Geri git   Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri > Hayatım Değişti Klubü > Serbest Kürsü > Öğretici Bilgiler

Uyarılar

ERMENİ SORUNU

Serbest Kürsü ve Öğretici Bilgiler ERMENİ SORUNU Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız Bunlardan ilki, Batılı devletlerin Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki baskı ve müdahaleleri; ikincisi ise, Anadolu, Suriye ve Rumeli'de yaşayan Ermenilerin Anadolu'nun çeşitli yerlerinde, özellikle Doğu Anadolu ve Klikya'da yeraltında örgütlenmeleri ve silahlanmalarıdır.İlk kışkırtmalar Rusya'dan gelmeye başlamış, Rusların bu tutumu İngiliz ve Fransızları ...

ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Öğretici Bilgiler telkin cd indir izle İstanbul Öğretici Bilgiler nerededir kimdir Öğretici Bilgiler çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Öğretici Bilgiler hipnoz Öğretici Bilgiler olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Öğretici Bilgiler hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Öğretici Bilgiler kuantum düşünce kitap haberi

ERMENİ SORUNU

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 29-12-2008, 11:38 AM   #1 (permalink)
Albay
 
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 432,578
Tesekkür: 0
429 Mesajinıza toplam 518 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
bluemoon24 is an unknown quantity at this point
Standart ERMENİ SORUNU

Bunlardan ilki, Batılı devletlerin Osmanlı

İmparatorluğu üzerindeki baskı ve müdahaleleri; ikincisi ise, Anadolu, Suriye ve

Rumeli'de yaşayan Ermenilerin Anadolu'nun çeşitli yerlerinde, özellikle Doğu

Anadolu ve Klikya'da yeraltında örgütlenmeleri ve silahlanmalarıdır.İlk kışkırtmalar Rusya'dan gelmeye başlamış, Rusların bu tutumu

İngiliz ve Fransızları Ermenilerle daha çok ilgilenmeye sevk etmiştir. Doğu

Anadolu'daki İngiliz Konsoloslukları'nın sayısı hızla artmış, ayrıca bölgeye çok

sayıda Protestan misyonerler gönderilmiştir. Bu kışkırtmalar sonucunda Doğu

Anadolu'da 1880'den itibaren çeşitli Ermeni komiteleri kurulmaya başlamıştır.

Ancak, yerel düzeyde kalan bu komiteler, Osmanlı yönetiminden şikayeti olmayan,

barış ve refah içinde yaşayan Ermeni halkının ilgisini çekmediğinden başarılı

olamamıştır.Osmanlı Ermenilerini içeride kurulan komiteler yoluyla devlete

karşı harekete geçirmek mümkün olmayınca, bu kez Rus Ermenilerine Osmanlı

toprakları dışında komiteler kurdurulması yoluna gidilmiştir. Böylece 1887'de

Cenevre'de sosyalist eğilimli, ılımlı militan Hınçak, 1890'da ise Tiflis'te

aşırı, terör, isyan, mücadele ve bağımsızlık yanlısı Taşnak Komiteleri ortaya

çıkmıştır. Bu komitelere, Anadolu topraklarının ve Osmanlı Ermenilerinin

kurtarılması hedef olarak gösterilmiştir.İstanbul'da örgütlenen ve Avrupa devletlerinin dikkatlerini

Ermeni meselesine çekerek Osmanlı Ermenilerini kışkırtmayı hedefleyen

Hınçakların başlattığı ayaklanma girişimlerini, aralarında siyasi mücadele

başlayan Taşnaklarınki izlemiştir. Bu ayaklanma girişimlerinin ortak

özellikleri; Osmanlı ülkesine dışarıdan gelen komitelerce planlanmış ve

yönlendirilmiş olmaları ile örgütlenme faaliyetlerinde Anadolu'ya yayılan

misyonerlerin büyük katkısının bulunmasıdır.İlk isyan 1890'daki Erzurum'da gerçekleşmiştir. Bunu, yine aynı

yıl meydana gelen Kumkapı gösterisi, 1892-93'te Kayseri, Yozgat, Çorum ve

Merzifon olayları, 1894'te Sasun isyanı, Babıali gösterisi ve Zeytun isyanı,

1896'da Van isyanı ve Osmanlı Bankası'nın işgali, 1903'te ikinci Sasun isyanı,

1905'te Sultan Abdülhamid'e suikast girişimi ve nihayet 1909'da gerçekleşen

Adana isyanı izlemiştir. 1914'de Zeytun'da 100, 1915 Van olaylarında 3.000 ve

1914-1915 Muş olaylarında 20.000 Türk, Ermeni mezalimi sonucu hayatlarını

kaybetmiştir.

İsyanların Osmanlı kuvvetlerince bastırılması, dünya kamuoyuna

propaganda maksatlı olarak Müslümanlar Hıristiyanları katlediyor mesajıyla

yansıtılmış ve Ermeni sorunu giderek uluslararası bir sorun niteliği

kazanmıştır. Nitekim, döneme ait İngiliz ve Rus diplomatik temsilciliklerinin

raporları, Ermeni ihtilalcilerin hedefinin karışıklıklar çıkararak Osmanlıların

karşılık vermesini ve böylece yabancı ülkelerin duruma müdahalesini sağlamak

olduğunu kaydetmektedir.Öte yandan sömürgeci devletlerin diplomatik temsilcilikleri

Anadolu'ya dağılmış Hıristiyan misyonerler ile birlikte Ermeni propagandasının

Batı kamuoyuna iletilmesinde ve benimsetilmesinde büyük rol oynamışlardır.Ermeniler, Türk halkına en büyük zararı, Birinci Dünya Savaşı

sırasında giriştikleri katliamlarla vermişlerdir. Bu dönemde Ermeniler; Ruslar

hesabına casusluk yapmış, seferberlik gereği yapılan askere alma çağrısına

uymaksızın askerden kaçmış, askere gelip silah altına alınanlar ise silahları

ile birlikte Rus ordusu saflarına geçerek, vatana ihanet suçunu topluca

işlemişlerdir.Daha seferberliğin başlangıcında, Türk birliklerine karşı

saldırıya geçen Ermeni çeteleri, büyük katliamlara girişmiş, Türk köylerine

baskınlar düzenlemek suretiyle sivil halka büyük zararlar vermişlerdir. Örneğin

Van'ın Zeve Köyü'nün bütün halkı, kadın, çocuk ve yaşlı demeden, Ermeniler

tarafından öldürülmüştür.Genel DeğerlendirmeErmenilere sırasıyla, Anadolu'da; Kara Haç, Armenakan ve

Vatan Koruyucuları, Cenevre'de; Hınçak, Tiflis'te; Taşnak komiteleri

kurdurulmuştur. Bu komitelere hedef olarak Doğu Anadolu toprakları, amaç olarak

ise Osmanlı Ermenileri'nin birliği gösterilmiştir.

Bu amaçla kışkırtılan Ermeni komiteleri, ilk olarak 1890

Erzurum isyanını gerçekleştirmiş, ardından da Kumkapı gösterisi, Kayseri,

Yozgat, Çorum ve Merzifon olayları, Sasun isyanı, Bab-ı Ali gösterisi, Zeytun ve

Van isyanı, Osmanlı Bankası'nın işgali, Sultan Abdülhamit'e suikast teşebbüsü ve

1909 Adana isyan isyanlarını çıkartmışlardır.Bu isyanlar sırasında, 1914'de Zeytun'da 100, 1915 Van

olaylarında 3000 ve 1914-1915 Muş olaylarında 20.000 Türk, Ermeni mezalimi

sonucu hayatlarını kaybetmiştir. Ermeni isyan ve katliamları sırasında

katledilen Türklerin sayısı belgelere göre 517.955'dir. Olay tarihi ve yeri

belli olup da sayı tespiti yapılamayanlarla birlikte bu rakam 2 milyona

ulaşmaktadır.Ermeniler, Türk halkına en büyük zararı, Birinci Dünya Savaşı

sırasında giriştikleri katliamlarla vermiştir. Bu dönemde Ermeniler, Ruslar

hesabına casusluk yapmış, seferberlik gereği yapılan askere alma çağrısına

uymaksızın askerden kaçmış, askere gelip silah altına alınanlar ise silahları

ile birlikte Rus ordusu saflarına geçerek, vatana ihanet suçunu topluca

işlemişlerdir.Daha seferberliğin başlangıcında, Türk birliklerine karşı

saldırıya geçen Ermeni çeteleri, Türk köylerine baskınlar düzenlemek suretiyle

sivil halka büyük zarar vermişlerdir. Örneğin Van'ın Zeve köyünün bütün halkı,

kadın, çocuk ve yaşlı demeden, Ermeniler tarafından öldürülmüştür.Van - Erciş - Çavuşoğlu Katliamı

Bölgede incelemeler yapmış olan Prof Dr. Metin Özbek, olayı

şöyle anlatmaktadır:

Çavuşoğlu Samanlığı denilen mevkide bir evin temel hafriyatı

yapılırken büyük bir tesadüf eseri bulunan insan iskeletlerini antropolojik

açıdan incelemek üzere teslim alıp Hacettepe Üniversitesi'ndeki laboratuvarımıza

götürdüm. Bilindiği gibi, Antropoloji bilim dalı geliştirdiği bir takım teknik

ve yöntemlerle insan iskeletlerinde ölüm yaşını, cinsiyeti, ölüm nedenlerini,

hastalıkları ve daha birçok bilgileri elde etme imkânı vermektedir. Ayrıca

kafataslarından hareketle ırk tayini de yapılmaktadır.İncelemeye aldığım iskelet kalıntılarında baş ve gövde

kemikleri arasında eşleştirmeye gitmek mümkün olmadı. Bu nedenle, birey sayısını

sadece kafataslarına göre yaptık ve her kafatasına ayrı bir numara verdik. Daha

doğrusu her bireyin ayrı bir antropolojik kimliği oldu.Buluntular arasında 5 kadın ve 4 erkek tesbit ettik. Bireylerin

öldükleri esnada kaç yaşında olduklarını gösteren en önemli kriter kalça

kemiğindeki symohysis pubis adlı kısımdır. 7 kişide bu bölge korunmuştur.

Çavuşoğlu Samanlığı'nda bulunan iskeletlerin yaş dağılımını aşağıdaki şekilde

tesbit ettik:

Kadın(P6)...............17-18yaş

Erkek(P7)...............17-18yaş

Kadın(P4)...............18-19yaş

Kadın(P3)...............27-30yaş

Erkek(P2)...............35-40yaş

Kadın(P1)...............39-44yaş

Erkek(P5)...............50yaş (aşağı yukarı)

Çocuk(D1).............. 15yaş (aşağı yukarı)Yaş ve cinslerini belirttiğimiz bu iskeletlerin asıl ilginç

olan ortak bir yönleri vardı. O da, hepsinin kafataslarında kesici aletlerin

bıraktığı darbe izlerinin bulunmasıdır. Daha açıkçası işkence ile öldürülmüş

olmalarıdır.I. Kafataslarındaki kesme izleri:No.1) Kadın: Kafatasında kesici bir cismin yol açtığı iki yarık

bulunmaktadır. Bunlardan birisi sağ parietalde bulunur. Uzunluğu 42 mm'dir.

İkincisi yine sağ parietal üzerinde, başın biraz arkasında olup 36 mm

uzunluğundadır. Beyin hedef alınarak indirilen bu darbeler sonucu olay yerinde

öldüğü anlaşılmaktadır.No.2) Kadın: Başında dört kesme izi tesbit ettik. Birincisi sol

parietal üzerinde olup 95 mm uzunluğundadır. Kesici alet kafatasını yarıp beyne

kadar girmiştir. İkinci yarık her iki parietal üzerinde yer alır. Başın tepesine

indirilen kesici bir cisim (bir balta olabilir) kafatasını parçalamış, büyük bir

olasılıkla beyni de dağıtmıştır. Böyle bir saldırı bireyin o anda ölmesi için

yeterlidir. Üçüncü darbe yine sol tarafta, parietale isabet etmiş. Bu yarık

birincinin yaklaşık 12 mm arkasındadır. Açılan yarığın uzunluğu 48 mm, genişliği

ise 19 mm'dir. Kesilen kısım bir mekiği andırmaktadır. Başa indirilen dördüncü

darbe ise üçüncüyle aynı doğrultuda ve onun hemen arkasındadır. Yarığın yarısı

oksipital kemik üzerindedir.No.3) Erkek: Başında en çok kesme izi tesbit ettiğimiz

kişilerden biridir. Birinci darbe sol kulağa isabet etmiş; kesici alet mastoid

çıkıntıyı kökünden koparmış, oksipitali de hafifçe sıyırmıştır. İkinci darbe sol

göze rastlamış ve proc.frontalis üzerinde derin bir kesme izi bırakmıştır. 75 mm

uzunluğundaki üçüncü darbe ise sol parietalde görülür. Beyne giren kesici alet

sol tuber parietal'den sutura lambdoidalis'e kadar uzanan bir yarığa yol

açmıştır (Resim 2b). Darbenin şiddetinden kafatasında çatlaklar oluşmuştur.

Başın tepesine indirilen dördüncü darbe sagital dikişi kesmiştir. Kesme izi 48

mm uzunluğundadır. Kesici aletin yol açtığı besinci darbe ise yatay planda olup

sağ parietal'i sagital dikişe yakın kısımdan sıyırıp götürmüştür. Kesici alet,

ayrıca sol zygomatike de isabet etmiş, bu bölgede zygomatikle beraber üst çene

kemiğinin bir kısmını da kesmiştir. Birey aynı zamanda ateşe atılıp

yakılmıştır.No.4) Erkek: Beyne bir kesici cisimle üç ayrı darbe indirilmiş.

İlki sağ parietale dikey yönde isabet etmiş, uzunluğu 37 mm olan kesme izi,

ikincisi sol parietal ve frontal üzerinde yatay yönde bir yarıktır. Kesme izi 92

mm. uzunluğundadır. Üçüncü darbe yine sol parietale isabet etmiş, uzunluğu 49

mm, genişliği ise 21 mm olan bir yarık meydana getirmiştir. Kesici alet tabula

externa'yı sıyırıp götürmüştür. Başa yönelik bu darbeler bireyin derhal ölmesine

yol açmıştır. Bir önceki birey gibi, bu da öldürüldükten sonra yakılmıştır.No.5) Kadın: Başında dört kesme izi tesbit ettik. Birincisi

frontal bölgede ve 28 mm uzunluğunda, fazla derin olmayan bir yarık. İkincisi

başın tepesinde, her iki parietal üzerinde ve 77 mm uzunluğunda, oldukça derin

bir yarıktır. Kadının o anda ölmesi için yeterli darbe. Üçüncü darbe de ölümcül

nitelikte, sağ kulağa isabet etmiş, mastoid kısmı kökünden kesip götürdüğü gibi

alt çene kondilini de kısmen kesmiş. Dördüncü kesme izi sağ üst çenenin ön

alveoler kısmını ilgilendirmektedir. Kesici cisim burada kemiği kesmekle

kalmamış, üst ikinci küçük azı dişinin tacında tahribata yol açmıştır.No.6) Erkek: Başında dört yarık olan erişkin. Birincisi 57 mm

uzunluğunda, 14 mm genişliğinde oldukça derin olup sol parietal üzerindedir. Bu

bölgede kesici alet beyne kadar girmiştir. Yarığın ön kısmında sagital dikiş

tarafından 23 mm uzunluğunda bir kesme izi vardır. İkinci darbe izi sağ parietal

üzerinde ve sagital dikişin ortasındadır. 29 mm uzunluğunda ve 28 mm

genişliğindeki bu kesme izi yatay ve oblik yönlerde iki ayrı yarık tarafından

kesilmiştir. Bunlardan biri 43 mm, diğeri 42 mm uzunluğundadır. Üçüncü darbe ise

sağ parietale isabet etmiş olup, parietal deliğin birkaç mm önünde, oblik bir

yönde uzanır. Dördüncü darbe bir kesici aletten ziyade, sagital dikişe yakın

kısımda bu erkeğin başına sivri bir cisimle vurulmuş, belki de böyle bir aletle

işkence yapılmıştır.No.7) Erkek: Kesici bir cisimle tam 5 ayrı darbe almış. İlki

sol kulak bölgesine isabet etmiş; saldırı aleti mastoid çıkıntıyı tümüyle kesip

götürmüş. Hatta zygomatik kemerin kökü de kesilmiş. Sol kulak köküne kesici

aletle arka arkaya iki darbe indirilmiştir. Bu darbeler sonucu kişi anında

ölmüştür. İkinci kesme izi sağ parietalin lambda dikişine yakın kısımdadır.

Kısmen yatay planda olan yarık 41 mm uzunluğundadır. Bu üçüncü kesme izi iki

lambda dikişi arasında, oksipital üzerinde ve 44 mm uzunluğundadır. Beşinci

kesme izi de başın arkasındadır ve 53 mm uzunluğundadır.No.8) Kadın: 15 yaşlarında ölen bu kız çocuğunun başında üç

kesme izi vardır. İlki sağ parietal üzerinde, 50 mm uzunluğunda ve beyne kadar

giren derin bir yarıktır. İkinci kesme izi ise birinciye dikey konumda ve 20 mm

uzunluğundadır. Üçüncü yarık başın arkasındadır. Bu kız çocuğu öldürüldükten

sonra ayrıca yakılmıştır.No.9) Kadın: 17-19 yaşlarında ölmüş. Kafatasında korunan

kemikler üzerinde herhangi bir darbe izi yok. Oksipitalin önemli bir kısmı

kopmuş ve kaybolmuş. Ölüm nedeni hakkında bir şey söyleyemiyoruz.II. İskeletlerde ırk teşhisi:Kafatasında ölçü, endis ve morfolojik gözlem yoluyla ırk

belirlenebilir. Ancak, her ırk grubu içinde bazı varyasyon durumlarının olduğunu

da unutmamalıyız. Antropometri tekniğinin bize sunduğu bilgilerin ışığında

Çavuşoğlu Samanlığı'ndan çıkarılan iskeletleri inceledik.

Buna göre önemli bir ırksal ölçüt olan kafatası endisini 8

kafatasında hesapladık. Bulduğumuz değerler 76 ile 89 arasında değişir. O halde,

4 birey mezosefal, diğerleri ise brakisefal gruba girer. Dolikosefal yapıya

hiçbir kafatasında rastlamadık. Anadolu'da Alpin ırk tipi oldukça yaygın olup bu

ırka brakisefal tipler girdiği gibi, mezosefaller de girmektedir.Elimizdeki iskeletlerin biri hariç hepsi de Alpin ırkına girer.

Anadolu Türklerinin çoğunlukla bu ırk içinde yer aldığını hatırlatmak gerekir.

17-19 yaşlarındaki genç bir kadın ise bu gruba girmez; Dinarik ırkın Armenoid

adı verilen doğu varyetesine girer.Boyları hesaplarken Trotter ve Gleser'e ait regresyon

denklemlerini kullandık. 3 kadında 152,9 cm, 159,2 cm ve 168,2 cm değerlerini

bulurken; 3 erkekte de sırasıyla 170,1; 172,4 ve 173,5 cm değerlerini

bulduk.Çavuşoğlu Samanlığı'nda iskeletlerle birlikte ayrıca 1 gömlek

düğmesi, kesici bir yapıya sahip demir parçası ve bir üst çene parçası bulundu.

Gülhane Tıp Akademisi Dişhekimliği Fakültesi'nden Prof.Dr.İlter Uzel'in verdiği

bilgiye göre üst total protez fragmanı sağ arka tarafa aittir. Protez kauçuktan,

dişler ise porselendir. Protez, 1900'lü yılların başında maddi durumu iyi olan

kimselerce kullanılırdı. Protez üzerindeki nikotin lekeleri bir erkeğe ait

olduğunu akla getirmektedir. Bu tip porselen, 1915-1925 yılları arasında

kullanılmış olup SSN (ABD) firmasının ürünleridir. İskeletlerin ait olduğu devir

de böylece belirlenmiş olmaktadır.III. Uzun kemiklerdeki yaralanma izleri:Kafataslarında bu kadar çok kesme izine rastlanmış olmasına

rağmen, kol, bacak ya da gövdenin diğer kısımlarında yok denecek kadar az darbe

izi bulunmaktadır. Tabii ki bir kişi öldürülmek isteniyorsa, ilk saldırı noktası

baş, dolayısıyla beyindir.Bir erişkinin sol humerus'unda gövde ortasında ve dış tarafta 3

kesme izi vardır. Kemik yanma izi gösterir.Bir kadına ait sağ tibia kemiğinde gövde üzerinde, ön yüzde

derin bir kesme izi yer alır.

Bir erkeğe ait sağ tibia'da alt kısma yakın yerde iç tarafta

yine oldukça derin bir kesme izi saptadık.IV. Genel sonuç ve değerlendirme:Çavuşoğlu Samanlığı'nda (Erciş ilçesi) tesadüfen ortaya çıkan

ve üzerinde ayrıntılı antropolojik inceleme yapılan iskeletlerin ait olduğu ve

çoğunluğu genç olan insanlar, bilinçli olarak katledilmiş, bir kısmı da

yakılmıştır.Alpin ırk tipine, özellikle Anadolu söz konusu edildiğine göre,

Türklere ait olması güçlü bir olasılık olan bu bireylerin karşılaştığı bu tüyler

ürpertici saldırı ve işkenceler yörede yaşayan canlı şâhitlerin anlattıklarını

da bir bakıma destekler niteliktedir. Tarih şimdi tersine dönmekte;

katledilenlerin Ermeniler değil Türkler olduğu açıkça ortaya konmuş

olmaktadır.Kars Subatan Toplu Mezar KazısıBölgede incelemelerde bulunmuş olan Arkeolog Prof. Dr. Cevat

Başaran, olay hakkında şunları yazmaktadır:1915-1918 yılları arasında Doğu Anadolu'da meydana gelen acı

olayları gerçek yönleriyle ortaya koymayı amaçlayan toplu mezar kazılarından

birisi de Kars-Subatan'da yapıldı. Kars'ın yaklaşık 28 km. doğusunda

Türkiye-Rusya sınırındaki Ani Ören yeri yakınında yer alan Subatan köyündeki

toplu mezarın açımı, Yakın tarihimizde Kars ve Doğu Anadolu Sempozyumu'nun

ardından 20.6.1991 günü gerçekleştirildi.1918'de Ermenilerin bölgeden çekilmesi sırasında diğer bir çok

merkez gibi Ermeni çetelerinin saldırısına uğrayan Subatan köyü, Ani yolu

üzerinde Büyük ve Küçük Yahni tepelerinin güneyindedir. Bugün yaklaşık 20-30

hanelik Müslüman nüfusu barındıran Subatan köyündeki kazı çalışmaları, olayları

yaşayan (görgü tanıklarından 120 yaşındaki Fâriz Öztürk ile 95 yaşındaki Durağa

Öztürk'ün) sözlü ifadeleri doğrultusunda, köyde belirlenen dört ayrı toplu mezar

yerinden Köseoğulları mahallesindeki merekte (samanlık) açılan 8x10 m.'lik

açmada yürütüldü.4x5 m.'lik dört ayrı kareye ayrılan alanda ilk çalışmalar A-l

açmasında başlatıldı. Önce geniş yüzeyde sürdürülen kazı daha sonra A-l ve B-l

açmalarının iç kesişim noktasında yoğunlaştırıldı. Üstteki 40 cm.lik dolgu

toprağın kaldırılmasından sonra ilk iskeletlerle karşılaşıldı. Karışık olarak

in-situ malzemeyle birlikte ele geçen iskeletlerin çoğunluğunun 0-1 yaş arası

çocuklara ait olduğu izlendi.A-l açmasında yaklaşık 80 cm. derinlikte ele geçen bir iskelet

grubu oldukça ilginç bir yapı gösteriyordu. Kuzey-Güney doğrultusunda konumlanan

bu iskeletler bir ana ve kız çocuğa ait olmalıydı. Kadın sağ yanı üzerine düşmüş

ve sol koluyla kucağındaki çocuğa sarılmıştır. Kadının kafatasında belirlenen

iki darbe izi, bunların özellikle kafalarına vurulan olasılıkla balta ya da

kesici aletlerle katledildiğini gösterir niteliktedir. İlk harekette fazla

etkili olmayan balta, ikincisinde kafatasını derinlemesine ikiye ayırmıştır.

Gerek kadın ve gerekse çocuğu üzerindeki giysilerle gömülmüştür.A-l açmasının güney köşesinde ele geçen bir başka iskelet

grubunun sadece çok az bir kısmı açılabilmiştir. Bunlardan anlaşılabildiğince

cesetler yine gelişi güzel yatırılmışlardır. Buradaki ilk çalışmalar sonrasında

12 çocuk ve 3 yetişkin iskeleti ortaya çıkarılmıştır.Kazı sırasında ele geçen diğer buluntular arasında iç giysisi

ve ipekli elbise parçaları, bir kemere ait madeni toka, iki çift küpe, küçük bir

kolyeye ait çok sayıda renkli boncuk, madeni zincir, giysi düğmeleri, oldukça

paslanmış bir bakır sikke ve yer yer çürümüş ahşap hatıllar bulunmaktaydı. Bu

buluntular, Kars Müzesi'nde açılan Katliâm Bölümü'nde sergilenmeye alındı.Olayların görgü tanıklarından Fâriz Öztürk ve Durağa Öztürk'ün

arşiv belgeleriyle desteklenen ifadelerine göre, 25 Nisan 1918'de Ermenilerce

yapılan katliâm şu şekilde meydana gelmiştir: Kars ve Sarıkamış'tan geri çekilen

Taşnak-Ermeni çeteleri, o zamanlar Türk, Ermeni ve Rumlar'ın birlikte yaşadığı

Subatan köyüne de saldırırlar. Her yana gelişigüzel ateş açan çeteciler, ele

geçirdikleri köylüleri de bulundukları yerde acımasızca öldürürler.Arşiv belgelerinden elde edilen fotoğraflara ve kazı sonrası

ulaşılan bulgulara göre kafalarına baltalarla vurularak veya karınlarına süngü

sokularak öldürülen kadın ve çocuklarla yaşlı erkekler sokaklarda bırakılır.Arşiv belgelerinden elde edilen bilgilere göre Subatan köyünde

toplam 570 kişinin katledildiği ifade edilmiştir. Ermeni çetelerinin

çekilmesinin ardından bölge yeniden Türk askeri birliklerinin eline geçer.

Sokaklarda kokmakta ve köpeklerce yenilmekte olan katledilmiş insan cesetleri,

sağ kalanlar ve askerler tarafından köyün belirli noktalarında toplanarak

samanlıklara (merek) doldurulur.Dönemin imkânsızlıkları ve ölü sayısının çokluğu nedeniyle

defin için bir mezar olarak düşünülen samanlıklar dam çöktürme yoluyla da bu

masum insanlara birer toplu mezar olur.Subatan'da bulunan üç ayrı mezar yerinden Köseoğulları

mahallesindeki saman damın 180'in üzerinde, Tıptıp sokağında 257'nin üzerinde

çocuk ve Köy Camii'nin güneyindeki merekte 350'nin üzerinde şehidin gömülü

olduğu arşiv belgeleri ve tanık ifadeleriyle belirlenmiştir.Van Zeve Toplu Mezar Kazısı

Bölgede araştırmalar yapmış olan Arkeolog Prof. Dr. Cevat

Başaran, şu tespitlerde bulunmuştur:Van'ın 18 km. kuzey batısındaki Çitören köyü yakınında yer

alan Zeve Şehitliği'nde 4 Nisan 1990'da başlanan kazı çalışmalarında, olayı

yaşayan görgü tanıklarından İbrahim Sargın'ın sözlü ifadeleri doğrultusunda

yapılan kazıda, 30-40 cm. kalınlıktaki dolgu toprağın kaldırılmasından sonra

topluca öldürülmüş insan iskeletleriyle karşılaşılmıştır.Bunların bazılarında kafataslarının kırık ve ezik, yer yer de

çatlak ve yanık olduğu izlenmiştir. Kazıda ele geçen buluntuların en önemlileri

hançer ve kama yüzleri, çok sayıda mermi kovanı, ipekli kumaş parçaları, Sultan

Reşad tuğralı boncukları olan gerdanlık, balmumuyla kaplı muska, bakır paralar

ve sırça düğmelerdir.Bulgular, görgü tanığı ifadesi ile birleştirilince şu bilgilere

ulaşılmaktadır. 1915 yılında Rusların desteğinde bölgeye giren Ermeni çeteciler,

köyleri basıp sivil Türk ve Müslüman halkı katletmeye başlarlar.Yakın çevredeki 8 köyden topladıkları yaklaşık 2000-2500

kişilik bir topluluğu zorla Zeve köyüne getiren Ermeni çeteciler, bunları

rasgele evlere ve ahırlara doldurup delici ve kesici aletlerle işkence yaptıktan

sonra insanların üzerine ateş açmışlardır. Ardından da bütün evler

yakılmıştır.Kazıda ortaya çıkarılan malzemeler Van Müzesi Katliam

Bölümünde sergilenmektedir.Erzurum Dumlu KatliamıBölgede incelemelerde bulunmuş olan Arkeolog Prof. Dr. Cevat

Başaran, olayla ilgili olarak şunları yazmaktadır:Yabancı basının da katıldığı, Erzurum Yeşilyayla Köyü'ndeki

toplu mezar kazısı 7 Ekim 1988 tarihinde gerçekleştirilmiştir. 1918 Mart'ında

meydana geldiğini Kâzım Karabekir Paşa'nın hatıralarından öğrendiğimiz

Yeşilyayla katliâmında, çevreden toplanan yaşlı erkek, kadın ve çocuklar bir

mereğe (samanlık) doldurularak üzerlerine ateş açılmıştır.Kazı alanında ay-yıldız süslü tütün tabakası, Kur'an-ı Kerim

sayfaları, mermi kovanları, yarı-yanık ahşap direk parçaları, uzun saç örgüleri,

ipekli elbise parçaları ve küçük giysi düğmeleri bulunmuştur. Toplu mezardan

100'e yakın iskelet çıkarılmıştır. Kazıda ortaya çıkan malzemeler Erzurum

Müzesi'nde sergilenmektedir.Iğdır Oba Köyü Katliamı

Bölgede incelemelerde bulunan Arkeolog Prof. Dr. Cevat Başaran,

şunları nakletmektedir:

Iğdır'a bağlı Oba köyünde Ermenilerce katledilmiş Türklere ait

bir toplu mezar olduğu ilk defa Prof. Dr. Enver Konukçu tarafından tespit

edilmiş ve bu arşiv belgeleriyle de desteklenmiştir.1 Mart 1986'da yerinde yapılan toplu mezar kazısında tarihi

belgeleri doğrulayan bulgular edinilmiş ve olayın görgü tanıklarından Sakine

Aksu'nun anlattıkları ile de Tandır damı katliâmı daha da açıklığa

kavuşmuştur.Yapılan kazıda 6 x 8 m. boyutlarındaki yapının kuzeye bakan

kapısının iç bölümünde başlatılan ilk açmada, Kapalı Demir Kilit bulunmuş,

daha sonra odanın orta kısmında yapılan ikinci açmada 1 m.'lik üst dolgu

toprağın altında 90'a yakın insan iskeletine ulaşılmıştır. Bazı kafataslarının

üzerinde delik, çatlak ve kırıkların olduğu görülmüştür. Odanın ortasındaki

tandırın güneyinde bulunan taş altlık, yapının toprak damlı örtüsünü taşıyan tek

ahşap direğe ait olmalıydı ve bu direğin yanık parçaları da elde edildi.Bulgular görgü tanığı ifadesi ile birleştirilince; Ermeni

çetecilerinin; Tandır Damı Katliâmında Oba köyünden zorla topladıkları

silahsız sivil insanların birçoğuna işkence yaptığı, hepsini yüzü koyun yere

yatırarak odaya kilitledikleri, üzerlerine ateş açtıkları ve daha sonra bacadan

gazyağı dökerek tandır damını ateşe verdikleri, ahşap direğin yanmasıyla da

toprak damın çöktüğü anlaşılmaktadır.Yapılan kazı sırasında erimiş demir parçaları, yanık ahşap

parçaları, cam kırıkları, mermi çekirdekleri ve bir parça kumaşla beraber

iskeletler bulunmuştur. Damın duvar ve tabanındaki kalın yanık katmanı ve kül

tabakası diğer belgelerin bu yangında yok olduğunu göstermektedir.Iğdır Soykırım Anıtı ve Müzesi24-26 Nisan 1995 tarihleri arasında Iğdır'da düzenlenen Tarihi

Gerçekler ve Ermeniler konulu Uluslar arası Sempozyum'a çeşitli ülkelerden

bilim ve siyaset adamları katılmıştır. Sempozyuma Azerbaycan'dan katılan Mimar

Prof. Dr. Cafer Gayisi'nin, Ermeniler tarafından katledilen Türkler hatırasına

hazırladığı anıt projesinin katılanlar tarafından beğenilmesi üzerine anıt

projesinin inşa edilmesinin gerekliliği sempozyum sonuç bildirisinde şu şekilde

vurgulanmıştır[img]images/smilies/biggrin.gif[/img]oğu Anadolu'da geçmişte kaybettiğimiz bir milyondan fazla

şehidimizin aziz hatırasını gelecek kuşaklara aktaracak ve 24 Nisan'ı Katilam

günü olarak kabul edenlere ve onlarcası dünyanın birçok yerinde açılan sözde

soykırım anıtlarına cevap verecek bir Şehitler Anıtı'nın Iğdır'da açılması ve

Oba Köyü'nde bir şehitlik düzenlenmesiz kararlaştırılmıştır. Iğdır'da inşa

edilecek bu anıt; geçmişteki kötü günleri ve bizleri düşman eden sömürgeci

devletleri sürekli aklımızda tutmamızı sağlayacak, geleceğimize dostluk, iyi

komşuluk ve işbirliği temelinde ışık tutacaktır.Soykırım anıtı için seçilen yer, Iğdır şehrinin doğu girişinde

yani Azerbaycan, İran ve Ermenistan'dan gelen yolların kavşağında seçilmiştir.

Üçgen biçimli arazinin alanı 1.3 hektardır. Ayrıca seçilen araziye dikilen anıt

Ağrı dağı fonunda yükselmektedir. Anıtın temeli 1 Ağustos 1997 yılında

atılmıştır.Anıt, üçgen arazinin odak noktasında yükselmekte ve temelini

7.20 metre yüksekliğinde tepe-kurgan oluşturmaktadır. Türklerin yaşadığı geniş

coğrafi mekanda-Avrasya bozkırlarında hükümdarlar ve ordu komutanlarının

hatıralarına dikilmiş suni tepeler-kurganlar günümüze kadar yaşamaktadır.

Kurganların iç kısmında defin odası bulunmaktadır. Bu eski gelenek Iğdır

anıtında da korunmaktadır.Suni tepenin ortasında konuşlanan daire planlı salon içerisinde

Ermenilerin katlettiği şehitlerin sembolik mezarı bulunmaktadır. Ortasında

şehitlerin simgesel mezar taşı olan bu salon, tepe içerisinde yerleşen soykırım

müzesinin de merkezi bölümüdür. Dairevi salonda Ermeni vahşeti açılan toplu

mezarlara ait resim ve belgelerle sergilenmektedir. Bu salondan dışarıya uzanan

koridorun sağ tarafındaki odada Ermenilerin yaptıkları katliamlara ait

fotoğraflar, sol tarafında ise soykırım araştırmaları için bir kütüphane

bulunmaktadır.Müzeye giriş kapısı Selçuklu-Türk mimarlık geleneklerine

dayanan taç kapı şeklindedir. Taç kapının mekan tasarımında Kadavalı Osmanlı

cami mihraplarına kompozisyon benzerliği de vardır. Bu şekilde kaç kapının,

kutsal bir mekana açıldığı vurgulanmak istenmiştir. Müzeye giriş kapısı ve çevre

şekillerindeki bordo ve siyah renkli granit kaplamada, sayıca az ve oldukça dar

pencerelerinden de soykırım olayının ağırlığı ve faciası temsil

edilmektedir.

Suni tepe-kurganın ortasında yüksekliği 36 m. olan kılıç grubu

yükselmektedir. Bunlar masum Müslüman halkı soykırımdan kurtarmış Türk ordusunun

şerefine, onun şehit ve gazilerinin aziz hatırasına dikilmiştir. Sayısı beş olan

kılıçlar, planda beş köşeli bir biçimde yatmaktadır. Üstten bakıldığında kılıç

grubu Türkiye Devlet simgesi ve bayrağında olan beş köşeli yıldız

görünümündedir.Eski Türk askerlerinin, savaştan önce kendi kılıçlarını rüzgar,

yağmur ve yıldırımlar altında keskinleştirme töreni varmış. Ağrı dağı

eteklerinde yükseltilen temsili kılıçlar da, böylece güneş, yağmur ve rüzgar

altında sertleşecektir. Milli hedefleri bir gün Ağrı dağı çevresini ile

geçirmek olan Ermen8iler, şimdi bu kutsal Türk dağının önünde yükselen Türk

kılıçlarını görmektedirler.Beş devle kılıcın eğri uçları yukarıda birleşerek kubbe şeklini

almaktadır. Bu haliyle de Selçuklu türbelerine benzeyen biçim ve silueti

andırmaktadır. Türk-Oğuz hatıra mimarlığında sultanların, kahramanların,

kumandanların, nüfuzlu şahısların mezarı üstünde kubbeye benzer türbeler

dikiliyordu. Selçuklu türbeleri geleneksel olarak yer altı serdabe (mumyalık)

katı ve yerüstü kule kısmından ibarettir. Iğdır Soykırım Anıtı da iki katlıdır.

Alt kat suni tepe içerisinde olan simgesel serdabe-müze salonudur. Üst kat ise

beş kılıç figürünün oluşturduğu kuledir.Böylece Iğdır Soykırım Anıtı'nın mimarlık mekan biçiminde,

tarihin en eski çağlarından gelen Türk hatıra mimarlığının üç büyük geleneğini

(kurgan, Selçuklu türbesi ve mezar taşları) birleştirip,y eni konuya ve çağdaş

mimarlık inşaat taleplerine uygun bir kompozisyon oluşturulmaya

çalışılmıştır.İnsan elindeki kılıç korkutucudur. Baş başa çatılmış kılıçlar

sağlık, huzur ve barışın timsalidir. Ayrıca ülkenin, milletin savunma gücünü

göstermektedir. Kılıçların keskin yerlerinin dışa yönelmesi, dışardan gelecek

saldırılara karşı her zaman hazır olma anlamına gelmektedir.

Dairevi müze salonu (temsili mezar), yukarıdan aydınlatan beş

köşeli baca, kılıçlar arasındadır. Bacanın örtüsü küçük cam primat olup çadıra

benzetilmiştir. Altın rengindeki çerçeveler ve renkli camlardan hazırlanmış bu

çadır, Türk bozkır mimarisinin şaheseri olmuş Altın Çadırı simgelemektedir. Eski

dönemlerde devlet hakimiyet simgesi olan Altın Çadır üzerinde, devlet bayrağı

dalgalanırdı. Yürüyüşte olan ordu karargahının tam merkezinde dikilen Altın

Çadır özel korunurdu. Antta da, tepesinde Türk Devleti'nin bayrağı dikilmiş

Altın Çadırı beş kılıç korumaktadır.Kılıcın kutsallığı, onun güzel estetik yapısına da

yansımaktadır. Oldukça kullanışlı olan Türk kılıcının kabzası, çoğu zaman

değerli metal ve nakışlarla süslenir, onlara özel bir estetik verilirdi. Iğdır

Anıtında da kılıç kabzalarını, granit çerçeve içerisine alınmış tunç rölyefler,

kabartmalar süslemektedir. Her kılıç kabzasında bozkurt, at ve çift başlı kartal

kabartma figürleri tekrar edilmektedir.Bozkurt, eski Türklerin baş totemi olup kutsal ve yol gösterici

sayılmıştır. Hun İmparatorluğundan başlayarak Osmanlılara kadar bozkurt, milli

sembol olmuştur. Türklerin İslamiyeti kabulünden önce bozkut başı, Türk bayrak

ve tuğlarının ucuna alem olarak konurdu, sonraları alem hilal ve yıldız

olmuştur.Güçlü, özgürlüğe düşkün ve akıllı hayvan olan bozkurta saygı ve

sevgi, Altaylar'dan Anadolu'ya kadar bütün Türklerde vardır. Türkiye

Cumhuriyeti'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk döneminde, paraların,

pulların8, resmi binaların üzerine bozkurt tasviri basılmıştır. Kılıç kabzasında

kurtuluş simgesi olan bozkurt rölyefinin olması milli değerlere saygı ve Atatürk

ideallerine sadakat göstergesidir.Kılıç devri tarihte, aynı zamanda at devri olmuştur. Türk

tarihçilerinin yazdıklarına göre Türklerin yaptıkları büyük fütuhatta en mühim

rol oynayan iki sanatları olmuştur: At yetiştirme ve madencilik, bilhassa

demircilik. Demircilik silah yapmak özellikle kılıç düzeltmek için, at beslemek

ise, uzak ve önü alınamayan askeri seferler için mecburi idi. Türk askeri uzak

seferlere atı, kılıcı ve çadırı ile çıkıyordu.At eski Türklerin baş totemlerinden biri olup askerin ayrılmaz

dostu ve yardımcısı idi. Savaş tarihinde kılıcı atsız, Türk'ü ise kılıçsız ve

atsız tasavvur etmek olmaz. Bu sebeple kılıç kabzalarında, Türklerde yanı

zamanda kahramanlık, mutluluk ve güneş sembolü olan şaha kalkmış çılgın at

figürü kullanılmıştır. Bozkurt ve at rölyefleri kabzaların yan yüzlerine

basılmıştır.Kabzaların iç yüzlerinde çift başlı kartal figürü basılmıştır.

Yükseklik, ululuk timsali olan kartalın da Türklerde bir totem gibi kutsal

sayılması, Altay kaya resimlerinden bellidir. Anadolu'da çift başlı kartal önce

Hitti Devleti'nin sembolü olmuş, sonra Bizans İmparatorları da onu

benimsemiştir. Daha sonra Anadolu Selçuklularının devlet simgesine dönüştürülen

çift başlı kartal, bu çok asırlık geleneğin zirvesi, hem de Türklerin Anadolu

topraklarında kökleşmesi ve Bizans İmparatorluğu'nu yıkılmasının sembolüdür.Kabzaların dış yüzlerinde,ş her kılıçta birer asker figürü

ardır. Bozkurt, at, kartal kılıçlarda değişmez eski Türk sembolleri olarak

tekrar olunmaktadır. Asker figürleri farklıdır. Her kılıç kabzasında bir tarihi

devrin askeri tasvir edilmiştir. Bunlar, tarihçe sırasıyla, Hun, Göktürk,

Selçuk, Osmanlı ve çağdaş Türkiye askerleridir.Zaman zaman birbirinden muhteşem devletler kuran ve şerefli

tarih oluşturan Türk askerleri, en muazzam abideler layıktır. Anıt rölyeflerinde

tunçlaşmış askerler, tarih boyu devletçiliğin, memleket içinde huzur ve barışın

teminatı olan bütün Türk asker nesillerinin simgeleridir.

Anıtın temeli 1 Ağustos 1997 tarihinde Iğdır Valisi Şemsettin

Uzun tarafından atılmıştır. Anıt külliyesinin çevre duvarları Ahlat taşından

örülmüş ve duvarları üzeri dövme demirlerle süslenmiştir. Müzenin kapı, pencere

ve dolapları kestane ağacından hazırlanmıştır. Kılıçlar, İtalya'dan alınmış

Bianco Maris adı ile tanınan boz Çin graniti, birkaç mimarlık detayı ise borda

renkli Afrikan Red graniti ile kaplanmıştır.Anıt inşaatında Türkiye'nin çeşitli bölgelerinden alınmış

mermerler; Kayseri'den Toros siyah, İzmir'den Teos yeşili ve Ege füme,

Diyarbakır'dan Hazar pink, Muğla'dan Ege bordo, Denizli ve Kütahya'dan

Traversin, Muğla'dan Bodrum kayran doğal taşı, İzmir'den Bergama granit

parke taşı, Antalya'dan Imyra doğal taşı kullanılmıştır. Bu çeşitli

malzemeler, kullanıldığı yere ve birbirine uygun şekle getirilmeye

çalışılmıştır.

Anıt ve Müze Iğdır İli ve İlçelerini Kalkındırma Vakfı

tarafından yaptırılmıştır. Bu muhteşem anıt ve müze, öncelikle toplu şekilde

katledilmiş, mezarları olmayan şehitlerimizin yüce türbesidir. Bu kutsal türbeyi

ziyaret eden herkes, zaman zaman unuttuğumuz şehitleri hatırlayacak, soykırım

seviyesine ulaşan faciamızın nedenlerini araştırmaya çalışacaktır.KAYNAK:Giyasi, Prof. Dr. Cafer A.-; Iğdır Soykırım Anıt ve Müzesi,

Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 2000, s. 5-9.1906-1922 YILLARI ARASINDA ANADOLU'DA VE KAFKASLAR'DA ERMENİLER

TARAFINDAN KATLEDİLEN TÜRKLERE AİT TABLO

Cilt ve Belge noTarihYerÖlü

1/21914-2-21Kars, Ardahan30.000

1/31916-5-8Pasinler2.000

1/31916-5-8Tercan563

1/31916-5-8Van, Tatvan1.600

1/31915-5-9Bitlis40.000

1/31916-5-8Bitlis10.000

1/31915-5-9Bitlis123

1/41915Van44

1/41916-5-22Van1.000

1/41916-5-22Köprüköy / Van200

1/41916-5-22Van15.000

1/41916-5-22Van8

1/41916-5-22Van8.000

1/41916-5-22Van80.000

1/41916-5-22Van15.000

1/51916-5-23Of5

1/61916-5-23Trabzon2086

1/61916-5-23Van300

1/61916-5-11Van44.233

1/61916-5-11Malazgirt20.000

1/71916-6-11Bitlis12

1/81916-4-1Van, Reşadiye15

1/91916-6Van Abbasağa14

1/91916-6Edremid, Vastan15.000

1/101915-4Bitlis29

1/101915-4Muradiye10.000

1/111915-5Van20.000

1/111915-2Haskay200

1/111915-2Dutak3

1/121915-4Van120

1/121915Van150

1/111915Bitlis16.000

1/111916-5Muş500

1/121916-5-25Bayezid14.000

1/131915Muş800

1/131915-8Müküs126

1/131916-6-7Müküs Sehan121

1/131915-7Muş Akçan19

1/13329Muş10

1/141915Bitlis Hizan113

1/151915Van5200

1/161916-8-14Bitlis311

1/191916-6-6Şatak Serir45

1/191916-6-6Şatak1150

1/231916-1-15Terme9

2/21919-1-25Kars9

2/31919-1-21Kilis2

2/41919-2-26Adana, Pozantı4

2/51919-5-18Osmaniye1

2/71919-6-13Pasinler3

2/101919-6-3Iğdır8

2/111919-7-7Kars, Göle9

2/121919-7-9Kağızman6

2/131919-7-9Kurudere8

2/161919-7-8Mescidli4

2/161919-7-8Gülyantepe10

2/221919-7-11Mescidli20

2/261919-7-19Bulaklı2

2/311919-7-24Kars, Kağızman9

2/361919-7Sankamış803

2/371919-7Sarıkamış695

2/381919-8Muhtelif Köyler2502

3/11919-7-5Kağızman4

3/11919Tiknis, Ağadeve5

3/11919-7-19Pasinler2

3/11919Nahçıvan4000

3/61919-7Kurudere8

3/61919-7-4Akçakale180

3/61919Sarıkarnış9

3/71919-8-15Erzurum153

3/71919-8-15Erzurum426

3/141919-9Allahüekber3

3/161919-9-14Sarıkamış2

3/181919-11-11Maraş2

3/191919-11Adana4

3/191919-11-6Ulukışla7

3/221919-12-7Adana4

3/261920-1-22Antep1

3/271919-9Ünye12

3/281920-2-28Pozantı40

3/291920-2-10Çıldır100

3/321920-3-9Zaruşat400

3/331920-2-2Şuregel1350

3/35 1338-3Maraş4

3/361920-3-22Şuregel, Zaruşat2000

3/371920-3-9Zaruşat120

3/371920-3-16Kağızman720

3/391920-4-6Gümrü500

3/401920-4-28Kars2

3/411920-5-5Kars1774

3/461920-5-22Kars10

3/471920-7-2Kars, Erzurum408

3/471920-7-2Zengibasar1500

3/491920-7-27Erzurum69

3/501920-2-1Zaruşat2150

3/501920-5Kars, Erzurum27

3/501920-8Oltu650

3/501920-8Kars, Erzurum18

3/511920-10-15Bayburt1387

3/521920-10-20Göle100

3/531920-10-17Pasinler9287

3/541920-10-18Tortum3700

3/551920-10-19Erzurum8439

4/21920-10-26Kars civarı10693

4/31920-10-8Aşkale889

4/41919-1-6Zaruşat86

4/51920-12-1Kosor69

4/61920-12-3Göle508

4/71920-12-4Kosor122

4/91920-12-4Kars, Zeytun28Ermenilerin Azerbaycan KatliamlarıErmenilerin Türklere yönelik katliamları Anadolu'yla sınırlı

kalmamış, Kafkaslar'da ve Azerbaycan topraklarında da sürmüştür. Bu konudaki

bilgi ve belgeleri, Prof. Dr. Fahrettin M. Kırzıoğlu'ndan naklediyoruz:1919 Ağustosunda, Nahçıvan ve Şerür çevresindeki 45 köye

Ermeniler asker birlikleri ile hücum etmişler ve demiryolu boyuna yakın köyleri,

zırhlı vagonlardan ateş altına almışlardır.

Mayıs 1920 sonralarına Doğru Ermeniler, Erivan'da Uluhanlı

yanındaki Karadağlı adlı İslam köyünün ahalisini zorla yerlerinden çıkararak,

eşyalarını yağma ile, kendilerini göçe mecbur etmişlerdir.23-24 Mayıs

1920 gecesi 300'den fazla Ermeni süvarisi, Uluhanlı'nın 5 km. kuzeyinde Cebeçalı

köyünü sararak, eli silah tutan Müslümanları bir araya toplayarak bunların

hepsini süngüden geçirmişlerdir.27 Haziran 1920 gecesi yine Erivan'da Hacıbayram ve Haberbegli

köylerine baskın yapan Ermeniler, ahalnin malları ile eşyasını hep yağmalamış,

birçoğunu öldürmüş; kırgından kurtulan az bir kısmı da, Aras ırmağından güneye

geçerken, Ermenilerin baskını üzerine boğulmuşlardır.Azerbaycan ve başka yerlere gitmek üzere, Erivan'daki

Azerbaycan Elçisi'nin verdiği pasaportu taşıyarak Erivan yanlarından trenle

Gence'ye giden 500 Müslüman, Gümrü yakınında vagonlardan indirilerek, hepsi

öldürülmüştür.6 Nisan 1920'de Ermeniler, Zengezor, Ordubad, Vedi

bölgelerindeki İslam köylerine, türlü askeri sınıflardan kurulu nizami

birliklerle saldırarak, zulüm ve vahşiliğin en iğrenç biçimlerini, insanlığını

nefret edeceği alçaklıkları yapmışlardır.Erivan şehrinin 15 dakika ötesindeki Haçaparak köyündeki İslam

ahaliye Ermeniler, 16 Nisan 1920 gecesi saldırarak, halkını toptan kırmaya

girişmişlerdir. Bu zalim vahşilikten kaçıp kurtulamayan 6 erkek, kamalarla

öldürülmüştür. Kadın ve kızların namusu çiğnenmiş, sonra da yakılmış veya

öldürülmüşlerdir. Evlerin hepsi talana uğramıştır.Ermenilerin Azerilere yönelik zulümleri, I. Dünya Savaşı

yıllarındaki katliamlarla sınırlı kalmamış, SSCB döneminde ve bu devletin

dağılmasının ardından kurulan Ermenistan Cumhuriyeti döneminde de devam

etmiştir. Yasin Aslan, Ermenistan Tarihi Yol Ayrımında isimli kitabında bu

konuda önemli belgeler ortaya koymaktadır.Ermeniler, 13 Şubat 1988'de Dağlık Karabağ'ın idari merkezi

Hankendinde (Stepanakert) gösteri yaptılar. Göstericiler, Dağlık Karabağ'ın

Azerbaycan'dan alınıp Ermenistan'a verilmesini talep ediyorlardı. Bundan sonra

istekler zinciri uzanmaya başladı. 18 Şubat 1988'de ilk Azeri göçmenler Baku'ya

gelmeğe başladı. Onlar otobüslere doldurulup geri gönderildiler. Ancak, onlar

kısa müddet sonra yeniden geri dönmeye başladılar. Göçmenler, bu defa Baku yerine Sumgayit'ta kendilerine barınak

buldular. Burada bazı olaylar oldu. Bunu diğerleri izledi. 180-200 bin Azeri,

zorla Ermenistan'dan kovuldu. Tahminen aynı sayıda Ermeni Azerbaycan'dan

çıkarıldı. Kısacası, 1988'den beri devam eden olaylar, bir milyondan fazla

Azeri'yi göçmen durumuna düşürmüştür.1988'de başlayan olaylar, aslında sürgün zincirinin son

halkasını oluşturmaktadır. Zira, Ermenistan'da yaşayan Azeriler, bir kaç defa

Sovyet rejimi döneminde olmak üzere tarihi topraklarından sürgün edilmişlerdir.

Ermenistan Komünist Parti başkanı Arutunyan 1945'te Dağlık Karabağ'ın

Ermenistana verilmesi konusunda Stalin'e mektup yazmıştır. Stalin de konuyla

ilgili olarak Azerbaycan Komunist Parti başkanı Mir Cefer Bağirov'a mektub

göndermiştir.Bağirov, Stalin'in mektubuna cevabında nüfusunun tamamını

Azerilerin oluşturduğu Şuşa'nın Azerbaycan'da kalması gerektiğini, Azerilerin de

Ermenilere karşı büyük toprak taleplerinin olduğunu yazmıştır. Bu tür yaklaşım,

o zaman bu sun'i problemin kapatılmasına yardımcı olmuştur.Ancak, eski Sovyetler Birliği Bakanlar Kurulu 23 Aralık 1947

tarih ve 4083 sayılı kararla, Ermenistan'da yaşayan Türkleri Azerbaycanlı adı

altında Azerbaycan'ın Kura-Aras Ovasına sürgün etmiştir. Aynı bakanlar kurulu

iki-buçuk ay sonra, Stalin'in imzasını taşıyan 10 Mart 1948 tarih ve 754 sayılı

kararla, daha önceki kararın uygulamaya konmasını sağlamıştır.

Karardan sonra, Ermenistan'daki Azeriler oradan çıkarılmaya

başlanmış ve işlem Stalin'in ölümüne kadar devam etmiştir. Söz konusu dönemde

150 bin Azeri ata yurtlarından kovulmuştur.Asrın başlarında, Ermenistan'daki Azerilerin sürgün edilmesi

muhtelif şekillerde gerçekleştirilmiştir. 1927'de İrevan nüfusunun % 70'ini

Azeriler oluşturuyordu. Bu yıllarda 130 bin Azeri kovulmuş ve onların yerine

Orta Doğu ülkelerinden 100 bine yakın Ermeni getirilmiştir. Bu işlem daha

sonraki yıllarda da devam etmiştir. Ermeni tarihçilerine göre, geçen asrın

başlarında, Ermenistan'daki 2300 köyün 2000'ini Azeri köyleri

oluşturmaktaydı.

1936'dan sonra, Ermeni yetkililer, bu ülkedeki Azeri yer

adlarını değiştirmeye ve iptal etmeye başladılar. 1991'de de Ermenistan

Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan'ın emrine uygun olarak 90 Azeri köyüne Ermeni

isimleri verildi. 1960-1970'li yıllarda, Ermenistan Yüksek Sovyeti başkan

yardımcısı Hovanes Bağdarasyan'ın başkanlığında yer adlarının değiştirilmesine

başlandı. İki asır devam eden kovma ve göçürme işlemi sonucunda, 1. 5

milyon Azerbaycan Türkü Ermenistan'daki tarihi yurtlarından kovulmuş ve çeşitli

bahanelerle göçürülmüştür. 1988'de kovma işlemi tamamlanmıştır. Şimdi

Ermenistan'da numunelik için dahi tek bir Azeri kalmamıştır.1988'de Ermeniler, ülke nüfusunun % 88. 6 sini oluşturuyordu.

Asrın başlarında Ermenistan toprakları 9 bin kilometrekare idi, Azerbaycan

toprakları sayesinde 29. 8 kilometrekareye yükselmiştir. Buna, Ermenilerin son

zamanlarda işgal ettiği topraklar dahil değildir.Kabul etmek gerekir ki, Rusya-Ermenistan ikilisinin Azerbaycan

üzerindeki baskıları yoğunluk kazanmıştır. Azerbaycan, hemen hemen Lübnan'a

dönüşmek üzeredir. Parçalanma tehlikesi henüz ortadan kalkmamıştır. Ermeniler,

Dağlık Karabağ'ı Ermenistan ile birleştiren Laçin Koridorunun kontrolünü elinde

bulundurmaktadır. Azerbaycan topraklarının % 20'si Ermeni işgali altındadır.

Diğer taraftan, Ermenistan Mayıs 1992'de Laçin ve Kelbecer bölgesinde Kürdistan

Cumhuriyeti kurulduğunu ilan etmiştir. Ermenistan'daki muhalefetin yayın organı Azatamart gazetesi

Azadlig (Hürriyet) Radyosu Ermeni Servisinin eski başkanı, Rusya-Ermenistan

ilişkileri Teşkilatı başkanı ve Daşnaksütyun Partisi'nin liderlerinden Eduard

Oganisyan'ın sansasyon niteliği taşıyan bir beyanatını yayınlamıştır. Oganisyan

beyanatında, Ermenistan hükümetinin Rusya'yla birleşme konusunda gizli anlaşma

imzaladığını ifade etmiştir. Ancak, bu gerçek gizli tutulmaktadır.

Ermenistan bölgede kendisine has bir rol oynamak istiyor. Onun

ne tür rol oynamak istediğini öğrenmek için Rus ve Ermenistan basınında yer alan

yazılara bir göz atmak yeterlidir. Ermenistan Pedegoji Enstitüsü Felsefe ve Politoloji bölümü

eleman- larından 1963 doğumlu Artur Gevarkyan'in Naş Sovremennik (Muasirimiz)

dergisinin 1993/4'cü sayısında yer alan Sovyetler Birliği Yerine Turan mı?

başlıklı yazısı bir çok bakımlardan ilgi çekicidir. Üçüncü Roma'nın

diriltilmesini bir Rus'tan daha ateşli şekilde savunan Gevorkyan konuyla ilgili

düşüncelerini kısaca şöyle özetlemiştir:Ermenistan, Rusya'nın Kafkasya'daki destekçisi, tabii ve

tarihi müttefikidir Ermeniler, Anglo-Sakson, siyonist ve Pantürkistlerden oluşan

korkunç üçlüden, Pantürkistlerin (Turana giden) yolunu kesmektedir. Rusya,

Ermenistan, Gürcistan, Sirbistan ve diğer Hıristiyan milletlerin tek kurtuluş

yolu Üçüncü Roma'yı yeniden diriltmektir.Bazı Rus yetkililer, Kafkasya'yı dış ülkelerin etkisinden

korumak için onun ateş çemberine alınmasının gerekli olduğu tezini

savunmaktadırlar. Böyle bir durumda Türkiye ve İran gibi bölgeyle yakından

ilgilenen devletler, bu ateş çemberini yarıp bölgeye giremeyeceklerdir. Vadim

Simburski'nin Segodnaya gazetesinin Nisan/1994 sayılarından birinde yer alan

yazısı buna en güzel bir misaldir. Simburski düşüncelerini şöyle

özetlemiştir:Rusya'nın çıkarlarına direkt tehlike oluşturan tek bölge

Kafkasya'dır. Kafkasya'da milli devlet olarak kalmak isteyen 'Azerbaycan' ve

'Gürcistan' gibi küçük imparatorlukların olması Rusya'nın çıkarlarına uygundur.

Söz konusu bölgede, Rusya'nın çıkarlarının korunması için çalışacak inkılapçı

güçler mevcuttur. Bunun için bölgedeki 'İstikrarlı İstikrarsızlık' korunmalıdır.

Zaten, böyle bir durum yıllardan beri oluşmakta, Türkiye ve İran'ın serbest

hareketine engel olmaktadır.Bölgede anlaşmazlıkların devamlı olarak aşağı seviyede

seyretmesi, Rusya'nın çıkarlarına uygundur. Çünkü, böyle bir durum, Türkiye'nin

bölgeye sokulmasına engel olacak bir ateş çemberinin oluşmasına katkıda

bulunacaktır. Rusya, Hazer'in batısında bu tür davranırken Hazer'in doğusunda

istikrarı korumalıdır. Çünkü, Kazakistan yari Rus bölgesidir. Kazakistan

Rusya'nın güney sınırlarını koruyan Güvenlik Kemerine dönüştürülmelidir. Odenburg, Orta Asya'nın yayılmasına açık olacaktır. Bu yüzden,

Rusya Kazakistan ve diğer Orta Asya ülkelerini iç güvenlik kemerine dönüştürmek

için elinden geleni yapmalıdır.

1992-1993 yılları arasında Ermenistan Savunma Bakanı olmuş,

şimdi ise muhalefetin gayri-resmi liderlerinden Vazgen Manukyan Nisan/1994'te

Nezavisimaya Gazetesi ile röportajında, Dağlık Karabağ'ın Azerbaycan'la federe

devlet oluşturması zamanının geldiğinden söz etmiştir. Rusya Cumhurbaşkanı Yeltsin'in siyasi danışmanı ve

Cumhurbaşkanlığı Şurası Üyesi Ermeni Andronik Migranyan'ın teklifi ise bir çok

bakımlardan ilgi çekicidir. Migranyan, Nezavisimaya Gazetesi'nin Ocak/1994

sayılarından birindeki makalesinde Azerbaycan ve Gürcistan'in Federe Devlete

dönüştürülmesini teklif etmiştir. Migranyan, Federe Devlete dönüştürülmüş

Azerbaycan ve Gürcistan'ın Moskova'sız yaşayamayacağını iddia etmektedir.

Migranyan, Ermenistan'ın Rusya'nın güney sınırında istikrar ve denge unsuruna

dönüştürülmesi gerektiğini de beyan etmiştir. Levon Şirinyan da daha önce Azatamart gazetesindeki yorumunda

aynı teklifi ileri sürmüştü. Şirinyan, başka bir yazısında ise Nahçivan'in

Ermenistan'a geri verilmesinin gerekli olduğundan bahs etmiştir. Bu misaller

zincirini bir hayli uzatmak mümkündür. Bu misaller, olayların hangi merkezlerden

idare edildiğini açıkça göstermektedir. Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasına engel olan, Türkiye aleyhine

açıkça propaganda yapanlar, Daşnaksütyun Partisi ve onun çatısı altında

toplanmış bazı teşkilatlar, Moskova yanlıları, önce Gorbaçov'un daha sonra da

Yeltsin'in etrafında toplanan Ambatsumov (Ambartsumyan), Migranyan, Kurginyan

gibi danışmanlar ve Rus hükümetinin değişik kademelerinde görev yapan Ermeniler

ile özellikle Ermeni diasporasıdır. Daşnaksütyun Partisinin, halkı tahrik etmek ve halk arasında

panik yaratmak için 7 Aralık 1993'te yayınladığı haber buna güzel bir misaldir.

Daşnaksütyun Partisi Haber Merkezi yabancı kaynaklardan, özellikle de Fransa

İstihbarat Teşkilatı'ndan elde ettiği bilgiye dayanarak Türk Ordusunun Medzamor

Atom Elektirik Santrali de dahil, Ermenistan'daki bir çok hedefe füze

saldırısında bulunacağını bildirmiştir. Habere göre, Türkiye, bu hücumlarına hak

kazandırmak için Ermenistan'daki PKK teröristlerinin varlığını bahane edecektir.

Haber Nerkezi Başkanı Bagrat Sadoyiyan'a göre, Türkiye, söz konusu hücumlarını

Nahcivan topraklarından yapacaktır. Rus ve Ermenistan basınında Türkiye aleyhine çıkan yazılar

büyük yekun oluşturmaktadır. Söz konusu yazılarda, kamuoyu Türk Faktörü ile

korkutulmak istenmektedir. Uyanan Dev, Uyanan Aslan, Sovyet

İmparatorluğunun Ölüm Meleği, Osmanlı Ruhu Diriliyor ve Gelecek

İmparatorluğun İki Sütunundan biri gibi ifadeler sık sık kullanılmaktadır.

Ermeni Politolog Andronik de bu tür yazıları dikkate alarak şunları ifade

etmiştir:Ermenistan, Rusya ve İran, Türkiye'nin Azerbaycan ve Orta Asya

ile birleşmesini engelleyebilir. Ermenistan ve İran, Türklerin birleşmesine

engel olan faktöre dönüşmelidir.

Ermenistan, son bir kaç asırdan beri Rus dış siyasetinde önemli

yer tutmaktadır. Ermenistan, Rusya'nın Türk-müslüman dünyasında ileri karakol

görevini yüklenmiştir. Ancak ne var ki, Rus Milliyetçileri. son bir kaç yıldan

beri Türk dünyasıyla dostluk ilişkilerinin gerekliliğininden bahsetmekte ve

Ermenistanin Azerbaycana karşi tecavüzünü kınamaktadır. Rus milliyetçilerinin

bir kısmı artık Ermenistan'ı Rusya'nın sırtında yük olarak görmektedir.Moskova Gazetelerine göre, Rusya, Ermenistan bütçesinin %

57'sini ödemektedir. Ermenistan'ın dış yardım olmadan geniş çaplı bir savaşı

sürdürmesi mümkün değildir. Azerbaycan Meclis Başkanı Resul Guliyev, Rus

Televizyonuyla röportajında diş yardim olmadan Ermenistan'ın savaşı 5 yıl daha

sürdürmesinin söz konusu olamayacağını ifade etmiştir. Guliyeve göre, Ermenistan

tek bir tank dahi alamayacak durumdadır. Ermenistan'ın destekçileri, muhacerette

yaşayan Ermeniler, bazı batılı ülkeler ve Bağımsız Devletler Topluluğuna üye

bazı ülkelerdir.Moskovskiya Novosti gazetesi 1992/13 sayısında Rusya'nın

Kafkasya'dan çıkmasıyla birlikte dengenin bozulacağı ve bölgede Türkiye'nin

nüfuzunun hızla artacağından bahsetmiştir.

Gorbaçov Fonu'nun Dağlık Karabağ konusundaki raporu konuya

başka bir açıdan ışık tutmakta ve Rusya gibi büyük bir devletin bir çok

bakımlardan Ermenistan'a ihtiyacı olmadığını ortaya koymaktadır. Ermenistan,

Rusya için gönüllü müttefikten başka bir şey değildir. Rapordaki şu ifadeler

oldukça dikkat çekicidir: Rus-Ermeni ilişkilerinin tarihi geçmişi, Rusya'yı

Ermenistan'ı desteklemeğe mecbur ediyor. Ermeniler bunun farkındadır ve mevcut ortamdan maksimum

faydalanmanın yollarını aramaktadırlar. Levon Şirinyan Ermenistan'da yayınlanan

Azatamart gazetesindeki yazısında görüşlerini şöyle ifade etmiştir:Hiç şüphesiz, yakın gelecekte Rusya, Kafkasya'da en güçlü

devlet olarak kalacaktır. Şimdiye kadar, Amerika da dahil bir çok ülke bölgede

Rusya'nın çıkarlarına meydan okumaya kalkışmamıştır. Rusya - Doğu Avrupa'yı

kaybetmesi ve güneydeki stratejik çıkarları onu Ermenistan'a yaklaştırmaktadır.

Ermenistan'ın görevi, Rusya'nın Kafkasya'daki siyasi manevralarını dikkatlice

izlemek ve onlardan maksimum yararlanmanın yollarını aramaktır. Bağımsız

Devletler Topluluğu çerçevesinde ve karşılıklı ilişkiler şeklinde işbirliğini

kabul etmek gerekir. Aksi halde, diğer bir ülke veya ortak, zayıf ve asalak

Ermenistan'ın yerini alacaktır. 70 yıldan uzun bir zamandan beri, Ermenistan'ın Türkiye

politikası, batı alemini Türklerin 1. 5 milyon Ermeni'yi öldürdüğüne inandırma

ve 1921 anlaşmasıyla Türkiye'nin kuzey-doğu bölgesinde Türkiye'ye bırakılan

toprakların geri alınmasına yönelik kampanyaya dayanmaktaydı.Ayrıca, Ermenistan'daki bütün siyasi partilerin programlarında,

Türkiye'ye terk edilen toprakların geri alınması ve Türkiye'yi, Osmanlı Devleti

döneminde öldürülen Ermeniler için özür dilemeğe mecbur etme prensipleri yer

almaktadır. Bilindiği gibi, Ermenistan'ın Kurtuluşu için kurulan ve kısaca ASALA

olarak bilinen Ermenistan Gizli Ordusu bu maksatlar için 1974-1985 yılları

arasında 45 Türk diplomatını ve onların aile üyelerini öldürmüştür. Ter-Petrosyan'ın başkanlığında 1990'da Ermenistan Umum Milli

Hareketinin iktidara gelmesiyle birlikte, Ermenistan'ın Türkiye siyasetinde

önemli değişiklikler baş göstermeye başlamıştır. Ermenistan, Sovyetler

Birliğinden ayrılma girişimleri çerçevesinde Türkiye ve İran'la ekonomik ve

ticari ilişkilerini geliştirme sürecine girmiştir. Bu yeni yaklaşım, Ağustos

1990'ya yayınlanan Bağımsızlık Bildirisinde de kendi ifadesini bulmuştur.

Bağımsızlık Bildirisinde, soykırımın uluslararası kamuoyu tarafından

tanınmasının tekrarlanmasına karşın, Türkiye'ye karşı herhangi toprak

iddialarına yer verilmemiştir. Sovyetler Birliğinin dağılması, hassas Türkiye-Ermenistan

yakınlaşmasını tehlikeye sokmuştur. Türkiye'nin, Azerbaycan'ın bağımsızlığını

tanıyan ilk ülke olması da gelişmekte olan ilişkileri olumsuz yönde

etkilemiştir. Kasım/1992'de, bir Ermenistan hükümet heyeti Türkiye'ye

gelmiştir. Türkiye, iki ülke arasında ilişkilerin gelişebilmesi için 4 şart iler

sürmüştür:1- Ermenistan, Türkiye ile Ermenistan arasındaki mevcut

sınırları tanımalıdır;

2- Ermenistan, 1915'teki soykırımın uluslararası kamuoyunda

tanınmasına yönelik kampanyasını durdurmalıdır;

3- Ermenistan, Türkiye'nin içişlerine karışmamalıdır; (Burada

özellikle Ermenistan'ın PKK'ya yaptığı yardım göz önünde bulundurulmuştur)

4- Ermenistan, Azerbaycan'ın istediği şartlarda Dağlık

Karabağ'da ateşkesi kabul etmelidir. Taraflar, ilk üç madde konusunda anlaşmaya varmış, hatta

Türkiye ve Ermenistan enerji bakanları Ermenistan'a elektrik verilmesi konusunda

bir de protokol imzalamıştır. Zamanın Türkiye Dışişleri Bakanının, protokolün

içeriğini ve önemini izah etmeye yönelik girişimleri Azerbaycan Liderleri ve

Türkiye'deki muhalefeti ikna etmemiştir. Bu yüzden, Türkiye, anlaşmayı

uygulamaya koymaktan vazgeçmiştir. Bu gelişme, elektrik sıkıntısı çeken Ermenistan hükümetine

büyük bir darbe olmuştur. Bilindiği gibi, Ermenistan, enerji ihtiyacının %

96'sını dışarıdan karşılamaktadır. Ermenistan, tabii gaz ihtiyacının % 80'ini

Azerbaycan'dan karşılıyordu. Azerbaycan, 1991'in sonbaharında Ermenistan'a gaz

vermeyi durdurdu. Ermenistan, bu yüzden Türkmenistan'dan gaz almağa başladı. Gaz

boru hattı, Gürcistan'da Azerilerin yaşadığı eski adı Borçali, yeni adi Marneuli

bölgesinden geçmektedir. 1995'te, boru hattına en az 10 defa sabotaj

yapılmıştır. Türkiye'nin, Ermenistan'a gidecek uçakların kendi hava

sahasından geçmesine izin vermesi ise, dünya kamuoyunu tam karşısına almamak

için Azerbaycan'a yaptığı yardımları dengeleme girişimi olarak

değerlendirilmiştir. Dünya kamuoyu, Rusya'nın Çeçenistan'a hücumuyla meşgulken,

Karabağ Komitesinden ayrılan Ermenistan Umum Milli Hareketine başkanlık eden

Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan, Gorbaçov'un 1988'de Karabağ Komitesine karşı

gerçekleştirdiği büyük operasyondan beri ilk defa ülkede geniş çaplı siyasi

temizleme kampanyasına başladı. Bilindiği gibi, Gorbaçov, Ter-Petrosyan da dahil

olmak üzere, Karabağ Komitesinin 11 üyesinin yakalanmasını emretmişti. Ter-Petrosyan, 28 Aralık 1994'te tek bir emirle Ermenistan

Devrimci Federasyonu olarak bilinen Daşnaksütyun Partisi faaliyetlerini geçici

olarak yasakladı. Bundan başka, Daşnaksütyun Partisi'ne bağlı bir çok teşkilat

ve gazeteyi de kapattırdı. Ter-Petrosyan, siyasi temizleme girişiminden sonra yaptığı

televizyon konuşmasında Daşnaksütyun Partisi'nin uyuşturucu kaçakçılığı

yaptığını, siyasi cinayetler işlediğini ve DRO adli terörist teşkilatın 50

kişilik grubunu içinde barındırdığını ifade etmiştir. Ter-Petrosyan, ayni

zamanda DRO'nun devlet güvenliğine tehlike oluşturduğunu ve silahlı kuvvetler

konusunda casusluk yaptığını da sözlerine eklemiştir. Ter-Petrosyan'ın bu girişimleri sürpriz olmamıştır. Çünkü, o,

uzun zamandan beri Daşnaksütyun Partisi'ne karşı mücadele etmekteydi. Mesela,

Haziran/1992'de muhaceretten olan parti lideri Hrair Marukyan'i yeniden

Yunanistan'a sürgün etmiştir.

Parlamento sözcüsü Babken Ararktsiyan, Ter-Petrosyan'ın siyasi

temizleme girişimlerini değerlendirirken, Daşnaksütyun Partisi öncülüğünde

gerçekleştirilen son olaylar ve yürüyüşlerin ülkede siyasi istikrarı bozmaya

yönelik olduğunu ifade etmiştir. Anayasa Mahkemesi, herhangi bir siyasi partinin yurtdışında

şube açamayacağını ve lider kadrosunda yabancılara yer veremeyeceğini beyanla

Daşnaksütyun Partisi'nin faaliyetlerini geçici olarak yasaklanmıştır. Parti

liderlerinin Ermeni olmasına karşın, onların çoğu başka ülke vatandaşlarıdır.

Ermenistan'da ise şimdiye kadar çifte vatandaşlığa izin verilmemiştir.

Daşnaksütyun Partisi'nin dünyanın bir çok ülkelerinde yaşayan Ermenilerden

üyeleri ve Ermenilerin toplu olarak yaşadıkları ülkelerde şubeleri vardır. Parti

merkezi Atina'dadır.

Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra Ermenistan'a dönen tek

siyasi parti Daşnaksütyun değildir. Rankavar Azatakan (Liberal Demokratlar) da

ülkeye geri dönmüştür. Söz konusu parti, daha ilimli bir çizgi izlemektedir.

Daşnaksütyun Partisi milliyetçidir ve bir çok konularda hükümete karşı

çıkmaktadır. Faaliyeti yasaklanan Daşnaksütyun Partisi daha önce sol kanat

partilerden oluşan bloğun bir parçası olarak seçimlere katılmayı düşünüyordu.

Söz konusu blok, Karabağ-Ermenistan Grubu, Aydınlar Birliği, Anayasa Hakları

Birliği ve Miras Hareketi gibi kurum ve kuruluşları çatısı altında

birleştirmişti. Ancak, Merkezi Seçim Kurulu sol bloğun seçimlere katılmasına

izin vermedi. Diğer taraftan Monarşist Parti ve Ermenistan Kadınları Partisi'nin

de seçimlere katılması engellendi. Ter-Petrosyan, 5 siyasi partiyi de yanına alarak oluşturduğu

Cumhuriyet Bloku'yla seçimlere katıldı. Seçimlere katılma oranının % 55

civarında olmasına karşın, Cumhuriyet Bloku 114 milletvekili çıkararak

parlamentoda çoğunluğu oluşturmuştur. Şamiram Kadınlar teşkilatı ikinci sırayı

alırken, Ermenistan Komünist Partisi kendisinden beklenen başarıyı

gösterememiştir. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Gagik Harutunyan aşırı milliyetçi blok

ve komünistlerin yenilgisini izah ederken, onların iyi bir programdan yoksun

olduklarını ve egoist davranışlarının seçim sonuçlarını etkilediğini ifade

etmiştir. Halbuki, seçim öncesi yapılan kamuoyu araştırmaları, komünistlerin

oyların en az % 20'sini alacaklarını gösteriyordu.

Ermenistan, tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşıyor. Çok

tehlikeli bir dar boğazdan geçme gayreti içindedir. Halk yoksulluk içinde

yaşıyor. Minimum emeklilik bir Dolardan azdır. Devlet İstatistik Dairesi

verilerine göre, ortalama maaş 2, 5 Dolara eşittir. Diğer taraftan, Merkezi

Seçim Komisyonunun 1991 ve 1994'e ait verileri, son üç yılda ülke nüfusunun % 30

azaldığını göstermektedir. Başka bir ifadeyle, 1993'ün başlarından beri yaklaşık

1 milyon Ermeni ülkeyi terk etmiştir. Karabağ'daki Ermeniler oradan kaçmaktadır. Rusya ve batıya

giden Ermenilerin sayısı süratle artmıştır. Ermenistan Bilimler Akademisi

Sosyoloji Araştırma Merkezinin başkanı Georg Pogosyan'in sözlerine göre,

Ermenistan nüfusunun % 70'i potansiyel göçmendir. Araştırmalar, Ermenilerin

yalnız soğuk ve açlık yüzünden ülkeyi terk etmediklerini göstermektedir. Bunun

kendine özgü sosyal ve siyasi sebepleri vardır. Ermeni gazeteleri, son zamanlarda 1993-1994 yıllarında ülkeyi

terk eden Ermeniler arasında yapılan bir sosyolojik araştırmanın sonuçlarını

yayınlamıştır. Fikirlerine baş vurulan Ermenilerin % 45'i polis ve buna benzer

kuruluşların keyfi davranışları, % 24'ü sosyo-ekonomik sebepler yüzünden ve %

12'si ise serbest ticarete imkan sağlanmadığı için ülkeyi terk ettiğini

bildirmiştir. Ermenistan'ın Dağlık Karabağ ve Azerbaycan'ın bazı bölgelerinde

sürdürdüğü savaş ve savaşa bağlı olarak Azerbaycan ve Türkiye'nin Ermenistan'a

uyguladığı ambargo hayatı olumsuz yönde etkilemiştir.Ermenistan, Gürcistan üzerinden Denize açılmak da dahil,

komşularıyla özellikle de Rusya ve İran'la ilişkilerini geliştirme gayreti

içindedir. Rusya-Ermenistan işbirliği kendisini hemen hemen bütün sahalarda

göstermektedir. Bu bakımlardan, Rusya-Ermenistan yakınlaşması oldukça dikkat

çekicidir. Soğuk Savaş döneminin sona ermesine karşın, jeopolitik savaş

hala devam etmektedir. Rusya'nın zayıflamasına paralel olarak, batili petrol

şirketlerinin bölgeye gelmesi ve bölgesel milliyetçilik hareketlerinin

güçlenmesiyle birlikte, özellikle Hazer Havzası'nda özel bir uluslararası sistem

oluşmaktadır. Rus Ordusu, Çeçenistan'ın stratejik Argun, Şali ve Gudarmes

bölgelerine hücum ettiği zaman Rusya Savunma Bakani Graçov'un cephe hattı yerine

Ermenistan ve Gürcistan'ı ziyaret etmesi tesadüfi değildir. Graçov, hem söz

konusu cumhuriyetlerdeki Rus ordularını ziyaret etmiş, hem de ülke liderleriyle

askeri işbirliği meselelerini tartışmıştır. Yeri gelmişken hatırlatalım ki, Rusya, Çeçenistan'a yönelik

hücumlarında Ermenistan ve Gürcistan'daki üslerinden de faydalanmıştır.

Rusya'nın Ermenistan'daki askeri üsleriyle ilgili anlaşma Mart/1995'te

imzalanmıştır.Rusya'da Kafkasya Halklarına karşı antipatinin güçlenmesine

karşın, Rusya hükümeti ve hatta bazı aşırı ırkçı ve milliyetçi Rus teşkilatlar

Ermenistan'ı çok önemli bir müttefik olarak görmektedirler. Aşırı sağcı Rus

teşkilatlar, Ermenistan'ı anti-Türk ve anti-müslüman siper olarak

değerlendirmektedir. Ermenistan, Rusya için Türkiye'yi Kafkasya'dan uzak tutmaya

ve Azerbaycan üzerinde baskıyı sürdürmeye yarayan bir araçtır.Ermenistan, başta Türkiye ve Azerbaycan olmak üzere,

komşularını rahatsız eden problemlerin çözümünde ileriye ilk adımı atmalıdır.

Silahlı Ermeni çeteleri, işgal altındaki Azerbaycan topraklarını terk etmeli ve

Dağlık Karabağ problemi, Azerbaycan'ın toprak bütünlüğü çerçevesinde

çözümlenmelidir. Mevcut durum, Karabağ Meselesinin artık Kendi Kaderini Tayin

Hakkinin sınırlarını aşmıştır. Ermeniler, Dağlık Karabağ'a kendi toprakları

gözüyle baktıkları gibi, Üçüncü Ermenistan'dan bile bahs etmeğe

başlamışlardır.

Levon Şirinyan'ın Azatamart Gazetesi'nde yer alan yazısı buna

güzel bir misaldir. Kendisinden çok emin görünen Şirinyan, Ermenistan yaylası ve

onunla komşu bölgede 20 milyon Kürt'ün Milli Devlet fikrine sıkıca

sarıldığını, bu yönde ilerlediğini, artık hiç kimsenin onlarin haklarini

görmezlikten gelemeyeceğini beyanla, geleceğin daha korkunç olaylara gebe

olduğunu ifade etmiştir. Şirinyan'ın hangi kaynaktan su içtiğini anlamak zor

olmasa gerek. Bu tür yazılarla zihinleri bulandırıp bir sonuca varmak mümkün

değildir. Şimdi, milleti içinde bulunduğu ağır durumdan kurtarmak için uyanma ve

sağ duyulu hareket etme vaktidir. Tarihi tecrübeler, kin ve nefrete dayalı

politikaların iflas ettiğini ve gelecekte de iflas edeceğini göstermektedir. Bu

yüzden, bölgedeki son gelişmeler ve Ermenistan'daki genel durum, Erivan'ın sağ

duyuyla hareket etme ve bölgede istikrarın sağlanması için cesur adımlar

atmasının zamanının geldiğini göstermektedir.Dünyanın odak noktasında yer alan Türkiye, bölgede istikrar

unsurudur. Bu kuru bir iddia değildir. Pravda Gazetesi, Kafkasya ve Orta Asya

ile yakından ilgilenen ülkelerin, özellikle de İran'ın bölgeye katkılarından söz

ederken, özellikle Türkiye gerçeğini vurgulamıştır. Pravda'ya göre, Türkiye,

ciddi yatırım imkanları, modern teknolojisi ve laik sistemiyle Kafkasya ve Orta

Asya cumhuriyetleri için en uygun modeldir. Türkiye'nin bu hedeflere doğru

yürümesi, yalnız ülkede değil, ülke sınırlarının dışında da istikrar ve barışa

katkıda bulunacaktır. Özellikle Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra, bir

çok batili ülke, bölgede oluşan yeni jeo-politik ortamda Türkiye'nin önemli rol

oynadığını kabul etmektedir.

Financial Times Gazetesine göre, Batı Avrupa ülkeleri

Türkiye'yi doğu Akdeniz'de siyasi ve ticaret merkezi, Kafkasya ve Orta Asya'da

ise istikrar unsuru olarak görmektedirler. Bütün Avrupa ülkeleri ve Amerika ise

Türkiye'yi Bölgesel Güç ve Laik Demokratik Model olarak değerlendirmektedir.

Financial Times Gazetesine göre, Türkiye, Balkanlardan Kafkaslara, Orta Doğudan

Orta Asya'ya kadar uzanan bölgede büyük bir istikrar unsurudur. KAYNAKLAR:1) Kırzıoğlu, Prof. Dr. M. Fahrettin, Kars İli ve

Çevresinde Ermeni Mezalimi (1918-1920), KÖKSAV Yayınları, Ankara 1999.

2)

Aslan, Yasin, Ermenistan Tarihi Yol Ayrımında, Ankara 1997.

3) Ermeni

Alimleri ve Feryat Koparan Taşlar (Rusça) 1902, s 80-123

4) AFP, 6 Mayıs

1994.

5) Azerbaycan Sovyet Ansiklopedisi IV, sayfa 81-82, Azerbaycan

Gazetesi, 11 Mart 1994.

6) Moscow News, 11 Aralık 1993, Nu: 46, ITAR-TASS, 31

Ağustos 1993.

7) Nezavisimaya Gazeta, 8 Nisan 1994, Nezavisimaya Gazeta, 18

Ocak 1994.

8) Moscow News, 15 Ocak 1993.

9) Naş Sovremennik (Muasırımız)

dergisinin 1993/4 cildi.

10) Segodnaya (Bu Gün) Gazetesi, 9 Nisan

1994.

11) Nezavisimaya Gazeta, 8 Nisan 1994.

12) Nezavisimaya Gazeta, 18

Ocak 1994.

13) Azatamart Gazetesi, 2-8 Kasım 1993.

14) Snark Haber Ajansi,

7 Aralık 1993.

15) Moskovskaya Pravda 24 Eylül 1992.

16) Turan Ajansi, 4

Aralık 1993.

17) Moskovskiya Novosti Gazetesi, 1992/13

18) Azadlig, 12

Mayıs 1992.

19) Azatamart 2-8 Aralık 1993.

20) Soviet Analyst 15 Mayıs

1991, nu: 10.

21) Neue Zeurcher Zeitung, 9 Şubat 1993.

22) Frankfurter

Allgemeine Zeitung, 15 Şubat 1993.

23) Wall Street Journal, 25 Ocak

1995.

24) Segodniya, 28 Haziran 1995.

25) Segodniya, 13 Temmuz

1995.

26) İTAR-TASS, 27 Kasım 1994.

27) Snark Haber Ajansı, 1 Aralık

1993.

28) New Times, Kasım/1994

29) Country Report, 1994.

30) Segoniya,

30 Haziran 1995.

31) Salam (İran gazetesi), 7 Ekim 1995.

32) Moscow News

December 8-14, 1995 .

33) Komersant-Daily, 17 Ekim 1995.

33) Nezavisimaya

Gazeta, 4 Ocak 1996.

35) Azatamart Gazetesi, 7-13 Eylül 1993.

36) Republik

Ermenistan 3 Ağustos 1993.

37) Pravda, 3 Mart 1993.

38) Financial Times,

21 Ocak 1994.

39) Vremya , 5 Mayıs 1993.

40) Los Angeles Times, 5 Ekim

1990.

41) Armenian Weekly, 7 Mayıs 1994.Ermenilerin Ermenilere ZulmüKomitacı Ermeniler sadece Türkleri katliama tabi tutmakla

kalmamış, aynı zamanda durumlarından şüphelendikleri ve Türklerin tarafını

tuttuğunu düşündükleri Ermenilere de çeşitli zulümler yapmışlardır.1890 Temmuzundaki Kumkapı gösterisinden sonra Hınçak Komitesi,

durumlarından şüphelendiği, hükümet taraftarı kabul ettiği Ermenilere suikastlar

uygulamaya başlamıştır.

Avukat Haçik, 15 yaşında Armenak adında bir Ermeni tarafından

öldürülmüştür.

Gedikpaşa Kilisesi vaizi Dacad Vartabet, parçalanmıştır.Ruhani Meclis'e üye seçilen Mampre Vartabet, hükümete ajanlık

ettiği için suikasta uğramış ve yaralanmıştır.Patrik Aşıkyan'ın komitenin planlarını hükümete haber vermiş

olmasından şüphe edilmiş, bu sebeple, komite tarafından kur'a ile

görevlendirilen Diyarbakırlı Agop adında bir Ermeni genci tarafından 28 Mart

1894 günü kendisine patrikhane kilisesinde bir suikast yapılmıştır. Suikastçının

kullandığı Karadağ tabancası bozuk olduğu için ateş almamış, genç Ermeni

tutuklanmıştır.10 Mayıs 1894'te Hınçak Komitesi; Aşıkyan'ın arkadaşı kabul

ettikleri Simon Maksut'a, Galata'da Havyar Hanı önünde iki komiteci vasıtasıyla

suikast yaptırmışlardır.

Bu suikastlar hakkında Fransız elçisi Mösyö Cambon, 27 Mart

1894 tarihinde Fransa Dışişleri Bakanlığı'na şu bilgiyi vermiştir:Cambon'dan Casimir Perier'yeBeyoğlu: 27 Mart 1894Geçen Pazar günü Patrik Aşıkyan, ayinden sonra patrikhaneye

dönmek üzere Kumkapı Kilisesi'ni terk ederken on sekiz yarlarında bir Ermeni

genci, tabancası ile nişan alarak üstüne birkaç defa ateş etmiştir. Silah bozuk

olduğundan, patriğe hiçbir kurşun isabet etmemiştir. Patrik bayılmış ve evinde

tedavi görmüştür. Genç Ermeni karakola götürülmüş ve cinayetin sebebi konusunda

sorguya çekilince Aşıkyan'ın Ermenilerin düşmanı olduğunu, sık sık hükümete

ihbarlar yaptığını ve Ermenilerin de milleti bu adamdan kurtarmak için and

içtiklerini söylemiştir. Aynı zamanda kendisinin ve mezhepdaşlarının padişaha

bağlı olduklarını belirtmiştir.CambonMösyö Cambon'un 3 Haziran 1894'te gönderdiği mesajda ise şöyle

denilmektedir:Cambon'dan Dışişleri Bakanı Hanotaux'yaBeyoğlu: 3 Haziran 1894Son günlerde İstanbul'da Ermeni cemaatinden birine suikast

yapılmıştır. Bugün tehlikeden kurtulmuş olan bu şahıs, Patrikhane kapı kahyası

ya da baş tercümanı, zengin bir banker, Harbiye Bakanlığı müteahhitlerinden

Simon Maksud Bey'dir. Patrikhane halk meclisi üyelerinden olan Maksud Bey,

çoktan beri mezhepdaşlarınca Türklere satılmış ve millet haini olarak

tanınmıştı.Geçen yıl, Ermenilere Sultan Mecit tarafından verilmiş olan

anayasanın kutlanması padişah tarafından yasak edildiği zaman Maksud Bey, bu

yasağın kaldırılması hakkında teşebbüste bulunulmasını reddetmiştir. O zamandan

beri Ermenilerin tahrikçi ve fesatçılarının şiddetle nefretini çekmişti.Kendisini öldürmeye teşebbüs eden Van'lı Ermeni hamalları,

Kürtlerden, Türk memurlardan Van'da çok sıkıntı çekmiş kimselerdir.Siyasi bir cinayet karşısında bulunduğumuz şüphesizdir.

Katiller, Ermeni komiteleri tarafından yazılmış belge ve mektupları

taşıyorlardı. Kendileri Levon adında biri tarafından para verilmek suretiyle bu

iş için tutulmuş olduklarını kabul etmişlerdir. Bunlara silah vermek suretiyle

komiteler, patriğe yapılan suikasttan sonra Türk dostu olan, milli davaya ihanet

etmekle suçladıkları yüksek Ermeni sınıflarına mensup kimselere karşı bu suretle

bir uyarıda bulunmak istemişlerdir.Bu hareketleriyle komiteler, artık illerde değil, merkezi

hükümette darbelerini indirmek, faaliyetlerine daha büyük bir alan temin etmek

ve padişah üzerinde kuvvetli bir etki yapmak istemişlerdir.Bu suikasttan, padişah çok heyecanlanmıştır. İstanbul'da polis

tarafından yapılan birçok tutuklama da bunu kanıtlar.P. CambonKumkapı gösterisinden sonra Hınçak komitesinin İstanbul şubesi

başkanı Murad (Hamparsum Boyacıyan)'dır. Hınçak temsilcisi olarak da

Kafkasya'dan Vart Badrikyan gelmiştir. Badrikyan bir-iki ay sonra tutuklanmış,

ancak Rus tebaası olduğu için Rusya elçiliği tarafından alınmıştır. Bunun yerine

yine Kafkasya'dan Ardavazt Ohancanyan gönderilmiştir. Suikastlar, bu temsilciler

zamanında ortaya çıkmıştır(1).Ermenilerin Ermenilere zulümleri sadece suikastlardan ibaret

değildir. İsyanlar için para teminine çalışan Ermeni komitecileri, çok sayıda

Ermeni vatandaşını soymuşlardır. Nitekim mütarekede büyük rol oynamış meşhur

Pantikyan'ın asıl adı Rezi Yalkın olan M. Sıfır'a verdiği şu bilgi son derece

çarpıcıdır:Şu ciheti bilhassa tebarüz ettirmek isterim ki, o sıralarda

Anadolu'nun muhtelif mıntıkalarında yapılan isyan hareketlerine mukabele olmak

üzere Kürt ve Türklerin yaptıkları baskınlarda, Ermenilerin maruz olduğu maddi

zayiat nispeti, Hınçakların İstanbul'da yaptıkları bu soygunculukta ele

geçirdikleri servetler yekununun, emin olunuz ki, yüzde birini bile tutmayacak

kadar azdı. Komitacılar, İstanbul Ermenilerini o kadar insafsızca soymuşlardı.

Birçok zenginleri on paraya muhtaç bir vaziyete sokmuşlardı.Bu soygunculuğu rakamla göstermek, yeni Ermeni nesline ibretli

bir ders vermek için, o zaman gasp edilen para miktarları ile sahiplerinin

isimlerinden hatırımda kalanları şu sütunlara sıralamayı faydalı görüyorum:Hınçak komitesinin Bakırköy, Yedikule ve Samatya taraflarında

meşhur fesatçılardan Van'lı papaz Murat Irakliyan'ın reisliği altında

soygunculuk yapan bir heyeti, yalnız fakir Ermeni esnaf ve zenaat sahiplerinden

yirmi iki bin altın toplamış ve ayrıca halı tüccarı Karnik Sümbülyan'dan altı

bin, manifaturacı Nişan Şahpazyan'dan beş bin, zahireci seyyarlardan on üç bin

altın almışlardı.Yenikapı, Kumkapı semtlerindeki soygunculuk da bundan aşağı

değildi. Bütün küçük esnaf ve zenaatkarların varı yoğu alınmış, sayılı

varlıklıların kasaları adeta boşaltılmıştı. Hatıralarım eğer beni aldatmıyorsa,

bu semtlerdeki vurgunun yekunu da otuz bin altını bulmuştu.

Galata ve Beyoğlu'nu haraca bağlayanlar, soygunculuğun en büyük

rekorunu kırmıştı. O zamanın sayılı mücevhercilerinden yalnız İstepan adındaki

bir Ermeni zengininden otuz bir altın alınmış ve vurgunun bu semt yekunu yüz bin

altını bulmuştu. Patrikliği de ele geçiren İzmirliyan, komitenin beş gizli

hafiyesi Mığır'la, papaz Murat Iraklıyan'ı, Halepli Musdiç Keşişyan ve

arkadaşları o günün azametli birer varlıkları olmuştu.O zamanın komitecileri, bu paralardan mühim bir kısmının saray

adamlarına verildiğini söylemişlerdi. Fakat, bu sözler tamamıyla yalandır.

Çünkü, Murat Iraklıyan, bu soygunculuktan on sene sonra kaçarak olarak Sofya'da

bulunduğu sırada, hadiseyi bütün açıklığı ile bizzat babama anlatmış, kendi

hissesine düşen otuz bin altının o zaman İzmirliyan tarafından zorla elinden

alındığını da yana yakıla söylemeyi unutmamıştır(2).

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr.

Hasan Oktay, Ermenilerin Ermenilere zulmü konusuyla ilgili son derece çarpıcı

bir örnek tespit etmiştir:İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra oluşan siyasi atmosfer

sonrası Van'da belediye başkanlığı, Van idare meclisi azalarından Bedros

Kapamacıyan isminde bir Ermeni'ye 1909 yılı ortalarında teslim edilmiştir. Şehir

nüfusu Müslüman çoğunluğa sahip olmasına rağmen hiçbir ayrıma uğramadan

Kapamacıyan Efendi herkesin teveccühünü kazanarak aza seçilmiş, dolayısıyla

Müslümanların da oyunu almıştı. Zira yapılan seçim neticesinde 10 idare meclisi

azasından ikisi Ermenilerden seçilmişti.Yöneticiliği esnasında halkı memnun eden ve fakat Taşnak ve

Hınçak komitelerine karşı daima Devlet-i Osmaniye'den yana tavır koyan

Kapamacıyan Efendi, Van'da yaşayan Türk ve Ermeni toplumunun huzur ve refahı

için hizmet etmiştir. Belediye reisi Kapamacıyan, halkın huzuru ve şehrin

geleceği için canla başla çalışırken Ermeni Patriği, Ermeni meselesini Avrupa

devletleri nezdinde canlı tutabilmek için Taşnak komitesiyle işbirliği yaparak

Van ve civarında bazı tertip ve provokasyonlara girişmiştir.Bu tertipler doğrultusunda Van'da nisan 1912 de bir dizi

yangınlar çıkmış ve bu yangınlarda bazı Ermenilerin de evleri yanmıştı. Patrik

bu yangın ve provokasyonlar meselenin belediye reisi ağzıyla Avrupa

elçiliklerine rapor edilmesini yani Müslümanların Ermenilerin mallarını

canlarını her an ortadan kaldırmaya hazır olduğunu, bu olayları Müslümanların

çıkardığını bildirmesini istemiştir. Belediye reisi Kapamacıyan Efendi ise,

meselenin böyle olmadığını yangını Ermeni Taşnak komitelerinin çıkardığını

anlatan bir rapor göndermiştir.Yıllardır Van merkezinde büyük bir gayret içerisinde çalışan

ihtilalci Ermenilerin işlerini zora sokan Kapamacıyan Efendi'nin yaşaması artık

komite için hazmedilemez bir durumdu ve Reis hakkında infaz kararı çıktı.

Teorilerini Ermeni-Türk çatışması üzerine kuran ihtilalci çeteler, daha önceleri

de Ermeni ileri gelenlerinden Osmanlı devletine destek vererek halkın üzerindeki

kendi hakimiyetlerini yok edenlere karşı suikastlar düzenlemişler, böylece korku

salarak aleyhlerinde oluşacak muhalefeti de ortadan kaldırmış olacaklardı.Sık sık tehditler alan Van belediye reisi Kapamacıyan Efendi 10

Aralık 1912 günü, isminin üzerine kara haç basıldığından habersiz bir şekilde

kalabalık aile efradıyla akşam vakti akrabalarından Marcidciyan Efendi'nin isim

koyma günü kutlamalarına misafir olarak gitmek için evinden dışarı çıkıp

kapısında bekleyen kızağa bindi. Bu esnada evin etrafında tertip alan Taşnakçı

bir grup, kalabalığın üzerine yaylım ateş açmağa başladı. Hazırlıksız ve

korumasız bir şekilde yakalanan Reis kafasına isabet eden iki adet kurşunla

cansız bir şekilde yere yığıldı.Başkanın evi Bağlar mevkiinde olduğundan

en yakın karakol on dakika mesafedeydi. Bunun için jandarma olay mahalline

yetişinceye kadar katiller karanlıktan da istifade ederek kaçtılar. Bağlar

mevkii büyük bir çoğunlukla Ermenilerin iskan ettiği bağlık bahçelik bir mahalle

olup Taşnak komitesinin en güçlü olduğu yerdir. Bu yüzden katillerin kaçıp

saklanması oldukça kolay olmuştur.Olayı görenlerin ifadeleri alınmağa başlandı. Katillerin eşkal

ve haklarında bilgiler yavaş yavaş ortaya çıkıyordu. Özellikle Reisin oğlunun

verdiği ifadeden anlaşıldığına göre Karakin ve arkadaşı bu cinayeti işlemiş

olabileceği ortaya çıkıyordu. Böylece katillerin aşağı yukarı belirmesi Müslüman

ahali ile Ermeniler arasında çıkması olası bir karışıklık önlenmiş oldu Hızlı

bir şekilde operasyonlar yapılarak Karakin yakalanmış ve ismini tespit

edemediğimiz arkadaşı ise kaçmayı başarmıştı.Olayı gerçekleştiren ekibin içerisinde arabasıyla bulunan ve

daha önce Van'a silah sokmak suçlarından aranan arabacı Potur, Saraç Osep,

kuyumcu Karakin, olaydan sonra Karagündüz köyüne kaçan ve Taşnak komitesinin

önde gelen üyesi ve Kapamacıyan efendinin öldürülmesini planlayan Sahaf lakaplı

şahıslar da sıkı bir takipten sonra yakalanmışlardır. Olay anından beri kayıp

olan katil Karakin'in arkadaşı daha sonra yakalanarak hapishaneye

konulmuştur.Van'da Taşnak komitesi mensuplarının çıkardığı Azadamart

gazetesi köşe yazarlarından Viramyan Efendi'yle Ermeni mektepleri müfettişi ve

Taşnak komitesinin Van sorumlusu Aram Manukyan Efendi'nin ve bazı ileri gelen

Taşnak komitesi üyelerinin bir kısmı Belediye başkanı Kapamacıyan Efendi'nin

öldürülmesinin azmettiricisi olarak tutuklanmalarına karar verildi.Ermeniler tarafından oldukça fazla sevilen Kapamacıyan

Efendi'nin katli üzerine hızlı bir şekilde gidilmesi, katillere gerektiği ceza

verilemese bile en azından yakalanmaları, ahali arasında memnuniyetle

karşılandı. Katillerin Ermeni olması ise, Ermeniler içerisinde derin bir üzüntü

meydana getirdi. Kapamacıyan'ın icra edilecek cenaze merasimi için gerekli

tedbirler alınarak asayişin bozulmamasına özen gösterildi.Cenaze merasime yabancı misyon şeflerinden İngiliz, Rus,

Fransız konsolosları da katıldılar. Bunun yanında merasime askeri erkandan kimse

iştirak etmediği gibi cenazede Taşnak komitesinden de hiç kimse bulunmamsı

manidardır. Taşnak komitesi bu tavrıyla açıktan reisi öldürdüğünü net bir

tavırla sevenlerine ve düşmanlarına bir gözdağı vesilesi yapmıştır.

İhtilalci Taşnak Ermenileri emellerine ulaşabilmek için gözünü

bile kırpmadan kendi insanlarını öldürebiliyorlardı. İhtilal için uygun ortamın

oluşturulabilmesi için her türlü eylemi göze alan komiteciler faaliyetlerini bir

sistematiğe bağlayarak yaptıkları çalışmalar Rusların da yardımıyla netice

vermiş ve Van'ı geçici olarak işgal etmişler, Ekim 1917 Bolşevik ihtilaliyle

Ruslar geri çekilince Van tekrar Türklerin eline geçti(3).

Oktay, Ermenilerin Ermenilere zulmü konusunda Altan

Deliorman'dan şu satırları nakletmektedir:Ermeniler Anadolu'da faaliyetlerini sürdürürken bir taraftan

da İstanbul'da kendilerine yüz vermeyen dindaşı Ermenileri katlediyorlardı.

Avukat Haçik, Gedikpaşa kilisesi başpapazı Dacad Vartabet, tüccar Karagözyan,

kandilci Onnik, Apik Uncuyan, polis memuru Markar, Meclis-i ruhani üyesi Mampre

Vartabet, Hacı Dikran Mıgırdıc Tütüncüyan Ermeni çeteciler tarafından katledilen

yüzlerce Ermeni'den sadece birkaçıdır(4).KAYNAKLAR1) Uras, Esat-; Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge

Yayınları, İstanbul 1987, s. 469-471.

2) Banoğlu, Niyazi Ahmet-; Gündüz

Matbaası, Ankara 1976, s. 24-25.

3) Oktay, Doç. Dr. Hasan-; www.ermenisorunu.gen.tr/makaleler

4) Deliorman, Altan-; Türklere Karşı

Ermeni Komitecileri, İstanbul 1975, s. 31.Gaziler ve Görgü Tanıkları AnlatıyorMuhammed Reşit GüleşerBaba Adı: Abdullah

Anne Adı: Babibe

Doğum Yeri:

Van

Doğum Tarihi: 1900Ermeni mezalimi sırasında 15-16 yaşlarında Darü'1-Muallimin

öğrencisi olan bir gençtim. Bu sebeple olayları gayet iyi hatırlıyorum. Birinci

Cihan Harbi öncelerinde nüfusları 17.000 kişi olduğu söylenen Ermenilerle

birlikte gayet iyi yaşıyor, komşuluk ediyorduk. Biz onlara çok iyi muamele

ediyorduk.Meşrutiyet'in ilânıyla hürriyet, eşitlik ve adalet

prensiplerini, kendi lehlerine istedikleri gibi değerlendirerek şımarmaya

başladılar. Van'daki liderleri Aram Paşa adında birisi idi ki, Sultan Hamid'in

tahttan indirildiğini kendisine tebliğ eden heyet içerisinde de bulunmuştu;

Van'da yeraltı teşkilatı kurmuşlardı. Şimdi Büyük Camii'nin yanı başında bir

mahzenden başlayarak, ta kale dibindeki eski şehire kadar uzanan tüneller

yapmışlardır. Öyle ki, bu tünellerden atlı olarak geçmek bile mümkündü.Bir gün bir tünelin, üstünün çökmesi üzerine bir nöbetçi

tarafından tesadüfen bulundu. Hatta Ermenilerden birisinin ihbarı üzerine, Aram

Paşa'yı, Büyük Camii civarında bir mahzende yakaladılar ise de, o günkü

politikalar sebebiyle kendisine hiçbir şey yapılmadı, salıverildi.

Kısaca Ermeniler adam akıllı teşkilatlandırılmışlardı. Zaten

ticaret hayatını ellerinde tutan Ermeniler iktisadi bakımdan da gayet iyi

durumda idiler. Ermeni ve Yahudilere, orduya silahlı olarak katılmak izni

verildikten sonra Van fırkası giderken Ermeni çeteciler orduya kendi

silahlarıyla birlikte katılmışlardı. Bizim askerlerimizin elinde ham demirden

Alman yapımı iptidai tüfekler vardı, dört mermi attın mı, beşincisi önüne

düşerdi. Daha sonra Van'a dönen Hacı Latif Bey ve başkalarından duyduğumuza

göre, Van fırkasında bulunan Ermeniler askerlerimizi arkadan vuruyorlarmış.

Hatta Doğu Cephesi'nden gelen ve Van'daki hastanelerde yatmakta olan yaralı Türk

askerleri de Ermeni hemşire ve doktorlar tarafından zehirlenmek suretiyle

öldürülüyorlarmış.Van'daki duruma gelince: Ruslar bu sırada Muradiye, Özalp ve

Başkale'den olmak üzere üç koldan harekete geçmişlerdi. Şehirde ise Ermeniler

isyan etmiş, 29 gündür Müslüman ahaliye karşı harp ediyorlardı. Hatta bizim üç

kışlamız vardı (Hacı Bekir, Aziziye, Toprakkale). Onar kişiden, yani birer manga

asker nöbet tutardı. Bu kışlalara da baskınlar yaparak askerlerimizi koyun gibi

boğazladılar, kapı komşumuzun amcası Ali Çavuş da orada şehit olmuştu.

Bizim zaten çok zayıf olan milis güçlerimiz mazgallar kazmak

suretiyle savaşmaya çalışırken onlar makinalarla duvarlarda gedikler açıp her

tarafı yaylım ateşine tutuyor; gazyağı tenekelerini döküp ateşe veriyor,

kendileri yer altındaki mahzenlere iniyorlardı. 29 gün boyunca bu zalim

saldırılar devam etti. Nihayet Müslüman ahalinin daha fazla kırılmaması için

hicret emri verildi. Vasıtaları olanlar vasıtalarıyla, olmayanlar büyük bir

perişanlık içerisinde yollara düştük. İnsanlar yollarda çocuklarını bıraktı,

açlıktan, salgın hastalıktan kırıldı.Burada şunu hatırlatmak gerekir ki, Ermeniler yalnızca Van'da

değil köylerde de büyük zulüm yapmışlardı. Tımar'ın, Başkale'nin, Özalp'ın

köylerinden Müslüman halkın evlerini ot tıkayıp ateşe veriyor, dışarı kaçmak

isteyenleri de kurşunla, süngüyle öldürüyorlardı. Zeve'de birkaç köyün halkı

Ermenilere karşı birleşerek savaşmış; ancak mağlup olan yedi köyün halkı birkaç

kişi dışında, burada toptan yok edilmiştir. Şimdi anıt da dikilmiş olan bu köyde

hâlâ, toplu halde katledilmiş insanların cesetleri çıkmaktadır.Sonra buradan hicret eden insanlar için oniki gemi tahsis

edilmişti. Dört tanesinde Van'da görevli memur ve aileleri vardı. Tabii

gemiciler de hep Ermeni'ydiler. Dört gemi dolusu insanı bu gemicilerin

yardımıyla adaya (Adır) çıkaran Ermeni fedailer bu insanların hepsini

katlettiler. Diğer sekiz geminin ahalisi de Tatvan yakınındaki bir adada

tahassun etmiş olan Ermeniler tarafından yok edilmek istendi ise de onların

silahları bulunduğundan savaşarak az bir kayıpla kurtulmayı başarmışlardır.Van'dan göç ettiğimizde önce Bitlis'e, oradan Diyarbakır'a

gittik. Yol boyunca Ermeni zulmünün izlerini gördük. Nihayet Van'a döndükten

sonra, gördüklerimizi, duyduklarımızı anlatacağım. İnsanlara her türlü işkenceyi

yapmışlar. Allah rahmet etsin. Yüz küsur yaşlarında İsa Hoca adında bir zat

vardı. Eşeğe binip gezmişler, Evlere baskınlar yaparak talan etmişler; kadınları

kızları toplayarak Ziya Bey'in evine doldurmuşlar, hepsinin namuslarını

defalarca kirletmişler. Öldürdükleri insanları kuyulara atmışlar; hatta bizim

camiin kuyusunu bile cesetlerle doldurmuşlar.Cevdet Paşa birinci defa Van'a girdiğinde, kocası harpte olup

hayvanı olmadığı için gidememiş ve esir düşmüş bu kadınlardan 130.unu

jandarmalara teslim ederek Diyarbakır'a gönderdi. Hatta bunlardan otuz kadarı da

bizim evde kalırlardı. Kirman eğirmek suretiyle geçimlerini sağlarlardı. Onlara

tayın de verilirdi. Onların anlattıklarına göre Ermeni çetelerinden gördükleri

zulüm ve işkencenin haddi hesabı yoktu. Erkeklerin derilerini yüzmek, uzuvlarını

kesmek; kadınların da namuslarını kirletmek, kazığa oturtmak gibi zulümlere

maruz bırakıyorlardı. Biz Van'a dört sene sonra döndük. Evvela iki sene kaldık: Van'a

geri geldik: Ancak Rusların şehre girmesi üzerine yeniden göç etmek zorunda

kaldık. Bu defa Siirt'e kadar gittik. Döndüğümüzde 200-250 kadar Ermeni hanesi

Çarpanak Adasında tahassun etmişlerdi. Türkler nasıl olsa gider, biz yine Van'a

yerleşiriz diye umuyorlardı. Bunların çoğu da sanatkardı ancak bir süre sonra

çıkarılan kanunla koruma altında, hükümet tarafından Revan'a gönderildiler.Ancak yedi defa düşmanın girip çıktığı Van , Ermeni mahalleleri

dışında tamamen harap olmuştu. Van'ı yeniden imar ettik.Şeyh Cemal TalayBaba Adı : Cimşid

Ana Adı : Fatma

Doğum Yeri :

Van

Doğum Tarihi : 1901Ermeniler, Ruslar'dan silah yardımı görüyorlardı. Van'da

konsoloslukları bulunan İngiltere, Fransa ve Amerika'nın teşvikleriyle Ruslar

tarafından silahlandırmakta olan Ermeniler, 1915 yılı başlarında taşkınlıklarını

artırmışlardı. Ben o sıralarda 13 yaşında idim.Ruslar silah yardımını gizli yollardan yapıyorlardı. Rusya'dan

Trabzon limanına gönderilen ve oradan deve kervanlarıyla Van'a ulaşan şeker ve

gazyağı yükleri içerisinde gönderilen yeni model silahlarla donatılıyorlardı.

Hangevenk'de (eski şehir meydanı) kervan mallarının dağıtımı yapılırdı;gazyağı

tenekeleri içerisinde getirilen silahlar da gizlice Ermeni milislere verilirdi.

Ermeni isyancıların Van'daki lideri Aram paşa idi; ancak Taşnak komitesi

reisinin adını hatırlamıyorum. Hepsi de Van merkez olmak üzere toprak

iddialarında bulunuyorlardı. XI. Fırka Van'da görev yapıyordu. Seferberlik

dolayısıyla bu Askeri kuvvetimiz Erzurum'a gitti. Bundan cesaret bulan Ermeni

çeteciler faaliyetlerini artırarak Müslüman ahaliye zulmetmeye

başladılar.Fedailer, Müslüman köylere ve mahallelere baskınlar düzenliyorlardı.

Onlara karşı yalnızca, Diyarbakırlı İmam Osman Hoca önderliğinde, şehirde cephe

dışında kalmış olan yaşlı ve askerlik çağından küçük gençlerden mürekkep milis

kuvvetlerimiz vardı. Şimdi o olaylardan hatırladığım bir tanesini anlatayım. Biz

Ermenilerle aynı okullara giderdik. Ermeni komitacılarından olan bazı öğrenciler

Rüştü adlı bir arkadaşımızı ders çalışmak bahanesiyle kandırıp evinden

alıyorlar. Okul, hükümet konağının yanında. Onlar delikanlıyı Sanayi Çarşısı'nın

olduğu yerdeki Isıtma köprüsüne getiriyorlar. Irzına geçip,türlü hakaretlere

uğrattıktan sonra öldürüyorlar. Ailesi ertesi gün cesedi buldular. Onun için bir

de türkü yaktılar.Arabaya bindim belim büküldü,Zalim atlı vurdu, kanım

döküldü.Aradım, bulamadım derdime derman, aman başıma Ferman.Aman Mahmud Emmi

kaldırın beni.Aradım bulamadım derdime derman, aman başıma Ferman,Kanımı

kurtarmak için başıma çare.Bizim milis kuvvetlerimiz, şimdi Van Devlet

Hastanesi'nin karşısında bulunan Mahmut Ağa kışlasında bulunuyorlardı. Ermeniler

ile harp etmeden bir gün önce milislerimiz nöbetteydiler. Fakat Ermeniler

geceden hazırlık görmüşler, Hükümet Konağı'nın duvarlarını delip mevzilenmişler.

Milislerimiz sabah namazı için kışlanın yanında akmakta olan bir akarsuda (Kara

Mehmet) abdest alırlarken kurşun yağmuruna tutulmuşlar.Bir çok milisimiz orada şehit oldu. Artık Müslüman ahali ile

Ermeniler arasında çatışmalar başlamıştı. Herkes sokaklara döküldü. Bir

kargaşadır aldı yürüdü. Biz de kalktık okula gittik. İki öğretmenimiz vardı;

biri Selanikli, diğeri Edirneli. Bize hadi yavrular, okul tatil oldu,

helalleşelim, belki bir daha kavuşmak mümkün olmaz dediler ve Ermeni

kurşunlarına hedef olmamamız için ara yollardan gitmemizi tembihlediler.Okuldan ayrıldık, fakat biz birkaç arkadaşımızla yine eski

yolumuzdan gidiyorduk. Baktık Tebrizkapı'nın orada silah, mühimmat deposunu

açmışlar, silah dağıtıyorlar, Ermeni çetelere karşı Müslüman ahaliye. O sırada

baktık birkaç Ermeni arka taraftan kaleye çıkıyor. Silah dağıtan adama haber

verdik. Elindeki cephane sandığını yere atıp Analıkız'ın olduğu yerden onlara

ateş açtı. Ermeniler kaçtılar. 2-3 Nisan 1331 tarihinde harp başladı. Ruslar da

1330 (1914-15)'da henüz cepheyi yaramamışlar. Fakat Çaldıran- Bahçesaray'dan

geçip askerimizi arkadan sarmışlardı. Molla Hasan köyünde karargah kurdular.

Hatta buradan askerimize cephane silah gönderilmek istendi ise de; malzemeyi

götürmekte olan genç öğrenci ve yaşlılar soğuk sebebiyle ilerleyemediler.

Onlardan birçoğu kötü hava şartları yüzünden şehit oldular.Biz de hiçbir yere

hareket edemedik. Fakat baharda Ermeniler iyice azıtmışlar; 10 Mayıs 1331 (1915)

'de Ruslar da Van'a doğru hareket etmişlerdi. Bunun üzerine Vali Cevdet Bey'in

emriyle biz de Van'dan muhacir olduk. Harp sırasında ne alınabilirse onları

alarak yollara düştük. Ermeni zulmü öyle bir noktaya gelmişti ki, yaşlı, hasta,

esir, kadın, çocuk hiç kimse kurtulamıyordu. Mezalim o derecede ki, baş

destekçileri olan Ruslar bile, Ermenileri bu tür hareketlerden men etmeye

uğraşıyorlardı.Benim anneannem, adı Mihri idi, dayımın birisinin belden aşağı

felçli olması dolayısıyla, bizimle birlikte muhacir olamamıştı. Bu olaylar

sırasında dili tutulan anneannem daha sonra işaretlerle anlatmıştı. Dayımın

bıyıklarını etleriyle birlikte kesmişler. Hacı Ziya Bey'in esirhane haline

getirilen evine götürmüşler. Oradaki esirlere envai çeşit eziyet etmişler; tâ ki

Ruslar gelene kadar. Alemiz muhacirliğe 23 kişilik bir kafile halinde çıktık.

Bitlis, Urfa yollarında ailemizin çoğunluğunu kaybettik. Van'a ancak iki kişi

olarak döndük. Muhaceratta ilk durağımız Bitlis idi; 11 günde vardık oraya.

Sonra Siirt'te gittik, orada akrabalarımız vardı, bir-iki ay kaldık. Rus'un

yaklaşması haberi üzerine tekrar yola koyulduk. Diyarbakır'a gidiyorduk. 250

kişilik kafile idik. Yollarda susuzluktan, açlıktan perişan olduk. Oradan

Kurtalan'a vardık. Diyarbakır'a gittik. Kebir köyüne indik. Fakat sıcaktan

dolayı fazla kalamadık. Tekrar Van'a dönmek üzere yola çıktık.

Zoh (Kurtalan)'a geldiğimizde; Rus'un tekrar Van'a girdiğini

öğrenince Siirt'e gittik. 1332 baharında da Bağdat'a gittik. İngilizlerin

oralarda ilerlemesi üzerine Mardin'e geldik. 1333'te Urfa'ya geldik. Urfa'ya

giren Fransızlar Halep Ermenilerini şehre getirerek Müslümanlara eziyetlere

başladılar. 22 gün harp ettik.Sonuç malum yenildiler. Nihayet 20 Mayıs 1331'de

ayrıldığımız Van'a, Ekim 1337'de 23 kişilik aileden ayakta kalabilen iki kardeş

dönebildik. Van tamamıyla harabe olmuştu. Ermeniler her tarafı yakıp

yıkmışlardı. Yalnızca Ermenilere ait olan evler yerinde duruyordu. Hatta Türk

ordusunun Van'a girmesi üzerine Türk Halkına reva gördükleri zulme misilleme

yapılacağını düşünen 2.000 kadar zanaatkar Ermeni Adır adasına sığınmışlardı.

Türk Hükümeti onların güvenlik içerisinde Revan'a gitmelerini sağlamıştı.Salih TaşçıBaba Adı : Mirza

Ana Adı : Hane

Doğum Yeri : Van

Doğum

Tarihi : 1883Rusların yardımlarıyla ayaklanan Ermeniler, yıllarca birlikte

yaşadıkları Müslümanlara karşı harp etmeye başladılar. Maksatları bizden toprak

koparmak, devlet kurmaktı. Yer altında mahzende tahkimat yapan Ermeniler,

cinayetlerini işledikten sonra rahatça buralarda barınıyorlardı.Van'ın içinde, kalede, köylerde büyük zulümler yaptılar.

Başlarında Aram Paşa adlı birisi vardı. Silah ve cephane bakımından çok zengin

olan Ermeniler karşısında yenik düştük. Bunun üzerine daha fazla kayıp vermemek

için hicrete karar verildi.Halkın bir kısmı Bitlis'e doğru kara yolundan, bir kısmı deniz

yolundan gittiler; gidemeyenler toptan katledildiler. Vanlı muhacirler

Türkiye'nin her yanına dağıldılar. Bitlis'e, Diyarbakır'a, Elazığ'a, Nazilli'ye,

Burdur'a gittiler. Fakat bundan daha büyük mezalim Van'ın köylerinde yapılmıştı.

Köylerde Ermenilerle Ruslar yolları tuttular. Erkekleri katledip, tertemiz

kadınları kirlettiler. Köylerdeki Ermeni eşkıyalar bundan sonra Van'da toplanıp

cürümlerine burada devam ettiler. Kısaca tam felaket olmuştu. Van gölünde

eskiden yelkenli gemiler vardı. O kadar çok zulmettiler ki, gemilere

doldurdukları insanları, öldürmekten bıktıkları insanları, diri diri suya

attılar. Ermeniler o ihtiyar insanlarımızı alınlarından, ellerinden duvarlara

çivilediler. Bizde gücümüzün yettiği kadar direndik, savaştık. Tabii savaş

gerektiriyorsa yaptık. Fakat savaş dışında hiçbir Ermeni, hele kadın ve

çocuklara dokunulmadı.Ama Ermeni Ermeniliğini yaptı. Ben 6-7 sene sonra (İran

cephesinden) askerden döndüğümde (1921), Van'ı tam bir virane olarak gördüm.

Türk mahalleleri Ermeni ve Ruslar tarafından ateşe verilmiş, Müslüman halkın

malları yağma edilmişti. Ermeni mahallelerinde ise tek bir yıkık ev yoktu. Van

bomboştu. Tek-tük Müslümanlar gelmeye başladılar. Herkes yeniden evini barkını

yaptı, şehri yeniden kurduk.Bekir Yörük

Baba Adı : Yusuf

Doğum Yeri : Van

Doğum Tarihi : 1900Ermenilerle aynı mahallelerde otururduk. Biz de Norşin

mahallesinde onlarla oturur, iyi de geçinirdik. Ta ki Ruslar müdahale edene

kadar. O günlerde Ermeni gençler (tığalar) Ruslar'ın teşvikiyle komiteler

kurdular ve taşkınlıklar yapmaya başladılar. Komiser Nuri Efendi'yi öldürüp

çarşıda arkın içerisine attılar. Haşbağ'nda pota memurunu öldürdüler, telefonu

göğsüne bıraktılar. Bugün, yerinde hamam yapılmış olan bir binayı bombaladılar,

enkazın altında kalan 20 kişi şehit oldu.Meşrutiyet ilan edilmiş, müftü ile keşiş el sıkışarak sözde

Müslümanlarla Hıristiyanların kardeşliğini ilan etmişlerdi. O zaman Van Valisi

Tahsin Bey'di. Müftü ağlayarak el sıkışmak zorunda kaldı. Ancak hadiseler

aleyhimize gelişti. Komitacılar giderek azıttılar, isyan başladı. Ermenilerle 29

gün Haşbağı'nda harp ettik. Silahımız yoktu. Tümen Erzurum'a gidince tamamen

korumasız kalmıştık.Meşrutiyet'ten sonra orduya alınan Ermeniler de bizim

silahımızla bizi vurdular. Orduda kalanlar da askerimizi arkadan vurdular.

Müslüman mahallelerde kalan yaşlı ve yeni yetme gençler sabaha kadar devriye

geziyorduk. Bu arada kışlayı bombaladılar. Ruslar yardım için tenekelerle

altınlar gönderdiler. Bu mücadele 29 gün sürdü. Rusların gelişine kadar devam

etti. Yaşlı Ermeniler bu kavgayı istemiyorlardı. Çünkü Van'ın zengini, en iyi

hayat süren Ermenilerdi. Eski Van şehrinde çok sayıda Avrupa kumaş satan

mağazaları, 1.000 kadar dükkanları vardı. Tüccar ve servet sahibi idiler. Bu

olaylar çıkınca civar köy ve kasabaların ahalisi hep Van'a döküldü. Bu dükkanlar

iki gün içinde yok olup gittiler. Sonra 50 gemi dolusu insan Van'dan hicret ettik, gemilerin

üçünde yaralı askerler vardı. Cevdet Paşa halkı iskeleden gemilere bindirdi.

Adaya gittik (Adır Adası). Burada Ermeni tığalar yer altında talim görüyorlardı.

Adada 9 gün kaldık. Tahta yelkenli gemilerin bir kısmını dalgalar parçaladı.

Adada kuyular vardı. İki fırın vardı. Buradan (Van'dan) kimse bir şey alıp

gitmedi. Aç kaldık, perişan olduk. Ağabeyim de subaydı, Erzurum'dan yaralı olarak gelmişti.

Başlarında bir yüzbaşı vardı. Ermenilerin bizi keseceğini düşünen ağabeyim, onu

ikna etti. 10 gemi oradan ayrıldık. Çok da fazla gidemedik. Ahlat'tan bu yana

kıyıda kaldık. Zor şartlarda ertesi gün ancak Tatvan'a vardık. Biz ayrıldığımız

gün Ermeniler her tarafı yangın yerine çevirdiler. Van'da Türkiye'nin her

yanından gelen yaralı askerler vardı. Ermeniler onların yatmakta oldukları

kiralık evlerden yapılma hastaneleri ateşe verdiler. O yüzden burada 67

vilayetin şehidi yatmaktadır, buralar mukaddes topraklardır. Amcam çok yaşlı

idi, adı Teren ağa idi. Van'dan ayrılırken onu götürememiştik. Kendisi, karısı,

kızı, iki torunu (kızının kocası da çayda boğulmuştu. Kaynatası, gelinini

bırakmamıştı). Ermeni tığaları amcamı, o çocukları baltayla parçalayıp öldürmüş.

Kızı, burada Amerikan okulu vardı. (Van'da ecnebilerin konsoloslukları vardı.

Olaylar çok şiddetlenince terk edip gitmişlerdi), kız oraya sığınıyor. Ermeniler

onu da binanın ikinci katından atıp şehid etmişler.Tatvan'dan Bitlis'e geçtik.

İki aya yakın bir zaman da orada kaldık. Ruslar gelince yeniden yollara düştük.

Hizan'a, oradan Diyarbakır'a gittik. Biz buradan gittikten sonra Jandarma

Kumandanı, Vali Vekili olan amcam, Ömer Bey'e rapor gelirdi. Mansur Çavuş adlı

birisi vardı. Ömer Bey'e rapor getirdiğinde hüngür hüngür Sebebi sorulduğunda

şunları anlattı.Van'ın boşaltılmasından üç gün sonra şehidleri toplamaya

gittik. Yüzlerce yaşlı kadını, kazığa oturtmuşlar. Başlarında örtüleri, adeta

oturuyormuş gibilerdi. Yakına, yanlarına gidince kazığa oturtulmak suretiyle

şehid edilmiş olduklarını gördük. Akla sığmayacak binlerce vahşet örneği bu

olayları gören Müslüman şahitler ağlayarak Ömer Bey'e rapor eder. O da M.

Kemal'e bildirirdi. Nihayet Ruslar geldi. Van'ın neredeyse beşte dördünün yok

edildiği bu vahşete onlar bile razı olmadılar.Ermenilerin katlettiklerinden

başka, birçok insan da muhacerette öldü. Çoğu açlık ve hastalıktan yollarda

kırıldı. Van'dan giderken hiç kimse bir şey alamadı ki yanına. Üç yıl sonra

hicretten döndüğümüzde Van'da Müslüman mahallelerini yerle bir edilmiş olarak

bulduk. Ama Ermenilere ait yerler sapasağlam ayakta idi. Döndüğümüzde Van'da

2000 kadar da Ermeni yaşıyordu. Türkler dönmeye başlayınca adaya kaçtılar. Daha

sonra (2 sene) hükümet onları Revan'a gönderdi.İbrahim Sargın

Baba Adı : Halil

Doğum Yeri : Van-Zeve

Doğum Tarihi :

1903- Ben esasen Ermenilerin büyük katliam yaptıkları meşhur Zeve

köyündenim.

- Ermeniler isyan çıkardıklarında siz kaç yaşında idiniz?

-

Ben o zaman 11 yaşını yeni bitirmiş bulunuyordum.

- Babanız ve Anneniz o

zaman sağ mıydı?

- Evet, sağdı.

- Onlar Ermenilerin bir zulmüne uğradı mı

?

- Onları bilahare ben anlatacağım. Önce, Ermenilerin ilk durumlarını izah

etmeye çalışacağım.Ermenilerin ve Rusların ne melun olduklarını, çeteler kurmak

suretiyle Osmanlı Devleti'ni arkadan vurma çabalarını biliyoruz. O zamanlar

Rumlar Ermenileri haraca bağlamışlardı. Ermeniler Osmanlı Devleti'ne bir altın,

vergi verirlerdi. Olmayandan yani fakirden ise, beş mecidiye alınırdı. Bu Sultan

Hamid ve Reşat döneminde bazı değişikliklere uğradı. Dediler ki, Ermenilerle

Müslümanlar eşit şartlara sahip olacaklar. Kardeş olacaklar. Bu şekilde bir

kanun çıkartıldı. Bu kanunla dendi ki: Ben sizden haracı kaldırdım. Artık

bizimle eşit oldunuz kardeş oldunuz.Artık davullar, zurnalar çalındı, Ermeni pazarıyla bizim din

adamlarımız kucaklaşıp öpüştüler. Ancak bu zamanda Ermenilerin bizlerle beraber

askerlik yapmaları da kararlaştırıldı. Bizim mekteplerimizde okumaları istendi.

Ermeniler bu şekilde görünce dedi ki: Dünya varmış Aslında padişahlar bunların

ne melun ve hain olduklarını çok iyi bilirlerdi. Bunlara fırsat vermeye

gelmezdi. Bunlar fırsatı bulur bulmaz hemen komite teşkilatları yaptılar.

Komiteleri kurduktan sonra, Fransa'dan, İngiltere'den para, Rusya'dan da silah

isteyelim dediler. Ruslar ile işbirliği yapalım. Ruslar bize silah, cephane

göndersinler. Biz de burada silahlanalım. Biz içten Osmanlıyı vuralım. Ruslar da

dışarıdan vursunlar diyerek anlaştılar.

Ruslar ne yaptı? Soba boruları veya 4-5 milim kalınlığında soba

saclarından depolar yaptılar. Bunların boyları bir metre, genişliği de yarım

metre idi. Bizim bazı ihtiyaçlarımız ve gazımız Rusya'dan geliyordu. Ruslar bu

depoların içine silah ve cephane ile, üstüne de gazyağı koyarak develerle

Ermenilere silah gönderdiler.Ermenilere bu şekilde silah ve cephane getirildikten sonra

Rusya'dan bir komiteci getirdiler. İsmi Aram idi. Bunun bir gözü de kördü. Bunun

ismini Aram Paşa koydular. Bu bir Rus Ermenisi idi. Bir de Muş tarafına Antranik

isimli birini getirdiler. Onunda adını Antranik Paşa koydular. Birde Erçek

nahiyesinin Karagündüz köyünde Şahin takma adlı bir Ermeni komite reisi vardı.

Bunlar bu bölgelerde komite teşkilatı kurar, oradan da bizim Türk hududuna

gelir, huduttan içeri girer Türk köylerini vurup Türkleri öldürüp geri

kaçarlardı. Bunlar Karagündüz'e atları ile gelir, silah ve çete mensuplarını

memleketin içine sokarlardı. -

Nahiyenin ismini tekrarlar mısınız?- İsmi Erçek'tir.- O dönemde

çevrede kurulan komitelerin isimlerini ve liderlerinin kimler olduğunu

hatırlıyor musunuz?- Bazılarının isimlerini daha önce söyledim. Başka

hatırlamıyorum. Bunlar bu şekilde silahlandılar. Bunlar atlar ile geldiler.

Şisanus köyünü ambar yaptılar, daha sonra buradan iskele köyü var, tamamıyla

Ermenidir. Buraya taşınmışlar. Ayrıca bu gölün üzerinde muazzam büyük gemiler

vardı. 500-600 kişi taşıyabilirdi. 14 Bu gemiler ile silahlar; Adilcevaz, Ahlat,

Erciş, ve Gevaş'a taşınırdı. Bir kısmı da Tatvan'a, oradan Muş ve Bitlis'e

gönderilirdi. İşte bu silahlar ile Ermeniler tamamıyla silahlandılar. Artık çete

kurmaya başladılar. Daha doğrusu fedailer teşkil edip bunları adalarda

sakladılar. Akdamar adasında, Çarpanak adasında, Kadir adasında.

Bu fedailer daha sonra etrafa dağıldılar, millete hakaret

etmeye, tahrik etmeye, bu şekilde devam ettikten sonra dediler ki: Artık biz

Ruslar ile iyi geçinelim. Rusya Osmanlı Devleti'ne ilan-ı harp ettikten sonra

bizim askerlerimiz buradan tamamıyla çekildi. Bir kısmı Kafkasya cephesinde, bir

kısmı İran cephesine gitti. Ancak Ermeni askerler de bizimkiler ile beraber

cepheye gittiler. İki taraf muharebeye başladı. Muharebe başladıktan sonra,

bizim askerlerimiz bakıyorlar ki arkadan vuruluyorlar. Doktorlar Allah, Allah

diyor. Askerlerin önden vurulması lazım. Neden arkadan vurulsun? Bir de

anlıyorlar ki, Ermeni askerler fırsat buldu mu bizim askerlerimizi vuruyorlar.

Bu durumda belki binlerce askerimizi şehit etmişler. Anlaşıldığı zaman iş işten

geçmişti.Bu hainlerin bir kısmı tutuldu. Ancak bir kısmı Rus ordusuna

kaçtılar. Bu savaş ikibuçuk yıl devam etti. Bizim askerimiz çok kötü durumlara

düştüler. Askerimiz geri çekilmek zorunda kaldı. Böylece Rus askerleri

ilerlemeye başladı. İlerlemeye başlayınca, Çaldıran ovası var, oraya geldikleri

zaman burada bir de Sultan Hamid devrinde teşkil edilen, aşiretlerden kurulan

Hamidiye alayı askerleri vardı. Bunlara dedi ki : Ben sizden asker vermenizi

istiyorum. Cephane ve silah benden, asker sizden. Siz buraları müdafaa

edeceksiniz. Böylece Hamidiye teşkilattan faydalanılmaya başlandı. Rusların

Çaldıran'a geldiğini duyan askerin birisi hemen köyüne gelip (Derebey Köyü)

muhtara sesleniyor. Tarlanızı niye sürüyorsunuz? Ruslar Çaldıran'a gelmişler.

Bu gün, yarın köyümüzde olurlar. Kalkın kaçın, yoksa hepiniz öldürülürsünüz.

Bunun üzerine köylüler toplanıyorlar. Biraz yiyecek, bir yatacak alıp Van'a

gitmek üzere hareket ediyorlar. Önce Zorava Köyüne varıyorlar. Çerkes köyüdür.

Köylüler hallerini sorunca Ruslar Çaldıran'a girmişler, Muradiye'ye yürümüşler.

Biz Van'a gidiyoruz. Bunun üzerine Zorava köylüleri de Öyleyse bizlerde

geliyoruz diyorlar. Daha sonra bu kafileye; Hakis, Zorava, Derebey, Şıh Ömer,

Şıh Kara, Şıhayne, Hıdır, Göllü, tam sekiz köy toplanıp Van'a doğru hareket

ediyorlar. Ancak Van'ın boşaldığından, hicret ettiğinden haberleri yok.Burada Everek Düzlüğü var. Oraya geldiklerinde önlerine

Ermeniler çıkıyor. Ermenice diyorlar ki, Ey zurdacik, ey akılsızlar, nereye

gidiyorsunuz? O zaman bizimkiler, Vallahi biz Van'a gidiyoruz, Van ne tarafa

muhacir olup giderse bizde oraya gideceğiz. Bunun üzerine Ermeniler Ey

keybirli şu şanlı zurdacik yani (...) bilmem ne (...) akılsızlar diyerek ağır

küfürlerle, devam ederek Türkler 6-7 gündür Van'ı terk etmiş, muhacir olmuşlar.

Cevdet Paşa devri çoktan geçti. Şimdi aram Paşa Hükümeti kuruldu. Van'da bütün

yaralılar, hastanelerdekiler, kadın çocukların hepsi kesildi. Camiler yakıldı.

Kışlalar yıkıldı. Van'da kalan bilumum Müslümanların hepsini kestik. Yalnız

20-30 kadın kalmıştı. Onları da Aram Paşa'ya teslim ettik. Dediler.Bunun üzerine Çerkez İbo Vallaha biz esir kaldık. Biz

kendimizi şuradaki Zeve köyüne atalım (Zeve benim köyümdür). Zeve köyü göle çok

yakındır. Orada bir gemi tedarik ederiz. Gemiyle çoluk çocuğumuzu kurtarırız.

Yoksa, biz esir kaldık. Dedi.Bu kafile böylece bizim köye geldiler. Bir de

baktık ki 2000 kişiden fazla insan var. Bu ne hal? diyince Vallahi biz Van'a

gidiyorduk. Ermeniler önümüzü kestiler, bize dediler ki Van muhacir olmuş bizde

buraya geldik ki, gemi tedarik edip belki çoluk çocuğumuzu kurtarırız.Mevsim

bahardı. Onun için bunları yerleştirmek kolay olmasa da bir şeyler uydurduk.

Evlere, samanlıklara, çadırlara yerleştik. 2000'den fazla onlar, 500 kişi kadar

bizim köyde insan bu şekilde kaldık.

Birde ordumuz bozulunca bizim köylü askerde silahlarıyla

beraber köye geldiler. Ama ne şekilde? Saç, sakal birbirine karışmış, elbiseleri

paramparça, üzerleri bit dolu, her biri koyun üzerinde, keneler var ya, onun

kadar olmuşlar. Bunlar da yerleştiler. Bunlar birisi benim ağabeyim Necip

birisi, amcam oğlu Mustafa, birisi eniştem Mehmet, birisi teyzem oğlu İlyas,

birisi şaban Ağa'nın oğlu Recep Çavuş, birisi Acemoğlu Mustafa'nın oğlu Seyyat

Onbaşı, birisi Acemoğlu Emrah'ın oğlu Şükrü Çavuş, idi. Bunlar o kadar

zayıftılar ki, bir deri, bir kemik kalmışlardı.Bunların üstünü çıkardılar. Onların belindeki, sırtlarındaki

bitleri tırnaklarıyla elleriyle kopardılar. Amcam Yusuf güzel berberdi usturayı

eline aldı; başlarını sıcak su ile iyice yıkadılar. Daha sonra başını ustura ile

kazımaya başladı. İnanın, bitlerin kanı yüzünden, gözünden akıyordu. Böylece

biraz olsun kendilerine geldiler. Bu şekilde iki gün geçmişti. Üçüncü günü yine

köyün hocası, Server Hoca sabah ezanını okumuştu. Namaz kılanlar namaza gitmiş,

diğerleri de işine gücüne kalkmışlardı. Bizim köyün ortasından bir ırmak geçer;

tâ, İran hududundan gelir. İlkbaharda karların erimesiyle ırmak göl haline

gelirdi. Ancak bu suyun nereden geldiğini yine tam bilmezdik. İşte coşan bu

suyun öbür tarafından bir kadın sesi duyduk. Kadın oradan seslendi. Allah

aşkına beni buradan geçirecek bir kişi yok mu? Bunun üzerine amcam atına atladı

suyun öbür tarafına geçti. Birde ne görsün, Acemoğlu Ahmet ağanın kızının Esma

değil mi? Kız Esma , bu ne hal? diye sordu. O Molla Kasım köyüne gelin

olmuştu. Esma bunun üzerine Efendi, beni karşı tarafa geçir, size anlatayım

dedi.Onu atın terkisine aldı ve karşı tarafa geçirdi. Bu sırada

namazdan çıkanlarda toplanmıştı. Onlar dedi ki: Başınızın çaresine bakın,

Hamid'i kestiler. Molla Kasım'ı, Ayanos'u kestiler. Ya bugün ya da yarın burada

olurlar. Başınızın çaresine bakın. Bunun üzerine Server Hoca'da dedi ki:

Arkadaşlar biz Müslümanız. Kötü kötüsüne ölmek bizim dinimize yakışmaz. Bakın,

60 tane silahımız var, 2 sandıkta cephanemiz var, buraya gelenlerden 8-9 tane de

askerimiz var, onlarında mermi ve silahları var, karşı duralım. Bu silah ve

mermileri babamın dayısı oğlu, Cevdet Paşa'yla beraber olan Milis reisi Hoca

Osman Efendi 60 silah ve 20 sandık cephane göndermişti.Bunu duyanlar, -Siz

bilmezsiniz köyün üstünde tepeler var. Köprü aşağıdadır. Üst kısmı düzlüktür.

Aşağısı çimenlik yani yeşilliktir- tepelerin olduğu kısımlara mevzilendiler.

Ermenileri beklemeye başladılar. Nihayet beklenen an geldi. Köyü üç taraftan

Ermeniler kuşatıp saldırıya geçtiler. Bunun üzerine bizimkiler de karşılık

verdiler. Öğleye kadar Ermeniler ile savaştılar. Bir Ya Allah dediler.

Bizimkiler onlara bir hücum yaptı. Ermeniler bozuldu. Bir kısmı Mermit köyüne,

bir kısmı Vadar köyüne kaçtılar.Bunlar kaçtıktan sonra, baktılar ki artık hayır yok; Alay köyü,

öteki Ermeni köyleri de vardır. Bu Ermeni köyü çok muazzam, 400 haneli bir

Ermeni köyüdür. Oranın Ermenilerini tamamıyla topladılar. Gene başladılar harbe.

Tam ikindi namazına kadar bu şekilde harp oldu. İkindiden sonra, Van'dan gelen

bir Erzurum caddesi vardır. Buradan baktılar ki 100 kadar atlı süratle bizim

tarafa geliyorlar. Bizimkiler dediler ki Vallahi bu bizim Osmanlı askerleridir.

Herhalde silahların seslerini işittiler, bize yardıma geldiler. Ancak, bunların

daha sonra Rus Ermenileri olduğunu anladılar. Silah sesini işitip bunlar da

buraya gelmişler.Efendime söyleyeyim, ikindiye kadar durdular. Sonra yine harp

etmeye başladılar. Bizimkilerin daha sonra mermileri bitmeye başladı. Bunu

fırsat bilen Ermeniler mevzilerdeki Türkleri şehit ederek köye girdiler. Bir

insan deryası 2000-3000 kişi o yana bu yana kaçışmaya başladı. Köy yanıyordu. O

küçük çocukları havaya atıyorlar, altına süngü tutuyorlar. Süngü çocukların

karnına batıyor. Çocuklar cıyaklayarak kuş yavrusu gibi yere düşüyordu.O kadınların bir kısmı, gelinlerin bir kısmı, kendilerini suya

attılar. Bir kısmı da, ot toyları var, ot toylarını ateşe verdiler, kendilerini

bu ot toylarının içine attılar. Böylece sanki pervane gibi dönüyorlar, hem de

türkü tutturuyorlardı. Gelin kızlar, bizim düğünümüz var. Bugün bizim düğün

günümüzdür diyorlardı.Bir kısım kadınlarımızı ve çocuklarımızı ise, samanlara

ateş atıp yaktılar. Sonra bu masum kişileri bunun içine atıp hepsini yaktılar.

Diğerlerini ise koyun boğazlar gibi kesriler. Orada tek bir çocuk kalmadı. Tabiî

benim oradan kurtul-mamı daha sonra anlatırım. Bunları tamamıyla imha ettiler.

Hiçbir canlı bırakmamak üzere karanlık düşene kadar bu şekilde kestiler. Seyyat

Onbaşı'yı diri diri tuttular, yatırdılar, soydular, çıplak bir vaziyette

omzundan yardılar, derisini yüzdüler, sonra dediler ki Sultarı Reşat terfi

vermiş, omuzlarına madalya takmışlar. Kollarını böyle burada kestiler.

Yanlarına, derisini yüzüp cep yaptılar.Köydekilerin tamamını öldürdükten sonra köyümüzde 6 tane güzel

kadından biri benim amcam kızı Seher, birisi bizim köy muhtarının karısı Esma,

biri babamın kayınbiraderinin gelini Hayriye, birisi amcam İsmail'in hanımı

Ayşe, bir de Güllü'yü öldürdüler.Sonunda bu Ermeniler çekip gittikten sonra Kırbe'nin oğlu

Asvador isimli birisi; bunlara babam Bardakçı köyünde çok iyiliklerde

bulunmuştu. Kırbe'nin hayatını kurtarmıştı. Babam tanınmış birisi idi. Asvodor

bu katliâm sırasında bizim yanımıza geldi. Babamın iki âilesi vardı. Küçük

âilesi benim annemdi. Annemi, beni ve bir bacımı kurtardı. Ermenilere, Bunlara

dokunmayın dedi ve bizim kesilmemizi önledi. Babam ihtiyat askeri olarak bu

sırada İran' da bulunuyordu. Ermeniler bu köyün tamamen katledilmesinden sonra

çekilip gittiler. Bizi sakladığı yerden daha sonra çıkarttı. Bir de ne görelim:

o yaralılar inim, inim inliyor. Allah a¢kına benim yaramı saran kimse yok mu?

Bana bir yudum su veren yok mu?? diye çırpınıyorlardı.Bu Ermeni bizi Bardakçı

köyüne getirdi. Biz bir müddet Bardakçı köyünde kaldık. Bu köyde amcam kızı

Seher bize anlatıyordu, yemin ederek anlatıyordu. Diyordu ki Akşam oldu mu

bizim içimize Ermeniler gelirdi. 150 tane kadar kadın içinden 10-11 tanesini

seçip götürürlerdi. Sabaha kadar bu kadınlara tecavüz ederlerdi. Bu kadınlar

öyle olurdu ki kan revan içinde kalır, bırakıldıklarında bacaklarını gere gere

yatar, oturamayacak durumda kalırlardı.Yine amcam kızı bir durumu daha bize naklederken, Bir kadın

ekmek yapıyor. Bu sırada yanıma gelen Ermeniler 'Sen ne yapıyorsun?'

dediklerinde 'Vallaha gördüğünüz gibi ekmek yapıyorum' Ermeniler 'Sana kebap

lazım değil mi?', deyip, süngüyü küçük çocuğa vurduğu gibi tandırın içine

yuvarlıyor. Tandırın içinde cayır cayır yanmaya başlıyor. Kadının gözleri önünde

çocuğunu diri diri yakıyorlar. diye anlattı.Bu sırada Van'da Rus hükümeti

kuruluyor ve başına da Aram Paşa diye birini getiriyorlar. Daha sonra bir ilân

yapıyorlar Kim varsa gelsin, Van'dan yiyecek-içecek serbestçe alsın

diyor.Babam bu sırada Halil Paşa fırkasıyla dayılarımın bulunduğu Hacik köyüne

geliyor. Oradan Hoşap nahiyesinin bir köyüne gidiyorlar. Bu ilânı duyunca

dayılarımla Van'a geliyorlar. Bir de ne görsünler, Van tamamen yakılmış,

yıkılmış. Eskiden şehir kale dibinde idi. Buradaki binaları, kışlaları,

camileri, hamamları, resmi binaları tamamen yakmışlar.Babam burada Haçbahan semtine geliyor. Burada Ermeni ev ve

dükkânları vardır. Asvador babamı tesadüfen görüyor. Babama Hayırlı sabahlar

ola Halil ağa diyor. Babam da Senin de hayırlı sabahların olsun Asvador

dedikten sonra Köyden ne haber sorusu üzerine Asvador Valla ne haber olsun.

Zeve'nin tamamını kestik. Yalnız senin küçük karın, oğlun ve bir de kızın Mürüfe

bizdedirler. Onları kurtardım. Ne zaman istersen onları sana teslim edeyim.

Diyor.Babam bunun üzerine Asvador'a, Bana bu iyiliği yaptın. Ben

gelsem Ermeniler beni öldürürler. Onları bana sen getir. Ben götüreyim. Diyor.

Asvador, akşam yanımıza geldiğinde, Hazırlığınızı görün, bu gün Halil ağayı

gördüm, sizi götürüp ona teslim edeceğim dedi. Asvador sabahleyin bizi bir öküz

arabasına bindirdi, Van'a getirip babama bizi teslim etti. O günü hiç unutmam.

Babam bizi buradan alıp Hoşab'a getirdi. Burada fazla kalmadık. Çünkü, Ermeniler

her gün bir köyü basıyorlardı. Pek çok kimse ya İran tarafına, ya Mardin

tarafına, ya da Diyarbakır tarafına göç etti. Canını kurtarmaya çalıştı.-

İbrahim Bey, bize Van'da olan olaylar hakkında da bilgi verebilir misiniz.?

Van'da ilk isyan çıkıyor, kale top atışıyla yıkılıyor, şehir tamamen yakılıyor,

bu arada Van'da bir Ermeni hükümeti kuruluyor. Siz Zeve'de bulunduğunuz için

Van'da olan olayları görmemiş olabilirsiniz. Bu bakımdan Van'da olan olaylar

hakkında bir bilginiz var mı?- Anlatayım; kaleyi top atışma tutup ateşe

verdiler. Biz o sırada Bardakçı köyünde bulunuyorduk. Oradan Van'daki yangını

gördük. Camiler, binalar ve kışlalar ateşe verilmişti. Kalede olan topların bir

kısmını burayı ele geçirdikten sonra aşağı attılar. Kalenin başında bulunan cami

de yandı, yıkıldı. Hamitağa kışlası vardı. Bu kışlayı da bombaladılar, yaktılar.

Buradaki Müslümanların hepsini kestiler. Bir tek canlı bırakmadılar. Geriye bir

miktar kadın kalmış.Rus Hükûmeti kurulduktan sonra bu kadınlarımız Ermenileri

Ruslara şikayet ettiler. Can güvenliği istediler. Bunun üzerine Ruslar bunların

başına nöbetçi bıraktı. Çünkü Rus askerlerine güvenleri daha fazla idi. Rus

askerleri kadınlarımızın namusuna dokunmadı. Ancak Ermeniler kadınlarımızın,

kızlarımızın namuslarını kirlettikleri gibi çocuk, yaşlı hepsini katlettiler.-

İbrahim bey, Rus askerlerinin kadınlarımıza dokunmamasının sebepleri arasında,

Rus ordusunda Türklerin bulunduğu söyleniyor. Bunun etkisi olabilir mi?- Evet

vardı. Kırım ve Kafkas Türklerinden asker ve subaylar vardı. Onlar da Müslüman

olduklarından bizim kadınlarımızı korudular. Hatta köylerine bile gönderdiler.

Mesela, Molla Kasım köyüne gönderdiler. Bu katliâm sırasında 150 kadından ancak

30 tanesini köye göndermişlerdi. Ancak bunların bir kısmına facia oldu.Molla Kasım köyünde Osmanlı askeri gelene kadar kaldılar.

Ruslar çekilirken Ermenilere kendileriyle gitmelerini istediklerinde Yok, siz

bize silahlarınızı, cephanenizi, topunuzu, malzemenizi bırakın siz gidin. Biz

Osmanlı Hükümeti ile harp ederiz dediler. Ruslar bunun üzerine bütün

ağırlıklarını Ermenilere bırakıp çekilip gittiler. Ondan sonra Ermeniler daha

insafsız oldular. Katliâma devam ettiler.Ancak bizim ordumuz Bitlis tarafından Gevaş'a kadar gelip bu

Ermeniler ile çarpışmaya başlayınca Ermeniler Van'dan çıkmaya başladılar ve

Muradiye'den Kars'a çekildiler. Rusya'ya ve İran' a geçip gittiler. Ancak bir

kısım Ermeniler yerlerini terk etmemişler, Van gölü içinde olan, Çarpanak ve

bazı küçük adacıklarda kalmışlardı.- Sizin Zeve köyünde hiç Ermeni âile var

mıydı?- Hayır hiç bir âile yoktu.- Peki, Ermeniler Ruslar ile birlikte bir

Ermeni hükümeti kurmuş ve büyük şenlikler yapmışlar. O sırada siz nerede

bulunuyordunuz?- O zaman biz Zeve'de idik.- Sizle birlikte Zeve'den kaç kişi

kurtulmuştu?- Zeve'de benden başka altı kadın kurtuldu. Çoluk çocuk hiç kimse

kalmadı. Bu da babamın daha önce yaptığı bir iyilikten dolayı olmuştu.- Van

kalesinin altında bir caminin yakıldığı söyleniyor. Bu camii Van'da mı yoksa

Zeve'de mi, hangisi yakılıyor?- Esas olarak Van'da, fakat Zeve'de de camii

yakılıyor, ayrıca Van da Kayaçelebi Camii, Ulu Camii, Hüsrev Paşa Camii ve irili

ufaklı pek çok mescidi yaktılar. Bugün bunların hâlâ izleri duruyor.- Van'da

yakılan camilerin içinde insan bulunuyor muydu?- Muhakkak bulunuyordu.- Zeve'de

ki camilerin içinde bulunuyor muydu?- Pek çoğu zaten camilere doldurmuş veya

oraya sığınmak için girmişlerdi. Bunlardan, birisi Hamza dayı birisi Devriş,

birisi de Derebeyli idi. Diğerlerinin isimlerini hatırlamıyorum. Yine Zeve'de

büyük bir zat vardı: Sultan Hacı Hamza. Belki ismini işitmişsinizdir. Şeyh Sadi

Siraci bölgeye gelen Seyyidler zamanında, Eba Müslim İslâmiyeti yaymaya

çalışmış. Bu arada ilk tekkeyi Sultan Hacı Hamza kuruyor.- Bu katliâm sırasında

Türklerin Tekke'ye sığındığı, böylece Ermenilerin öldürmeyeceği düşünülmüş. Bu

husus doğru mu?- Sığınma Tekke'ye değil. Türbe'ye oluyor.- Ancak bu Türbe'yi de

yaktıklan söyleniyor. Doğru mu?- Doğru Türbe'yi de ateşe veriyorlar. Ancak

içindeki üç kişi kurtuluyor. Yandıkları zannedilip bırakılıyor. Maalesef, camii,

türbe demiyorlar, içindekiler ile birlikte tamamını yaktılar. Allah o günleri

bir daha yaşatmasın.Ayşe Sevimli

Baba Adı : Derviş

Anne Adı : Hayriye

Doğum Yer i:

Van-Zeve (Zaviye)

Doğum Tarihi : 1897Köylüler Ermenilerin geleceğini duyunca, ellerinden geldiği

kadar tedbir aldılar. Tepelere hep mevziler kazdılar. Hükümet de silah verdi.

Yedi köyün ahalisi bizim köye doldu. Köyde insandan, arabadan adım atacak yer

kalmamıştı. Bir sabah Ermenilerin gelmekte olduklarını haber verdiler. Erkekler

mevzilere koştu. Savaşmaya başladılar. Bizimkilere ne cephane ne silah yardımı

yok. Nihayet Ermeniler köye girdiler.Mevzilerde sehid olanlar oldu. Diğerlerini evlere doldurup

gazyağı döküp ateşe verdiler. Aşağılarda bir samanlık vardı. Biz oraya

saklandık. Ben bir sepetin altına girdim. Ermeniler buldukları herkesi

öldürdüler. Samanlığa da ateş ettiler, annemin leçeğine geldi, yaktı, kendisine

bir şey olmadı. Pek kurtulan olmadı. İki kadın daha kurtuldu.Bizden önce

Bardakçı'ya gitmişler. Biz gece yarısı dışarıya çıktık, ya Rabbi kimseye

gösterme, kan, ateş, inlemeler, feryatlar göğe yükseliyordu. Birisinin

yanlarında budlarına cepler açıp nişanlar çizdiklerini söyleyip eziyet

ettiklerini gördüm. Bu Seyyad Onbaşı idi. Bardakçı'ya yaklaştığımızda, derenin

öbür tarafında Mehmetgilin evin orada yeşilliğin üzerinde beş erkeği kollarından

birbirlerine bağlamış, kurşun sıkıyorlardı. Onlar yere yıkılınca defalarca

süngüleyerek öldürdüler. (Allah'ım sen gösterme bir daha).Annem para-ziynet eşyası nesi var, nesi yoksa onlara verdi.

Bize bir şey yapmamaları için. Sonra bizi Van'a getirdiler. O arada ellerindeki

esirlere akla gelmeyen işkenceler ettiler. Dört ay bir kışlada kaldık. Sonra

muhacir olduk. 1918 Nisan'ına kadar muhacir kaldık.Hacı Zekeriya KoçBaba Adı : Yakup

Ana Adı : Nadide

Doğum Yeri :

Van-Ayanıs

Doğum Tarihi : 1908Biz Ermeni olayları çıktığı sırada kendi köyümüzde, Ayanıs'ta

bulunuyorduk. Bu çevrede tamamen Müslüman köyü Zeve, Mollakasım ve Ayanıs idi.

Diğer köylerde beşer-onar hane Ermeni vardı. Bu mesela çıkmadan önce bizim

Ermenilerle gidiş gelişimiz çok iyi idi. Mesela Ermenilerin çok olduğu Alaköy

ile çok iyi görüşürdük, onlar bizi ziyafete çağırır, biz onları çağırırdık,

aramızda hiçbir düşmanlık yoktu. Sonra bu işler başlayıp Van'da muhacir olunca, biz de hicret

etmeye karar verdik. Toplandık, dört araba dolusu, ne alabildiysek doldurduk,

yola çıktık. Mağrip vakti biz yola çıkacakken Van'dan bir adam geldi, nereye

gittiğimizi sordu, anlattık. Bize Vay toprak başınıza, nereye kaçıyorsunuz? Top

bizde, tüfek bizde, asker bizde dönün oturun dedi.Bunun üzerine herkes evlerine döndü. Üç gün geçti, dördüncü gün

olduğunda büyükanamın kapısındaydık. Bizim köylü üç adam vardı, nenem ekmeğin

üzerine yağ yaymış, ben öyle ayakta onu yiyordum. Tek silah sesi duyduk, o

adamlar dediler ki, Bu silah Ermeni silahı sesi, teneke gibi vınlıyor (bizim

silahlarımız şakıldardı), bu işte bir iş var dediler. O sırada Mollakasım'dan birisi geldi, bizim köyün başında

tepede durdu, dedi ki Daha ne duruyorsunuz? Kürt Alaköy'ü bastı, talan etti,

onlar öyle tepeynen gittiler. Ama Ermeniler köyleri basıyorlar dedi. Öyle

demeye kalmadı, benim amanım amcasının oğlu Dursun çıktı geldi. Yaşlı kadın ona

sordu, Dursun, balam sen niye geldin? Dursun'un elinde başparmağında bir

kurşun saplanmış, anlattı:Köyü hep kestiler, ben kaçtım. Köyün halkı daha toplanmaya

fırsat bulamadan kafir köyü sardı. Kuzularımızı mezarlığın orada otlarlardı.

Ermeniler her birini kapıp Alaköy'e sürdüler. İçlerinden birisi de, ziyaret

vardı, mezarlığın yakınında, o ziyaretin baş kısmına mı, ayak kısmına mı def-i

hacet edip hakarette bulunmuş; amanım dediğine göre hemen orada Allah'ın emriyle

yanıp kül olmuş. Ermeniler köyün içine daldılar. Erkekleri seçip altlı-üstlü

(istif) bir odaya doldurdular. Reisleri Hamados Paşa idi (Bu adam Iran

Kürtlerini parayla asker tutmuştu), fedailerine dedi ki, Yedi yaşından yukarı

olan erkek çocukları toplayıp erkeklerin yanına katın ateşe verin.Hemen hemen bizim gibi Türkçe bilirlerdi. Ben de o zaman yedi

yaşındaydım. Anam hemen başıma bir leçek bağladı, üstüme bir entari geçirip

yanına aldı. Ben böylece kurtuldum ama aramızdan dört-beş kişiyi seçip

götürdüler, erkeklerin arasına kattılar; katar katmaz da gazyağını serpip ateşe

verdiler. Oradan yükselen feryatlar göğe çıkıyordu.Kadınları da toplayıp dışarı çıkardılar. Hanımlar siz şöyle

oturup istirahat edin, bakın köpekler ne güzel boğuşuyor diye alay ediyorlardı.

Köpek dedikleri de kiminin oğlu, kiminin kocası, babası, amcası onlar Allah

Allah ! diye feryat ediyorlardı. Bizi orada bir saat kadar oturttular. Mezarlığın yanına şöyle

döndük, kafirin biri dedi ki, Hanımlar şimdi size bir türkü söyleyeceğim. İyi

dinleyin. (Ağlayarak anlatıyor):

Aman amana döndü,Aman zamana döndü.Dünkü hoşgeldiniz,Bugün

yamana döndü.

O sırada baktık, annemin amcasının hanımını Ermeniler

vurmuşlar, çocuğu daha memede. Bir Ermeni gelip çocuğu süngüsüyle vurdu, çocuk

orada öldü. O düzlükte bir sürü insan öldürmüşlerdi. Kaçabilen kaçıyor,

kaçamayanları da gazyağı döküp yakıyorlardı kafirler. Bizi orada epeyce

oturttular. Bizim köyde Hacı Ümmet'in dayısı Hamza vardı, onun hançeri yanından

eksik olmazdı. Kafirler onu araya alıp öldürecekler, o da hücum etti; öyle ya

karşısındaki düşman, ya ölecek ya öldürecek. Sonunda Hamza'yı yakaladılar.

Öldürmeden butlarına cep yapıp ellerini soktular. Çok afedersiniz organını kesip

ağzına, burnunu kesip arkasına koydular.Bizi oradan kaldırıp Alaköy'e getirdiler, tepeye indirdiler.

Sonra mağrip zamanı köyün içine götürdüler. Orada bizi bir samanlığa

doldurdular. Kafiledeki çocuklar açlıktan feryat etmeye başladık. Demek ki o

dinsiz kafirler, öldürdükleri erkeklerin ellerini, ayaklarını, çeşitli

uzuvlarını kesip pişirip getirdiler. Çocuklar anlamadı ama, kadınlar onları

yedirmediler, açlıktan ölmek daha iyi deyip çocuklarına durumu anlattılar.Yatsı vakti olmuştu, samanlığa su verdiler. Kadınlar

çocuklarını omuzlarına almış bağrışıyorlardı. Bir müddet sonra suya bir hark

açıp boşalttılar. Ertesi günü kadınları dışarı çıkardılar, köyün dışında

taşların üzerinde elbiselerini kuruttular. Mollakasım'ın kadınları da bizden

biraz aşağıda. Onların erkeklerini de köyde kesmişler, kadınları esir

etmişlerdi.

Yani Müslüman köyleri basıp erkeklerini öldürüyor, kadınlarını

da esir edip Alaköy'de biriktiriyorlardı. Sonra bizi köyden Van'a doğru yola

çıkardılar. Mermit çayına geldiğimiz zaman, kadınların bir kısmı, Ermenilerin

elinde ölmektense kendilerini suya attılar. Gavurlar arkalarından ateş açıp

bazılarını öldürdüler. Suya atlamak isteyenlerin bazılarını kollarını,

kafalarını kırdılar.Biz de, ben anam, amcamın hanımı ve büyükanam (nenem)

beraberdik. Kardeşim memede idi, anam da kendini atıp ölmek istedi, ama nenem

tuttu bırakmadı. Zaten Ermeniler de ot tayalarını suya atıp milletin atlamasına

mani oldular. Bir baktık Ermeninin biri geldi yanımıza, neneme hangi köyden,

kimlerden olduğumuzu sordu. Nenem kafiri tersledi; ancak o ısrar edince, nenem

söyledi.Ayanıs köyündeniz, kocamın adı da Muhiddin, büyük oğlum Yakup,

diğeri Niyazi, deyince gavur nenemin eteklerine sarıldı, Ben dünyada size zarar

gelsin istemem, müsaade etmem dedi. Biz şaşırınca anlattı. Meğer Bahçeray'dan

Van'a, sekiz araba dolusu geliyorlarmış. Ermenileri öldürmek istemişler; babam

bırakmamış, onları tâ Van'a kadar götürüp, sonra dönüp köye gelmiş.O adam bize biraz ekmek, geçmiş gün peynir ya da cacık verdi.

Neyse bizi oradan kaldırıp mağrip vakti Bardakçı'ya getirdiler Gece köyün

düzlüğünde yattık. Başımıza silahlı nöbetçi diktiler; kadınlar sanki ne

yapabileceklerdi. 700-800 kişi vardık. Sonra sabahleyin bizi kaldırdılar. İkindi

vakti, Van'a kale dibine ulaştırdılar.Orada Van Valisi Cevdet Paşa'nın üç katlı kışlası vardı, toprak

bina idi. Oraya bizden önce çok insan getirmişlerdi. Demek o sırada gelinin biri

çocuk getirmiş (doğurmuş), çocuğu öyle yukarı kaldırıp attılar, çocuk kayboldu.

Biz beş gün orada kaldık, öğleden önce bizi yoncalıklara çıkardılar, açlığın

amanı var mı? İnsanlar sütlüğen hariç ne buldularsa toplayıp yediler. Beş gün

sonra iki ev daha getirdiler. İkinci vakti bizi Hacı Bekir kışlasına, eski vali

konağının oraya çıkardılar.Müslüman köyü olan Pürüt'ün halkını da oraya getirmişlerdi.

Şimdi güya bize ekmek veriyorlar ya, ekmeğin içine şap, kükürt, başka şeyler

katıyorlar, günde 60-70 kişi karnı şişip ölüyor. Kışlanın karşısında bir yer

var, orada duvar boyu çukur açmışlardı, ölüleri sedyeyle götürüp atıyorlardı.

Burada da, demin anlatmıştım ya, babamın kurtardığı Ermenilerden biri karşımıza

geldi. Nenem ona, Sen benim adamım olsan ne fayda kafir; iki oğlum askerde, siz

kocamı, akrabalarımı öldürdünüz dedi. O Ermeni birkaç günü bizi besledi.

İnsanlar yemeğe saldırıyorlardı.Bir hafta geçti; dediler, Ruslar geldi. Bir gün bir binbaşı,

bir yüzbaşı yanlarında iki de katip kışladan içeri girip esirleri sayıp

kaydettiler. Ertesi gün kuşluk vakti de etli pilav, karavana çıkardılar, Rus

nöbetçi diktiler. Ruslar bize köylerimizi sordular, dediler sizi köylerinize

götüreceğiz. Bizimkiler de öyleyse hepimizi Mollakasım'a götürün deyince, Ruslar

kabul ettiler. Sabahleyin bizi 70-80 at arabasına doldurup Mollakasım'a

getirdiler. Ermeni'nin korkusundan köylerimize dağılamadık. Sonra bize kendi

içimizden muhtar tayin ettiler.

Türk ordusu Van'a girene kadar o şekilde hayatımızı sürdürdük.

Bir zaman sonra Ermenilerin yakıp yıktıkları köylerimizi yeniden

şenlendirdik.Hikmet SaylıkBaba Adı : Ziver

Anne Adı : Şöhret

Doğum Yeri :

Van-Gülsünler

Doğum Tarihi : 1901Ben eski adıyla Şeyhkara, şimdiki adıyla Gülsünler köyündenim.

Ermenilerin köyleri basarak Müslüman halkı kesmesi üzerine köyden ayrıldık.

Van'a doğru gidiyorduk. Ama Van'a ulaşamadan Ermeniler yolumuzu kestiler. Böyle

olunca düzgeri döndük. Köy halkının bir kısmı (300 kişi) Zeve'ye toplandı. Bir o

kadarda köye döndük.Biz bir kafile halinde Hoşab'a doğru kaçtık. Orada, Hoşab'ta

Türk askeri vardı. Bize biran önce kaçmamızı, ateş hattından çıkmamızı

söylediler. Türlü zorluklarla Siirt'e kadar gittik. Tabii muhacirler hastalık ve

açlıktan ötürü çok zayiat verdiler, çok telef oldular. Oradan Diyarbakır'a,

Mardin'e ve nihayet Adana'ya vardık. Fransızlar'ın Adana'yı işgal etmesi üzerine

Konya'ya gittik. Hükümet daha sonra bizi Mersin'e gönderdi. Sonra Türk askeri

Van'ı kurtarınca geri döndük.Ama Van'da köyleri de tam harabe idi, ıssız-sessiz,

yanmış-yıkılmış idi. Bizim köyde de 300 kişiyi şehid etmişler. İnsanları damlara

(evlere) toplayıp yakarak öldürmüşler. Van hep muhacir olup gitmiş, kalanları da

Ermeniler kesmişti. Biz döndüğümüzde bunun için harabe idi. Gerçi Ermeniler'in

hepsi gitmemişti, bazı köylerde (mesela Alaköy'de) duruyorlardı. Ama Müslümanlar

onlardan kimseye zulmetmediler.Daha sonra hükümet onları Rusya'ya gönderdi. Bu köyde benim

ailemden çok şehid olan var. Annem, babam, ağababam (Mustafa) ve daha başka

yakınlarım. Biz hicrete 30-40 hane gittik, ancak 10 hane geri dönebildik. Burada

kalanlar da, Zeve'ye gidenler de tamamen katledildiler. Burada Ermeniler

tarafından katledilen 200'e yakın Müslüman insanın iskeletini ben buldum. Şuraya

defnettim. Fakat durumum müsait olmadığından onlara bir taş yaptıramadım.

Bunların içerisinde annem ve babam başta olmak üzere birçok akrabam ve köylüm de

vardı. Ermeniler onları yakmak suretiyle katlettiler.Mehmet ŞaarBaba Adı : Tevfik

Anne Adı : Rukiye

Doğum Yeri :

Van-Göllü

Doğum Tarihi : 1901Ben Göllü köyündenim. Van'daki ordunun Erzurum tarafına

çekilmesi üzerine Ermeniler harekete geçtiler. Analarımız, babalarımız hep

Ermeniler tarafından kesildi. Benim babam da orada şehid oldu. Jandarma çavuşu

idi. Mollakasım, Amik, Şeyhayne, Göllü, Hıdır, Kurtsatan, Köprüköy köyleri hepsi

katledildiler. Bizim köyün bir kısmı Zeve'ye sığındı, orada şehid oldular. Biz

ise kaçabildik.Ermeniler esir edip önlerine katıp götürdükleri insanlara her

türlü mezalimi reva gördüler. Hamile kadınların karınlarını süngülerle yarıp

çocuklarını süngülerin ucunda çıkardılar. Bütün Müslüman köyleri basıp ateşe

verdiler. Kadın-erkek, genç-yaşlı demeden birçok insanı katlettiler. Adını

saydığım köylerden kaçıp kurtulan Müslüman halk, Zeve'den Van gölüne dökülen

Ablengez suyu üzerinde bulunan köprüden karşıya geçerek kurtulmaya

çalışıyorlardı. Annem, ben ve iki kız kardeşim geçtikten sonra baktık ki,

Ermeniler köprüyü yıktılar.Esirleri öldürüp Ablengez suyuna attılar. Cesetleri,

baharda kar sularının taşırdığı Ablengez suyu göle götürdü. Ben, annem ve iki

kız kardeşim, gündüzleri ekinlerin arasında derelerde sürüne sürüne ilerliyor,

geceleri dağlarda kalıyorduk. Çünkü Ermenilerin eline geçersek öldürüleceğimizi

biliyorduk. Diyarbakır'a kadar kaçtık. O kaçış sırasında annem öldü. Daha sonra

iki kız kardeşimi de kaybettim. Yapayalnız kaldım.Üç sene orada kaldık, dördüncü sene döndük. Van ve Müslüman

köylerin hepsi yanmış, yıkılmış olduğu için, Türk ordusunun Van'a girişine kadar

yani Ruslarla birlikte buralardan çekilene kadar rahatça yaşamış olan onun

içinde yıkılmamış olan Ermeni köylerine yerleştik. Hiçbir Ermeni köyü

yıkılmamıştı. Daha sonra yeni baştan kendi ellerimizle yaptığımız köylerimize

döndük.Bizim Ermenilerden gördüğümüz zulmü anlatmaya kelimeler yetmez.

Yerimizden, yurdumuzdan, ailemizden, malımızdan olduk. Ben şahsen annemi,

babamı, iki kardeşimi kaybettikten sonra, başka gemilerle Tatvan'a ve başka

yerlere kaçmaya çalışan binlerce insan içerisinde amcamın oğlu ve daha başka

akrabalarımı da kaybettim. Gemiler dolusu insan, Adilcevaz yakınında Parkat

köyünde, Ermeni fedailer tarafından adetâ doğranarak, hunharca

katledildiler.Kadriye Duran

Baba Adı : Hamid

Anne Adı : Nigar

Doğum Yeri :

Van-Kavunlu (Çoravanis)

Doğum Tarihi : 1904Muhacirliğe çıktığımızda 10 yaşında idim. Biz daha muhacir

olmamıştık. Değirmen köyünde, burası Ermeni köyü idi. 80 hane Ermeni (gavur), 3

hane de İslâm Türk idi. Ermeniler bir sabah kalkıp bu üç hâneyi toplayıp

kesiyorlar ve bir kuyuya dolduruyorlar. Yiğitleri (gençleri) de butlarına cepler

yapıp alınlarından duvara çakıp zulümle öldürüyorlar. Bunların hepsi 30 kişi

kadardı.Kaynatası evi Değirmen köyde olan bir kadın gelip bizim köyün

hocasına o köyde olanları anlattı. Bunun üzerine bizim köyde yaşayan Ermenilerle

aramızda çekişme başladı. Birkaç Ermeni öldürüldü. Değirmen köyde olan hadiseler

yüzünden ihtiyat olsun diye bizim köyde her eve bir silah dağıtılmıştı. Babam

köyün muhtarı idi. Çevre köylerin çoğu Ermeni olduğundan, köyümüzün basılacağı

korkusuyla, Müslüman ahali camiye toplandı. Çuvallar kumla doldurularak siperler

yapıldı.Ama bu sırada köyde bulunan iki Ermeni tığası bir eve konularak

üzerlerine kapı kilitlendi. Çünkü bizimkiler onları durup dururken öldürmeye

kıyamamışlardı. Ama tığalar, evin tabanından tünel açıp Değirmen köyüne haber

götürmüşler. Böyle olunca Değirmen, Farıh ve bir Ermeni köyü daha, yani üç köy

bizim köyü bastı. Bir saatten fazla savaş oldu. Ermeniler çay üstündeki köprüyü

tutmuş, Ziyaret'i de basmışlardı. Çay kar suları ile taşmıştı. Annem suya

girdiğinde su göğsüne kadar vurdu. Tabii o hengâmede kolu, bacağı, kafası

kırılanlar; suyun alıp götürdüğü çocukları sorma. Bir cehennem ki, ne cehennem.

Gâvurlar öldürdükleri insanların cesetlerini Buğday tepesine atıyorlardı.

Cesetler dağ gibi yığılmıştı.Babam ata bindi, Akköprü'den Van'a gitti. Sıhke Ermeni köyü

olduğu için yol vermediler. Babam Van Valisi Cevdet Paşa'ya köydeki vaziyeti

anlatmış, yardım istemiş. 100 asker imdadımıza yetişti. Ermeniler kaçtılar. Biz

de Dırandaz köyüne sığındık. Orası İslâm köyü idi. Gece orada kaldık. Ertesi gün

babam Van'a gidip ileri gelenlere, köyümüze dönüp dönemeyeceğimizi sordu,

dönmeyin dediler. O zaman mecburen muhacir olduk. Ben ve bacılarım erkek

elbiseleri giydik, yola düştük.Biz Edremit'e doğru yola koyulduk, gâvur Van'ı

bastı. Şehir ateşe verildi, evler öyle yanıyordu ki, alevler göğe yükseliyordu.

Biz Edremit'e ulaştık, orayı da bastı. Oradan Bitlis'e, Bitlis'ten Siirt'e,

Diyarbakır'a, oradan Siverek'e gittik. Orada 3 sene kaldık. Bizim âile

muhacerete 8 kişi ile gitti. Yolda ağabeyim Ali Çavuş esir düştü, diğerleri

yollarda öldü. Van'a yalnız annemle ben dönebildik. Kırılan yalnızca biz

değildik. Van, Edremit, Van'ın Müslüman köyleri hep yollara dökülmüşlerdi.

Kaçamayanlar düşmanın elinde, kaçabilenlerin çoğu da yollarda telef

oldular.Birkaç sene sonra, annemle ben Van'a döndük, geldik ki, ne görelim. Her

yer harabe; tek tük insanlar aç susuz, perişan. Mahalleler evler boş. Ekmek yok,

buğday, un hiçbir şey yok. Mecbur köye (Çoravanis'e) geldik. Buğdaylar da yeni

olmaya başlamıştı. Acı çekirdekleri kırıp kaynatıp içiyorduk. Gâvurlar ne kadar

eşya, mal, davar bulmuşlarsa almış götürmüş, evlerimizi de yıkmışlardı. Bizi

köyde yalnız gören bir atlı adam İskele'de zahire deposu olduğunu

söylemişti.

Annemle gidip 60 kilo un aldık, onu da burada çaldırdık. O

sıralar Ermeniler daha tam çekilmemişlerdi. Dağ-taş fedai idi. Bir keresinde

Erek dağına uçkun toplamaya gitmiştik, uçkunu da askerlere verip karşılığında

ekmek almak istiyorduk, 6 Ermeni atlısına rastladık. Bizi öldüreceklerdi, ama

aniden yağmur, sonra da dolu bastırınca, kaçıp bir mağaraya saklandık. Canımızı

zor kurtardık.Neler çektik neler... 3 sene sonra ağabeyim de esirlikten döndü.

Söylediğine göre Ermeniler öldürecekmiş, Ruslar bırakmamışlar. Kazma-kürek,

Ermenilerin memleketinde yol işçiliğinde çalıştırmışlardı. Yeniden ev-bark

yaptık, tarla ektik.Abdülbari BarlasBaba Adı : Mehmed Emin

Anne Adı : Ayşe

Doğum Yeri :

Van-Sağlamtaş

Doğum Tarihi : 1919Babamdan duyduğuma göre; Ruslar memleketi işgâl etmiş; ancak

telefon yok, tel yok, radyo yok, bizim köylüler düşmanın nereye kadar geldiğini

bilememişler. Babamın dayısının oğlu vardı, Abdülkadir isminde, babam ona,

Oğlum ben hastayım, ağabeyim (benim büyük amcam) İran'da asker, Ruslar'a karşı

çarpışıyor. Sen bir git haber al, gel demiş. Abdülkadir koşup gidiyor. Bizim şu

tepelerin ardında çayırımız var. Bakıyor ki, Erciş tarafının aşiretleri hep

toplanmış kaçıyorlar. Abdulkadir babama diyor ki, Talât Ağa'nın çadırları hep

kalkmış gidiyorlar.Babam bunun üzerine, köyden göç etmeye karar veriyor,

hazırlanıyorlar. İlkbaharda, camış arabalarıyla, hayvanlar da henüz koşuma hazır

olmadıkları için yoruluyorlar; köyün güney doğuda şu karşı tepeye varınca

duruyorlar. Köylünün çoğu gitmekten vazgeçiyor. Köyün imamı babama, Nerede Rus,

nerede Ermeni? Siz kimden kaçıyorsunuz? diyor. Babam da Bu aşiret harbi değil!

Bu sarı Moskof harbi, Ermeni harbidir. Topumuz yok, tüfeğimiz yok; mecbur

kaçacağız cevabını veriyor.Sabah olunca babam ve âilesi ile Şeyh âilesi camışları koşup

tekrar yola koyuluyorlar. Yani 38 hâne köylü burada kalıyorlar. Babamların

gittiğinin ertesi günü köylüler bir de bakıyorlar ki, Ruslar, şu patika yoldan,

Ermeni fedailerin öncülüğünde köyü sarmış herkes can derdine düşmüş. Çocuğunun

elinden tutan dereye doğru koşmaya başlamış. Ama atlılar etraflarını çevirmiş,

canlarının istediğini hemen orada kalanları da çoluk-çocuk, kadın-erkek,

genç-ihtiyar toplamış, önlerine katıp kellede (tepe anlamında) bir eve

doldurmuşlar. Süngülü iki Ermeni kapıda duruyor, ikisi de içeri girmişler. Orada

bulunan herkesi süngüyle delik-deşik ederek şehit etmişler.Yalnızca bir kadın ve

bir de kız çocuğu, yaralı olmalarına rağmen; ölülerin arasında sessizce durarak

kurtulmuşlar. Kadının adı Azime, kızın ismi Ruşen imiş, babamın söylediğine

göre. Azime Hanım'ın anlattığına göre gece ay doğduğunda kalkıp seslenmiş, bir

tek o kız cevap vermiş, kalkmış dağ tarafından tâ Siirt'e kadar giden zor bir

yolculuk yapmışlar, uzun mesele. O şehitlerin bulunduğu yer, alan olarak

bellidir. Ama hangi evin kalıntısı altında olduğunu bilmiyorum. Ama şehitler

yalnız orada değil, anlattım ya, öldüre öldüre gitmişler tepeye kadar. Hatta

geçen sene dört köşeli bir Rus süngüsü de bulduk.Kaçan babamın ailesi ile

Şeyh'in âilesi Diyarbakır'ın Farikin'e gitmişler, ekinler de olmuştu, Ermeniler

bırakıp kaçmışlar, tarlaları icara almış, Sağlamtaş'dan daha çok mahsul

toplamışlar. Sonra bir hastalık çıkmış, hükümet Konya'ya sevk etti. Üç sene de

orada kalmış, sonra köyümüze dönmüşler.Abdülbari BARLAS'ın amcası oğlu

Abdülhamit BARLAS, Sağlamtaş köylülerinin Ermeni çetecileri tarafından

katledildiği yeri gösteriyor. Muhaceretten sonra köye dönenler, bu düzlükte

sayısız insan kemiği bulmuşlar. Bu kemikler, o zamanın şartları elvermediği için

toplanamadığı için kaybolup gitmiş. 38 hane halkı, ortalama 150-200 kişi, bu

köyde toptan katledilmiş.Sait KayaBaba Adı : Ahmed

Anne Adı : Emine

Doğum Yeri :

Van-Erciş

Doğum Tarihi : 1898Ben doğma-büyüme Erciş'liyim. Ermeniler, bir Cuma günü

ayaklanıp, camilerdeki Müslümanları toptan öldürmeyi planlamışlardı. Bunun bir

gün önceden haber alınması üzere, bizimkiler erken davranıp Ermenilerin

elebaşıları olan erkekleri toplayıp kılıçla öldürdüler. Yalnızca elebaşı

erkekler diyorum, çünkü bizim dinimiz çocuğu, kadını silahsız-suçsuz insanları

öldürmeyi men eder.Daha sonra Ermeni Papazı ile onları Erciş'teki büyüklerinden

birisi olan Nişan Kaymakamı'nın huzurunda iken, Nişan bu maksatlarını açığa

vurmuş, Ah papaz sen bizi bırakmadın, onları bir Cuma evvel kesecektik

demiş.Bahar oldu, camışkıran zamanı muhacir olduk. Biz kaçtık gittik,

ama çoğu kaldı. Ermeniler onları esir edip damlara doldurup yakmışlar. Biz erken

muhacir olduğumuz için ailemizden Ermeniler tarafından öldürülen olmadı. Fakat

birçok Müslüman kesildi, yakıldı. İki katlı binalar vardı. İnsanları oralara

doldurup yaktılar.Biz önce Diyarbakır'a, sonra Urfa'ya gittik, üç sene orada

kaldık, oradan ta Antalya'ya kadar gittik. Vali, İtalya ile aramız bozuk olduğu

için, bizi şehre kabul etmedi. Denizli'ye gittik, sekiz sene de orada kaldık.

Nihayet Erciş'e döndük, evlerin çoğu yakmış, yıkmışlardı. Yıllar boyu çalışıp bu

hale getirdik.Yamin TosunBaba Adı : Osman

Anne Adı : Hanım

Doğum Yeri : Van-Erciş

- HaydarbeyBen Erciş'in Haydarbey köyündenim. Ruslar'ın gelmesi,

Ermeniler'in isyana başlaması üzerine biz buradan muhacir olduk. Biz Urfa'ya

gittik. O sene kıtlık oldu; anam, babam ve kardeşim orada öldüler. Rusya

yıkılınca yerini Ermeniler aldı. Nihayet Türk ordusu harp ede ede onları Revan'a

kadar kovaladı. Biz de memleketimize döndük.Ama döndüğümüzde Erciş, İslam köyleri ve bizim köyümüz de

tamamen yanmış, yıkılmıştı. Biz muhacerete gittiğimizden Ermeniler'in burada

İslâm ahaliye yaptıkları zulmü gözlerimle görmedim. Duyduğumuza göre çok insan

öldürmüşler. Döndüğümüzde yıkıntı olmasından da belli idi.

Gönderen: Hasan Günal

 

 

Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın

Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu

Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir?

Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz.

Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım?

Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.

25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz.

bluemoon24 isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


ERMENİ SORUNU

Serbest Kürsü ve Öğretici Bilgiler ERMENİ SORUNU Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız Bunlardan ilki, Batılı devletlerin Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki baskı ve müdahaleleri; ikincisi ise, Anadolu, Suriye ve Rumeli'de yaşayan Ermenilerin Anadolu'nun çeşitli yerlerinde, özellikle Doğu Anadolu ve Klikya'da yeraltında örgütlenmeleri ve silahlanmalarıdır.İlk kışkırtmalar Rusya'dan gelmeye başlamış, Rusların bu tutumu İngiliz ve Fransızları ...

ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Öğretici Bilgiler telkin cd indir izle İstanbul Öğretici Bilgiler nerededir kimdir Öğretici Bilgiler çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Öğretici Bilgiler hipnoz Öğretici Bilgiler olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Öğretici Bilgiler hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Öğretici Bilgiler kuantum düşünce kitap haberi


WEZ Format +3. Şuan Saat: 08:58 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.