Ynt: YENİ YIL Henüz yaşamadığım bir gelecek var. Bundan beş dakika sonra hayatımın nasıl olacağını aslında bilmiyorum. Yarın yeni bir güne gözlerimi açıp açmayacağımı da bilmiyorum. Yaşlanıp yaşlanmayacağımı, yaşlanırsam nasıl bir kadın olacağımı, oğlumun büyüdüğünü görüp göremeyeceğimi de bilemiyorum. Henüz tanışmadığım insanları tanımıyorum…ve daha bir çok şeyi bilmiyorum. Başarılı olup olamayacağımı, paramın olup olmayacağını ya da hayallerime ulaşıp ulaşamayacağımı da bilmiyorum. Ben bunları gerçekten bilmiyorum. Geçmiş gitti…onu değiştirmenin bir yolu olduğunu sanmıyorum…gelecek ise dediğim gibi bir bilinmez. Elimizde tek kalan...bugün ve bu an. Tek kalan inancımız, umudumuz ve heyecanımız.
İnanç geliştirilmesi güç birşeydir...elle tutulamaz, kokusu yok, dokusu yok...İnanç havada asılı durur ve onu hissetmek, dizginlemek ve size ait yapmak sadece sizin elinizdedir. İnsanların problemleri ve sıkıntıları ile çalışmaya başlayalı yaklaşık 9 yıl oldu. Bu süreçte bizi geri tutan, geleceğin ne olacağına değil de ne olamayacağına bizi odaklayan ve olamayacaklara göre yaşamımızı şekillendirmemize sebep olan şeyin ‘inanç eksikliği’ olduğun gördüm. Hayallerimizi yitirdik, umudumuzu söndürdük...ne insanlara, ne yaşama, ne paraya, ne bolluğa ne de berekete, ne dostlarımıza ne de ailemize inancımız kaldı...heyecan duymadan yaşıyoruz çoğumuz. Herşeye şüphe ile yaklaşıyor, sürekli savunmada bekliyoruz. Hayal kurmaktan, umutlanmaktan, heyecanlanmaktan...enayi yerine konmaktan, aldatılmaktan, alay konusu olmaktan, sevilmemekten veya kabul görmemekten korkarak yaşıyoruz...var olmaktan bile korkar hale geliyoruz. Bu kadar korku ve endişe ile çevremizi sarmalarsak...güvenli olduğunu düşündüğümüz alanlardan asla dışarı adım atmayız. Güvende kalmak umudu öldürmektir...çünkü umut güvensizlikten doğar.
Umutsuz yaşamak...heyecan duymadan yaşamaktır. Umut mutlaka bir beklenti, geleceğe dönük bir plan kurmak değildir. Umut içimde her gün yaşam sevinci, yüreğimin kabarması, garanti olmasa bile...belki olabilirin heyecanıdır...Bugün elimizde tek kalan inanç, umut ve heyecan ise...geleceği bilmiyorsak...ne için hazırlık yapıyoruz? Kendimizi neden korumak zorunda hissediyoruz. Davranışlarınız, daha iyisi olsun yönünde mi yoksa kötü şeyler olmasın yönünde mi? İşinize heyecanla, o gün önünüze çıkabilecek yeni olaylar ve öğreneceğiniz yeni bilgiler için mi gidiyorsunuz? Bir yemek davetine yeni insanlarla tanışmak umudu, heyecanı taşıyarak, mutlaka eğlenecek bir şey bulacağınıza inanarak mı gidiyorsunuz? Duraktan taksi çağırmak için telefonu elinize aldığınızda..’şimdi bu saatte yoktur’ diyerek mi açıyorsunuz? Siz neye odaklısınız? Neden? Neden bugün hiç yarın olmayacakmış gibi yaşamıyoruz? Neden bugün verdiğimiz kararları yarın olacak ve en iyisi olacakmış gibi vermiyoruz? İnançsızlığın güvenli kollarından sıyrılıp, ellerimizi neden gökyüzüne uzatmıyor...yıldızlara ulaşmayı dileyip aya dokunmuyoruz? Kaybedecek neyiniz var? Bilmiyorsunuz ki!!
Ve bu yıl, her yıl olduğu gibi 2008 için bizlere bir Osho Zen Tarot kağıdı çekiyorum...bize yol göstersin...bizi inanca umuda ve heyecana götürsün diye. ...Seçtiğim kart ‘Salıvermek’. Kartın üzerinde bir Nilüfer yaprağı üzerinde ucuna kadar gelmiş bir yağmur damlası duruyor. Damla suya kendini bırakmak üzere. Aşağıdaki gölde hare hare açılan halkalar daha önce bir damlanın o suya düştüğünü gösteriyor.
Kartın açıklamasında diyor ki ... “yer çekimine teslim olduğunda ve yaprağın üzerinden sıyrılıp düştüğünde damla eski kimliğini yitiriyor ve aşağıdaki suyun sonsuzluğuna katılıyor. Düşmeden önce bilinen ile bilinmeyen arasında, yaprağın ucunda damlanın bir an için titrediğini tahmin edebiliyoruz” Bu kartı seçmiş olmak beni şaşırtıyor. Verdiği mesaj benim soruma net bir yanıt gibi önümde duruyor. Devam ediyorum okumaya...” bu kartı seçmiş olmak birşeylerin tamamlandığını gösterir..kimliğinizi oluşturmakta size yardım etmiş şeylerin artık bırakılması gerektiğine işaret ediyor...hüzüne izin vererek..ama birşeylere tutunmaya çalışmadan onu salıvermek gerektiğini gösteriyor. Sizi bekleyen daha büyük şeyler, keşfedeilecek farklı boyutlar var. Artık dönüşü olmayan bir yola girdiniz...ve yer çekimi kanunu işlemeye başladı.. Salıverin gitsin...çünkü o özgürlüğü simgeliyor.
Varoluşta...tek bir yaprak ve en parlak yıldız eşittir...Ama insanoğlu en üstün olmak arzusundadır, başkalarını ve doğayı hükmetmek istiyor ve bu yüzden sürekli savaşmak zorunda kalıyor. Saf kişilik savaştan vazgeçmiştir, daha üstün olmak gibi bir derdi kalmamıştır, özel biri olduğunu kantılamak derdi yoktur artık....o bir nilüfer yaprağına düşmüş yağmur damlasıdır artık...kayıp altındaki okyanusa karışmış onunla bütünleşmiştir...bir dalga olmuştur... “ben” olgusunun yok olması saflıktır. “
İşte yeni yılda bize bir cevap ve beraberinde getirdiği sorular...Daha özel olmak için çaba gösteriyor musunuz? Nasıl? Nelerle savaşıyorsunuz? Başkalarından daha iyi olduğunuzu kanıtlamak için uğraşıyor musunuz? Hemen ‘yok canım’ demeyin...iyi düşünün. İnsanın kendiyle yüzleşmesi, kendi gerçeğine bakabilmesi önemlidir...korkmayın...baktığınızda çünkü damla gibi yer çekimine teslim olup yaprağın üzerinden kayarak okyanusa karışabileceksiniz...
Yeni Yılınız Kutlu, Mutlu ve Huzurlu olsun...Sağlık, Bolluk ve Bereket her daim yaşamınızın misafirleri olsun...risk alın...sanki yarın hiç olmayacakmış...ama sadece yarınlar varmış gibi yaşayın...
Her zaman sonsuz desteğiniz ve dostluğunuz için teşekkür ederim...
__________________ TANRIM, BANA DEĞİŞTİREBİLECEĞİM ŞEYLERİ DEĞİŞTİRMEK İÇİN CESARET,DEĞİŞTİREMİYECEKLERİMİ KABUL İÇİN SABIR VE İKİSİNİ BİRBİRİNDEN AYIRMAK İÇİNDE AKIL İHSAN EYLE... Değişmeyen Tek Şey Değişimdir |