Geri git   Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri > Hayatım Değişti Klubü > Serbest Kürsü > Sözlük

Uyarılar

Sözlük Nedir,Kimdir,İngilizcesi,Türkçesi,Nerededir,Hayatı,Anlamı,neden,sadece,anlamı,kullanımı,çeşitleri türkçe sözlük, sesli sözlük, ingilizce sözlük, türkce sözlük, almanca sözlük, moonstar sözlük, eng sözlük, fransızca sözlük, turkçe sözlük, tükçe sözlük, sözlük türkce, sözlük türkçe, hollandaca sözlük, pratik sözlük, türçe sözlük, rusça sözlük, redhouse sözlük, inglizce sözlük, sözlük almanca, turkce sözlük, rusca sözlük, ingilzce sözlük, babylon sözlük, bedava sözlük, sözlük sesli, mtu sözlük, sözlük indir, çeviri sözlük, teknik sözlük, italyanca sözlük ispanyolca sözlük, zargan sözlük, sözlük indirme, fransizca sözlük, dil sözlük, yunanca sözlük, japonca sözlük

ECİR sizce ne demek, ECİR size neyi çağrıştırıyor?

Serbest Kürsü ve Sözlük ECİR sizce ne demek, ECİR size neyi çağrıştırıyor? Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız * genelde ayet meallerinde okuduğum karşılık mükafat manasında sanıyorum Ücretli, emekçi, işçi. Ecir, bir İslâm hukuku terimi olarak, 'bir hizmet akdiyle bir ücret karşılığında meşrû olan bir işi yapmak üzere emeğini kiraya veren kişi' anlamına gelmektedir. Ücret, menfaat bedelidir ve ...

ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Sözlük telkin cd indir izle İstanbul Sözlük nerededir kimdir Sözlük çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Sözlük hipnoz Sözlük olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Sözlük hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Sözlük kuantum düşünce kitap haberi

ECİR sizce ne demek, ECİR size neyi çağrıştırıyor?

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 08-01-2009, 03:15 PM   #1 (permalink)
Albay
 
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 432,578
Tesekkür: 0
429 Mesajinıza toplam 518 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
bluemoon24 is an unknown quantity at this point
Standart ECİR sizce ne demek, ECİR size neyi çağrıştırıyor?

*



genelde ayet meallerinde okuduğum karşılık mükafat manasında sanıyorum







Ücretli, emekçi, işçi. Ecir, bir İslâm hukuku terimi olarak, 'bir hizmet akdiyle bir ücret karşılığında meşrû olan bir işi yapmak üzere emeğini kiraya veren kişi' anlamına gelmektedir. Ücret, menfaat bedelidir ve buna kira da denilmektedir (Mecelle, Madde: 405) . İcâre ücret, bir şeyi kiraya vermek demektir. Istılah olarak ise, 'cinsen ve kaderen malum bir menfaati malum bir bedel (ivâz) karşılığında satmak'tır. İcâreye vermeye icâr, kiralamaya isticâr veya iktirâ insanlar hakkındaki icâreye müvâcere birşeyi kiraya verene âcir veya mukri birşeyi kiralayana müstecir veya müstekir kiralanana mucir kiraya verilene mecur, mucer, mustacer, mukra çalışmaya sa'y, amel veya sınaa kazanca kesb denilmektedir. Amele (işçi) kelimesi de 'amel'den gelmektedir genel olarak, 'çalışanlar' demektir özelde el emeğiyle geçinen işçi ve kamu görevlileri için kullanılmıştır. Ecr, mükâfat ve ücret demektir. Fıkıhta iki kısma ayrılmaktadır: Ecr-i misil *, Ecr-i müsemmâ *.







Ecir de, ecir-i müşterek ve ecir-i has olarak ikiye ayrılır. Ecir-i müşterek, birden fazla kişiye iş yapan kişidir. Terzi, marangoz, saatçi, köy çobanı, hammal, ayakkabıcı gibi zanaat erbâbı gibi. Bunlar, bilfiil başkalarına değil de sadece bir kişiye çalışsalar da ecir-i müşterek sayılırlar. Bunların ücreti hak edişleri verilen işi yaptıktan sonradır (et- Tûrî, Tekmiletü'l Bahru'r-Râik, Mısır 1311, VIII, 30 vd. Şeyhîzâde, Mecmeu'l-Enhur, Matbaa-i Amire 1301, II, 376 vd. Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuk-i İslâmiyye ve Istılâhât-ı Fıkhiyye Kâmusu, İstanbul 1968, VI, 157) .







Ecir-i has (özel ücretli) ise, belirlenmiş bir anlaşma süresi içerisinde, belirlenmiş bir ücretle sadece bir işveren için çalışan kişidir. Çalışma süresince işverene bağımlıdır, süre içerisinde iş olmasa da ücretini alır. Başka bir işte çalışamaz. Bir aylığına tutulan hizmetçi, özel tutulan çoban, gündelikli inşaat işçisi gibi. Devlet memurları da bu kapsama dahildir.







Fıkıhta, kira sözleşmesiyle tutulan kimse tarifiyle belirlenen ücretli el emekçisi, emeğini 'kiralarken' işveren veya devlet ile bir akit yapar. Dolayısıyla icâre, icap ve kabulden ibarettir. Yani borç-alacak ilişkisi, tarafların muhayyerliğiyle ortaya konur. Ecir, ücret tespit edilmeden çalıştırılamaz, ancak çalışırsa emsal ücrete hak kazanır.







İslâmî devlet ve toplum düzeninde ecir kavramının bu: emeğin kiraya verilmesi şeklinde belirlenmiş bulunması, aslında günümüzdeki işçi sınıfı, proletarya, patron, burjuvazi kavramlarından tamamen ayrı bir uygulamanın ürünüdür. İslâmî sosyal ve iktisâdı düzende sınıflar arası bir ayrışma, çatışma ve mücâdele sözkonusu değildir. Çünkü düzen kardeşlik, herkesin birer çoban olup, güttüğünden sorumlu olması din kardeşliği, ahlâk üzerine inşa edilmiştir. Bu sebeple ecir, ferdî bir kavramdır. Bu bakımdan bu âdil düzende insanlar daimi olarak işçi veya işveren olarak kalmazlar, hem emekçi hem mülk sahibi olabilirler, çalışan herkes çalıştığının karşılığını alır.







Kasıtsız meydana gelen iş zararlarını ecir-i has ödemez. Elindeki eşya bir çeşit emanet hükmünde sayılır ve kendi fiilinden dolayı olmayan bir sebepten telef olan eşyanın karşılığını ödemez. Hırsızlık, gasb, su baskını, yangın vs. gibi. Ancak işi alırken, kiralayan, eğer malı kaybolduğunda ödemesi şartını koyduysa, o zaman telef olan eşya ecire ödetilir. Bunun dışında ecirin işinden veya fiilinden dolayı üzerine aldığı bir işte bir zarar meydana getirmesi, meselâ, terzinin kumaşı yırtması, hamalın dikkatsizlikten sırtındaki malları düşürüp telef etmesi, fırtınadan değil de bakımsızlıktan bir geminin batması gibi durumlarda maldaki zararları ecir ödemekle yükümlüdür. Yine, geminin batmasında boğulan olsa, onların diyeti ise ecir tarafından ödenmeyecektir, fakat cinayet sebebiyle diyet tazmin ettirilecektir (el-Mavsilî, el-İhtiyâr li Ta'lili'l-muhtâr, İstanbul 1980, II, 54) .







Ecir-i hass, çalıştığı süre içerisinde müstecire bağımlıdır. Kendi hesabına iş yapamaz, yaparsa ücreti düşer (el-Kâsânı, Bedâiu's-Sanâyi' IV, 192) . Bir kimse, bir fırın işçisini, şu kadar unu ekmek yapacaksın diye günlüğü bir dirheme kiralasa, bu icare Ebû Hanife'ye göre fâsittir. Çünkü adam iş ile zamanı birleştirmiştir. Eğer bir gün için anlaşsalardı câiz olurdu (İbn Abidin, XIV, 42) .







İbadetlerde kiralama sahih değildir, hattâ haramdır. Meselâ Kur'ân okuyan (tedavi için hariç) bunun karşılığında bir ücret alamaz, müezzin için de ücret yoktur. Bir insanı hizmet için veya bir eşyayı korumak için, bir sanat ve ilmi talim için isticar câizdir. Çalıştırmadan önce iş ve süre tâyin edilir. Ücretler hadisin hükmüne göre gündeliktir, haftalık veya aylık da verilebilir.







Çocuklar çalıştırılamaz, ancak vâli ve vasisinin izniyle bir sanatı öğrenmek için çalışabilirler. Ebeveyn, ücret mukabili evlâdını çalıştırabilirken evlât, ebeveynini çalıştıramaz. İmâm-ı Âzam'a göre koca, zevcesini bir işyerinde isticâr edebilir. Ecir, bizzat çalışır, yerine başkasını çalıştıramaz, fakat bir ustabaşı aldığı bir işte işçi çalıştırabilir. Müstecirin ecir'e, bu işi yap demesi ıtlaktır. Ecire yemek yedirmesi şart değildir, bu, örfe ve anlaşmaya göre belirlenir. Ecir, akitte belirlenen çalışma süresinden -hastalık vb. sebepler dışında- az çalışırsa çalıştığı süre kadar ücretini alır. İcârede muhayyerlik vardır, pazarlık câizdir. Ücret hakkında ihtilâf olursa ecirin sözüne itibar olunur. Müstecir, ecire tâkati dışında iş yükleyemez, fazladan çalıştıramaz. Ücretin belirlenmesinde devlet ecir hakkında, ailesi ve geçindirmekle yükümlü bulunduğu kimseleri dikkate alarak, yiyecek, giyecek, mesken ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır.







İslâm düzeninde ecirin emeği kutsaldır, değerlidir. Hz. Peygamber, 'Hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir yemek yememiştir' buyurur (es-Suyûti, el-Câmiu's-Sağir, II, 418) . Müstecirler için de, 'Ecirin ücretini daha alın teri kurumadan veriniz' (Suyûtî, a.g.e., I, 150) buyurarak geciktirmenin âdil olmadığına işaret etmiştir (İbn Hümâm, Fethu'l-Kadir, VII, 147 Kasânî, a.g.e., IV, 174 Merginânî, el-Hidâye şerhu Bidâyetü'l-Mübtedî, III, 231) .







Kur'ân-ı Kerim'de, 'çocuklarınızı emzirirlerse ücretlerini verin' buyruğu ve Hz. Musa'nın kıssası anlatılırken onun ücretli olarak çalıştığı zikredilmektedir (el-Kasas, 26/27) . Hz. Musa, on yıl ecir olarak çalışmıştır (çobanlık yapmıştır) . Fukahâ, devlet memurlarının, kadı, âmil, kâtip, polis ve askerlerin de ecir-i has olduğunu belirtmiştir. Rasûlullah, akit hakkında, 'Kim bir ecri çalıştırırsa verilecek ücretin miktarını hemen ona bildirsin' buyurmuştur (İbn Hümâm, a.g.e., 147) .







Geniş anlamda ecir (ücretli) , Allah'ın yeryüzünde insanları halife kıldığı ve kimini kiminden imtihan için üstün tuttuğu (el-Enâm, 55/6) ve amellerin cezâ veya mükâfatının görüleceği âhiret gününün esas olduğu temel İslâm akîdesine göre değerlendirilmelidir. Öte yandan İslâm'da çalışma ibadettir ve kişinin geçimi için çalışması kaçınılmazdır. Ecirler, toplumsal hayatta müstecirlerden itibar yönüyle aşağıda değildirler. Çünkü toplumda üstünlük ilim ve takvâ iledir. Keza İslâm toplumunda sosyal sınıflar ve sosyal mücâdeleler görülmez. Ecirlerin sömürülmesi mümkün değildir. Âdil bir toplum olan böyle bir düzende müstecirlerin müstekbir olmaları, servet ve mal yığmaları, menfaatin yozlaşması engellenmiştir. Hz. Ebû Bekir bütün servetini İslâm için harcamış, vefât ettiğinde elbisesiyle gömülmüştür. Toplumun egemen güçlerinin, büyük sermaye sahipleri ve eşrâfın açgözlülük ve hırsla ecirleri ve köleleri sömürdükleri câhiliye düzenini altüst ederek yeryüzünde Allah'ın indirdikleriyle hükmeden bir toplum düzeni oluşturan Hz. Peygamber (s.a.s.) de gençliğinde bir süre ücretli olarak çobanlık yapmıştır (İbn Mâce, Sünen, II, 5 M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, Çev: Sait Mutlu-Salih Tuğ, İstanbul 1966, I, 19-24) . Zenginliği ve fakirliği (bir imtihân olarak) kabul eden İslâm Dini, âdeta sınıfsız bir toplumu gerçekleştirmiştir. Allah, (Kur'ân'da) cimrileri, mal-mülk çokluğuylâ övünenleri, yetimin ve fakirin hakkını vermeyenleri yermekte, onları azâbıyla korkutmaktadır. 'Kadın erkek inanmış olarak kim iyi iş işlerse ona hoş bir hayat yaşatacağını' vadetmiştir. Ecirlerini yâptıklarından daha güzeli ile ödeyeceğini vâdeden Allahu Teâlâ (en-Nahl, 16/97) , ihtiyacındân fazla mala sahip olanları tekrar tekrar infaka çağırmıştır.







Diğer bir mesele, İslâm hukukunda, hakların şahsîliği ilkesidir. Batı ekonomik şartlarının bir sonucu olan işçi sendikalarının ortaya çıkışı ve sosyal siyasetin vaz'ı, İslâm hukukunda yer almamıştır. Çünkü sosyal sınıfların meydana gelişi ve sınıf mücâdelesi İslâm'a aykırıdır. 'Kendiniz için istediğinizi kardeşiniz için de istemedikçe gerçek anlamıyla inanmış olamazsınız' buyruğuyla yürüyen bir toplumda, herşey, bütün insan ilişkileri tevhid gerçeğinden kaynaklanmaktadır. İslâm'da ümmet vardır ve ümmet Allah'â ve Peygâmber'e, emir sahiplerine itâatle yükümlüdür. Hz. Peygamber şöyle buyurur: 'İnsanoğluna, içinde yaşayacağı bir evden, çıplak vücudunu örteceği bir giyecekten, ekmek ve sudan başka bir şeye sahip olma hakkı verilmemiştir. ' Rızkı veren Allah'tır ve dilediğine artırır, eksiltir...'Allah, rızkı dilediğine genişletir ve daraltır' (er-Ra'd, 13/26) .







Allah'ın hükmüyle hükmedilmeyen câhili toplumlarda ecirler, devletin ve İslâm'dan haberdar olmayan işverenlerin ve hukuk düzeninin karşısında zavallı ve âciz durumdadırlar. Demokratik ülkeler, ecirlere, düzeni sarsmasınlar diye grev, sendika hakkı gibi sosyal siyaset tedbirleri uygulamışlar sosyalist ülkelerde de ecirler, baskı ve zorla çalıştırılarak maddenin kölesi haline düşürülmüşlerdir. O sebeple dâima ücretlilerle sermaye arasında mücâdele ve zıtlaşma sürmektedir. Halbuki İslâmî düzende herşeyin mutlak sahibi yalnız Allah'tır. Hukuk, Kur'an ve sünnet dışında olmadığından, böyle âdil bir toplumda ecirlerin ezilmesi meydana gelmez. Bu arada şu da belirtilmelidir ki, İslâm'da ücret farklılıkları geçerlidir, çünkü Kur'ân'da değişik, farklı amellerin farklı kazançlara yol açacağı husûsu yer almaktadır. Bir bakıma herkese yeteneğine göre ücret verilir, eşit işe aynı ücret takdir edilir. Asıl olan, amellerin niyetlere ve yeteneğe göre olmasıdır.







İslâm hukukunda ecirlere âit meseleler 'icâre' bâblarında tetkik edilmiştir. İbn Teymiyye (1236-1328) , İslâm toplumunda fertlerin çalışacak yer ve iş bulamaması durumunda devletin ona iş bulmak zorunda olduğunu belirtir. Çalışmayı emreden, dilenmeyi, rüşveti, fâizi, kumarı yasaklayan devlet, herkesi çalıştırmak, iş ve kazanç yolları açmak zorundadır. Yoksulların geçimini garanti altına almak devletin vazifesidir. Devlet bunu, zekâtı toplayarak, devlet hazinesinden karşılayarak, veya zenginlere zor kullanarak hayır yapmalarını sağlar (Nazif Şahinoğlu, Sa'di-i Şırâzî ve İbn Teymiyye'de Fert ve Cemiyet İlişkileri, 25) . İbn Haldun da gelir ve servetin kaynağını emeğin meydana getirdiğini, işbölümü ve üretim araçlarının gelişmesi ve yaygınlaşması sonucunda emeğin zorunlu ihtiyaçları aşarak rızık aşamasından kazanç aşamasına fazlası ürünün başkalarınca ele geçirilmesi, Allah yolunda kullanılmaması istismarının ortaya çıktığını, çalışanların kazanmadığı, kazananların çalışmadığı âdil olmayan bir düzenin oluşarak, ecirlerin kıt-kanâat geçinirken, üretim araçlarına sahip olanların mal ve mülk yığdıklarını savunmuştur. Böyle bir toplumda ahlâkın bozularak, lüks, israf ve gösterişin yaygınlaşacağını, toplumun yozlaşarak çökeceğini savunan İbn Haldun, İslâmî bir toplumda Allah'ın indirdikleriyle hükmedilmezse toplumun nasıl bir çöküş sürecine gireceğini de tahlil etmiştir (Bk. İbn Haldun, Mukaddime, Çev: Zakir Kadiri Ugan, İstanbul 1968, 1970) . Ecirlerin doğuşu, Allah'ın takdiriyledir. Fahruddin Râzı, Şûrâ sûresinin 27. âyetini tefsir ederken, 'Eğer bütün insanlar eşit olsaydı, bir kısmı diğer bir kısmına işçi olmaya yanaşmaz, dünya harap olup maslahatlar kaybolur giderdi' demektedir (Fahrüddin er-Razı, Mefatîhu'l-Gayb, V, 538) . Rasûlullah, 'Allahu Teâlâ, tuttuğu işçiden tam iş aldığı halde, ücretini vermeyenin öteki hayatta hasmı olacaktır' diye buyurmuştur (Buhâri, İcâre, 10) .







Hz. Peygamber (s.a.s) 'köle ecirler' için şu emri ortaya koymuştur: 'Kardeşleriniz sizin işlerinizi yapan kimselerdir. Allah onları ellerinizin altına verdi. Dileseydi sizi onların eli altına sokabilirdi. Kardeşi eli altında olanlar, bu ücretlilerine yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin. Onlara güçlerini aşan bir iş teklif etmeyin eğer teklif ederseniz siz de yardım edin' (Buhârî, İmân, 22 Edeb, 44, Müslim, İmân, 38, 40) . Hz. Peygamber'in köleler için böyle buyurması, muasır dünyamızda hür ecirlerin durumunun ne olması gerektiğini de ortaya koyar.







Bütün insanların eşit ücret alması mümkün değildir: 'Allah'ın rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? .. ' (ez-Zuhrûf, 43/32) âyeti buna işaret etmektedir. Ancak Hz. Peygamber'in hadisleri ücretliler hakkında ev, binek, hizmetçi temel ihtiyaçlarının edinilmesini karşılayacak bir maaşın temel alınmasını göstermektedir.







İslâm'da ücreti, rızık meselesi içerisinde çok geniş kapsamlı bir inanç ve ibadet bağlamında düşünmek gerekmektedir. Dar anlamıyla ücretliye (ecire) dâir fıkhı kaideler konulmuşsa da, hukuk kaideleri zaman ve şartların değişmesiyle daha genişletilerek, ecirlerin modern ihtiyaçlarda müstecirlerden geride kalmamaları sağlanacaktır. Bu, İslâmî bir devletin temel görevidir. Gelirin ve kârın belli bir yüzdesinin maaş yahut ücret olarak, ecirlere verilmesi gibi (Celâl Yeniçeri, İslâm İktisâdının Esasları, İstanbul 1981, s.125) . Yukarıda değinildiği gibi çalışan-çalıştıran münâsebetlerinin temelleri nasslarda ortaya konmuş, buna mukabil teferruata âit ilkeler fıkha bırakılmıştır. Meselâ, Hz. Peygamber zamanında (VI. ve VII. yüzyıl) geçerli olan ticaret hayatı ile yirminci yüzyılda ortaya çıkan sanayi, işbölümü, uzmanlaşma gibi sorunların getirdiği ücretlilere âit sorunlar, fıkhın icâre konusunda uzman kişilerce yapılacak yeni ictihadlarla fıkhı boşluklar doldurulur ve bu sayede müslümanlar nerede yaşarlarsa yaşasınlar, câhilî iş hukuklarının tesiriyle şer'î alanın dışında birtakım hak ve mücâdele yollarına sapmazlar. Bu kaidelerin ortaya çıkarılması için bir yerde Dâru'l-İslâm'ın olması da şart değildir.







Bu arada Hz. peygamber (s.a.s.) zamanındaki onun gerçekleştirdiği ilk İslâmın âdil prensiplerinin her zaman geçerli olduğu, hattâ bugünkü sözde eşitlik ve insan hakları kavram ve uygulamalarının, doğal hukuktan çıkan doğal haklar uygulamalarının bundan 1400 küsur yıl önce Rasûlullah (s.a.s.) tarafından Medine'de uygulandığını söylemek gerekmektedir. Dikkat çekici bir husus da, İslâm'a ilk girenlerin büyük çoğunluğunun ezilen köle ve fakir mü'minler oluşudur. Bu, İslâm'ın hiçbir zaman sınıf eşitliği ve sınıf sömürüsünü tasvip etmediğinin, ezilen sınıfların haklarına sahip çıktığının bir ifadesidir. Çünkü Allah'ın dini, fıtrî, tabii, vasatı bir dindir.



Ücretli, emekçi, işçi. Ecir, bir İslâm hukuku terimi olarak, 'bir hizmet akdiyle bir ücret karşılığında meşrû olan bir işi yapmak üzere emeğini kiraya veren kişi' anlamına gelmektedir. Ücret, menfaat bedelidir ve buna kira da denilmektedir (Mecelle, Madde: 405) . İcâre ücret, bir şeyi kiraya vermek demektir. Istılah olarak ise, 'cinsen ve kaderen malum bir menfaati malum bir bedel (ivâz) karşılığında satmak'tır. İcâreye vermeye icâr, kiralamaya isticâr veya iktirâ insanlar hakkındaki icâreye müvâcere birşeyi kiraya verene âcir veya mukri birşeyi kiralayana müstecir veya müstekir kiralanana mucir kiraya verilene mecur, mucer, mustacer, mukra çalışmaya sa'y, amel veya sınaa kazanca kesb denilmektedir. Amele (işçi) kelimesi de 'amel'den gelmektedir genel olarak, 'çalışanlar' demektir özelde el emeğiyle geçinen işçi ve kamu görevlileri için kullanılmıştır. Ecr, mükâfat ve ücret demektir. Fıkıhta iki kısma ayrılmaktadır: Ecr-i misil *, Ecr-i müsemmâ *.







Ecir de, ecir-i müşterek ve ecir-i has olarak ikiye ayrılır. Ecir-i müşterek, birden fazla kişiye iş yapan kişidir. Terzi, marangoz, saatçi, köy çobanı, hammal, ayakkabıcı gibi zanaat erbâbı gibi. Bunlar, bilfiil başkalarına değil de sadece bir kişiye çalışsalar da ecir-i müşterek sayılırlar. Bunların ücreti hak edişleri verilen işi yaptıktan sonradır (et- Tûrî, Tekmiletü'l Bahru'r-Râik, Mısır 1311, VIII, 30 vd. Şeyhîzâde, Mecmeu'l-Enhur, Matbaa-i Amire 1301, II, 376 vd. Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuk-i İslâmiyye ve Istılâhât-ı Fıkhiyye Kâmusu, İstanbul 1968, VI, 157) .







Ecir-i has (özel ücretli) ise, belirlenmiş bir anlaşma süresi içerisinde, belirlenmiş bir ücretle sadece bir işveren için çalışan kişidir. Çalışma süresince işverene bağımlıdır, süre içerisinde iş olmasa da ücretini alır. Başka bir işte çalışamaz. Bir aylığına tutulan hizmetçi, özel tutulan çoban, gündelikli inşaat işçisi gibi. Devlet memurları da bu kapsama dahildir.







Fıkıhta, kira sözleşmesiyle tutulan kimse tarifiyle belirlenen ücretli el emekçisi, emeğini 'kiralarken' işveren veya devlet ile bir akit yapar. Dolayısıyla icâre, icap ve kabulden ibarettir. Yani borç-alacak ilişkisi, tarafların muhayyerliğiyle ortaya konur. Ecir, ücret tespit edilmeden çalıştırılamaz, ancak çalışırsa emsal ücrete hak kazanır.







İslâmî devlet ve toplum düzeninde ecir kavramının bu: emeğin kiraya verilmesi şeklinde belirlenmiş bulunması, aslında günümüzdeki işçi sınıfı, proletarya, patron, burjuvazi kavramlarından tamamen ayrı bir uygulamanın ürünüdür. İslâmî sosyal ve iktisâdı düzende sınıflar arası bir ayrışma, çatışma ve mücâdele sözkonusu değildir. Çünkü düzen kardeşlik, herkesin birer çoban olup, güttüğünden sorumlu olması din kardeşliği, ahlâk üzerine inşa edilmiştir. Bu sebeple ecir, ferdî bir kavramdır. Bu bakımdan bu âdil düzende insanlar daimi olarak işçi veya işveren olarak kalmazlar, hem emekçi hem mülk sahibi olabilirler, çalışan herkes çalıştığının karşılığını alır.







Kasıtsız meydana gelen iş zararlarını ecir-i has ödemez. Elindeki eşya bir çeşit emanet hükmünde sayılır ve kendi fiilinden dolayı olmayan bir sebepten telef olan eşyanın karşılığını ödemez. Hırsızlık, gasb, su baskını, yangın vs. gibi. Ancak işi alırken, kiralayan, eğer malı kaybolduğunda ödemesi şartını koyduysa, o zaman telef olan eşya ecire ödetilir. Bunun dışında ecirin işinden veya fiilinden dolayı üzerine aldığı bir işte bir zarar meydana getirmesi, meselâ, terzinin kumaşı yırtması, hamalın dikkatsizlikten sırtındaki malları düşürüp telef etmesi, fırtınadan değil de bakımsızlıktan bir geminin batması gibi durumlarda maldaki zararları ecir ödemekle yükümlüdür. Yine, geminin batmasında boğulan olsa, onların diyeti ise ecir tarafından ödenmeyecektir, fakat cinayet sebebiyle diyet tazmin ettirilecektir (el-Mavsilî, el-İhtiyâr li Ta'lili'l-muhtâr, İstanbul 1980, II, 54) .







Ecir-i hass, çalıştığı süre içerisinde müstecire bağımlıdır. Kendi hesabına iş yapamaz, yaparsa ücreti düşer (el-Kâsânı, Bedâiu's-Sanâyi' IV, 192) . Bir kimse, bir fırın işçisini, şu kadar unu ekmek yapacaksın diye günlüğü bir dirheme kiralasa, bu icare Ebû Hanife'ye göre fâsittir. Çünkü adam iş ile zamanı birleştirmiştir. Eğer bir gün için anlaşsalardı câiz olurdu (İbn Abidin, XIV, 42) .







İbadetlerde kiralama sahih değildir, hattâ haramdır. Meselâ Kur'ân okuyan (tedavi için hariç) bunun karşılığında bir ücret alamaz, müezzin için de ücret yoktur. Bir insanı hizmet için veya bir eşyayı korumak için, bir sanat ve ilmi talim için isticar câizdir. Çalıştırmadan önce iş ve süre tâyin edilir. Ücretler hadisin hükmüne göre gündeliktir, haftalık veya aylık da verilebilir.







Çocuklar çalıştırılamaz, ancak vâli ve vasisinin izniyle bir sanatı öğrenmek için çalışabilirler. Ebeveyn, ücret mukabili evlâdını çalıştırabilirken evlât, ebeveynini çalıştıramaz. İmâm-ı Âzam'a göre koca, zevcesini bir işyerinde isticâr edebilir. Ecir, bizzat çalışır, yerine başkasını çalıştıramaz, fakat bir ustabaşı aldığı bir işte işçi çalıştırabilir. Müstecirin ecir'e, bu işi yap demesi ıtlaktır. Ecire yemek yedirmesi şart değildir, bu, örfe ve anlaşmaya göre belirlenir. Ecir, akitte belirlenen çalışma süresinden -hastalık vb. sebepler dışında- az çalışırsa çalıştığı süre kadar ücretini alır. İcârede muhayyerlik vardır, pazarlık câizdir. Ücret hakkında ihtilâf olursa ecirin sözüne itibar olunur. Müstecir, ecire tâkati dışında iş yükleyemez, fazladan çalıştıramaz. Ücretin belirlenmesinde devlet ecir hakkında, ailesi ve geçindirmekle yükümlü bulunduğu kimseleri dikkate alarak, yiyecek, giyecek, mesken ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır.







İslâm düzeninde ecirin emeği kutsaldır, değerlidir. Hz. Peygamber, 'Hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir yemek yememiştir' buyurur (es-Suyûti, el-Câmiu's-Sağir, II, 418) . Müstecirler için de, 'Ecirin ücretini daha alın teri kurumadan veriniz' (Suyûtî, a.g.e., I, 150) buyurarak geciktirmenin âdil olmadığına işaret etmiştir (İbn Hümâm, Fethu'l-Kadir, VII, 147 Kasânî, a.g.e., IV, 174 Merginânî, el-Hidâye şerhu Bidâyetü'l-Mübtedî, III, 231) .







Kur'ân-ı Kerim'de, 'çocuklarınızı emzirirlerse ücretlerini verin' buyruğu ve Hz. Musa'nın kıssası anlatılırken onun ücretli olarak çalıştığı zikredilmektedir (el-Kasas, 26/27) . Hz. Musa, on yıl ecir olarak çalışmıştır (çobanlık yapmıştır) . Fukahâ, devlet memurlarının, kadı, âmil, kâtip, polis ve askerlerin de ecir-i has olduğunu belirtmiştir. Rasûlullah, akit hakkında, 'Kim bir ecri çalıştırırsa verilecek ücretin miktarını hemen ona bildirsin' buyurmuştur (İbn Hümâm, a.g.e., 147) .







Geniş anlamda ecir (ücretli) , Allah'ın yeryüzünde insanları halife kıldığı ve kimini kiminden imtihan için üstün tuttuğu (el-Enâm, 55/6) ve amellerin cezâ veya mükâfatının görüleceği âhiret gününün esas olduğu temel İslâm akîdesine göre değerlendirilmelidir. Öte yandan İslâm'da çalışma ibadettir ve kişinin geçimi için çalışması kaçınılmazdır. Ecirler, toplumsal hayatta müstecirlerden itibar yönüyle aşağıda değildirler. Çünkü toplumda üstünlük ilim ve takvâ iledir. Keza İslâm toplumunda sosyal sınıflar ve sosyal mücâdeleler görülmez. Ecirlerin sömürülmesi mümkün değildir. Âdil bir toplum olan böyle bir düzende müstecirlerin müstekbir olmaları, servet ve mal yığmaları, menfaatin yozlaşması engellenmiştir. Hz. Ebû Bekir bütün servetini İslâm için harcamış, vefât ettiğinde elbisesiyle gömülmüştür. Toplumun egemen güçlerinin, büyük sermaye sahipleri ve eşrâfın açgözlülük ve hırsla ecirleri ve köleleri sömürdükleri câhiliye düzenini altüst ederek yeryüzünde Allah'ın indirdikleriyle hükmeden bir toplum düzeni oluşturan Hz. Peygamber (s.a.s.) de gençliğinde bir süre ücretli olarak çobanlık yapmıştır (İbn Mâce, Sünen, II, 5 M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, Çev: Sait Mutlu-Salih Tuğ, İstanbul 1966, I, 19-24) . Zenginliği ve fakirliği (bir imtihân olarak) kabul eden İslâm Dini, âdeta sınıfsız bir toplumu gerçekleştirmiştir. Allah, (Kur'ân'da) cimrileri, mal-mülk çokluğuylâ övünenleri, yetimin ve fakirin hakkını vermeyenleri yermekte, onları azâbıyla korkutmaktadır. 'Kadın erkek inanmış olarak kim iyi iş işlerse ona hoş bir hayat yaşatacağını' vadetmiştir. Ecirlerini yâptıklarından daha güzeli ile ödeyeceğini vâdeden Allahu Teâlâ (en-Nahl, 16/97) , ihtiyacındân fazla mala sahip olanları tekrar tekrar infaka çağırmıştır.







Diğer bir mesele, İslâm hukukunda, hakların şahsîliği ilkesidir. Batı ekonomik şartlarının bir sonucu olan işçi sendikalarının ortaya çıkışı ve sosyal siyasetin vaz'ı, İslâm hukukunda yer almamıştır. Çünkü sosyal sınıfların meydana gelişi ve sınıf mücâdelesi İslâm'a aykırıdır. 'Kendiniz için istediğinizi kardeşiniz için de istemedikçe gerçek anlamıyla inanmış olamazsınız' buyruğuyla yürüyen bir toplumda, herşey, bütün insan ilişkileri tevhid gerçeğinden kaynaklanmaktadır. İslâm'da ümmet vardır ve ümmet Allah'â ve Peygâmber'e, emir sahiplerine itâatle yükümlüdür. Hz. Peygamber şöyle buyurur: 'İnsanoğluna, içinde yaşayacağı bir evden, çıplak vücudunu örteceği bir giyecekten, ekmek ve sudan başka bir şeye sahip olma hakkı verilmemiştir. ' Rızkı veren Allah'tır ve dilediğine artırır, eksiltir...'Allah, rızkı dilediğine genişletir ve daraltır' (er-Ra'd, 13/26) .







Allah'ın hükmüyle hükmedilmeyen câhili toplumlarda ecirler, devletin ve İslâm'dan haberdar olmayan işverenlerin ve hukuk düzeninin karşısında zavallı ve âciz durumdadırlar. Demokratik ülkeler, ecirlere, düzeni sarsmasınlar diye grev, sendika hakkı gibi sosyal siyaset tedbirleri uygulamışlar sosyalist ülkelerde de ecirler, baskı ve zorla çalıştırılarak maddenin kölesi haline düşürülmüşlerdir. O sebeple dâima ücretlilerle sermaye arasında mücâdele ve zıtlaşma sürmektedir. Halbuki İslâmî düzende herşeyin mutlak sahibi yalnız Allah'tır. Hukuk, Kur'an ve sünnet dışında olmadığından, böyle âdil bir toplumda ecirlerin ezilmesi meydana gelmez. Bu arada şu da belirtilmelidir ki, İslâm'da ücret farklılıkları geçerlidir, çünkü Kur'ân'da değişik, farklı amellerin farklı kazançlara yol açacağı husûsu yer almaktadır. Bir bakıma herkese yeteneğine göre ücret verilir, eşit işe aynı ücret takdir edilir. Asıl olan, amellerin niyetlere ve yeteneğe göre olmasıdır.







İslâm hukukunda ecirlere âit meseleler 'icâre' bâblarında tetkik edilmiştir. İbn Teymiyye (1236-1328) , İslâm toplumunda fertlerin çalışacak yer ve iş bulamaması durumunda devletin ona iş bulmak zorunda olduğunu belirtir. Çalışmayı emreden, dilenmeyi, rüşveti, fâizi, kumarı yasaklayan devlet, herkesi çalıştırmak, iş ve kazanç yolları açmak zorundadır. Yoksulların geçimini garanti altına almak devletin vazifesidir. Devlet bunu, zekâtı toplayarak, devlet hazinesinden karşılayarak, veya zenginlere zor kullanarak hayır yapmalarını sağlar (Nazif Şahinoğlu, Sa'di-i Şırâzî ve İbn Teymiyye'de Fert ve Cemiyet İlişkileri, 25) . İbn Haldun da gelir ve servetin kaynağını emeğin meydana getirdiğini, işbölümü ve üretim araçlarının gelişmesi ve yaygınlaşması sonucunda emeğin zorunlu ihtiyaçları aşarak rızık aşamasından kazanç aşamasına fazlası ürünün başkalarınca ele geçirilmesi, Allah yolunda kullanılmaması istismarının ortaya çıktığını, çalışanların kazanmadığı, kazananların çalışmadığı âdil olmayan bir düzenin oluşarak, ecirlerin kıt-kanâat geçinirken, üretim araçlarına sahip olanların mal ve mülk yığdıklarını savunmuştur. Böyle bir toplumda ahlâkın bozularak, lüks, israf ve gösterişin yaygınlaşacağını, toplumun yozlaşarak çökeceğini savunan İbn Haldun, İslâmî bir toplumda Allah'ın indirdikleriyle hükmedilmezse toplumun nasıl bir çöküş sürecine gireceğini de tahlil etmiştir (Bk. İbn Haldun, Mukaddime, Çev: Zakir Kadiri Ugan, İstanbul 1968, 1970) . Ecirlerin doğuşu, Allah'ın takdiriyledir. Fahruddin Râzı, Şûrâ sûresinin 27. âyetini tefsir ederken, 'Eğer bütün insanlar eşit olsaydı, bir kısmı diğer bir kısmına işçi olmaya yanaşmaz, dünya harap olup maslahatlar kaybolur giderdi' demektedir (Fahrüddin er-Razı, Mefatîhu'l-Gayb, V, 538) . Rasûlullah, 'Allahu Teâlâ, tuttuğu işçiden tam iş aldığı halde, ücretini vermeyenin öteki hayatta hasmı olacaktır' diye buyurmuştur (Buhâri, İcâre, 10) .







Hz. Peygamber (s.a.s) 'köle ecirler' için şu emri ortaya koymuştur: 'Kardeşleriniz sizin işlerinizi yapan kimselerdir. Allah onları ellerinizin altına verdi. Dileseydi sizi onların eli altına sokabilirdi. Kardeşi eli altında olanlar, bu ücretlilerine yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin. Onlara güçlerini aşan bir iş teklif etmeyin eğer teklif ederseniz siz de yardım edin' (Buhârî, İmân, 22 Edeb, 44, Müslim, İmân, 38, 40) . Hz. Peygamber'in köleler için böyle buyurması, muasır dünyamızda hür ecirlerin durumunun ne olması gerektiğini de ortaya koyar.







Bütün insanların eşit ücret alması mümkün değildir: 'Allah'ın rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? .. ' (ez-Zuhrûf, 43/32) âyeti buna işaret etmektedir. Ancak Hz. Peygamber'in hadisleri ücretliler hakkında ev, binek, hizmetçi temel ihtiyaçlarının edinilmesini karşılayacak bir maaşın temel alınmasını göstermektedir.







İslâm'da ücreti, rızık meselesi içerisinde çok geniş kapsamlı bir inanç ve ibadet bağlamında düşünmek gerekmektedir. Dar anlamıyla ücretliye (ecire) dâir fıkhı kaideler konulmuşsa da, hukuk kaideleri zaman ve şartların değişmesiyle daha genişletilerek, ecirlerin modern ihtiyaçlarda müstecirlerden geride kalmamaları sağlanacaktır. Bu, İslâmî bir devletin temel görevidir. Gelirin ve kârın belli bir yüzdesinin maaş yahut ücret olarak, ecirlere verilmesi gibi (Celâl Yeniçeri, İslâm İktisâdının Esasları, İstanbul 1981, s.125) . Yukarıda değinildiği gibi çalışan-çalıştıran münâsebetlerinin temelleri nasslarda ortaya konmuş, buna mukabil teferruata âit ilkeler fıkha bırakılmıştır. Meselâ, Hz. Peygamber zamanında (VI. ve VII. yüzyıl) geçerli olan ticaret hayatı ile yirminci yüzyılda ortaya çıkan sanayi, işbölümü, uzmanlaşma gibi sorunların getirdiği ücretlilere âit sorunlar, fıkhın icâre konusunda uzman kişilerce yapılacak yeni ictihadlarla fıkhı boşluklar doldurulur ve bu sayede müslümanlar nerede yaşarlarsa yaşasınlar, câhilî iş hukuklarının tesiriyle şer'î alanın dışında birtakım hak ve mücâdele yollarına sapmazlar. Bu kaidelerin ortaya çıkarılması için bir yerde Dâru'l-İslâm'ın olması da şart değildir.







Bu arada Hz. peygamber (s.a.s.) zamanındaki onun gerçekleştirdiği ilk İslâmın âdil prensiplerinin her zaman geçerli olduğu, hattâ bugünkü sözde eşitlik ve insan hakları kavram ve uygulamalarının, doğal hukuktan çıkan doğal haklar uygulamalarının bundan 1400 küsur yıl önce Rasûlullah (s.a.s.) tarafından Medine'de uygulandığını söylemek gerekmektedir. Dikkat çekici bir husus da, İslâm'a ilk girenlerin büyük çoğunluğunun ezilen köle ve fakir mü'minler oluşudur. Bu, İslâm'ın hiçbir zaman sınıf eşitliği ve sınıf sömürüsünü tasvip etmediğinin, ezilen sınıfların haklarına sahip çıktığının bir ifadesidir. Çünkü Allah'ın dini, fıtrî, tabii, vasatı bir dindir.



Sevap.







Okulum süleyman demirell üniversitesi.ECir demek bizim üniversitedeki hocaa.ANamızı ağlattı.Bu hoca sayesinde millet 7 senede okulu bitiriyor.Kısacası Ecir demek dert demektir......







sevap kazanmak sevaptır







Ecirnâ minen nâr..Bizi ateşten koru.







ücretle çalışan,nefsini kiraya veren. gündelikçi



cümle içinde kullanalım.



Devletler,milletler muharebesi tabakat-ı nev-i beşer muharebesine terk-i mevki ediyor. Zira, beşer esir olmak istemediği gibi, ecir olmak da istemez







ecir-na. (icaret.den) bizi hıfzeyle,muhafaza eyle (mealinde)







ecir-ni[img]/images/smilies/frown.gif[/img]icaret.den) beni hıfzeyle,beni koru (mealinde)



Kaynak:Antropoloji

 

 

Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın

Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu

Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir?

Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz.

Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım?

Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.

25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz.

bluemoon24 isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


ECİR sizce ne demek, ECİR size neyi çağrıştırıyor?

Serbest Kürsü ve Sözlük ECİR sizce ne demek, ECİR size neyi çağrıştırıyor? Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız * genelde ayet meallerinde okuduğum karşılık mükafat manasında sanıyorum Ücretli, emekçi, işçi. Ecir, bir İslâm hukuku terimi olarak, 'bir hizmet akdiyle bir ücret karşılığında meşrû olan bir işi yapmak üzere emeğini kiraya veren kişi' anlamına gelmektedir. Ücret, menfaat bedelidir ve ...

ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Sözlük telkin cd indir izle İstanbul Sözlük nerededir kimdir Sözlük çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Sözlük hipnoz Sözlük olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Sözlük hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Sözlük kuantum düşünce kitap haberi


WEZ Format +3. Şuan Saat: 01:57 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.