![]() |
maharet elbette henüz kavram hakkında kelam edilmemiş olmasını bir maharete bağlamıyorum. ustalık, hüner, beceri diyebiliriz. bazen o denli mahir ki, lak diye nasıl kodu lafı? denir ya da manasız bir maksadla hor görüp vücut buldurulur: o kadar maharetliysen gel kendin yap? gibi. dolayısıyla maharet içinde biraz genel kabul görmüş davranış biçimini dıştalayan nüveler barındırır. zaten farklı olmasından mülhem mahirdir değil mi? sabah sabah bu mevzu aklımdaydı muizzinin bol olduğu yerde, enveriye gerçekten ihtiyaç hissedilir mi? yani bir süreç olarak enveri gelip dayatır mı, yoksa biz mi gidip enveri'ye dayarız? şeklinde konulu bir akışkanlıktaydım. bugünkü harf sarfiyatında siz romalılara mahareti, retrospektif bir görgüyle izah edeceğim. şimdi başta abdullah gül olmak üzere siz sevgili dostlarıma, eski iran saray geleneklerinde devlet adamlarının huzurunda iyi niyetli sanatkarların nasıl engellediklerine dair, selçuklu sarayında yaşanmış bir örnek bir anlatı, dinleti, gümletiyle açılmak istiyorum. selçuk sultanı sancarın saray şairliğine yükselmiş bulunan iranlı muizzi , kulak hafızası son derece kuvvetli bir şairdir. bir şiir ne kadar uzun olursa olsun, bir kere dinlemesi yeterlidir o şiiri aynen okuyabilmesi için. oğlu da son derece kuvvetli bir hafızaya sahiptir. bir şiiri iki kere dinlediği zaman hiç aksamadan tekrarlarmış. kölesine gelince, o da hafızası kuvvetli birisidir ve bir şiiri üç kere dinlediği zaman ezbere söyleyebilecek potansiyeldedir. sultan sancara şiirini okuyan bir şair çıktığı zaman, muizzi hemen ileri atılıp: "bu şiir benimdir bu adam şiiri benden çalmıştır" diyerek suçlar ve şiirin kendine ait olduğunu ispatlamak için, dinlediği şiiri eksiksiz olarak tekrarlarmış. sonra sultana dönüp, "bakın bu şiiri oğluma ezberletmiştim o size okusun" der. iki defa dinlemekle şiiri ezberleyen oğlu, şiiri okuyunca sultan şaşırır. muizzi kurnazlığını sürdürür: "hatta kölem bile bu şiiri bilir" diyerek, üçüncü dinleyişinde şiiri ezberleyen kölesine okutup, başkasının malına sahip çıkar. bu yüzden sultan sancara yeni şairler ve şiirler takdim etmek adeta imkansızlaşır. nihayet bu hileyi fark eden şair enveri son derece pejmürde bir kıyafetle muizziyi ziyaret edip, çok kötü yazılmış bir kasidenin iki mısraını okur. bunu sultana sunmayı düşündüğünü söyler. böyle kötü bir beyit ile sultanın şairi azarlayacağına emin olan muizzi, şair enverinin sultanın huzurunda şiir okumasına izin verir. şair enveriyi sultanın huzuruna çıkarırlar. enveri kıyafetini değiştirmiştir. temiz pak elbiseler içinde iddialı bir şair havası hemen sezilir. enveri küçük bir kurnazlık sergiler. muizziye okuduğu beyti değil, asıl kasidesinin ilk beytini okur. şiirinin ilk beyti çok etkileyicidir ve dinleyenleri şaşırtır. muizzi o vakit kol ve kürt böreği arasında bir tattadır. enveri fırsatı kaçırmaz. muizziye döner ve diyeceğini der: "ey muizzi, söyle bakalım, eğer bu şiir seninse, haydi arkasını getir değilse, benim olduğunu itiraf et..." sonunda sultan sancar, enverinin küçük tuzağı ile işin aslını öğrenir ve güçlü bir şair ile tanışır... ardından olaylar gelişir? neyse yav başa döndük yine belki ama muizzinin bol olduğu yerde, enveriye ihtiyaç olur gibi. çünkü mahiyet ve maharet bunu gerektirir. düşünce ve ürüne uygun şekil verebilme yeteneğidir. Kaynak: İtüSözlük |
WEZ Format +3. Şuan Saat: 04:00 PM. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.