Çanakkale'de destan yazdı Koca Seyit / 2010 öykü yarışması çalışması
«
: 08 Mart 2010, 18:56:32 »
'Havran’ın Koca Seyit’i
Balkanlar’da başlayan savaş ateşi Anadolu’ya doğru ilerlemiş, İstanbul ve Karadeniz’i alarak Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinin intikamını 362 yıl sonra almak isteyen haçlı ruhunun gözlerini kan bürümüştü. Onlar artık kendilerinin çok güçlü olduğunu düşünüyorlardı. Harekatı yöneten Amiral Hamilton “ Akşam beş çayını İstanbul’da içeceğiz” sözü de kendilerindeki Türkleri ne kadar küçümseyerek, bir günde Çanakkale’yi geçip İstanbul’u alacaklarının peşin hükmünü açıkça gösteriyor. Ancak Hamilton 3 yıl sonra bu yanlışının bedelini savaş suçlusu olarak hüküm giyip idama mahkum edilecekti. Türk askerini bir çapulcu sürüsü sanıyorlardı. İşte o çapulcu zannettikleri Mehmetçiklerin inancı, zekası, azmi bir bomba gibi suratlarında patlayacaktı.
Gencecik ama yaşıtlarına göre fiziksel bakımdan daha iri bir gençti Koca Seyit Balıkesir’e bağlı Havran ilçesinin Çamlık köyünde doğmuştu. Nereden bilebilirdi sonraları bir gün kendi adının köyüne verileceğini. Oraların geçim kaynaklarından olan kok kömürü yapıp satarak geçimlerini sağlıyordu. Çok ağır bir işti yaptığı toprağın içinde tünel ve kuyular açacaksın, sonra ağaçların uygun kısımlarını kesip taşıyacaksın, sonra da onları bu kuyularda günlerce geceleri nöbet tutacaksın. Ateş hiç sönmeden fırınlayacaksın ki kok kömürü olsun. Bu iri beden içindeki ruh çok nazik ve alçak gönüllüydü. Ülkesini seven uğrunda canını verecek derecede birlik beraberliğe ve barışa inanan biriydi Koca Seyit . 1912’de halen askerliği devam ederken Balkan savaşında 1913’e kadar savaşmıştı. 1914’de birinci dünya savaşı başlayınca topçu eri olarak vazife verilmişti.1915’de ise Kilitbahir mevkisinde 28 lik mecidiye bataryasında görevliydi. Kısacası 3 yıldır savaşıyordu Koca Seyit ve arkadaşları. Şimdi lise çağlarında olan gençlerle yaşıttı Koca Seyit. Her genç gibi sevdalısı vardı onun da ona verdiği oyalı yemeniyi cebinde hep taşırdı, kimseye bir şey söylemeden koklar dururdu sevdiğinin yemenisini, geri dönecek onunla hayalini kurdukları yuvayı kuracaklar mıydı? O da bilmiyordu.
Koca Seyit bir kişi değildi, memleketin Çanakkale ve diğer savaşlarında o kadar çok Koca Seyit’i vardı ki saymakla bitmez. Onların sembolüydü Koca Seyit isimleri gibi kocaman yürekleri vardı. Bu mübarek gençlerden tam 253 bin tanesi de Çanakkale de etleriyle kemikleriyle kanlarıyla kendi canlarını feda ederek bir dönemi kapatıp yeni bir dönemi başlattılar. Rusya dahil olmak üzere başka ülkelerin kaderini değiştirdiler. Düşman gemileri ateş püsküren çelikten güçlü silahlarla attıkları top mermileriyle binlerce demir bilyelerle etten kemikten ibaret olan insanların birer paçavra olacaklarını sanıyorlardı. Ama atladıkları çok önemli bir ayrıntı vardı, cesur yürekleri olan, vatanı için ölse dahi bunun bir şehitlik mertebesi olduğunu ve delikanlıların siperlerden çıkarken arka sıradakilerin onların cenaze namazlarını kıldıklarını, bütün bunları yaparken de heyecan duydukları ayrıntısıydı.
Cephede bir yandan şehit olan askerlerin kışın soğuktan ciğerlerinden
rahatsızlandıkları diğer yandan yazın sıcakta cenazelere musallat olan sinekler ve onların hızla yaydığı kolera ve diğer ölümcül hastalıklar, açlık, yüksek tahrip gücüyle karaya doğru atılan zalim top mermileri, bir sürü ülkeden bazılarının ne uğruna savaşa geldiklerini bilmeyen düşman askerleri, toz, duman, yaralılar, şehitler ve bu durumda yüksek bir moral bu nasıl olacaktı. Başarısızlık olabilmesi için her türlü koşul yan yana dizilmişti adeta.
Ancak Koca Seyit ve arkadaşları işte bu ortamda günde bir peksimetle savaşmak zorundaydılar. 17 mart 1918 günü buz gibi bir havada Fransız ve İngilizler kendilerinden çok emin bir şekilde savaş gemilerinin top ateşiyle özellikle onları vurmaya çalışan Türk top bataryalarıyla ilgileniyorlardı ve bu bataryalardan birinde de Koca Seyit ve arkadaşlarından 14 tanesi şehit, 24 tanesi de ağır yaralanacağından habersiz toplarının başında kan ter içinde gemileri hedef alarak arkası arkasına ateşliyorlardı toplarını.
Denizin altından boğaza giren denizaltılarından geri dönemeyeceğini anlayan denizaltının kaptanına ele geçirilmeden kendinizi kuma gömerek imha edin talimatı geliyor. Denizin üstünden de Queen Elizabeth ve Ocean adlı savaş gemileri Kilitbahir önlerinde bu top bataryasını bir anda yerle bir ederek kim bilir belki de gemide ne kadar mutlu olmuşlardı. Onlarda biraz sonra yapılacak Koca Seyit’in sürpriz top atışıyla karşılığını göreceklerdi. Olan oldu sevinçleri kursaklarında kaldı.Ancak efsanelerdeki küllerinden varolan Zümrüdü Anka kuşu gibi Koca Seyit isabet alan ve mahşer gününe dönen top bataryasında patlamamış top mermisi ile Niğdeli arkadaşı Ali’nin de yardımıyla vinç hasar gördüğü için kucaklayarak 276 kg lık ( Bazı kaynaklarda 215 kg olduğu ifade edilmektedir.) Ancak kaç kg olduğundan çok onca ağırlığı kaldırabilmesi olağanüstü bir başarıdır. Yaklaşık kendi ağırlığının 3 katı bir çelik kütlesini yerden 2m yükseklikteki top ağzına sürdü peki bu kadar zahmete değecek miydi, Ocean' ın hedef alınarak yapılan ilk atış geminin üzerinden geçti.
İkinci top atışı yine isabetsizdi, üçüncü mermi geminin kıç tarafında su hizasında dümene isabet etti, dördüncü ve son mermiyi de ateşledi ancak başarısız bir atış olmuştu.
Gemi aynı kuyruğu kopmuş bir uçurtma gibi denizde kontrolsüz şekilde kendi etrafında dönerken Nusret mayın gemisinin mayınlarından birine çarparak battı. Oysa Ocean, İrresistible’yi kurtaracaktı. İşte tam isabet ve Ocean’ın personelini iki saattir yakınlarında dolaşan destroyerler kurtarmıştı ancak O büyük çelik gövdeli ölüm makinası Çanakkale’nin buz gibi sularına gömülüyordu. İşte inanç işte akıl işte yürek Koca Seyitler düşmana böyle ders verdiler. Akşama doğru Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa şaşkınlık içinde ümitlerin kesildiği yakındaki top bataryasına doğru koşarak kutladı askeri Koca Seyit'i. Sonra da ne istersin büyük yürekli asker dediğinde onun sonradan arkadaşlarına haksızlık olduğu için yiyemeyeceği günde bir yerine iki tahin isteği vardı sadece. Ben ülkem için savaşıyorum, ne isteyim komutanım bana bu gurur yeter demişti. O anı ölümsüzleştirmek için sonra fotoğraf çekilmesi için aynı top mermisini kaldıramamış, tahtadan bir maketle fotoğrafı çekilmişti.
Bu cesaretli Koca adam üç yıldır savaşmaktan bıkmak şöyle dursun, ayrıca 28 mayıs 1922 de 28 ağustos savaşına da katılacak ve iki yerinden yaralanacaktı. Gazi olmuş ve devletten bir kuruş talep etmemişti . Köyüne gelen büyük kumandan Mustafa Kemal Atatürk bir fincan kahve ısmarlayıp ne istersin dediğin de aynı alçak gönüllükle heç bi şey istemem komutanım benim canım memleketime feda olsun demiştir. Mustafa Kemal Atatürk koca pehlivan bombayı kaldırdığına göre haydi şimdi beni de kaldır dediğinde, Seyit onbaşı “Sizi koskoca cihan kaldıramamış ben nasıl kaldırım “ cevabını vermiştir.
Mustafa Kemal Atatürk'ten 1 yıl sonra da muhteşem asker zatürreden hastalanıp aramızdan ayrılmıştır.
İşte bu destanların yazıldığı topraklarımızın çocukları, gençlerimiz her fırsatta Çanakkale gezilerine katılarak, gezerken tüylerinin diken diken olacağı şehit kanıyla sulanmış topraklara incitmeden, dikkatlice basarak gezmelerinin şuuru ve önemini vurgulamak isterim. Bu öykü basit bir öykü değildir, şanlı Atalarımızın yazdığı ülkelerin kaderlerini temelinden değiştirmiş, başka ülkelerin bağımsızlık savaşlarına örnek alınmış gerçeklerdir. Rumuz: Pamuk