Kayıt ol Yardım Ajanda Bugünki Mesajlar Arama

Uyarılar

Sözlük Nedir,Kimdir,İngilizcesi,Türkçesi,Nerededir,Hayatı,Anlamı,neden,sadece,anlamı,kullanımı,çeşitleri türkçe sözlük, sesli sözlük, ingilizce sözlük, türkce sözlük, almanca sözlük, moonstar sözlük, eng sözlük, fransızca sözlük, turkçe sözlük, tükçe sözlük, sözlük türkce, sözlük türkçe, hollandaca sözlük, pratik sözlük, türçe sözlük, rusça sözlük, redhouse sözlük, inglizce sözlük, sözlük almanca, turkce sözlük, rusca sözlük, ingilzce sözlük, babylon sözlük, bedava sözlük, sözlük sesli, mtu sözlük, sözlük indir, çeviri sözlük, teknik sözlük, italyanca sözlük ispanyolca sözlük, zargan sözlük, sözlük indirme, fransizca sözlük, dil sözlük, yunanca sözlük, japonca sözlük

CAFERİLİK sizce ne demek, CAFERİLİK size neyi çağrıştırıyor?

Serbest Kürsü ve Sözlük CAFERİLİK sizce ne demek, CAFERİLİK size neyi çağrıştırıyor? Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız * CAFERİLİK Caferilik, Hz. İmam Cafer Sadık (a.s) 'ın mezhebine mensup olmak demek olup, Hz. Resulullah (s.a.a) 'dan sonra İslam camiasının önderliğinin ilki Hz. Ali olan on iki imama ait olduğuna inanan Ehl-i Beyt mektebinin ortak ismidir. Bu mektebe aynı ...

ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Sözlük telkin cd indir izle İstanbul Sözlük nerededir kimdir Sözlük çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Sözlük hipnoz Sözlük olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Sözlük hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Sözlük kuantum düşünce kitap haberi

CAFERİLİK sizce ne demek, CAFERİLİK size neyi çağrıştırıyor?

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 08-01-2009, 10:57 PM   #1 (permalink)
Albay
 
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 432,578
Tesekkür: 0
429 Mesajinıza toplam 518 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
bluemoon24 is an unknown quantity at this point
Standart CAFERİLİK sizce ne demek, CAFERİLİK size neyi çağrıştırıyor?

*



CAFERİLİK



Caferilik, Hz. İmam Cafer Sadık (a.s) 'ın mezhebine mensup olmak demek olup, Hz. Resulullah (s.a.a) 'dan sonra İslam camiasının önderliğinin ilki Hz. Ali olan on iki imama ait olduğuna inanan Ehl-i Beyt mektebinin ortak ismidir. Bu mektebe aynı zamanda İsnaaşeriyye, İmamiyye, Şiilik ve Alevilik de denmektedir. Ancak bu mektep, Türkiye'mizde daha çok Alevilik ve Şiilik isimleriyle tanınırken İran, Irak, Azerbaycan, Lübnan, Bahreyn, Suriye, Afganistan, Arabistan, Pakistan Bengladeş ve Hindistan gibi, aynı inancı paylaşan Ehl-i Beyt dostlarının yoğun olduğu ülkelerde Şiilik ve Caferilik isimleriyle meşhur olmuştur.







Burada şunu da vurgulamalıyız ki, bu mektebe Caferi mezhebi denilirken, onun da İslam camiası içerisinde ortaya çıkan Hanefi, Şafii, Maliki, Hambeli Zahiri, Sevri ve diğer İslami mezhepler türünden bir mezhep olduğu anlaşılmamalıdır. Çünkü mezhep, belli bir ilmi kariyer ve şartlara haiz olarak içtihat derecesine ulaşan bir alimin, İslam dini üzerinde ortaya koyduğu yorum ve fetvalar mecmuasına denir. Oysa bu mektep, kendisini müntesip kıldığı İmam-ı Cafer Sadık ve diğer imamları müçtehit olarak kabul etmiyor. Aksine imamların Allah Teala'nın emri ve Hz. Resulullah'ın açıklaması ile tayin edilen birer ilahi hüccet olduklarına inanır. Dolayısıyla da İmam Cafer Sadık da dahil olmak üzere, on iki imamın din konusunda yaptıkları açıklamaların, onların kendi içtihatları sonucu vardıkları şahsi fetva ve yorumları değil de, bizzat Allah Teala'nın Resul-ü Ekrem'e indirdiği dini öğretinin özü olduğuna inanır.







Aslında bu mektebe mezhep ismini veren de bu mektebin kendi mensupları değildir. İslam camiasında her hangi bir müçtehidin fetvalarına uyan diğer İslami fırkalar bu mektebe mezhep ismini yakıştırmışlardır. Onlar, kendi yöntemlerine mezhep ismini verdikleri gibi, bu mektebin öğretilerinin daha çok Hz. İmam Cafer Sadık (a.s) 'dan geldiğini ve diğer imamların böyle bir şansı yakalayamadıklarını görünce, Hz. İmam Cafer Sadık (a.s) 'ın da kendilerinin müntesip olduğu müçtehitlerden biri gibi sıradan bir müçtehit olduğuna inandıklarından, kendi mezheplerine kıyasla bu mektebe de Caferi mezhebi ismini koymuşlardır. Oysa bu mektep, kendisini bir mezhep olarak nitelendirmemektedir.







Bu mektep, Hz. İmam Cafer Sadık da dahil olmak üzere ne Hz. Resulullah'tan sonra İslam camiasının önderleri olduğuna inandığı on iki imamın, diğer İslam ulemasının yaptığı gibi, normal ilim tahsil sürecini geçiren müçtehitler olduğuna inanır, ne de on iki imamdan gelen açıklamaların onların İslam dini üzerinde yaptıkları içtihat sonucu vardıkları şahsı yorum ve fetvaları olduğunu kabul eder. Bu mektep, imamlardan gelen açıklamaların Hz. Resulullah'ın açıklamalarının aynısı olduğuna inanır. O halde bu mektep, imamların açıklamalarının İslam dini üzerinde yapılan bir yorum değil, bizzat İslam dininin kendi öğretileri olduğu görüşündedir.







Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere bu mektebe Hz. İmam Cafer Sadık (a.s) 'ın döneminden sonra, o Hazret'in bu mektebin ilkelerini ortaya koymakta diğer imamlara oranla daha fazla imkan yakalamasından dolayı 'Caferiyye' (Caferilik) ismi verilmiştir. Bu mektep, o Hazret'in döneminden önce Ali taraftarlığı anlamına gelen 'Şiatu Ali' ismiyle tanınırdı ki, daha sonraları bu terim, halk arasında o kadar bir yaygınlık kazanmıştır ki, 'Şia' kelimesi Hz. Ali (a.s) 'ye intisap edilmeksizin, tek başına kullanıldığında bile, maksadın bu mektebi kabul edenler olduğu anlaşılmaya başlamıştır. Yoksa bu mektep, on iki imamın on ikisinin de aynı statüye sahip olduklarını ve hepsinin öğretilerinin aynı olup, Hz. Resulullah'ın öğretilerinden başka bir şey olmadığı inancındadır.







Hz. İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Benim sözüm babamın sözüdür babamın sözü ceddimin sözüdür ceddimin sözü de Hüseyinin sözüdür, Hüseyinin sözü de Hasanın sözüdür Hasanın sözü ise Ali bin Ebu Talibin sözüdür Ali bin Ebu Talibin sözü ise, Resulullahın sözüdür Resulullahın sözü ise Allahın sözüdür." [1]







Yine o Hazret kendisine bir soru soran şahsa şöyle buyurmuştur: "Andolsun Allaha ki biz, kendi heva hevesimiz ve görüşümüze dayanarak bir şey söylemeyiz biz Rabbimizin dediğinden başka bir şey de demeyiz. Eğer sana bir hususta bir şey söylediysem, mutlaka bu Resulullahtandır. Biz kendi reyimizle bir şey demeyiz." [2]







Hz. İmam Bakır (a.s) ise şöyle buyurmuştur: "Eğer biz size kendi reyimizle bir şey söylersek, bizden öncekilerin saptıkları gibi biz de saparız hayır, biz ancak Rabbimizin Peygamberinin bize açıkladığı şeyleri size söyleriz." [3]







Yine o Hazret şöyle buyurmuştur: "Eğer biz sizlere, kendi rey, heva ve hevesimize dayanarak bir şey söylersek, helak olmuşlardan oluruz hayır biz, diğerlerinin altın gümüşlerini toplayıp sakladığı gibi, Hz. Resulullah (s.a.a) dan alarak toplayıp sakladığımız hadisleri söyleriz." [4]







Yine Hz. İmam Sadık (a.s) kendisine bir soru soran şahsı cevapladığında, o adam: "Eğer bu hususta şöyle- şöyle söylenirse, nasıl bir görüş olur? " deyince Hazret ona: "Dur bakalım, ben bir hususta bir cevap verirsem, bu, Hz. Resulullahtandır. Biz, şöyle-şöyle olur şeklinde görüş belirtenlerden değiliz" [5]diye cevap vermişlerdir.







Evet Ehl-i Beyt mektebi, diğer İslami mezhepler gibi, rey ve görüşe dayalı olan bir mektep değildir. Ehl-i Beyt mektebi, Hz. Resulullah (s.a.a) dan alınan İslam dininin hiçbir yoruma tabi tutulmaksızın sunuluşudur.







Hz. İmam Cafer Sadık (a.s) 'ın diğer imamlara oranla bu mektebin ilkelerini daha fazla ortaya koymasının sırrı ise, imamların içinde bulundukları siyasi şartlarda yatmaktadır. Bu husus İslam tarihi hakkında azıcık bilgisi olan herkes tarafından açık seçik olarak bilinmektedir. Bilindiği üzere, on iki imamlardan hiç biri Hz. İmam Sadık (a.s) 'ın yakalayabildiği hür ortamı yakalayamamıştır.







Hz. İmam Sadık dışındaki imamların içinde bulundukları siyasi baskı ortamı, ya Ehl-i Beyt imamlarını toplumdan soyutlayarak bir köşede inziva hayatını sürdürmek zorunda bırakmış, ya da büsbütün hürriyetleri ellerinden alınarak, o mübarek zatlar zindan köşelerinde yaşamaya mahkum edilmişlerdir. On iki imamın ilki ve büyüğü olan Hz. Ali (a.s) 'nin irad buyurmuş olduğu: 'Allah'ım, Kureyş ve yardakçılarına karşı hakkımı senden istiyor, senden yardım diliyorum. Resulullah'a olan yakınlığımı inkar ettiler, elimdeki kabı baş aşağı çevirdiler başkasından fazla layık olduğum işte, hakkım olan mevkide benimle kavgaya giriştiler. 'Hak alınır da, verilir de istersen gamlara batarak dayan istersen acıklanarak öl' dediler.







Bir de baktım gördüm ki, Ehl-i Beytimden başka ne bir yardımcı var bana, ne de bir yaru-yaver. Onların tehlikeye düşmelerini reva görmedim. Gözlerime toz-toprak dolmuştu gözlerimi yumdum ağzımın yarını dertle, elemle yuttum zehirden acı olan bıçaklarla doğranmaktan çetin olanbu işe dayanıp sabrettim' [6] sözleri o Hazret'in nasıl bir baskı ve sıkıntı içinde bulunduğunu çok açık ve net olarak ortaya koymaktadır.







Yine o Hazret hilafete seçildikten sonra Kufe mescidinde irad buyurmuş olduğu "Şıkşıkıyye" ismiyle maruf olan bir hutbede o günlerdeki esefli halini şöyle dile getiriyor: 'Andolsun Allah'a ki Ebu Kuhafe'nin oğlu, onu bir gömlek gibi giyindi oysa o daha iyi bilirdi ki, ben hilafete nispetle değirmen taşının mili gibiydim sel benden akardı hiçbir kuş uçtuğum zirveye çıkamazdı. Böyle olunca, ben de hilafetle arama bir perde çektim onu koltuğumdan silkip attım.







Düşündüm kesilmiş elimle hamle mi edeyim yoksa bu kapkaranlık körlüğe sabır mı edeyim? Hem de öyle bir körlük ki, ihtiyarları tamamıyla yıpratır çocuğu ise kocaltıp ihtiyarlaştırır inanan ise, Rabbine ulaşıncaya kadar bu zulmette zahmet ve çile çeker.







Gördüm ki, sabretmek daha doğru sabrettim ama gözümde diken vardı boğazımda da kemik tıkanmıştı mirasımın yağmalandığını görüyordum.







Derken birincisi, onu kendinden sonra İbn-i Hattab'a atıp gitti. Sonra İmam, A'şa'nın şu beytini okudular:







Bugün deveye binmişim yolculuk zahmetine düşmüşüm







Cabir'in kardeşi Hayyan'la bulunduğum günle bu günüm kıyaslanır mı hiç?







Ne de şaşılacak şey ki, yaşarken halkın kendisini bırakmasını teklif ederdi ölümünden sonra yerine öbürünün geçmesini sağladı. Bu iki kişi hilafeti, devenin iki memesi gibi aralarında paylaştılar. O, hilafeti düz ve düzgün olmayan çorak bir yere attı sözü sertti, insanı yaralardı onunla buluşup görüşeni incitirdi. Meselelerde şüphesi çoktu özür getirmesinin sayısı yoktu. Onunla arkadaşlık eden, serkeş bir deveye binmişe benzerdi burnuna geçen yularını çekse burnu yırtılır, yaralanırdı bırakırsa üstündekini helak olma uçurumuna götürür, atardı. Allah'ın bekasına andolsun ki, halk, onun zamanında ne edeceğini şaşırdı, yoldan çıktı renkten renge boyandı oradan oraya yeldi-durdu.







Uzun bir zaman çetin mihnetlere düştüm sabrettim derken o da yoluna düzüldü halifeliği bir topluluğa bıraktı ki, ben de bunların biriyim sanıldı.







Allah'ım sana sığınırım ne de danışma topluluğuydu bu. Onlardan benim hakkımda, birincisiyle ne vakit bir şüpheye düşüldü ki, bu çeşit kişilere katıldım ben? ! Fakat inerlerken ben de onlarla indim uçarlarken ben de onlarla uçtum inişte, yokuşta onlarla beraber oldum. Derken içlerinden biri, hasedinden gerçekten saptı öbürü de, damadı olduğundan ona uydu, benden yüz çevirdi ötekileri de, öyle işler yaptılar ki, anmak bile çirkin.







Nihayet kavmin üçüncüsü kalktı hem de bir halde ki, iki yanı da yelle dolmuştu işi gücü, yediğini çıkaracağı yerle yiyeceği yer arasında gidip gelmekti. Onunla beraber babasının oğulları da işe giriştiler Allah malını, devenin ilkbahar otlarını, çayırı-çimeni yiyip sömürdüğü gibi yediler, sömürdüler.







Sonunda onun da ipi çözüldü hareketi, tezce yaralanıp öldürülmesine sebep oldu karnının dolgunluğu onu bu hale getirdi o da işini tamamladı gitti.







Derken, halkın benim etrafıma, sırtlanın boynundaki kıllar gibi üşüşmesi kadar beni ezen bir şey olmadı her yandan, birbiri ardınca çevreme üşüştüler öyle ki, kalabalıkta Hasan ile Hüseyin, ayaklar altında kalacaktı neredeyse. Koyunların ağıla üşüşmesi gibi çevreme toplandılar bu hengamede elbisem bile yırtılmıştı.







Ama işi elime aldıktan sonra bir bölük, biatten döndü, ahdini bozdu diğer bir bölük de, ok yaydan fırlar gibi fırladı, inancından vazgeçti öbürleri de, itaatten çıktı sanki onlar, her türlü noksan sıfatlardan münezzeh Allah'ın: 'İşte ahiret yurdu biz onu, yeryüzünde yücelik ve bozgunculuk dilemeyenlere veririz sonuç çekinenlerindir' [7] buyurduğunu duymamışlardı. Evet, andolsun Allah'a, elbette duydular da, ezberlediler de fakat dünya, gözlerine bezenmiş bir şekilde göründü, onun bezentisi hoş geldi onlara.







Ama şunu da bilin ki, andolsun tohumu yarana, insanı yaratana, bu topluluk biat için toplanmasaydı ve Allah'ın bilginlerden, zalimin tıka basa tokluğu karşısında mazlumun aç kalmasına rıza göstermemeleri gerektiğine dair, almış olduğu ahd-ü peymani olmasaydı, yine de hilafet devesinin yularını sırtına atardım ümmetin sonuncusunu, ilkinin kasesiyle suvarır giderdim. Siz de biliyorsunuz ki, sizin bu dünyanız, benim katımda dişi bir keçinin aksırığından daha değersizdir.' [8]







Demişlerdir ki Hutbelerinde söz, buraya gelince, Irak ili halkından biri kalktı, Hazret'e bir kağıt sundu. Hazret kağıdı okumaya daldılar. Okuyup bitirince, İbn-i Abbas: 'Ey Mü'minlerin Emiri, sözünü bıraktığın yerden devam etsen' dedi. Bunun üzerine, Hz. Emir-ül Mü'minin buyurdular ki: 'Heyhat! Ey İbn-i Abbas, bu, erkek devenin, esridiği zaman ağzına gelen bir köpüktü geldi, gene geriye gitti.'







İbn-i Abbas dedi ki: 'Andolsun Allah'a ki, hiçbir konuşma bu konuşma kadar beni üzmemiştir. Neden Emir-ül Mü'minin istediği şekilde konuşma imkanını bulamıyor? ! ' [9]







Hz. Ali'nin bu konuşması, Hazret'in hangi şartlar altında bulunduğunu, hatta üzerindeki baskı ortamının hilafet döneminde bile kalkmadığını göstermeye yetmiyor mu?







İşte buradan, Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin hadis kaynaklarında, Hz. Resulullah'ı sadece iki yıl gibi kısa bir müddet görme imkanına sahip olan Ebu Hureyre'den 5374 civarında hadis nakledilirken, çocukluk döneminden beri yirmi üç seneden fazla bir süre zarfında Hz. Resululullah (s.a.a) 'ı vefat edinceye kadar deve yavrusunun annesini izlemesi gibi hiç ayrılmadan izlemiş olan, bizzat Hz. Resulullah (s.a.a) 'ın kendi eliyle terbiye ettiği [10] ve hakkında buyurmuş olduğu: 'Ben ilmin şehriyim, Ali ise onun kapısıdır kim ilim öğrenmek isterse, o kapıdan gelsin' [11] veya 'Ben hikmetin eviyim, Ali ise onun kapısıdır kim hikmet almak istiyorsa, o kapıdan gelsin' [12] yahut 'Ben neyi öğrendimse, onu Ali'ye de öğrettim, o benim ilmimin kapısıdır' [13] şeklindeki övgülerle ümmete nübüvvet ilminin kapısı olarak tanıttığı, Hz. Ali gibi bir zattan ise sadece elli civarında sahih hadis nakledilmesinin sırrı da gün ışığına çıkmış olur. [14]







Diğer imamların nasıl bir baskı altında bulunduklarını ise, artık anlatmaya gerek yoktur sanırım. Hz. Resulullah (s.a.a) 'in ümmetine, cennet gençlerinin efendisi olarak tanıtıp, [15] secdede iken bile mübarek omzuna bindiklerinde onları üzmemek için, kendilerinin mübarek omzundan ayrılıncaya kadar secdesini uzattığı, bir an bile ağlamalarına tahammül etmeyip, onların ağladıklarını gördüğünde minberinden inerek kucağına alıp tekrar minberine sözünü devam ettirmek üzere geri dönecek kadar itina gösterdiği, biricik torunları Hz. Hasan ve Hüseyin (a.s) 'e nelerin reva görüldüğünü hatırlamak, bu mübarek zatların hangi şartlar altında bulunduklarını açık olarak gösterdiğini söylemeye bir gerek yoktur.







Hz. Hasan'ı zehirleyerek şehit eden İslam aleminden öte, İnsanlık aleminin yüz karası olan Kerbela faciasını yaratarak, Hz. Hüseyin ve yaranını feci şekilde susuz şehit edip, Peygamber-i Ekrem'in ehli ayalını esir ederek, kafir çocuklarına reva görülmeyecek ihanetlerle köy köy, kasaba kasaba, şehir şehir dolaştırdıktan sonra, Şam şehrinde ne sıcaktan, ne de soğuktan koruyan harabe bir evde tutsak tutan buna da yetinmeyip, büyük bir iş başarmışçasına, zafer kutlaması havasında galibiyet sarhoşluğuna kapılarak, şarap kadehlerinin tokuşturulduğu Yezid'in meclisinde Peygamber'in namusunu hicapsız olarak namehrem gözlerin çirkin bakışlarına sergileyen 'Haşimoğulları padişahlıkla oynadılar yoksa ne gaipten bir haber gelmiştir, ne de bir vahiy inmiştir keşke Bedir'de öldürülen büyüklerim olsaydı da Haşimoğullarından onların intikamını nasıl aldığımı görselerdi' [16] diyerek açıkça inançsızlığını göstermekten çekinmeyen hicri doksan dokuz yılında halife Ömer bin Abdulaziz'in döneminde yasaklanıncaya kadar, elli sekiz senelik bir zaman zarfında kendilerine bağlı saray alimlerine kıldırttıkları Cuma namazlarının hutbelerinde Allah'ın aslanı, Hz. Resulullah'ın yaveri ve sırdaşı Hz. Ali gibi mübarek bir zata haşa, lanet okutturan [17] Ehl-i Beyit'in faziletini gizlemek uğruna Ehl-i Beyt'in faziletlerinin nakledilmesine koydukları ambargoya ilaveten, kendileri ve yandaşları için saray alimlerine yalan fazilet uydurtarak Allah Resulü'nün diline yalan bağlamaktan bile sakınmayan yarattıkları terör ortamıyla Ehl-i Beyt dostlarından yaşama hakkını alan Ehl-i Beyt sevgisiyle tanınan Meysem-i Temmar ve Hücr bin Adiy ve arkadaşları gibi mukaddes zatları şehit etmeleri yanı sıra Müslümanları Ehl-i Beyt sevgisini taşıyan komşularını ihbar etmeye teşvik eden, Sıffın savaşını başlatarak aralarında Ammar-i Yasir, Haşim-ül Mirkal, züşşehadeteyn Hüzeyme bin Sabit, Uveys-i Karani gibi salih insanların ve Bedir erlerinden yirmi beş ashabın da bulunduğu yüz bin kadar Müslüman'ın kanının akıtılmasına sebebiyet veren [18] zalim Emevi hükümdarlarının döneminin hali zaten malumdur.







Zalim Emevi hükümdarlığının yıkılıp, yerini Abbasi zulmüne bıraktığı dönemlerde de şartların Ehl-i Beyt imamları ve Ehl-i Beyt dostları için kolaylaşmadığı, aksine daha da ağırlaştığı İslam tarihinden azıcık bilgisi olan herkes tarafından bilinmektedir.







Sadece Hz. İmam Sadık (a.s) kendi dönemine denk gelen, Emevioğullarıyla Abbasoğullarının hilafet kavgası sonucu ortaya çıkan siyasi otorite boşluğunun yarattığı nispi hürriyet ortamından yararlanarak dedeleri Hz. Resulullah'tan kendilerine ulaşan ilmi yayma imkanını yakalamıştır ki, tarih kitapları o dönemde Hz. İmam Sadık (a.s) 'ın verdiği eğitime katılan dört bin civarında öğrencisinin bulunduğunu kaydetmektedir. İşte bundan dolayıdır ki, bu mektep bu dönemden sonra 'Caferiyye' Caferilik ismiyle anılmaya başlamıştır. İşte Ebu-l Hasan-ül Veşşa, Kûfelilerden bir topluluğa, Kûfe Mescidini kastederek 'Ben öyle bir zamana eriştim ki, bu camide takva ehlinden dokuz yüz kişiyi duydum, hepside bana Cafer bin Muhammed dedi ki diye ondan hadis rivayet ederdi' [19] demekle bu gerçeği dile getirmektedir.







Tabiinin büyükleri o Hazretin derslerine katılır ve bundan dolayı iftihar ederlerdi. Ehl-i Sünnetin iki büyük mezhebi olan Hanefi ve Maliki mezheplerinin kurucuları, İmam Ebu Henife ve İmam Malik de bu öğrencilerdendi. Ebu Hanifenin, Hz. İmam Sadık (a.s) ın derslerine katıldığı iki senelik öğrenciliğine işaretle söylemiş olduğu: "Eğer o iki yıl olmasaydı, Numan [20] helak olurdu" şeklindeki meşhur sözü, o Hazretin bu ilmi çalışmalarının ne kadar etkin olduğunu açıkça göstermektedir.







Yine Sufyan bin Uyeyne, Sufyan-ı Sevri, Eyyup Sicistani, Yahya bin Said-ül Ensari gibi ilim ve takvayla şöhret bulan kimseler, o Hazretin derslerine katılmaktan iftihar duyan öğrenciler arasında yer almaktaydı.







Ehl-i Sünnetin büyük alimlerinden olan Şehristani de o Hazretin bu ilmi çalışmalarına işaretle şöyle demiştir: "Cafer bin Muhammed Es-Sadık, büyük ilim, kamil hikmet, dünyaya karşı zahit ve tam anlamıyla vere ve takva sahibi bir zattır. Medinede bulunduğu sürece taraftarlarına ilim öğretmiş ve kendi dostlarına ilim sırlarını açmıştır." [21]







İşte bunun içindir ki, bu mektebe 'Caferiyye' Caferilik ismi verilmiştir. Yoksa bu mektep, Caferilik olduğu kadar, Aleviliktir Alevilik olduğu kadar, Hasancılıktır Hasancılık Olduğu kadar, Hüseyinciliktir Hüseyincilik olduğu kadar, birer birer diğer Ehl-i Beyt imamcılığıdır ve bilahare on iki imamcılık olduğu kadar, Muhammedicilik, tek kelime ile İslam dinin ta kendisidir.



CAFERİLİK sizce ne demek







arkadaşlar ben bi sünniyim ama alevi arkadaşım çok var ve alevileri severim asla ayrım yapmam zaten gerçek bi müslüman da ayrımcı olmaz! ! ! mezhebi ne olursa olsun.aleviyle caferi arasında çok fark var bunu belirtmek istiyorum.caferiler camide ibadet eder,aleviler cem evinde.caferilerde namaza çağrı yani ezan vardır ama alevilerde yoktur.alevilerin namaz şekli halka namazıdr kadın erkek birlikte fakat caferilikte namaz kadın erkek ayrı kılınır sünnilerde olduğu gibi.alevilikte telli KURAN yani saz eşliğinde KURAN okunur ama caferilikte müzik günahtır...alevilikte muharrem orucu tutulurken,şiilerde(caferilerde) ramazan orucu tutulur.daha buna benzer bir çok farklılık vardır ve bence alevilikle caferilik çok farklıdır.benzer yanı ise HZ.ALİ(r.a) a olan sevgi ve itimattır..ve 12 imam inancıdır.ayrıca burda bişeyi hatırlatmak istiyorum.Sünnilik muaviye ve yezit taraftarlığı değildir.bunu herkes bilsin.Süniilik HZ.MUHAMMED(A.S) den sonra 4 halifeyede aynı sevgiyle bağlıdır.hiç birini ayırmaz.HZ.ALi(r.a) yi sevmediğimizi sananlar tamamen cahil ve hiç bilgisi olmayan insanlardır.HZ. ALİ bi sünni içinde çok değerlidir fakat HZ.EBUBEKİR(r.a) H.OSMAN(r.a) veHZ.ÖMER(r.a) de süniilikte aynı değerdedir.4 halife arasında ayrım yapılmaz.Sünnilik yobazlık değidr.şu bilinsinki her mezhebin yobazı vardır.türkiyede sunni nüfus yoğun olduğu için daha çok görülmektedir.mezhebimiz nolursa olsun her ırka her dine her mezhebe saygılı olalım.İSLAM da bunu emreder ztn.SÜNİİ ALEVİ Şİİ HEPİMİZ KARDEŞİZ.MÜSLÜMANLARI BİRBİRİNE KİMSE DÜŞÜREMEZ.mezhepler ztn inanç ve uygulama farklılıklarıdır.bu farklar nedeniyle birbirimize düşman olmayalım lütfen.Allah kimseyi şaşırtmasın yoldan çıkarmasın inşallah...







arkadaşlar caferilikte cem etmek diye bişey yoktur ben şiiyim caferiyim ve azeriyim cem etmek alevilerde vardır alevilerin mezhebi caferilik degil alevidir







şiiliğin imamiyye koluna caferilik denir. 12 imama inanmak imanın şartlarındandır, 5 vakit namaz 3 vakitte cem edilir, mut'a nikahı caizdir, abdestte ayaklar yıkanmaz yalnızca meshedilir, boşanmada 2 şahit gereklidir gibi bize oldukça ilginç gelen uygulamaları bünyesinde barındıran mezhep... türkiye'de doğu anadolu bölgesinde özellikle ığdır çevresinde yaygındır.







BANA GÖRE CAFERİLİK





Dünyanın tüm geçmiş zamanlarındaki bilinen en iy tarihi Çünkü caferilik deyince İmam-ı Cafer Sadık(a.s.) onu,anınca 12 imam,onu söyleyince İmam Hüseyin(a.s.) ve onu deyince kerbala aklıma geliyor. Ve kerbala olayı müsebeti yaşananlar biz insanoğlunun ayrıntılarıyla bildiğimiz en iyi ve en geniş kapsamlı tarihi olarak göze çarpıyor,şöyleki Geçmişin hiçbir evresinde ki,buna en yakın geçmişlerimizde dahil tam 'anlamıyla'bilğimizi kimse iddaa edemez ta ki, Kerbala olayı hariç tutulana kadar aslında örnekler vererek konuya açıklık getirebilirim ama aslında şöyle biraz düşündüğünüz de sizde anlayacaksınız ki Tarih dediğimiz bilim,tüm geçmiş zamanlar için aslında bir ay tutulmasıdır Yalnızca Kerbala olayı bunların içinde ayın en parlak olduğu, Dolunay zamanına benzer tüm bu gerçeğin tek bir doğrusu var 'Caferilik mezhebi ve Şia inancı' başka hiç kimse 1400 yıl önce ki bir tarihi sanki bugün yaşanıyormuşcasına aktaramadı.Burdaki faktör neydi nasıl oldu da Kerbala vakası Bir babanın kızına söylediği en özel durumu ifade ettiği konuşma bugünümüze kadar geldi.Yada savaş meydanında kaç kafir öldürdüğünün sayısına ve düşmanlarının adının kaydedilmesine kadar günümüze geldi işte zanlımca buna şialık deniyor yani bağlılık......







CAFERİLİK, tabiri caiz ise gerçek islam demektir.şöyleki caferiliğin islam dini ile birlikte ta ilk günden itibaren varlığını tarihte islam peygamberini dilinden Hz. Ali'ye (A.S.) hitaben ya Ali sen ve şiaların içerikli hadislerinde görmekteyiz.buradan harektle bilindiği gibi caferilik denince akla şia veya şiilik gelir.Çünkü şianın bir başak adı ceferiliktir.ama biz aynı süreci diğer islam mezhepleri için söyleyemeyiz,çünkü onların islam tarihinde varlıklarını gösterdikleri tarih bellidir.Hatta tarihçiler ilk şia kimlerdir diye sayınca selman ebazer mıkdad ammar-i yaser gibi şahsiyetleri Hz Ali'nin ilk şiaları olarak saymışlardır.



Ama daha sonra abbasi ve emeviler şia aleyhine yaptıkları propogandalar,halkın bu mezhebe mensup insanlarla uzak durmalarına sebep oldu.öteyandanda abbasiler diğer islam fırkalarını sözde resimiyete alarak adete şiiliğe karşı birçeşit savaş açtı,tüm bu saydıklarımız şiiliğin hem tanınmasını,ve hemde gelişesine büyük darbeler vurmuştur.ayrıca islam tarihinde şia büyükleride zalim ve hain hükümdarların yanında yer alamadıklarından şiilik tarihte yeterince tanınmadı.ama tüm baskıları rağmen yinede bu gün dünyanın neresine giderseniz gidin orada yine bu mezhebe mensu insanlaral karşılaşmak mümkündür.







Hadisi Şerif:







(Eshabım arasında fitne çıkacaktır. O fitnelere karışanları, Allahü teâlâ benimle olan sohbetlerinin hürmetine af ve mağfiret edecektir. Sonra gelenler ise, bu fitnelere karışan Eshabıma dil uzatarak Cehenneme girecektir.)







CAFERİLİK GÜNÜMÜZ COĞRAFYASINDA YANİ TÜRKİYEDE İSLAMI GERÇEK ANLAMIYLA YAŞIYAN ALEVİ TOPLUMUDUR.İSLAM DİNİ TAMAMEN SEVGİ,SAYGI,HOŞGÖRÜYE DAYANIR.SUNİ KESİMİN TAMAMI OLMAMAK ŞARTIYLA BİR KISMI İÇİN YAZIYORUM BU YAZIMI YOBAZ,GERİCİ,BARBAR,OLDUGUNU SİVASTA MARAŞTA ÇORUMDA YAPTIKLARIYLA ORTAYA ÇIKMIŞTIR BUMU HOŞ GÖRÜ ONLAR İÇİN İNSANLARI İNANÇLARI YÜZÜNDEN DİRİ DİRİ YAKMAK MÜSLÜMANLIKSA BİZ ALEVİ TOPLUMU OLARAK BÖYLE BİR VAHŞETİ HİÇ BİR ZAMAN YAPMADIK YAPANLARIDA AFETMİYORUZ.BU VAHŞET MUAVİYE VE ONUN ÇOCUKLARI YEZİT TARAFINDAN BİN ÜÇYÜZ YILDIR HZ.ALİ'NİN ÇOCUKLARINA YAPILMAKTADIR O ZAMAN YEZİDİN TARAFTARLARI DÜN ÇORUMDA,MARAŞTA EN SON SİVASTA ORTAYA ÇIKMADIMI BUMU MÜSLÜMANLIK ANLAYIŞINIZ SORARIM GERÇEK MÜSLÜMANLARA HZ.MUHAMET'İN TORUNLARINI KATLEDENLER O DÖNEMİN DİN ADAMLARI OLARAK MÜSLÜMANLIGI SAVUNAN İNSANLAR DEYİLMİDİR VE O İNSANLARI SAVUNMAK BUGÜN MÜSLÜMANLIKMI OLDU SİZLER MÜSLÜMAN OLDUNUZ BİZLER UYDURMA BİR MEZHEPMİ ÇIKARDIK MERAK EDİYORUM......







Kaynak:Antropoloji

 

 

Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın

Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu

Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir?

Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz.

Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım?

Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.

25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz.

bluemoon24 isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

« CAFERİ SADIK sizce ne demek, CAFERİ SADIK size neyi çağrıştırıyor? | Ç.Y.D.D sizce ne demek, Ç.Y.D.D size neyi çağrıştırıyor? »

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


CAFERİLİK sizce ne demek, CAFERİLİK size neyi çağrıştırıyor?

Serbest Kürsü ve Sözlük CAFERİLİK sizce ne demek, CAFERİLİK size neyi çağrıştırıyor? Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız * CAFERİLİK Caferilik, Hz. İmam Cafer Sadık (a.s) 'ın mezhebine mensup olmak demek olup, Hz. Resulullah (s.a.a) 'dan sonra İslam camiasının önderliğinin ilki Hz. Ali olan on iki imama ait olduğuna inanan Ehl-i Beyt mektebinin ortak ismidir. Bu mektebe aynı ...

ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Sözlük telkin cd indir izle İstanbul Sözlük nerededir kimdir Sözlük çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Sözlük hipnoz Sözlük olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Sözlük hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Sözlük kuantum düşünce kitap haberi


WEZ Format +3. Şuan Saat: 09:06 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.