Jun kolejde Zero diye bir oğlana aşık olmuştu ama Zero Jun'dan yaşca 10 yıl, boyca da 1 metre büyüktü. Böyle motorsikletle dolaşan, pislik, serseri bir oğlandı. Jun'un bunun peşinde koşması o kadar komikti ki hiç kaçırmadan izlerdim. Jun'a arkadaşlık eden robotu da bizim R2-D2'ya benziyormuş, şimdi farkettim. Bu dizinin çok komik, piiipiikopikoo pipikopikopikoo diye de bir şarkısı vardı.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530496960053114"]
[/URL]
JUDY VE UZUNBACAK
Judy Abbott yetimhanede yaşayan kimsesiz bir kızdı, sürekli gülen neşeli bir karaktere sahipti ve çok güzel makaleler yazıyordu. Birgün esrarengiz bir adam makalesini beğenip bunu zengin kızların okuduğu Lincoln Memorial Lisesi'ne yatılı olarak göndermişti. İşte çizgi filmde Judy'nin bu okulda geçen 3 yılını izlemiştik. Oda arkadaşları sevimli ve iyi kalpli Sally ile çok zengin ve kibirli Julia idi. Judy yetim olduğunu herkeslerden saklamaktaydı. Bu yüzden sürekli bir gerilim vardı, durum ortaya çıkacak mı , çıkmayacak mı? Bir gün Julia'nın egzantrik ve de yakışıklı Jervis amcası okula gelmiş ve Judy ona aşık olmuştu. Daha sonra ortaya Sally'nin sportmen abisi Jimmy çıkmıştı ve o da Judy'e aşıktı. Ama Julia da Jimmy'e aşık olunca herşey karıştı. Bir bölümde Judy ve Jervis Lock Willow Çiftliği'nde beraber tatil yapmışlar ve romantizm ayyuka çıkmıştı. Ben de hergün kaçırmadan izliyordum bunların aşkını. Sonunda Jervis Judy'e evlenme teklif etti ama Judy yetim bir kız olduğunu itiraf edemeyince çareyi çocukcağızı reddetmekte buldu. Jervis verem oldu. Bunu tam mezuniyet günü öğrenen Judy yaptığı veda konuşmasında yetim olduğunu cümle aleme ilan etmiş ve New York'a Jervis'i ve Uzunbacak babayı bulmaya gitmişti. Hey gidi günler hey! İşte benim hayatımın çizgi filmi Judy olmuştu.
SON DİNOZOR DENVER
San Fransisko'da mı Kaliforniya'da mı ne öyle bir memlekette geçerdi. Bir grup oğlan arka bahçeyi kazarken eşşek kadar bir yumurta bulmuşlar, yumurtadan dana kadar bir dinozor çıkmıştı, mavi gözlü sevimli dinoya, Denver adını takmışlar sonra da beraber alemlere akmışlardı. Bu Denver'a söfçü şortu ve güneş gözlüğü giydirip plaja götürürler, sörf yaptırırlar da kimse bunun dinozor olduğunu anlamazdı. Yıldız şeklinde Elton John gözlüklerini takıp rock n' roll bilem yapmıştı. Eğlenceli geliyordu o zaman bize.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530490250370347"]
[/URL]
NİNJA KAPLUMBAĞALAR
Türk gençliğine pizza sevgisi aşılayan çizgi filmdir. Bu dizide Japon Sensei Splinter, 4 tosbağası ile yeraltında saklanırken Shredder'ın mutasyon ışınlarına maruz kalıyor ve en son lağım faresine dokunduğu için fareye dönüşüyordu. Tospaalar da insana benziyorlardı. Splinter bunlara en sevdiği Rönesans sanatçılarının isimlerini takıyor ve Shredder'in üzerine salıyordu. Bunlar hep yeraltında lağımda yaşıyor ve sürekli ama sürekli pizza yiyorlardı. Bunlara yardım eden bir de televizyoncu kız vardı, April. Bu April'in sarı bir tulumu vardı ve başka hiçbirşey giymezdi. Severek izlerdik biz bu kaplumbağaları.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530487779690875"]
[/URL]
BENIM KÜÇÜK PONY'M
Allahım, minik kanatlı, lüle lüle yeleli, kuyrukları kurdeleli beygirler oradan oraya uçuşur, biz de ağzımız açık seyrederdik. Bunların sonradan çılgın gibi oyuncakları çıkmıştı. Benim de bir tane pony silgim vardı, mor yeleli ... Sanırım bunların kraliçesi alnında boynuzu olan bir unicorn idi. Fakat bu dizinin ana fikri neydi hatırlayamıyorum.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530476784116103"]
[/URL]
TRANSFORMERS
Hayatımıza Star1 ile girmiş bir çizgi filmdi, özellikle oğlanlar daha çok severdi bunu. Çünkü araba ve kamyonlar hakkındaydı. Kahramanımız arabalar hızla giderken birden bükülüp katlanmaya başlar ve robota dönüşürlerdi. Sonra da bir güzel kötülerle dövüşürlerdi. Oyuncakları da heryeri kaplamıştı, epey popüler olmuştu.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530473568275163"]
[/URL]
RED KIT
Gelmiş geçmiş en hızlı silah çeken kovboydu, gölgesinden bile hızlı ateş eder, sürekli Joe, Jack, William ve Avarel Dalton kardeşlerin peşinden koşar, aptal köpek Rin Tin Tin'in başını beladan kurtarır, emektar atı Düldül ile muhabbet ederdi. Red Kit herkesin sevdiği bir klasikti, Milliyet gazetesi yıllarca bunun çizgi romanını vermişti. Red Kit her maceranın sonunda ortadan kaybolur, batan güneşe doğru atını sürerken, ben yalnız bir kovboyum diye şarkı söylerdi. Kıyafeti hep aynıydı, ama yıllar sonra sigara içmeyi bırakmış, onun yerine ağzında bir ot taşır olmuştu. Sarah Bernhard'la, Kalamiti Jane ile maceralar yaşamış, bir keresinde Nensi diye bir kızla nişanlanmıştı. Çinli çamaşırcı, akbaba cenaze levazımatçısı en sevilen tiplerdendi. Posta arabası şirketi Wells Fargo Co. sloganı Yolculukta Banko idi. Kızılderililer'le barış çubuğu içer, Papatya Kasabası'nı korur, posta arabalarına eşlik ederdi. Kusursuz adamdı. Aşıktım herhalde ben Red Kit'e.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530470812985651"]
[/URL]
80 GÜNDE DEVRİALEM
Jules Verne'in meşhur romanının serbest bir uyarlamasıydı bu dizi, çünkü bütün karakterler kedi, aslan, puma çita ve sair kedigillerden oluşuyordu. Yalnız Phileas Fogg'un uşağını başka bir cinsten hayvan oynuyordu, Prenses Ouda bembeyaz Van kedisi gibi bir kediydi mesela. Öyküsü güzeldi ama o tam takım ful aksesuar giyinmiş centilmenin pantolonunun kıçından böyle sırma gibi bir kuyruk çıkıyor olması felaketti. 15, 16 yıl önce seyretmiştik biz bu diziyi, olasılıkla TRT'nin yazın yaptığı Tatil Ekranı kuşağında.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530467314523247"]
[/URL]
JETGİLLER
Taşdevri'nin gelecek çağlarda geçen versiyonuydu, bunların da herşeyi egzantrik ve moderndi. Hizmetçileri robottandı, araba yerine uçan daireleri vardı doğal olarak. Bende fazla bir heyecan uyandırmazdı gelgelelim.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530464314345902"]
[/URL]
SEVİMLİ HAYALET CASPER
Bunun belli bir saati yoktu, her an karşınıza çıkabilirdi. Arkadaş bulmak için dolaşır, ama bunu her gören hayalet görmüşe döndüğü için kimseye yaklaşamazdı. Sonunda bir kahramanlık yaparak herkesin sevgi ve hayranlığını kazanırdı. Yıllar sonra sinema filmi bile yapılmıştı.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530460039724148"]
[/URL]
CİCİ KIZ GEORGIE
TRT'nin sarışın kızlı çizgilerinden biriydi. Bunun da özellikle sapık bir öyküsü vardı. Avustralyalı bir çiftçi nehir kenarında ölmek üzere olan bir kadın buluyor ve kadının kızı Georgie'yi evlat ediniyordu. Gelgelelim adamın 2 oğlu birden kıza aşık oluyorlardı. Georgie büyüyüp serpilince böyle saçları gözlerinin üzerine düşen bir İngiliz Lordu'na aşık olmuş, Londra'ya kaçmıştı, tabii bunun peşinden giden abisi hapse düşmüştü. Bu çizgidizinin tarihe geçen sahnesinde Georgie nehre düşerek donma tehlikesi geçirince, abisi bunu çırılçıplak soyarak kendi de soyunup üzerine yatmış, ten ısısıyla onu hayata döndürmüştü. Dizinin sonunda kızımız zengin ama hastalıklı oğlanı bırakıp fakir ama taş gibi eski abi Abel ile mercimek fırında yapmış, bir oğlan bilem doğurmuştu, gördüğümüz ilk sevişen çizgi karakter bu Georgie idi.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530455083276738"]
[/URL]
CLEMENTINE
Her cumartesi TRT'de yayınlanırdı, muhteşem Fransızca bir jenerik şarkısı vardı. O günün çocukları arasında bugün ekol olmuş bir dizidir. Bu Clementine uçak kazası geçirip sakat kalmış bir kızcağızdı. Birgün buna kocaman bir küre içinde uça uça Hemera diye güzel bir cadı geliyordu. Sonra Clementine bu cadıyla dünyayı gezerek maceradan maceraya koşuyor, yürüyor, uçuyordu. Bu dizide çok korkunç ateşten adamlar vardı. Bunların patronu Malmot idi. Bir çizgiden umulmayacak kadar kanlı ve vahşiydiler, Clementine bunlara karşı savaşır, paçası sıkışıp korkudan altına ettiği anlarda Hemera uçan küresinin içinde gelir, Clementine'i alır götürürdü. Biz de kafadan ata ata şarkısını söylerdik.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530451929646428"]
[/URL]
ÇİÇEK KIZ LULU
Ben bunu çok severdim, Lulu isimli kız aslında Çiçek ülkesinin prensesi olduğunu öğrenmişti, ama ülkesini kurtarmak için Yedi Renkli Çiçek'i arayıp bulması gerekiyordu. Yanına kedisiyle köpeğini alıp dünyayı gezmeye başlamıştı. Bunun bir çiçek anahtarı vardı, bu anahtarı bir çiçeğe doğru açar LEY LUUU LEY LUU deyince hoop üzerindeki kıyafet değişirdi. Böylece her ortama uygun elbise giyebilirdi. Lulu'yu mavi entarili kötü bir kadınla, kadının uşağı olan kunduz ya da rakun cinsi Moris diye bir yaratık kovalardı. Bu kız yedi renkli çiçeği bir türlü bulamamış, nihayet kös kös eve dönüp çiçeğin evin bahçesinde açtığını görmüştü. Sonunda çiçek ülkesine giderek Seli isimli oğlanla da işi pişirmişti. Her bölümün sonunda çiçek dilinde bilmemne şu anlama gelir diye bir çiçek tanıtılırdı.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530448571306949"]
[/URL]
KÜÇÜK PRENSES SARA
TRT'nin Cumartesi kuşağında yayınladığı çok acıklı bir çizgi diziydi. Hindistan'da büyüyen Sara'yı babası Londra'da bir kız okuluna yazdırmış, sonra iflas ederk ölünce Sara da okulda hizmetçi olmuştu. Allahım ne çileler çekti, şımarık zengin kız Lavinia buna ayakkabılarını bile boyatmıştı. Ben bu dizinin hastasıydım ama her hafta seyredemezdim çünkü o zamanlar biz annemle cumartesileri ya Süheyla teyzeme ya da Selma teyzeme giderdik, ben çığlık çığlığa ağlasam da otobüse yetişmek için kös kös annemle çıkmak zorunda kalırdım. Birgün aslında Küçük Prenses'in meşhur bir çocuk kitabı olduğunu öğrendim, Allaaaa, annemle İstanbul'u altüst ettik, Cağaloğlu yokuşuna bile tırmandık, sonunda Beşiktaş'ta bulduk kitabı. Ben de Küçük prenses Sara'nın maceralarını defalarca okudum.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530445448253565"]
[/URL]
ŞNORKELLER
Deniz altında yaşayan birgrup yaratığın maceralarını anlatırdı. Cumartesileri TRT'de yayınlanırdı. Her bölümün başında önce bu şnorkelleri keşfeden kaybolmuş bir kaptan mı ne varmış, onun hikayesi anlatılır, sonra kamera yavaş yavaş alçalır, suyun derinliklerindeki kahramanlarımızın maceraları başlardı. Çok eğlenceliydi. Mesela barları bile vardı, bi tane ahtapot davul çalardı, böyle matrak bir yerdi.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530441857724081"]
[/URL]
AYAKKABILAR
Eskiden TRT'de her Cumartesi sabahı yayınlanan çocuk kuşağında izlemiştik bunu sanırım. Ama ben ortaokuldayken de şarkısı pek meşhurdu, şu şu şu şuuu pipıılll die uzata uzata söylerdik, ne günlerdi!
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530438227523163"]
[/URL]
ŞEKERPEMBE
Ah Şekerpembe unutulmaz bir klasikti, TRT'nin Cumartesi'den Cumartesi'ye isimli kuşağında yayınlanırdı. Bunlar bir adada yaşardı, küçük bir oğlan, bir de bu oğlanın e'leri eze eze "şekerpiembee, şeikerpembee" diye ünlediği pespembe bir deniz dinozorunun maceralarını anlatırdı. Bunlara akıl veren gözlüklü, bilge bir yunus ta vardı, o da bir mağara da yaşıyordu, dinozor yüze yüze tam mağaraya gider, oğlan arkasından "şiekerrpieembee" diye başlardı. Bi rahat bırakmazdı Şekerpembe'yi.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530434625436758"]
[/URL]
ALİS HARİKALAR DİYARINDA
Bu da klasik öykünün güzel bir uyarlamasıydı, tavşanın peşinden koşan Alis acayip bir memlekete geliyor, türlü türlü maceralar yaşıyordu. Renkli, eğlenceli, çerez niyetine bir çizgi diziydi.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530428747605500"]
[/URL]
POLLYANNA
Bildiğimiz klasik romanın bolca melodram öğesi eklenerek uzatılmış güzel bir çizgi versiyonu idi. Bu yayınlanırken ben ilkokul sonda idim, kursa gittiğim için Pollyanna'yı kaçırır, üzülürdüm. Bazı bölümlerini teyzem videoya kaydedip bana izletmişti, nedense hastası olmuştum ben bu dizinin. Ama sonunu seyredememiştim. Onun yerine elli kere falan kitabını okumuştum.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530417258662195"]
[/URL]
ŞEKER KIZ CANDY
Bu çizgi film sonradan özel kanallarda sıkça yayınlansa da asıl popülaritesini TRT'de gösterildiğinde kazanmıştı. Çok eskiydi, seyrettiğimiz ilk kocaman gözlü, kabarık sarı saçlı, acı çeken kızlı japon çizgisiydi. En acıklı bölümünde Candy'nin sevgilisi Anthony attan düşüp beyin üzeri çakılarak Hakkın rahmetine kavuşmuş, Candycik "eentınii, eentiiniii" diye ağlamaktan helak olmuştu. Anneme sorsanız "ah çok ağladık Entıni'ye" diye hala hatırlamaktadır. Sonradan Candy orospu olmuş, bir sürü sevgili eskitmişti. Hele dağınık, uzun saçları gözlerinin önüne düşen Terry Grandchester'i reddetmesini hiç bir kız anlayamamıştı. Sonunu hiç izlemedim ben bunun.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530414288318364"]
[/URL]
ESTEBAN
Güney Amerika'da geçen çok zevkli bir çizgi filmdi. Esteban diye bir oğlan, yanında küçük bir kız ve yerli bir çocukla İnkaların altın şehrini arardı, bunlara yardımcı olan Mendoza diye bi de herif vardı. Bu kızla Esteban nihayet dillere destan altın kuşu bulmuşlar, boyunlarındaki yarım madalyonları takarak kuşu kaldırmışlardı efendim. Sonradan ne kuşlar kaldırdılar bilemem, bunlar kardeş mi çıktı, yoksam o kız, Mendoza'nın kızı mıydı, böyle çapraşık işler vardı. Küçücük çocukların beynini o zamanlardan yıkayıp pembe dizilere, Aliyelere hazırlıyorlardı yani.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530389249621702"]
[/URL]
KAYIP DÜNYALAR
Muhteşem bir Fransız çizgi filmiydi, hafta içi mi, yoksam cumartesi mi yayınlanırdı hatırlamıyorum, çok etkileyici bir jenerik müziği vardı, Clementine'le beraber bize Fransızca sevgisi aşılayan ilk şarkılardandır. Bu çok acayip maceraydı, bir gezegenin katmanları arasında dolaşarak arzın merkezine, Arcadia kentine inmeye çalışan bir grup insanı anlatıyordu. Arcadia kelimesi beni büyüler, kafadan ata ata şarkısını söylerdim. Gayet karamsar, ciddi bir çizgi filmdi.
VOLTRAN
İşte bir nesil bu Voltran yüzünden uykusuz kalmıştı, pazar sabahı erken kalkılır illaki Voltran seyredilirdi. Issız bir gezegene düşen bir grup pilotun maceralarını anlatırdı. Bu gezegenin güzel prensesi pilotlardan yer altındaki robot aslanları uçurmalarını rica etmiş, sonunda aslanlar biraraya gelerek , ben kolları oluşturuyorum, ben bacakları, ben de başşını oluşturuyorum, ve 3 kere VOLTRAN VOLTRAN VOLTRAN diyerek büyük robotu meydana getirmişti. Prensesi cariyesi yapmak isteyen yamuk tipli bir herifin çeşit çeşit robot canavarlarına karşı savaşır, illa biraz dayak yer, sonunda ışın kılıcı ile canavarı ikiye bölerlerdi, bu sıra da hiç değişmezdi. Bizim de kuzenlerle en sevdiğimiz oyundu. Allahtan prenses mavi aslanı kullanmaya başlamış ben de oyuna katılmıştım, çünkü aslan hakkı kutsaldı, kimse kimsenin aslanını alamazdı, yeşil aslan benim diyene, destur çek yeşil aslan Tolga'nın denirdi.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530382564357948"]
[/URL]
ROBOTEK
Eşi benzeri yapılmamış aşmış bir çizgidiziydi, hafta içi okul dönüşü izlerdik. Dünyayı uzaylılar istila etmiş, insanlar Robotek diye devasa bir gemiye iltica etmişlerdi, bu gemi alarm moduna geçtiği zaman katlanıp bükülerek robot haline gelir, uzaylılarla savaşırdı. Rick diye bir savaş pilotu, Minmey diye bir Çinli kız da vardı, bunlar aşk meşk yaşıyorlardı galiba, Minmey Çin restoranı açmıştı, yerel kıyafetler falan giyerdi. Müziği de muhteşemdi. Abimle izlerdik biz bunu, sonra da eski legolardan uzay gemileri yapmaya çalışır, uzay savaşları oynardık.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530379797595863"]
[/URL]
SHE-RA
He-Man karakterinin kızkardeşiydi. Başka bir gezegende yaşıyordu çünkü bunları bebekken İskeletor bulmasın diye ayırmışlardı, o zamanlar Star Wars'ı henüz seyretmediğimizden anlamamış, yemiştik biz de bunu yeni bir hikaye diye! Bu hatun kılıcını kaldırır YÜCE RUHUN ADINA, ADIM ŞİİRAAA diye bağırır, birden tipi düzelir, kırmızı taytı efil efil bir mini eteğe dönüşür, atının kanatları peydah olurdu. Bunun da çevresi gudik tiplerle doluydu, bazı maceralarında kardeşi He-Man gelir, kötüleri beraber pataklarlardı. He-Man kadar fenomen olamamıştı aramızda.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530377274609250"]
[/URL]
HE-MAN
İlkokuldayken okuldan koşarak gelir artık pazartesi günü mü neyse He-Man'i izlerdik. Öykü acayip tiplerle dolu bir galakside geçiyordu, kahramanımız lepiska saçlı Prens Adam oldukça pısırıkken sihirli kılıcını havaya kaldırıp GÖLGELERİN GÜCÜ ADINA, GÜÇ BENDE ARTIK deyip adaleli erkek He-Man'e dönüşür, iskeletor ve elemanlarıyla kapışırdı. Başı sıkışınca küçük cin Orko, General, General'in kızı Tila ve güzel Büyücü'den yardım alırdı. Her bölümün sonunda Orko uçarak ekranda belirir, bize o bölümden çıkartmamız gereken dersi anlatırdı. Ben bunun birsürü kartlarını falan toplamıştım uzun süre. He-Man'den sonra sıska tiplere İskeletora dönmüşsün demek moda olmuştu.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530375118963184"]
[/URL]
LAZERYON
Pazar akşamları yayınlanırdı. Takaşi isimli bir Japon çocuğu bilgisayarında net üzerinden bir robot tasarlamış, sonra birden uzay üssünün hatlarında bir karışıklık olunca bu robot aynen imal edilmişti. O zamanlar bizde interneti bırak bilgisayar bile yoktu. Lazeryon işte bu robottu, Voltron'un ışın kılıcı varsa bunun da lazer topu vardı. Tasarımcısı bu oğlan olduğundan Takaşi'yi Lazeryon'un pilotu yapmışlardı. Yavrum paso düşman robotlarla savaşır ama sonunda mutlaka kazanırdı. Olivia diye bir kız arkadaşı vardı, sarışın güzel bir şey. Takaşi uzayda robotları pataklar ama okulda hep Olivia'dan kötek yerdi.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530372297191773"]
[/URL]
AYI YOGİ
Kafayı piknikle, sandöviçle bozmuş; ormana gelen piknikçilerin sepetlerini yürütmeye çalışırken maceradan maceraya koşan şaşkın bir ayı idi bu. Sürekli efeemm diye konuşur, başına bin türlü iş açar, korucu dayı bunlari basınca panik içinde sağa sola koşuştururdu. Düpedüz salaktı. Yanındaki küçük Bobi mi Bobo mu, o daha zekiceydi. Ama benim için en güzeli hergün yediğim Ayı Yogi'li baldı, şimdi olsa da alsak keşke , o Ayı Yogi şişesindeki balın kokusunu bilem hatırlarım hala.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530368557534211"]
[/URL]
VİKİNGLER
Bir Viking kabilesini maceralarını anlatırdı. Bunlar boynuzlu şapkalar takar, HAYDİ YALLAH HOP HOP HOP, HAYDİ YALLAH HOP HOP HOP diyerek küreklere asılır, maceradan maceraya gemilerini zıplatırlardı. Buradaki asıl hikaye kaptanın Vicki isimli küçük çocuğuydu, hünsa bir karakterdi, erselik yani, kız mı erkek mi ben hiç anlayamazdım. Bunun da aklına hep olayı çözecek fikirler gelirdi ama önce burnunu karıştırır sonra buldumm! diye bağırırdı, sonra da kafasının etrafında yıldızlar uçuşurdu. Bu çizgi film güzel Türkçe'mize tatak kelimesinin eklenmesine vesile olmuştur. Bir de "haftayaaa buluşalım haftayaa" diye bir şarkısı vardı ki biz evde ailecek söylerdik bunu. Çok şükür sonradan iyileştik!!!
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530355093186982"]
[/URL]
PEMBE PANTER
Herkes ıslıkla Pembe Panter'in müziğini öttürürdü, kendisi bizim ailede kısaca Pembo diye bilinirdi çünkü babam pek severdi bunu, bi samimiyetimiz vardı yani, pembo aşağı pembo yukarı ahahaah. Sessiz sakin dolaşır, olayları çözer, kuyruğunu eline alır sallardı. Bunun da belalısı yerden bitme pardesülü müfettiti. Peter Sellers'in oynadığı Pembe Panter filmleri serisinden sonra popülaritesi tavana vurmuştu.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530344273451570"]
[/URL]
ŞİRİNLER
Şirinler 3 elma boyunda, mavi renkli ve de kukuletalı bir grup yaratıktı. Mantarların dibinde bir köyde yaşarlardı, köy imamı da Şirin baba diye sakallı muhterem bir zattı. Bunun donuyla şapkası kırmızı idi. Ama o da diğerleri gibi üstsüz gezerdi. Sonradan köye çirkin bir kız gelmiş, Şirin baba büyüleriyle kızı Britney Spears'a çevirmiş, ismini de Şirine koymuştu, Şirine yüzünden bütün şirinler birbirine girmişti. Bunların gözlüklü bilgin şirini, şişko aşçı şirini, uykucu tembel şirini, adaleli güçlü şirini vardı. Ama en güzeli peşlerindeki hain Gargamel'di, kedisi Azman'la bu dırdırcı Şirinler'i yakalamaya çalışır, birtürlü beceremezdi. Gargamel yıllar sonra sanal alemde bizim kuşağın en çok tercih ettiği takma ad olmuştu.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530306819360417"]
[/URL]
HEIDI
Kara saçlı ve domates yanaklı bir kızdı, kırmızı gömleği, pembe eteği ve kocaman bir poposu vardı, bu Heidi ne zaman dağlardan bayırlardan yuvarlansa eteği kafasına geçer, biz de bunun kocaman beyaz donlarını seyrederdik. Donlarını fora eden ilk çizgi karakter herhalde buydu. Keçi çobanı Peter'le dağbaşlarına çıkar oynaşırdı. En dikkat çekici bir diğer özelliği de yamuk ağzıydı. Bu kızın ağzı yanağından açılırdı. O da inadına o yamuk yandan ağzıyla "büyüükkbabaaa, büyüükbabaa" diye çığlıklar atar, büyükbaba da sussun diye buna keçi peyniri kızartırdı. Ah o peynirden nasıl canım çekerdi anlatamam. Sonradan Heidi büyük şehire inerek Clara ile arkadaş olmayı da ihmal etmedi. Ama peynirsiz yaşayamayacağı için dağlara geri dönmüştü.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530303643835414"]
[/URL]
TAŞDEVRİ
Büyük küçük herkesin sevgilisi olmuş fenomen bir çizgi filmdi, sadece çocukluğumuzda değil, hiç durmadan tüm hayatım boyunca yayınlandı, ben ömrümce Fred Çakmaktaş'la Barni Moloztaş izledim. Özellikle Fred'i seslendiren Sezai Aydın'ın başarısı bu çizginin popülaritesini çok etkilemiştir. Bunlar taşdevrinde yaşayan ama hertürlü modern eşyalara sahip tiplerdi. Filin hortumundan duş alır, pelikan kuşunu elektrikli süpürge niyetine kullanırlardı. Özellikle Fred'in YABADABA DUUU lafına, bovling oynarken parmaklarının üzerinde yürümesine ve kaynanasını görünce "aaannneecciiğimmm" demesine çok gülerdik. Yıllar sonra bunların çağ atlamış versiyonunu da izlemiştik, bebekliklerini bildiğimiz Çakıl ile Bambam kazık kadar olmuşlar, hatta evlenmişlerdi.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530300612232620"]
[/URL]
KALİMERO
Ama haksızlık bu öyle değil mi? Kafasında yarım kabuğuyla dolaşan ve her macerasında "ama haksızlık bu öyle değil mi?" diyen minik civciv Kalimero herkesin sevgilisiydi. Bizde bunu en çok annem beğenirdi, (yahu bizde ailecek bir çizgi film meselesi var ama dur çözecem ben bunu) Çok şirindi, biraz da safdildi yanlış hatırlamıyorsam. Pıt pıt dolaşır, başına bin türlü bela açar, kabak başına patlayınca da "ama haksızlık bu öyle dii miiii" diye sızlanırdı. Bizim nesil bu yerden bitme sayesinde haksızlıklara karşı sesini yükseltmeyi öğrenmiştir.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530275629035798"]
[/URL]
TONTONLAR
İşte bu Tontonlar, benim hayatta ilk fanatiği olduğum çizgi filmdi. HOP HOP HOP, DEĞİŞ TONTON diyerek biçimden biçime giren, form değiştiren, hamur gibi yaratıklardı bunlar, belki de o yüzden sevmişimdir. Ne var ki benim için büyük utanç kaynağı oldular, çünküm bu tontonlar bitince saatlerce ağladığım, ortalığı ayağa kaldırdığım, yıllarca bütün aile toplantılarında anlatıldı. O kadar fanatikmişim ki, tontonlu yastığım bilem varmış. Sarısı vardı bunların yastığın üzerinde, şimdilerde Aymar'ın reklamında kullanılan yaratık ta bize tontonları anımsatmaktadır.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530271053106109"]
[/URL]
NİLS VE UÇANKAZ
Bu çizgi film, Voltron'la beraber pazar sabahı uyumamızı engelleyen çizgilerden biriydi. Nils diye tembel bir çocuk artık sihirle mi, büyüyle mi neyse parmak kadar kalıyor, anaa pipim de bamya kadar oldu diye utancından kimsenin yüzüne bakamayacağı için kazına atlayıp çiftlikten kaçıyordu. Kazın ayağı ise başkaydı sayın seyirciler, ahaahahaa, evcil kaz Morton göçmen kuşlarla uçmayı kafasına koymuştu, azimle sıçan taşı deler sözünü kanıtlarcasına kendini kasarak uçmayı becermiş,o günden sonra bamya Nils olarak hatırlanan kahramanımız da bunun boynuna atlayarak çiftliği terketmişti. Serinin devamında bunların maceralarını izlemiştik.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530267864805648"]
[/URL]
ARI MAYA
Annemin anlattığına göre ben Arı Maya izlerken o da yemeğimi ağzıma tıkarmış?? Ben bunu izlediğimi hiç hatırlamıyorum ama resimli bir kitabı bile varmış bende. Bu da böyle kız mı erkek mi bilinmez bir arıydı, en azından ben hiç bilemedim, böle pösteki gibi yekpare bir saçı, çizgili donu vardı, çiçekten çiçeğe uçardı. Sevgi ve de mutluluk böcüğüydü kendisi. Ama çizgi filmi çok acıklıydı, bir nesli hüngürt şakırt ağlatmıştı. Minik Maya annesini kaybeder bizim gözyaşlarımız sel olur akardı, aaah ah!
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530262779737322"]
[/URL]
DEĞERLİ
Yaramaz köpek Değerli'nin en önemli özelliği "kih kih kih" diye gülmesiydi. Babamın favori çizgi filmlerinin başında gelirdi.Bu pire torbası it ortalığın tozunu atar, sahibesi yaşlı teyze de hiç bir şeyin farkında olmadığından "aferim canım benim" diye Değerli'yi pohpohlardı. Sanırım bu teyze Tweety'deki yengeye ilham veren karakterdir, belki de kuzeni bilem olabilir.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530260596771761"]
[/URL]
ATOM KARINCA
Atom karınca süper güçlü bir karıncaydı, kellesindeki antenler cızzztt bızztt yapar, bizimki Süpermen'i utancından ağlatacak şekilde uçar, kahramanlıklar yapardı. Vallaha babam bunu pek severdi, herhalde ben de babam Atom karınca seyrettiği için maruz kalmışım. Babam gelecek yıllarda "atom karınca geliyooor" diye bağırmaya devam etti.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530200783953684"]
[/URL]
JUMBO JET SET
Bu da Yakari ve Musti gibi "Uykudan Önce" programında yayınlanan çizgilerden biriydi, Jumbo isimli çok şeker bir yavru uçağın (?????) maceralarını anlatırdı. Çok ta gaza getirici bir şarkısı vardı, bu eleman uçarken aşağıdan koyunlar, öküzler Jumbooo diye bağırırdı, tabii ben de hemen gaza gelir söylerdim. İşte ben uzun yıllar Jumbooo Juumbooo diye bağıra bağıra dolandım ortalıkta.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530198358811333"]
[/URL]
MUSTİ
Çarpık ağızlı ve de gömlekli bir kedi yavrusunun maceralarını anlatırdı bu çizgi dizi. Ben bunun daha çok Milliyet Kardeş dergisindeki çizgiromanlarını hatırlıyorum, sene 1984, ilkokuldayım. Musti'nin pek bir olayı yoktu, tintin dolaşır, kirpi kardeş, tavşan kardeş, sevgi böceği tadında takılırdı. En önemli özelliği kollarıyla bacaklarını soba borusu gibi tuhaf tuhaf oynatarak yürümesiydi, sonradan aynı özelliği Star Wars'ta C-3PO'da görecek, Musti'yi rahmetle yadedecektik.
http://www.blogger.com/post-edit.g?blogID=26331085&postID=114530188670570762"]
[/URL]