08-01-2008, 03:03 PM
|
#17 (permalink)
|
Administrators ♥Ozlem Şahin ♥
Üyelik tarihi: Feb 2007 Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 5,030
Tesekkür: 13,842
2,276 Mesajinıza toplam 13,392 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Ynt: Hey milet havalar nasıl çok genç yaşta kişisel gelişimin faydalarını farkedecek farkındalığa sahip kişi oranı yeryüzünde ki nufus ortalamasında bile çok az malesef..
aslında sorunu soraken çok önemli bir konuya değindin.. super
bizim forumumuzda bu oran incelediğim kadarı ile kişisel gelişim üzerine konusu olan diğer forumlara göre oldukça yüksek..
ama üzüleceğimiz kadar da düşük malesef..
kültürel yozlaşmanın da etksi ile (bu sadece bizim ülkemizin değil yeni nesil dünyanın genel sorunu )
sormadan kabullenen araştırmayan sadeceye almaya .. eğlenmeye vakit ayırran..
kitap okumayan .. okulda okuduklarını da fazla kaale almayan..
kültürel olayları sadece parti verip sabahlara kadar dans etmek olan çoğunluk yeni nesile
kişisel gelişim ile ilgili konuları aktarmaya çalıştığınızda bir bönlük geliyor üstlerine..
kendilerimi başka gezegenden yoksa onlara bunu anlatmaya çalışan mı konunun o noktasına yoğunlaşıyorlar..
yaş kemale erip kanlarında ki adranelin yavaşlamaya.. hayatın farklı anlamlarını aramaya başlayınca
belkide ancak ozaman kişisel gelişimin ne olduğunun farkına varıp kendilerini kendileriyle tanıştırmak
adına çıktıkları içsel yolculukta başlıyorlar soru sormaya.. dusun
sordukça cevaplar bir şekilde önlerine gelmeye başlıyor.. nihayet evren ile uyum içerisinde yaşadıklarının farkında olarak..
bu cevap bazen bir kişi.. bazen bir kitap.. bazen bir forum olabiliyor..
hastalık diye adleddiğimiz ki bana göre hastalıklarımızda kendimiz ile diyolag kurmamız için bize verilen armağanlardır...
sf.. sınav heyacanı.. topluluk karşısında konuşma..
bu tarz v.b sorunları olan gençler konuyla ilgili araştırma yaparken buraya yada başka bilgi sitelerine rastlıyor..
kimisi sadece önerildiği gibi telkinleri dinliyor.. karşısına çıkan bu kırmızı ışığın anlamının derinliklerine inmeden.. şaşkın
kimiside hem telkinleri dinliyip hemde du bakiim neymiş bu telkin.. bilinç altı neymiş.. nası işlermiş ...
çekim yasasıymış diyip yolunu erkenden düzeltmeyi başarıyor...
toplum içerisinde farkındalığı artıp kendi ile barışık yaşayan huzur içerisinde ki sağlıklı düşünen bireyler arttıkça..
gerçekten güzel bir dünyada yaşayacağız.. bunun farkına varan yaş ortalaması ne kadar küçülürse..
düzeltilmesi gerekenler o kadar azalacak..
söylenecek çok şey var ama bi şekilde toparlamak lazım dimi ..
umarım en kısa zamanda gençlerimiz daha bilinçli yaşamanın farkındalığına varırılar..
aşağıda üzülürek okuduğum ve br çok benzeri olan yazıyı ne demek istediğimi biraz daha vurgulamak için ekliyorum..
videosu kalkmış malesef..
sevgiler..
3 buçuk dakikalık çanakkale cehaleti
05/01/2007
dr. veli sırım'ın haberi
elif tv, kayseri’de yayın yapan bir yerel tv kanalı. “kamuoyu” isimli programda, kayseri meydanında gerçekleştirilen ve tamamı sadece “üç buçuk dakika” süren bir röportaj yayınlanıyor. halka yöneltilen sorulara bakılırsa, asıl konu 3 kasım 1914 tarihinde başlayıp 18 mart 1915 tarihinde zaferle neticelenen çanakkale deniz savaşlarıyla ilgili bir program hazırlanmış.
programı ilginç hale getiren, hattâ izleyenleri şaşkına çeviren nokta, röportajı gerçekleştiren muhabirin soruları ve bu sorulara verilen cevaplar. sorular ve cevaplara, bir de muhatapların gençlerden olması, üstelik hepsi “eğitimli çocuklar” olması. kimisi lise mezunu, kimisi üniversiteye hazırlanıyor, kimisi de gerekirse “vatan için bir milyon can feda olsun” diyecek kadar vatansever.
üç buçuk dakikalık röportaj bandında tek bir eksiklik var.
çanakkale zaferi hakkında bilgi.
belki bu konuda soru yönelten muhabirin ifade ve tavırları, belki birden bire mikrofonla muhatap olmaktan kaynaklanan heyecan ve şaşkınlık bir nebze de olsa genç muhatapları haklı çıkarabilecek gerekçeler olabilir. belki de aynı sorulara doğru cevap verenler de olmuştur. belki bilenlerin sayısı bilmeyenlerden daha fazla olduğu halde, muhabirin veya program yapımcısının tercihiyle sadece bilmeyenler öne çıkarılmış olabilir.
ama her ne olursa olsun, hiç bir gerekçe bu kadar cahilliği, bu kadar duyarsızlığı, bu kadar vurdumduymazlığı, bu kadar unutkanlığı haklı çıkaramaz diye düşünüyorum. hele hele gençlerimiz açısından.
şimdi görüntülerden de takip edeceğiniz görüş ve değerlendirmelerden ibretlik ve hayretlik bazı anekdotlara beraberce göz atalım.
delikanlımız lise mezunu ve üniversiteye hazırlanıyor.
soru: çanakkale savaşını hiç araştırdınız mı?
cevap: hayır.
olabilir. illa araştırma yapıp, bu konuda uzmanlaşmış olması şart değil. az-biraz da olsa bilgi sahibi olabilir. derslerden öğrendiği kadarlık bile olsa, bu konuda az-çok bilgi edinmiştir. ama takip eden sorular ve verilen cevaplar karşısında “keşke duymamış, keşke görmemiş” olsaydık diye hayıflanmaktan kendimi alamadım.
soru: çanakkale savaşını japonlara karşı mı, ruslara karşı mı yaptık?
cevap: hiçbir fikrim yok.
soru: peki o savaşta yunanlıları denize dökmüştük. onu biliyor musun?
cevap: bilmiyorum abi.
soru: peki o zaman tc’nin başbakanı kimdi?
cevap: bilmiyorum abi.
***
yer yine kayseri meydanı. muhabir, bir grup genci görüp yaklaşıyor. bir kısmı mikrofondan kaçıyor. belki neticeyi tahmin etmişcesine olay mahallinden uzaklaşıyor. belki onlar olmadık bir soruya muhatap olup cahil duruma düşmekten korkuyor. kaçanlardan geriye gözleri güzel görünmesi için lens kullanan bir delikanlı kalıyor.
ancak kahraman gencimizin o güzel lensini tv ekranları aracılığıyla tüm kayseri’ye gösterebilme hevesi kursağında kalıyor. çünkü soru çok zor. ancak muhabirin yönelttiği sorudaki iki şık bir can simidi gibi imdadına yetişiyor. delikanlı ve “kültürlü” gencimiz “çanakkale savaşını ruslara karşı mı, yoksa japonlara karşı mı yaptık?” sorusuna japon balığı gibi atlayıp “japonlara karşı” deyiveriyor. ama asıl tuzak soru ardından geliyor. “o zamanki tc cumhurbaşkanı kimdi?” sorusu karşısında delikanlımızın tarihe geçecek cevabı, adeta yüzümüze bir şamar gibi patlıyor:
“bilmiyorum. zaten ben okuduğum okulda da sayısalcı olduğum için tarihle felan ilgim yok.”
bu cevaba söyleyebileceğim bir laf bulamıyorum. tek aklıma gelen şey japon milletinden özür dilemek. zira akla gelebilecek belki en son ihtimal bu gencimizin ağzından ilk kelamda dökülüveriyor.
***
işkence bitmedi. üç buçuk dakikalık bant devam ediyor. muhabirin sorusunda yine “çanakkale zaferi” var. ama bilinçli olarak zaferin 70. yıldönümü olduğunu söylüyor. ama muhatap bunun farkında değil. hatta sorunun bile farkında değil. otomatiğe bağlanmış bir modda kelimeleri peşpeşe sıralamaya başlıyor:
“ağabeycim biz türküz. kanımız vatana helal olsun. biz orda 250 bin şehid vermişiz. helal olsun yani. şimdi yine aynı durum olsa 250 değil, 1 milyon insan daha helal olun.”
muhabirin yönelttiği şu soru vatandaşımızın hamaset dolu konuşmasını birden bire kesiveriyor:
“peki biz o savaşta amerika’ya mı rusya’ya mı karşı savaştık?”
verilen cevap, biraz da “yahu kardeşim niye benim konuşmamı böyle lüzumsuz bir soruyla kestin” der gibi bir anlam taşıyor:
“rusya’ya karşı.”
muhabir ise, altın madeni bulmuşcasına şaşırtma sorularına yeni bir örnek sunuyor. “o sırada amerika kime karşıydı?” diyor.
ama madeni asıl keşfetme edası bu kez vatandaşımızın sözleri ve o çok değerli “analizlerinde” kendisini gösteriyor.
“amerika o zamanda her zaman olduğu gibi rusya’ya karşıydı. çünkü ikisi de süper devletti. ikisi de dünya gücü olmaya çalışan bir devletti. tam karşı olmasa da gizliden gizliye birbirine düşman olmaya çalışan bir devletti.”
eeeee, böyle derin analize ancak çok derin bir “finiş” yakışırdı değil mi?
dikkat edin, asıl bomba röportajın son cümlesinde gizli:
soru: o zaman anzaklar vardı ya. anzakları biliyorsunuz. bize karşı savaşmışlardı. japon askerlerine deniyordu anzaklar olarak. onlar niye geldi buralara?
cevap: o kadarını bilemeyeceğim ama…
soru: peki o zamanki cumhurbaşkanımız kimdi?
cevap: o zamanki kenan evren’di galiba.
soru: efendim?
cevap: galiba kenan evren’di.
***
üç buçuk dakika süren röportajın son kahramanı yine bir genç. soruda 18 mart var. ama cevapta böyle bir tarih yok.
“tesadüfen böyle giyindim yani.”
belli ki muhabir de bir bağlantı kuramıyor ve bunu teyid için soruyor. “böyle giyinmenizin 18 martla bir alakası yok değil mi?” diyor. cevap ise alakasızlıkla alakası olmayan cinsten. çok veciz bir şekilde “her zamanki halim.” diyerek karşılık veriyor.
gaddar muhabir gencimize yine tuzak sorular yöneltiyor. ama kahraman delikanlı, “tesadüfen giydiği” elbiselerine toz kondurmama çabasıyla her soruya cevap veriyor. incilerden seçmeler sunuyor:
soru: 18 mart çanakkale savaşının 90 yıldönümü deniyor. biz o zaman japonlara karşı mı, yoksa çinlilere karşı mı savaştık?
cevap: valla abi şu anda japonlara karşı diye tahmin ediyorum.
soru: peki o zaman japon askerlerine anzak deniyordu, değil mi?
cevap: evet.
soru: peki o zaman o anzakları kim denize dökmüştü?
cevap: valla abi onun hakkında ne diyeyim? ismi bir türlü aklıma gelmiyor.
soru: ama resmini görsem hatırlarım.
cevap: teşekkür ediyorum sağol.
üç buçuk dakikalık röportajı anlattık. siz de hem okudunuz, hem seyrettiniz.
hazır soru-cevaba alışmışken bir de ben sorayım dedim. eğer sorumu saçma sapan bulursanız lütfen cevap vermeyiniz.
soru: bu tablo kimin eseri?
__________________ ben mevlana değilim, insan ol öyle gel.. |
Offline
| |