Albay
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 432,578
Tesekkür: 0
429 Mesajinıza toplam 518 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| TRUVA TROYA EFSANESİ Birgün , kral Priamos'un karısı Hekabe çok kötü bir rüya gördü.
Rüyasında, karnından ateşler çıkmakta ve ateşin dumanı, bütün Troya surlarını
sarmaktaydı. Hekabe, bu rüyasını önce kocasına ; daha sonra da bir kahine
anlattı. Kahinin yaptığı yorum, hiç de iç açıcı değildi. Ona göre, Hekabe,
hamileydi ve doğacak olan çocuk , ilerde Troyalıların başına büyük dertler
açacaktı. Onun için bebek doğar doğmaz öldürülmeliydi. Bu kehanete inanan Kral
Priamos , çocuk doğduktan sonra bir adamını bebeği öldürmek için görevlendirdi.
Savunmasız yeni doğmuş bebeği öldürmeyen Troya'lı onu o zaman ki adı ''İDA''
olan ''Kazdağı''na götürüp, bir ormana bıraktı. Nasıl olsa, yabani hayvanlar onu
öldürür diye aklından geçirdi. Ama bebeği, yabani hayvanlardan önce bir çoban
buldu. Bu çocuk, ilerde gerçekten Troya'lıların başına birçok dertler açacak
olan Paris'ti. O sırada, Tanrıların yaşadığı OLYMPOS dağında , ilginç bir kargaşa
cereyan etmekteydi. Kral Peleus ile Deniz Perisi Thetis'in evlenme merasimine
kavga ve nifak tanrıçası Eris, huzursuzluk çıkartır gerekçesiyle davet
edilmemişti. Bu işe çok gücenen Eris, intikam almaya karar verdi. Üzerinde ''EN
GÜZELE'' yazılı , altından bir elmayı, şölenin yapıldığı salonun ortasına
bırakıverdi. Doğal olarak bütün tanrıçalar, bu elmaya sahip olmak
istediklerinden uzun tartışmalar oldu. Sonunda üç büyük tanrıça dışında
diğerleri çekildiler. Ama kudret tanrıçası Hera, zeka tanrıçası Palas Athena ve
Aşk tanrıçası Afrodit
elmaya sahip olmakta ısrar ettiler. Her üçü de tanrı Zeus'a giderek onun,
hakemlik yapmasını istediler. Baba tanrı Zeus, onların hiç birini gücendirmek
istemediği için diplomatça davranıp, bu işlerden pek anlamadığını söyledi. Asıl
amacı ise bu belayı Olympos'tan uzaklaştırmaktı. Onların Olympos'un tadını
kaçıracaklarını anladığı için, hakemliği bir ölümlünün yapması gerektiğini
söyledi. _''Gidin'' diye gürledi tanrıların babası ''ırmakları bol İda dağına,
orada Paris adında Troya'lı bir prens yaşamaktadır. Bu işlerden en iyi anlayan
odur.''. Böyle söyleyip uzaklaştırdı onları Olympos'tan. Onlar da haberci Tanrı
Hermes'in rehberliğinde, kaynakları bol olan İda dağının doruklarına geldiler. O
sırada Paris, hiçbir şeyden habersiz aşağıda koyunlarını otlatıyordu. Haberci
Tanrı Hermes, meseleyi Paris'e anlatıp altın elmayı ona verdi. Hangisini en
güzel bulursa elmayı ona verecekti. Ama bu iş, pek o kadar kolay olacağa
benzemiyordu. Çünkü her üç Tanrıça da birbirinden güzeldi. Ne yapacağını
şaşırmıştı. Onun hayranlığını ve şaşkınlığını gören Tanrıçalar, karar vermesini
kolaylaştırmak için Paris'e rüşvetler teklif ettiler. Hera kendisine kudret vaat etti. Altın elmayı kendisine verdiği
takdirde Paris Avrupa ve Asya'nın en güçlü kralı olacaktı. Athena kendisini dünyanın en zeki kralı yapacağını ve Yunanistan'la
yapılacak bir savaşta kendisine zafer vaat etti. Afrodit ise dünyanın en güzel kadınını Paris'e teklif etti. Çoban Paris'in. Öyle büyük krallıklarda gözü yoktu. En güzel kadın
benim olsun diye düşünüp, altın elmayı Afrodit'e verdi. İşte ne olduysa o zaman
oldu. Bu işe çok bozulan Athena ile Hera, Troya'nın yıkımı için planlar kurmaya
koyuldular. Afrodit ise verdiği sözü yerine getirmek için bir plan yaparak
Paris'in, Yunanistan'daki Isparta şehrine gitmesini sağladı. Çünkü o sırada
Dünya'nın en güzel kadını Isparta Kralı Menelaos'un karısı ''Güzel Helen''di.
Menelaos ve Helen, Paris'i çok iyi karşıladılar. Kral , kendisine dilediği kadar sarayında kalabileceğini söyledi. Ona
güvenerek karısı ile Paris'i sarayda yalnız bırakıp, kendisi Girit'e gitti.
Menelaos'un Girit'te olmasından yararlanan Paris, Helen'i Troya'ya kaçırdı.
Girit'ten dönen Menelaos, karısını evde bulamayınca yaptığı hatayı
anladı ve karısını geri almak için Troya'ya savaş açtı. Bütün Yunan kırallarına
da haberciler göndererek Helen'in kurtarılması için onları yardıma çağırdı.
Çünkü kendisi evlenirken, diğer bütün krallar, Helen'in başına bir hal gelmesi
halinde Menelaos'a yardım edeceklerine söz vermişlerdi. Verdikleri söz gereği,
bütün krallar denizi aşıp güçlü Troya kentini yerle bir etmeye çok istekli
idiler. Menelaos'un ağabeyi Agamemnon, yaşlı Nestor, Ajax, Patroklos hepsi
hazırdılar. Ama Odysseus ile Akhilleus, pek ortalarda görünmüyordu. Yunanistan'ın en akıllı, en kurnaz kralı olan Odysseus, kocasına
sadakati olmayan bir kadın için, evini ve ailesini terk etmek istemedi. Bunun
için kendisini ordu kampına çağırmaya gelen haberciye delirmiş gibi davrandı.
Bir taraftan tarlayı sürüyor, sonra da toprağa tohum yerine tuz ekiyordu. Ama
Başkumandan Agamemnon'un gönderdiği haberci de kurnaz birisiydi. Haberci,
Odysseus'un küçük oğlunu yakalayıp sabanın önüne bırakıverdi. Bunu gören
Odysseus, sabanı kenara atarak oğlunun hayatını kurtardı. Bu da onun eskisi
kadar akıllı olduğunu gösterdi. İsteksiz de olsa, orduya katılmaya mecbur kaldı.
Akhilles ise Troya'ya gittiği takdirde, Troya'nın yağmalanmasını ve
yanışını görmeden öleceğini biliyordu. Bunu kendisine bir deniz perisi olan
annesi Thetis, söylemişti. Onun için, kadın elbiseleri giyerek, kral
Lycomedes'in sarayında. saray kadınları arasında saklanıyordu. Kumandanlar Akhilles'i bulma görevini kurnaz Odysseus'a verdiler.
Odysseus, bir seyyar satıcı kılığına girerek saraya gitti. Sergisinin bir tarafında
kadınların seveceği cinsten takılar, diğer tarafında ise şahane silahlar
bulunuyordu. Sarayın bütün kızları mücevherlerin etrafında kümelenirken, sadece
Akhilles kılıç ve kamalarla ilgileniyordu. Böylece Odysseus onu tanıdı. O da
kaderini bile bile Odysseus'la birlikte ordu kampına katıldı. Sonunda ordu tamamlanmış ve gemiler yola çıkmaya hazırdı. Ama bu kez,
günlerden beri esen Kuzey rüzgarı, bir türlü dinmek bilmiyor ve gemilerin
Troya'ya yelken açmalarına imkan vermiyordu. Ordu çaresizdi. Sonunda kahinlerden
birisi Artemis'in Akhalara çok kızdığını, çünkü Agamemnon'un adamlarından
birinin, onun en sevdiği tavşanlarından birini öldürdüğünü söyledi. Bu yüzden
rüzgarı estirdiğini ve estirmeye devam edeceğini, ancak Agamemnon'nun kızı
Iphiginia'yı kendisine kurban etmesi halinde öfkesinin dindirilebileceğini
anlattı. Bu Agamemnon için dayanılır gibi bir şey değildi. Buna rağmen zafer
için buna razı oldu. Bir efsaneye göre, Iphiginia, Artemis'e kurban edildi. Bir
başka efsaneye göre de Artemis, bir geyik gönderdi. Iphiginia yerine geyik
kurban edildi. Bu olaydan sonra Kuzey rüzgarı durdu ve sayıları bini aşan gemi
100.000'i aşkın Akhalı savaşçıyı Troya önlerine taşıdı. Skamandar ve Simois
Irmaklarının döküldüğü Çanakkale Boğazının kumsallarında kamp kurdular. Akhalar
çok güçlü ve kalabalıktı. Defalarca kente saldırdılar. Ama Troya, güçlü surlarla
çevriliydi. Ayrıca Priamos'un bu hücumları bertaraf edebilecek, kutsal Lion'u
koruyabilecek kahraman oğulları vardı. Atları eğiten Hektor bunların en cesuru
ve Troya Ordusunun baş kumandanıydı. Öte yandan Akhaları müşterek düşman kabul eden diğer Anadolu halkları
da Troyalıların yanında yer aldılar. Savaş on yıl sürdü. 9 yıl boyunca zafer
durmadan yön değiştirdi. Bazen Troyalılar üstün geliyor, bazen de Akhalar
Troyalıları surların içine kadar kovalıyorlardı. Uzun süre hiçbir taraf belirgin
bir üstünlük elde edemedi. Akhalar civardaki yerleşmeleri talan ediyor, kızları
evlerinden alıp çadırlarına kapatıyorlardı. Bu talanlarından birinde Agamemnon
Khryse (Hrüse) kentinden Apollon'un rahibi Khryseis'i (Hrüseis) çadırına
kapatmıştı. Kızının onur payı olarak Agamemnon'un çadırına kapatılmasına razı
olmayan rahip, değerli kurtulmalıklarla Agamemnon'a gelip kızını serbest
bırakması için yalvardı. Tekmil Akhalar, rahibe saygı gösterilip kızın babasına
verilmesini istediler. Ama bu hiç de Agamemnon'un gönlünce değildi. Kızı serbest
bırakmayı reddettiği gibi, rahibe çok kötü davrandı. Hakarete uğrayan rahip, eve dönüşünde Apollon'a yalvardı. Akhaların
üstüne hastalık ve felaket göndermesi için dua etti. Apollon da onun duasını
kabul edip, ateşli oklarını Akhaların üzerine gönderdi. Çok sayıda Akhalı asker
hastalandı ve öldü. Sonunda Akhilles, bütün kumandanları bir toplantıya
çağırarak onlara Apollon'un öfkesini dindirecek bir yol bulunması gerektiğini
aksi takdirde eve geri dönmekten başka yapılacak bir şey olmadığını söyledi.
Bunun üzerine ünlü kahin Kalkhas; Tanrının neden bu kadar çok öfkeli olduğunu
bildiğini, ancak konuşmaktan korktuğunu, Akhilles onun hayatını korumayı garanti
etmediği sürece de konuşmayacağını söyledi. Akhilles'in kahinin hayatını
koruyacağını garanti etmesi üzerine usta yorumcu konuşmayı kabul etti.
Tanrı Apollo kızgındır, çünkü saygısızlık etti Agamemnon duacıya,
kurtulmalıkları istemedi, salmadı kızını, işte bu yüzden çektirdi bunca acıları
okçu tanrı. Eğer Agamemnon hiçbir kurtulmalık almadan kızını babasına geri
vermezse daha da çektireceği var. (İlyada 90-96) Böyle dedi Kalkhas, öfke doldurdu Agamemnon'un yüreğini. Ama fazla bir
seçeneği yoktu erlerin kralının. Bilici Kalkhas'a ve onu koruyan Akhilles'e
sövüp saydıktan sonra, kızı babasına vermeyi kabul etti. Phoibos Apollon istiyorsa Khryseis'i ille de şu gemimle, yoldaşlarımla
göndereceğim onu, ama barakandan alacağım kendim gelip senin onur payını, güzel
yanaklı Briseis'i. Senden ne güçlü olduğumu o zaman anla gör. Korksun boy
ölçüşmekten, ibret alsın, kim benimle eşit görmek isterse kendini. (İlyada l
183-187) Böyle deyip bir yandan kızı babasına gönderirken, adamlarından iki
tanesini de Akhilleus'un çadırına gönderdi. Güzel yanaklı Briseis'i alsın
diye. Akhilleus habercilere kızı korkutmadan alabileceklerini, onlarla bir
sorunu olmadığını söyledi ama, Tanrılar huzurunda bunu Agamemnon'a çok pahalıya
ödeteceğine dair yemin etti. Bu olaya Akhilleus'un annesi deniz perisi Thetis
de, en az oğlu kadar kızdı. Oğlunu yatıştırıp, savaştan tamamen elini çekmesini
söyledi. Öte yandan da Olympos'a giderek Zeus'a yalvardı. Zeus baba! Birgün ya sözümle ya işimle ölümsüzler arasında yararlı
olduysam sana, şimdi yerine getir şu dileğimi, kısa ömürlü oğluma değer ver;
saygısızlık etti Agamemnon, erlerin başbuğu, aldı onur payını, yoksun bıraktı
onu sen say, gücü Troyalılar tarafına ko ne olur. Akhalar saysınlar oğlumu,
ününü yüce kılsınlar. (İlyada l 503-510) Şimdi artık savaş Olympos'a da ulaşmıştı. Tanrıların bir kısmı
Troyalıları destekliyor, bir kısmı ise Akhalıların yanında yer alıyordu. Afrodit
doğal olarak Paris'in yanında yer aldı. Yine doğal olarak Athena ile Hera
Akhaların tarafındaydı. Savaş tanrısı Ares her zaman Afrodit'in yanındaydı.
Güneş tanrısı Apollon ve kızkardeşi Artemis ise Hektor'un koruyucularıydı.
Dolayısıyla Troyalıların yanında yer aldılar. Denizler tanrısı, yeri sarsan
Poseidon, denizci halk olan Akhaları destekledi. Zeus Troyalıları daha çok
seviyor ama, tarafsız kalmayı tercih ediyordu. Yukarıda Olympos'ta durum böyle iken aşağıda Akhilleus gemilerin yanına
oturmuş köpürüp duruyor, ne toplantılara katılıyor, ne savaşa gidiyor, içi içini
yiyordu olduğu yerde. Akhilleus olmadan Akhalar Troyalılardan daha zayıftı. Buna rağmen
Akhalar Troyalıları şehir surlarına kadar kovaladılar. Surların yanında çok
kanlı savaşlar oldu. Kral Priamos ve diğer yaşlı Troyalılar da, savaşı bir
kuleden seyrediyorlardı. Bir ara savaş durdu. Her iki taraf da askerlerini geriye çektiler. Paris ile Menelaos karşı
karşıya gelmişlerdi. İkisi yalnız savaşacaklardı. Eğer Menelaos kazanırsa
Helen'i alıp Isparta'ya geri dönecek, eğer Paris kazanırsa Helen Troya'da
kalacaktı. Her iki halde de savaş bitecekti. Teklif Paris'ten gelmişti. Hektor'a
hitaben yaptığı konuşmada şöyle dedi: Troyalıları tekmil Akhaları oturt yere, koyun ortalarına Ares'in
sevdiği Menelaos'la beni, çarpışalım Helen için, bütün malı için. Alsın bütün
malı, götürsün kadını evine. Kim üstün gelir, kazanırsa zaferi and içsin dost
olsun ötekiler de. Siz Troyalılar oturun bereketli Troya'da. Akhalar da at
besleyen Argos'a dönsünler, güzel kadınlı Akha topraklarına. (İlyada lll 70-75)
Paris'in yaptığı bu teklif Hektor tarafından Akhalara iletildi. İki
ordu arasında bu konuşmalar olurken, bütün bu savaş ve acıların sebebi olan
Helen, Priamos ve diğer yaşlı Troyalıların savaşı izledikleri kuleye geldi. Onun
geldiğini görünce şu sözleri söylediler usulca: Troyalılarla Akhaların, böyle bir kadın için yıllardır acı çekmeleri
hiç de ayıp değil.Yüzüne bakan ölümsüz tanrıçalara benzetir onu. Ama gene de
binse gemiye keşke gitse. Gitse de bizi, çocuklarımızı belaya sokmasa. (İlyada
lll 154-160) Böyle konuştu Troya'lı ulular kendi kendine. Daha sonra Priamos,
Helen'i yanına çağırıp aşağıdaki Yunanlı kahramanların adlarını tek tek sordu.
Bu arada düello başladı. Mızrağı ilk fırlatan Paris oldu. Menelaos, mızrağı
kalkanı ile savuşturup kendi mızrağını fırlattı. Mızrak Paris'in gömleğini
yırttı ama onu yaralamadı. Daha sonra kılıcını çekip, Paris'i tolgasından vurdu;
ama kılıç kırılıp yere düştü. Silahsız olmasına rağmen, Paris'in üzerine atılıp
onu miğferinin ibiğinden tuttu. Eğer Aphrodit karışmasaydı onu sürükleyip
Yununlıların sıralarına kadar götürecekti ama Aphrodit, miğferin ipini kopartıp
onun Troya'ya kaçmasına yardım etti, Menelaos, elinde Paris'in miğferi olduğu halde öfkeyle Troya sıralarına
giderek, Paris'i aramaya başladı. Aslında Troyalılar tarafında ona yardım edecek
hiç kimse yoktu. Çünkü mızrağını fırlatmaktan başka hiç dövüşmediği için herkes
ondan nefret ediyordu. Her nasılsa kaçmayı başarmıştı. Nasıl kaçtığını, nereye
gittiğini hiç kimse bilmiyordu. Bunun üzerine erlerin başbuğu Agamemnon, her iki
orduya birden konuşarak Menelaos'u muzaffer ilan etti. Daha önce kararlaştırdığı
gibi Troyalıların Helen'i geri vermeleri gerekiyordu. Athena ile Hera işe
karışmasalardı Troyalılar da buna razıydılar. Her iki tanrıça da Troya kenti
yerle bir edilmedikçe savaşın bitmesini istemiyorlardı. Hera'nın kışkırtmasıyla,
Athena seyirtip savaş meydanına geldi. Amacı anlaşmayı bozmak için bir Troyalıyı
kandırmaktı. Aptal Pandoros kandırılması en kolay Troyalı idi. Athena, onu
kolayca kandırdı. Pandoros Menelaos'a bir ok fırlatıp onu hafif yaraladı. Bu
savaşı tekrar başlatmak için yeterliydi. Her iki taraftan sayısız insanlar öldü.
Tanrılar ve tanrıçalar da savaş meydanında idi. Onlar da ölümlüler gibi,
birbirleriyle savaşıyorlardı. Büyük şampiyon Akhilles'in savaştan uzak barakasında oturmasına rağmen
Akhalar savaşta üstündüler. Ajax ve Diomedes kahramanca savaşıyorlardı.
Aphrodit'in oğlu prens Aeneas Diomedes'in elinden az daha ölüyordu. Diomedes,
onu yaraladı; ama annesi Aphrodit onu kurtardı. Diomedes Aphroditi de yaraladı.
Ona bu cesareti tanrıça Hera vermişti. Aphrodit Hera'yı Zeus'a şikayet etmek
için Olympos'a giderken Apollon Aeneas'ı Troya'ya taşıdı. Daha sonra Diomedes,
Athena'nın da yardımıyla Ares'in karnından yaraladı. O da Aphrodite gibi soluğu
Zeus'un yanında aldı, Athena'yı şikayet için. Zeus baba, Akhilles'e yapılan
haksızlığın intikamının alınması ve ona tekrar ün kazandırılmasına dair Thedis'e
verdiği sözü de hatırlayarak bütün ölümsüzleri Olympos'a çağırdı ve orada
kalmalarını emredip, kendisi aşağıya Troyalılara yardıma gitti. Zeus'un işe karışmasıyla, her şey birden bine değişiverdi. Troyalılar,
Akhalar'ı gemilerine kadar püskürttüler. Hektor, coşmuştu. Troyalıların Atları
terbiye eden diye ad taktıkları Hektor, hiç bu kadar cesur, hiç bu kadar
muhteşem görülmemişti. Akhalar'ın başı iyiden iyiye derde girmişti. Agamemnon, savaştan
vazgeçip Yunanistan'a dönmeye karar vermişti. En yaşlı kumandan Nestor,
aşağılanmış bir şekilde geri dönmektense Akhilles'in öfkesini dindirmenin bir
yolunun bulunması gerektiğini söyledi. Agamemnon, aptallık ettiğini itiraf etti. Akhilles'in onur payı
Briseisi ve değerli hediyelerini ona geri vereceğini Odysseus'a söyledi. Bunu
Akhilles'e anlatması için yalvardı. Akhilles, bunu kabul etmedi. Ertesi gün,
Akhalar gene püskürtüldü. Troyalılar, gemileri ateşe verecek kadar
yaklaşmışlardı. Bu durumu gören Akhilles'in en iyi arkadaşı Patroklos Akhilles'e
yalvararak, ya Akhalar'a yardım etmesini veya en azından o muhteşem zırhını
kendisine ödünç vermesini söyledi. Akhilles kendisini aşağılayan insanlar için
savaşmayacağını söyledi. Ama Hephaistos ustasının yapmış olduğu o muhteşem zırhı
ve adamlarını Patroklos'un emrine vermeyi kabul etti. Patroklos, Akhilles'in zırhını giyerek ve onun adamlarını da alarak
savaşa katıldı. Troyalılar, onu bir müddet Akhilles zannettiler, Gerçekten oda
Akhilles gibi muhteşem savaşıyordu. Sonunda Hektor ile karşılaştı. Hektor
Patroklo'u kargısıyla öldürüp, zırhını soydu ve kendisi giydi. Sanki Akhilles'in
bütün gücü Hektor'a geçmişti. Patroklos'un cesedi etrafında çok kan döküldü. Sonunda iki Ajax'ın
yardımıyla Akhalar cesedi gemiye taşıdılar. Acı haber Akhilles'e ulaştı. O da en iyi arkadaşının ölümünü Hektor'a
hayatı ile ödeteceğini dair yemin etti. Hektor'un ölümünden sonra kendisinin
ölümü de kaderine yazılı idi. Bunu bile bile kaderine razı oldu. Annesi Thedis,
onu durdurmak için hiçbir çaba göstermedi. Ona Hephaistos'un yaptığı yeni
silahlar ve zırh getirdi. Zırhı giyip askerlerinin başına geçti. Kahramanca
savaşıyor ve her yerde Hektor'u arıyordu. Hektor ise, Troyalıların başına geçmiş
surların yanında kahramanca şehrini korumaya çalışıyordu. Olympos'lu tanrılar
yine aşağıya inmiş, Troya ovasında ölümlüler gibi hararetle savaşıyorlardı.
Skamander nehri sularını geçmek isteyen Akhilleus'u boğmaya çalıştı. Ama
Akhilleus'u durdurmaya imkanı yoktu. Her şey tanrılarca kararlaştırılmıştı.
Apollon bile artık Hektor için savaşmanın faydasızlığına inanmıştı. Troyalılar
geri püskürtüldü. Şehir kapıları açılıp savaşçılar şehrin içine alındalar.
Sadece Hektor dışarıda kaldı. Dimdik duruyordu surların önünde. Babası Priamos,
annesi Hekabe surların içine gelip hayatını kurtarması için ona yalvardılar. Ama
o bunları dinlemedi. Troyalıların gerilemesi onun suçu idi çünkü Troyalıları, o
kumanda ediyordu. Hektor böyle düşünürken Akhilles hışımla surlara yaklaştı. Yanında ise
ölümsüzlerden Athena duruyordu. Hektor ise yanlızdı. Apollon, onu kaderine terk
etmişti. Akilleus gidgide yaklaşıyordu. Etrafa pırıltılar saçan tunç zırhı
içinde yaklaşan Akilleus'u görünce Hektor'u bir titreme aldı. Kaçmaya başladı.
Akhilleus da peşine takıldı. Hektor önde Akhilleus arkada şehir surlarını üç
defa döndüler. Sonra Athena, Hektor'un kardeşi Deiphobus kılığına girerek ona
Akhilleus'la karşılaşma cesaretini verdi. Gel birlikte karşı koyalım,
püskürtelim onu dedi. Soylu Troyalıların lideri, parlak tolgalı Hektor da ona
inandı. Akhilleus'un karşısına dikilerek şöyle haykırdı: Artık kaçmam senden Peleus oğlu deminki gibi. Tanrısal Priamos'un
şehrini dolandım üç kere, durup saldırışını beklemeye yüreğim varmadı, ama şimdi
buyuruyor sana karşı koymayı ya sen benim elime geçersin, ya geçerim ben senin
eline. Haydi Tanrıları tanık tutalım anlaşmalarımıza. Olamaz onlardan iyi tanık,
iyi bekçi. Zeus bana zaferi verir de alırsam canını, dile gelmez saygısızlık
göstermem sana. Ünlü silahlarını soyar, ölünü geri veririm Akhalara. Sen de
Akhilleus yap benim gibi. Ayağı tez Akhilleus yan yan baktı. Dedi ki: Hektor, düşmanım, antlaşmadan söz açma bana, böyle şey olamaz insanla
arslan arasında. Nasıl uyuşmazsa kurtla kuzunun gönlü, durmadan kin beslerler
birbirlerine, bizim de dostluk yapmamız akla sığmaz. (İlyada XXll 250-265)
Böyle söyleyip mızrağını fırlattı, mızrak hedefini şaştı. Athena
mızrağı tekrar geri getirdi. Sonra Hektor isabetli bir atış yaparak Akhilleus'un
kalkanını tam ortadan vurdu. Mızrak kalkanı delemedi. Hemen arkasını dönüp
kardeşini aradı., onun mızrağını almak için. Kardeşini orada göremeyince
Athena'nın kendisini kandırdığını anladı. Kaçacak bir yer yoktu. Kılıcını çekip
Akhilleus'a saldırdı. Daha ona yaklaşamadan Akhilleus onu mızrağıyla boynundan
vurdu. Yere yuvarlanan Hektor son nefesinde, vücudunu ailesine geri vermesi için
Akhilleus'a yalvardı. Demir yürekli Akhilleus'un öfkesi pek dineceğe
benzemiyordu. Ona yan yan bakarak şöyle dedi: Dizlerime sarılma köpek, yalvarma bana anan baban adına. Gönlüm
yüreğim kışkırtıyor beni, diyor şunun etini parçala, çiğ çiğ ye, senin bana bu
yaptıklarından sonra, kimse uzaklaştıramaz başından köpekleri. Getirseler bana
kurtulmalığın on katını, tartsalar şurada daha çok veririz deseler, Dardanos'un
oğlu altın kosa teraziye senin ağırlığınca, döşeğine yatırıp ağlayamayacak seni
doğuran, köpekler kuşlar yiyecek bütün bedenini. (İlyada XXll 345-355)
Böyle söyleyip zırhı ölüden soydu. Akhalar da teker teker ölünün
yanından geçip boyuna posuna güzelliğine hayran kaldılar. Ama bir tekme vurmadan
da gitmiyorlardı ölüye. Akhilleus ise, daha kötü şeyler yapmayı planlıyordu. İki
ayağını topukla bilek arasından deldi. Kayışlar geçirdi deliklerden. Bağladı
arabaya, başı bıraktı yerde sürüklensin diye. Sonra atladı arabaya ünlü
silahlarıyla. Kamçıladı atları . Ölüyü surların önünde defalarca sürükledi, azgın öfkesi dinene kadar.
Sonra, aldı, götürdü gemilerin yanına. Patroklos'un intikamı alınmış ama ölüsü hala yakılmamıştı. Hemen
odunlar kesilip büyük bir yığın yapıldı. Yığınların üstüne de Patroklos'un ölüsü
yerleştirildi. Kurbanlar kesilip ölünün etrafına dizildi. Birçok Akhalarla
birlikte Akhilleus da saçından bir tutam kesip ölünün üzerine attı. Son olarak
Akhilleus, 12 Troyalı çocuğu kargısıyla öldürüp yığına kattı. Öldürmeye bir
türlü doymuyordu. Sonra yığını ateşe vererek ağlaya ağlaya ağıta başladı.
Verdiğim bütün sözleri getireceğim şimdi yerine. Ulucanlı Troyalıların
oniki soylu oğlunu, yutacak alevler seninle birlikte, Primaos oğlu Hektor'a
gelince, ateşe yedirmem onu, yedireceğim köpeklere. (İlyada XXlll 18-184)
Ama köpekler sokulamıyordu Hektor'un cesedine. Aphrodit ölünün başında
nöbet tutuyordu. Hektor'un ölüsüne yapılan bu saygısızlıklar Hera, Athena ve Poseiden
hariç bütün ölümsüzleri tiksindirmişti. Özellikle baba tanrı Zeus bu
saygısızlığa çok kızmıştı. Zeus, Priamos'u cesaretlendirerek onun Akhilleus'un
kampına gitmesini sağladı. Zengin kurtulmalıklarla kampa gelen Priamos, oğlunun
cesedini vermesi için Akhilleus'a yalvardı. Akhilleus karşısında yalvaran yaşlı
adamı görünce kendi babasını hatırlayıp insafa geldi ve hediyeleri kabul ederek,
ölüyü babasına verdi. Ayrıca, ölü yakma merasimi için de 9 gün boyunca Akhaları
savaştan uzak tutacağına dair söz verdi.
Troyalılar, 9 gün boyunca, Hektor'un ölüsü etrafında yas tutup, ağıtlar
yaktılar. Onuncu gün şafak vakti, ölü odun yığınlarının üzerine konulup yakıldı.
Daha sonra, kemikler ve küller altın bir kupaya gömülüp, üzeri kocaman işlenmiş
taşlarla örüldü. Mezarın üstü toprakla örtülerek büyük bir tümülüs oluşturuldu.
Hektor'un cenazesi için kararlaştırılan süre dolduktan sonra, savaş
tekrar başladı. Etiyopya Prensi Memnon, büyük bir orduyla gelip Troyalılara
yardım etti. Bu yeni taze güçle saldıran Troyalılar, Akhaları çok güç durumda
bıraktılar. Birçok Akhalı savaşçı öldü. Sonunda Akhilleus, Memnon'u öldürdü.
Durum tekrar Troyalıların aleyhine dönmüştü. Akhilleus yine coşmuştu. Ama onun
belki de son kükreyişi olacaktı. Bütün Troyalıları önüne katmış surlara doğru
kovalıyordu. Surlara yaklaştığı bir sırada, orada, çalıların arasına gizlenmiş
duran Paris'in attığı zehirli bir okla topuğundan vurularak öldü. Topuğu onun en zayıf yeri idi. Annesi deniz perisi Thetis, onu
yaralanmaz yapmak için topuğundan tutup Styx Irmağının sularına batırmıştı.
Ancak topuğun elle tutulan kısmı kutsal suyla ıslanmadığı için zayıf kalmış ve
Paris, onu bu en zayıf noktasından vurmuştu. Ajax, Akhilleus'un ölüsünü savaş meydanından taşıdı. Ölü yakma
töreninden sonra külleri Patroklos'un küllerinin konulduğu kaba konularak
beraberce gömüldü. Akhilleus'un ölümünden sonra, onun Hephaistos usta tarafından yapılmış
olan muhteşem zırhı kumandanlar arasında yeni bir huzursuzluğa yol açtı. Zırh
acaba Akhilleus'un ölüsünü savaş alanı dışına taşıyan Ajax'ın mı olmalıydı?Yoksa
Odysseus'a mı verilmeliydi? Kumandanlar arasında yapılan gizli bir oylama
sonunda zırha sahip olma hakkı Odysseus'a verildi. Ajax da , kendini aşağılanmış
görüp, kılıcının üstüne atlayarak r etti. Bu iki kahramanın kısa zamanda arka arkaya ölmeleri Akhaların
cesaretlerini kırdı. Zafer, çok uzak görünüyordu, ama vazgeçmeye de hiç
niyetleri yoktu. Akhilleus'un genç oğlu Neoptolemus, Paris'i öldürdü. Ama onun
ölümü Troyalılar için pek de büyük bir kayıp değildi. Zaten bütün bu belaları
Troyalıların başına hep o açmamış mıydı? Bir keresinde ağabeyi Hektor onu şöyle
azarlamıştı: ''Seni alçak, seni parlak oğlan, seni çapkın
seni ırz düşmanı seni.
Hiç doğmaz olaydın keşke,
Ya da kalaydın ölümüne dek evlenmeden.
Çok isterdim bunun böyle olmasını
Hem çok da iyi olurdu hani
Ne baş belası kesilirdin o zaman
Ne de yüz karası olurdun başkalarına
Nasıl kaçırdın ta uzak ülkelerden
Kargı salan erlerin gelini, güzel yüzlü kadını
Baş belası yaptın onu babana, halkımıza, ilimize''
İlyada III.39_50 Paris'in ölümünden sonra da Troyalılar güçlerini korudular. Şehir
surları dokunulmamış bir şekilde ayaktaydılar. Savaş genellikle surlardan uzakta
ovada cereyan ettiği için ciddi bir tehditle karşılaşmamışlardı. Bu, sonu
olmayan savaşa bir son verebilmek için orduyu şehrin içine alıp, Troyalıları bir
baskınla yok etmekten başka çare yoktu. Bunu nasıl yapacaklardı? Akhaların en akıllısı kurnaz Odysseus, bir tahta at yapma fikriyle
ortaya çıktı. Büyük ve içi boş bir at olacak ve içine belirli sayıda asker
alabilecekti. Odysseus ve diğer bazı seçkin komutanlar atın içine gizlenirken,
diğerleri denize açılıp Tenedos (Bozcaada)'nın arkasına, Troyalıların onları
göremeyecekleri bir şekilde gizleneceklerdi. Eğer işleri ters giderse,
Yunanistan'a geri dönecekler. Tabi bu arada atın içindekiler ölümüne terk
edilecekti. Ama her şey Odysseus'un planladığı gibi giderse, Troya'ya geri
dönüp, şehrin içine girmek için verilecek işareti bekleyeceklerdi. Planın
yürümesi için geride bir Akhalı asker bırakacaklardı. Bu askerin görevi ; tahta
atın şehrin içine alınmasını sağlamak için, Troyalıların ikna edilmesiydi.
Herşey Odysseus'un planladığı gibi gitti. Bir sabah, Troyalılar büyük bir
şaşkınlıkla uyandılar. Her yer çok sakindi. Gürültülü Akha kampı, tamamen boştu
ve gemilerde gitmişlerdi. Batı kapısı önünde de daha önce hiç görülmemiş
büyüklükte ve biçimde tahtadan bir at duruyordu. Öyle görünüyordu ki, Akhalar bu
işten vazgeçmişler, mağlubiyeti kabul edip Yunanistan'a geri dönmüşlerdi. Ancak
bu kocaman tahta at da neyin nesiydi? Troyalılar, bu soruları kendi kendilerine
sorarken, Akhaların geride bıraktıkları Sinon isimli asker ortaya çıktı.
Troyalılar Sinon'u yakalayıp kral Priamos'a götürdüler. İyi bir aktör olan
Sinon, ağlıyor, sızlıyor ve Yunanlılardan nefret ettiğini söylüyordu. Bunun
sebebini ise şöyle açıklıyordu: ''Akhalar, Troya'ya yelken açmalarını engelleyen kuzey rüzgarını
durdurmak için kral Agamemnon'un kızı Iphiginia'yı kurban ettiler. Geriye
dönüşleri için ise ben talihsiz kurban olarak seçildim. Tam yola çıkarlarken
beni kurban edeceklerdi. Her şey hazırdı. Ama gece olunca karanlıktan
yararlanarak bir bataklığa saklandım ve gemilerin uzaklaşmalarını seyrettim.''
Simon'un anlattığı bu hikayeye herkes inandı. Çünkü o rolünü çok iyi
oynuyordu. Hikayesinin ikinci ve asıl can alıcı kısmına şöyle devam etti.:
''Tahta at Tanrıça Athena'ya kutsal bir sunak olarak yapılmıştır. Böyle
büyük yapılmasının sebebi Troyalıların onu dar şehir kapılarından şehrin içine
almalarını engellemek içindir. Akhalırın beklentisi Troyalıların bu atı yakıp
yıkmalarıdır. Böylece tanrıça Athena'nın öfkesini Troya üzerine çekmiş
olacaklardır. Ama Troyalılar atı şehrin içine alıp onu korurlarsa tanrıçanın
lutfu Troyalılara yönelecektir.''. Akıllıca düzenlenmiş bu hikayeye Troyalı rahip Laokoon ve Hektor'un kız
kardeşi Kassandra dışında herkes inandı. Rahip Laokoon, ''hediye veren
Yunanlılardan sakının'' diyerek Troyalıları uyardı. Atın hemen yakılmasını
söyledi. Hiç kimse ona inanmadı. Laokoon'un Troyalıları ikna etmesinden korkan
Poseidon denizden iki tane korkunç yılan göndererek, Laokoon ile iki oğlunun
öldürttü. Bir bilici olan Kassandra da, bunun bir hile olduğunu söylediyse de ona
kimse inanmadı. Apollon, Kassandra'ya aşık olmuş bu yüzden ona geleceği görme
yeteneği vermişti. Kassandra Apollon'un aşkını kabul etmemiş, o da Kassandra'ya
verdiği bu yeteneğin yarısı geri almıştı. Yani Kassandra geleceği görmeye devam
edecek ama ona kimse inanmayacaktı. Troyalalır, hiç tereddüt etmeden, atı şehrin içine sürüklediler. On yıl
süren korkunç savaş bitmiş, nihayet özlenen barış gerçekleşmişti. Troyalılar,
bunu eğlenceler düzenleyip şölenlerle kutladılar. Gece yarısı herkesin derin
uykuda olduğu bir sırada Odysseus ve arkadaşları teker teker nöbetçileri
öldürdüler ve kapıları ardına kadar açtılar. Zaten Akha ordusu, şehrin surlarına
çok yaklaşmıştı. Açık kapılardan sessizce şehrin içine sızarak her tarafta
yangılar çıkarttılar. Yangınları söndürmek için dışarıya çıkan Troyalılar ne olduğunu
anlayamadan kılıçtan geçirildiler. Bu yapılan savaş değil kasaplıktı. Şehrin
bazı bölümlerinde Troyalılar küçük gruplar oluşturup düşmana karşı koydular. Tek
amaçları ölmeden önce mümkün olduğu kadar çok Akhalı öldürmekti. Bazıları
öldürdükleri Akhalıların giysilerini giyip düşmana yaklaşıyorlardı. Bu yolla
birçok Akhalı asker öldü. Başlangıçta çok fazla Troyalı uykuda katledildiği için
bu savaş adil değildi. Artık sona yaklaşılmıştı. Akhilleus'un oğlu Neoptolemus,
yaşlı Priamos'u karısı ve kızlarının gözü önünde öldürdü. Daha sabah olmadan
Aeneas hariç, bütün Troyalı liderler öldürülmüştü. Annesi Aphrodit'in de
yardımıyla Aeneas, Babası Ankhises ve oğlu Ascanius'u da alıp Troya'dan kaçmayı
başardı. Uzun maceralardan sonra İtalya'ya ulaştı. Orada güçlü bir Etrüsk kralının kızı ile evlenerek yeni bir şehir
kurdu. Roma'nın gerçek kurucuları olan Romus ve Romulus kardeşler bu şehirden ve
Aeneas'ın soyundan geldikleri için, Aeneas her zaman Roma'nın gerçek kurucusu
olarak kabul edilmiştir. Troya'nın baştan başa yakıldığı o korkunç gece,
Aphrodit, güzel Helen'e de yardım etti. Paris'in ölümünden sonra töreye göre
Paris'in kardeşi Deiphobos'la evlenmiş olan Helen Aphrodit'in de yardımıyla eski
kocası Menelaos'a gitti. Menelaos, onu memnuniyetle kabul etti. Ertesi gün, hep
beraber Yunanistan'a geri döndüler. Onlar, Yunanistan'a yelken açarken, Asya'nın
en mağrur kentinden geriye bıraktıkları şey, sadece için için yanmakta olan bir
harabe idi. Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. |