Tekil Mesaj gösterimi
Alt 02-02-2007, 10:22 PM   #1 (permalink)
hayatimdegisti
Administrators
Atakan Sönmez
 
Üyelik tarihi: May 2006
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 5,723
Tesekkür: 2,852
3,132 Mesajinıza toplam 17,384 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
hayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond repute
Standart Öğrenilmiş Çaresizlik Üzerine

Öğrenilmiş Çaresizlik Üzerine

Uzun zamandır yaşadığımız hayatın içinde sahiplendiğimiz, kaçtığımız ya da kızdığımız sorunlara karşın tavrımızın iç dinamiklerini merak ediyordum. Yaşanan “gitmek mi zor kalmak mı zor” tartışması gibi gelinen bazı noktalarda kendi oluşlarımızı ya da maceralarımızı başkalarının da paylaştığı ya da paylaşması gerektiği çıkarımıyla sadece seçimlerimizi dayattığımız konularda pek bir öğrenme ve iletişim açısından ilerleme sağlanamadığını gözlemledim.

Etrafımdaki insanların davranışlarını incelemek kendimi tanımama katkıda bulunurken kendimi tanımak ta başkalarını anlamama yardımcı oldu hep. Toplumun daha iyi eğitim almış kısmının içinde bulunduğu kesimin daha bezgin daha bıkkın daha umutsuz daha kırgın daha yenik olmalarının da aslında bir tür okumuşluğun ya da öğrenmişliğin doğal tepkilerimizin yerine geçmesi nedeniyle olduğunu düşünüyorum. Tabii bu öğrenme süreci okumuşluğun artması ile doğru orantılı olabilir. Gerçi gazete ya da kitap okumayıp daha çok televizyon seyredenlerin aldığı uyarılar da var..

Bizden önceki kuşakların türlü yokluk ve yoksulluk içinde hayatta kalma ve yer tutma mücadelesine rağmen bizim ve daha sonraki kuşağın nispeten türlü varsıllıklara rağmen haklı gerekçeleri olabildiği gibi başkalarının yenilgilerinden (okumak, gözlemlemek ve tembihlenmek suretiyle) fazla miktarda etkilenerek kendilerini çoğu konuda bedbin, mutsuz, yenik çaresiz hissettiklerini düşünüyorum. Hatta insanların bir mücadeleye girmedikleri konularda yenik hissetmeleri de bana epeyce çelişkili görünüyor. Bunun en önemli sonuçlarından birisi de bilgiye ulaşmada son derece isteksiz bir çoğunluk(bilgiye ulaşmada imkan sahibi olmalarına rağmen) haline gelmemiz.

Aşağıda Seligman’ın deneyinde 2. grupta gözlendiği gibi elektrik şoku verilerek ve mevcut sıkıntılı şartları düzeltmek için bir şey yapılamayacağını, ya şartların kendiliğinden ya da başkaları tarafından düzeltilmesini bekleyen grup çaresizliği bir eğitim alarak öğreniyor.

Ancak 1 grup; zorluklarla başetmek için bir düğmenin olduğu konusunda eğitim aldıklarından kendilerini bu durumdan kurtarıyorlar.

Ancak bu konuda hiçbir eğitim ya da şartlanmaya tabi tutulmayan grup, kendi içgüdüleriyle verilen elektrik şokuyla buradan kaçmayı başarabiliyor.

Burada dikkat edilecek diğer bir husus ta 2 gruptakilerin çok az bir kısmının bu şartlanmaya rağmen bu durumdan yine de kurtulabilmeleridir. Yani 8 denekten 2 si şokun kesilmeyeceğine şartlanmalarına rağmen çaresizliği öğrenmiyor

Yaşadığımız hayattaki zorlanmalarımız ya da yenilgilerimiz bize ya da bazılarımıza en ufak bir şeyi bile değiştiremeyeceğimiz konusunda sonuçlara ulaştırırken mevcut ve şikayetçi olduğumuz şartların ya kendiliğinden değişmesini bekleyeceğiz ya da başkalarının düzeltmesini. Düzeltmeye kalkanlarımız da belki çaresizlik eğitiminden kurtulsak bile acelecilikten, donanımsızlıktan ve neyin bilgi olduğu konusunda sabır gösteremediğimizden ilk heyecanla saldırdığımız şey tarafından hayal kırıklığına uğratılarak diğerleriyle daha da yakınlaşacağız. Ve kendimize ya da başkalarına açıklamalarımız yenilginin bilgisizlik dolayısıyla olduğu şeklinde olmayacak diğer çaresizliği öğrenmişlerden kopya çekeceğiz.

Yaşanmış deneyimlerden etkilenmenin veya olumsuz etkilenmenin kişiye göre değiştiğine dikkat edersek kişiliğin burada baskın rol oynadığını söyleyebiliriz. Ayrıca insan karakterini ölüsevici (nekrofil) ya da yaşamsever (biyofil) olarak keskin hatlarla ayrıştıramasak bile bu ruh hallerinden ölüsevici eğilimi daha baskın olanın çaresizliği daha kolay öğrendiğini kendi gözlemlerime dayanarak söyleyebilirim.

Mehmet Sayım Karacan


Öğrenilmiş çaresizlik
1965’in başlarında, Martin E. P. Seligman meslektaşları ile birlikte, öğrenme ile korku arasındaki ilişkiyi incelemek üzere, köpekler üzerinde Pavlov’un (klasik koşullanma) şartlı refleks deneyini yaparken tesadüfen beklenmedik bir fenomen keşfetti. Kendinizi veya bir köpeği gözlemlediğinizde göreceğiniz gibi, size bir yiyecek gösterildiğinde tükürük salgılama eğilimindeydiniz. Pavlov, yiyeceğin gösterilmesiyle zil (veya bir sesin) çalınması işleminin defalarca tekrarlanarak eşlenmesi sonucunda köpeklerin salya akıttıklarını keşfetti. Bundan sonrası zili çalıp köpeğin salya akıtmasını izlemekten ibaretti.

Seligman deneyinde, herhangi bir deneye tabi tutulmamış 24 tane köpek aldı ve onları üç gruba ayırdı. Birinci gruptaki köpeklere “kaçış grubu” adını verdi, beyaz bir kabinin içerisine yerleştirilmiş bir hamağa sarmalanmış bir halde yatarlarken, arka ayaklarından 500 voltluk zararsız bir elektrik şoku uyguladı. Bu gruptaki köpekler kabinde kafalarının bir yanındaki paneldeki bir düğmeye basarak şoku kesme imkanına sahiptiler. Eğer 30 saniye içinde düğmeye basılamazsa şok kendiliğinden kesiliyordu. Bu köpekler düğmeye basmayı hızla öğrendiler ve gittikçe daha az sürede düğmeye basmayı başardılar.

İkinci gruba “boyunduruk grubu” adını verdi ve bunlar “kaçış grubu ile aynı şartlar altında şoka maruz bırakılıyorlardı. Ancak bu köpekler düğmeye bassalar bile şok kesilmiyordu. Bu köpeklere uygulanan şok süresi kaçış grubundaki bir köpeğe uygulanan kadardı. Böylece kaçış ve boyunduruk grubu aynı sürelerde şoka maruz kalıyorlardı. Ancak boyunduruk grubu panele bassa bile şok kesilmediği için 30 denemeden sonra paneldeki düğmeye basmaktan vazgeçiyordu.

Üçüncü gruptaki köpekler ise kontrol grubuydu ve herhangi bir şoka maruz kalmıyorlardı.

24 saat sonra tüm köpekleri kısa bir çitle iki bölmeye ayrılmış kapalı bir alana götürdüler. Köpeklere 10 kez şok veriliyor ve köpeklerin bu 10 denemenin birinde duvarın üstünden karşı tarafa atlayarak şoktan kurtulacakları umuluyordu. Kaçış grubu ve kontrol grubu kurtulmada hemen hemen aynı başarıyı gösterirken, “boyunduruk grubu” diğer gruplardan önemli ölçüde farklılık gösterdi. Bu gruptaki 8 köpeğin 6 sı 10 denemeden sonra bile duvarın üzerinden atlayıp şoktan kurtulamadı. Bir hafta sonra ise bu 8 köpeğin 5 i hala 10 denemenin herhangi birinde karşıya atlamayı beceremiyordu. Bu gruptaki köpeklerin %75’i neredeyse karşıya hiç atlayamıyor, %62.5’i ise yedi gün geçmesine rağmen hala başarısızlıklarını sürdürüyorlardı.

Deneyin sonuçları tuhaf biçimde ikinci gruptaki köpeklerin çaresiz olmayı öğrendiklerine işaret ediyordu. Bu sonuç B. F. Skinner’ın öngördüğü köpeğin orada öylece yatması için mutlaka ödüllendirilmiş (mesela nefis bir köpek bisküvisi ile) olması gerekir diyen davranışçılığı ile taban tabana zıttı. (Durumlarını kurtarmak için acının bir süreliğine dindirilmesinin köpeğe oturması karşılığında verilen bir ödül olduğunu bile iddia ettiler, ama bu iyi bir argüman değildi. Bir başkası ise buna alternatif olarak, oturduğu sürece şok devam ettiğinde köpeğin oturduğu için cezalandırılmış olduğunu ileri sürdü. Bu bana eski bir espriyi hatırlattı.

Soru: Adam başparmağını neden çekiçle ezdi?

Cevap: Çünkü kendisini çekici durduramayacak kadar iyi hissediyordu. )

Bu gözlemler bilişsel psikolojinin davranışçılığın yerini almasına neden olan bilimsel bir devrim başlattı. Düşündüğünüz şeyler davranışlarınızı belirler (sadece görünür bir ödül veya ceza değil).

Öğrenilmiş Çaresizliğin teorisi daha sonra his ve duygu yokluğu olarak tanımlanan depresyonu açıklayan bir model için insan davranışlarını da içine alacak şekilde genişletildi. Bunalan (depresyondaki) insanlar çaresizliği öğrendikleri için o hale geliyorlardı. Bunalımdaki (depresyondaki)insanlar ne yaparlarsa yapsınlar boşuna olacağını öğrenmişlerdi. Depresif insanlar görünüşe göre hayatları boyunca hiçbir şeyi kontrol edemediklerini öğrenmişlerdi.

Öğrenilmiş çaresizlik pek çok şeyi açıkladı, fakat ardından araştırmacılar bir çok kötü yaşam deneyiminden sonra bile bunalıma girmeyen insanlar gibi öğrenilmiş çaresizliğin de açıklayamadığı istisnalar bulmaya başladılar. Seligman bunalımdaki insanların kötü olaylar hakkında bunalımda olmayanlardan daha kötümser olduklarını keşfetti. O bu düşünceyi, “attribution theory”(kaynağına bakma teorisi)nden ödünç aldığı “açıklayıcı tarz” olarak adlandırdı.

Mesela, diyelim ki bir matematik sınavından çaktınız. Bunun nedenini nasıl açıklarsınız? Şöyle düşünebilirsiniz:

1. Ben aptalım,

2. Matematiğim pek iyi değil.

3. Çok şanssızdım, ayın 13’ü cumaya gelmişti

4. Matematik hocası önyargılıydı.

5. Matematik hocasının notu kıt.

6. O gün kendimi iyi hissetmiyordum.

7. Matematik hocası bu sefer bana özellikle zor bir test verdi.

8. Çalışmaya vaktim yoktu.

9. Hoca sınıf ortalamasına göre not verir.



Seligman bu açıklamaların 3 boyutta değerlendirilebileceğini buldu:

kişiselleştirme: içsele karşı dışsal,

yaygınlık: özele karşı evrensel;

istikrar: geçiciye karşı sürekli.

O en kötümser açıklama tarzının en ileri seviyedeki depresyonla orantılı olduğunu keşfetti.



“Ben aptalım” ifadesi içsel (ben kullanılıyor), evrensel ve de sürekli olarak sınıflandırılabilir. Bu cevap cesaretin kırılmasını, ümitsizliği ve çaresizlik duygusunu açığa çıkarır. Diğer taraftan, daha iyimser bir insan başka birisini veya başka bir şeyi sorumlu tutacak, mesela “matematik hocası bu sefer bana özellikle zor bir test verdi” diyecektir. En iyimser açıklayıcı tarz, dışsal, özel ve geçicidir. Buna karşın iyi bir olay için açıklayıcı tarz tam tersine döner Mesela, matematik sınavında mükemmel bir not için depresif biri zekasını hafife alarak “O gün şanslıydım diyebilir”. İyimser insan ise “ben akıllıyım” gibi çok daha cesur bir şey söyleyebilir. Açıklama tarzlarını genellikle ebeveynimizden öğreniriz.

Hem iyimser hem de kötümser açıklayıcı tarzların avantajları vardır. Bir buluş yapabilmek için ya pazarlama gibi bazı işlerde iyimser bir bakış açısına ihtiyaç vardır. Muhasebecilik ya da kalite kontrol gibi işlerde ise kötümser bakış açısı gereklidir.

Seligman “öğrenilmiş iyimserlik” isimli kitabında, insanların yeni açıklama tarzlarını öğrenerek bunalımlarının (depresyonun) üstesinden gelebileceklerini ileri sürdü. Bu, bilişsel terapinin temelini oluşturur. Bu tür terapilerde, terapist müşterilerinin inançlarına ve yaşadıkları olaylara ilişkin açıklamalarına meydan okur.

Eğer son sınavdan çaktığınız için kendinizi bunalımda (depresif) hissediyorsanız, bu açıklamaya itiraz edin ve yukarıdaki kriterlere göre daha iyimser bir bakış açısı bulun ve öğrenin. Veya birkaç espri okuyun. Bütün bu kendine-yardım hareketi aslında kendimizi daha iyi yönde değiştirebileceğimiz iyimser inancına dayanır.

 

 

Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın

Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu

Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir?

Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz.

Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım?

Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.

25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz.

__________________
http://www.hayatimdegisti.com
Hemen ücretsiz deneme telkinlerini indirmek içinse bu link.Suçluluk ego ve kendine güveni 2 gün dinleyin
https://www.dropbox.com/sh/b6youoq8m...vwFPsoEYa?dl=0
Dinledikten sonra etkiler ile ilgili anketlere bu linkten katilin.
http://www.hayatimdegisti.com/forum/...-anketlerimiz/
hayatimdegisti isimli Üye şuanda  online konumundadır Online   Alıntı ile Cevapla