Binbaşı
Üyelik tarihi: Mar 2008 Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 1,435
Tesekkür: 3,766
1,176 Mesajinıza toplam 8,428 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| (3)
Onu getirmenin yegâne yolu meditasyondur. O meditasyon aracılığıyla elde edilir. O halde meditasyonun ne olduğunu anlamamız gerekir.
Deli zihin durmaz; eğer durursa meditasyondur. Meditasyon düşüncelerin olmadığı bir farkındalık halidir. Meditasyon duygusal olmayan, hassas olmayan, düşüncenin olmadığı farkındalıktır; sen basitçe farkında olduğun zamandır, sen bir farkındalığın doruğu olduğundadır, sen basitçe uyanık, tetikte, dikkatli olduğundadır, sen sadece saf farkındalık olduğundadır.
Nasıl bunun içine girilebilir?
İzle. Zihninin ekranından bir düşünce geçer; zihninin radar ekranında düşünce bir bulut gibi geçer. Önce o belirsizdir — o geliyor, o geliyor — sonra birden ekrandadır. Sonra o hareket eder, sonra da ekranın dışına çıkmıştır, o yine belirsizleşir ve kaybolur... Diğer bir düşünce gelir. Bu iki düşünce arasında bir boşluk vardır; bir anlığına yahut tek bir saniyede ekranda herhangi bir düşünce yoktur.
Saf düşüncesizlik haline; anti-düşünceye, anti-söze, zihin çalkalanmadan öncesine hua t’ou denir. Biz içimizde uyanık olmadığımızdan sürekli olarak onu ıskalarız; oysa meditasyon her an gerçekleşmektedir. Sadece onun gerçekleşmekte olduğunu görmen gerekir, sadece her zaman beraberinde taşıdığın hazinenin ne olduğunun farkına varman gerekir. Meditasyonun sana bir yerden getirilmesine gerek yoktur. Meditasyon mevcuttur, tohum mevcuttur. Sadece onu tanıman, onu beslemen, ona dikkat etmen gerekir ve o gelişmeye başlar.
İki düşünce arasındaki aralık hua t’ou’dur. Ve meditasyona girişin kapısı budur. Hua t’ou; terim birebir olarak çevrildiğinde “söz başı” demektir. “Söz” söylenen sözdür ve “baş” ise sözden öncesi demektir. Hua t’ou bir düşünce ortaya çıkmadan öncesidir. Bir sözcük ortaya çıkar çıkmaz o bir hua wei’ye dönüşür. Hua wei’nin birebir çevirisi “söz kuyruğu” demektir. Ve sonra, düşünce gittikten sonra ya da söz gittikten sonra o yeniden hua t’ou’dur. Meditasyon işte bu hua t’ou’nun içine bakmaktır.
“Kişi düşüncelerin ortaya çıkmasından değil, sadece, onların farkında olmaktan geri kalmaktan korkmalıdır.” Kişi sadece tek bir şeyden korkmalıdır: Onların farkında olmamaktan, farkındalığın gecikmesinden.
Bir düşünce ortaya çıktığında eğer düşünce ile birlikte farkındalık da oradaysa; eğer onun ortaya çıktığını görebiliyorsan, onun geldiğini görebiliyorsan, eğer onun mevcut olduğunu görebiliyorsan, eğer onun gitmekte olduğunu görebiliyorsan o zaman hiçbir problem yoktur. Bu görmenin kendisi yavaş yavaş senin kalen haline gelir. Bu farkındalık sana pek çok meyve sunar. Düşünce olmadığın zamanı önce görebilmelisin. Düşünce senden ayrıdır, onunla özdeş değilsin. Sen bilinçsin ve o sendeki içeriktir. O gelir ve gider; o konuktur sen ise ev sahibi. Meditasyonun ilk tecrübesi budur.
Zen, “yabancı toz”dan bahseder; örneğin bir gezgin bir otelde geceyi geçirmek için durur ve yemeğini yer. Sonra çantasını toplar ve yolculuğuna devam eder çünkü onun kalmak için daha fazla zamanı yoktur. Diğer taraftan otelin sahibinin gidecek bir yeri yoktur. Kalmayan kişi konuktur ve kalan kişi ise ev sahibi. O halde bir şey kalmıyorsa “yabancıdır” ya da güneşli bir günde güneş doğduğunda ve gün ışığı pencereden evin içine girdiğinde güneş ışınlarının içinde tozun hareket ettiği görülür. Ancak, boş alan hareketsizdir. Hareketsiz olan boşluktur ve hareket eden tozdur. “Yabancı toz” yanlış düşünmektir ve boşluk ise senin doğanın özüdür. Ev sahibi konuğun gelip gitmesini takip etmez.
Bu çok büyük bir kavrayıştır. Bilinç içerik değildir. Sen bilinçsin: Düşünceler gelir ve gider, sen ev sahibisin. Düşünceler konuklardır; onlar gelirler ve bir süre kalırlar, biraz dinlenirler, biraz yemek yerler ya da geceyi geçirirler ve sonra gitmiş olurlar. Sen her zaman oradasın. Sen her zaman aynısın, sen asla değişmezsin; sen sonsuza dek oradasın. Sen sonsuzluğun kendisisin.
Bunu izle bazen hastasın, bazen sağlıklısın, bazen depresyondasın, bazen mutlusun. Bir zamanlar çok küçüktün, bir çocuktun. Sonra bir genç oldun ve sonra yaşlı oldun. Bir zamanlar güçlüydün; güçsüz olduğun bir gün gelir. Tüm bu şeyler gelir ve gider ama senin bilincin aynıdır. Bu yüzden içine bakarsan ne kadar yaşlı olduğunu tahmin edemezsin. Çünkü bir yaş yoktur. İçeri gidersen ve orada kaç yaşında olduğunu bulmaya çalışırsan, yaş yoktur çünkü orada zaman yoktur. Sen bir çocuk olduğun ya da bir genç olduğun zamanla tam olarak aynısın. Sen içinde mutlak bir şekilde aynısın. Yaş için takvime, günlüklere, nüfuz kağıdına bakmak zorundasın; dışarıdaki bir şeylere bakmak zorundasın. İçerde herhangi bir yaş ya da yaşlanma bulamayacaksın. İçerde zamansızlık vardır. Sen aynı kalırsın; depresyon adında bir bulut olsa da mutluluk adında bir bulut olsa da sen aynı kalırsın.
Bazen gökyüzünde siyah bulutlar olur; gökyüzü bu siyah bulutlar yüzünden değişmez. Ve bazen beyaz bulutlar da olur ve gökyüzü bu beyaz bulutlar yüzünden de değişmez. Bulutlar gelir ve gider ve gökyüzü aynı kalır. Bulutlar gelir ve gider ve gökyüzü baki kalır.
Sen gökyüzüsün ve düşünceler de bulutlardır. Eğer düşüncelerini titizlikle izlersen, eğer onları kaçırmazsan, eğer onlara doğrudan bakarsan ilk şey bunu anlamak olacaktır ve bu çok büyük bir anlayıştır. Bu senin aydınlanmanın başlangıcıdır. Artık sen uykuda değilsin, artık gelip giden bulutlarla özdeş değilsin. Artık sonsuza dek baki kalacağını biliyorsun. Tüm kaygı yok olur. Hiçbir şey seni değiştiremez, hiçbir şey asla seni değiştirmeyecek; o halde kaygılanmanın, mutsuzluğun anlamı ne? Derinliğinin diplerinde tek bir dalga dahi asla oluşmaz. Ve sen oradasın ve sen busun. Sen bu varlıksın. Zen insanları ona ev sahibi olma hali der.
Normalde sen konuk ile aşırı şekilde özdeşleşmişsindir. Istırabının sebebi budur. Bir konuk gelir, çok bağlanırsın. Ve konuk toplanıp ayrıldığında o zaman sen ağlayıp gözyaşı dökersin ve etrafta koşuşturursun. Ve onunla birlikte gidersin, en azından o ayrılırken görmek için ona güle güle demek için. Sonra ağlayarak ve ağlayarak geri dönersin; bir konuk terk etmiştir ve sen çok mutsuz hissediyorsun. Sonra başka bir konuk gelir ve sen yine konuğun içine düşersin, yeniden konukla özdeşleşirsin ve o yine gidiyor...
Konuklar gelir ve gider, onlar kalmaz! Onlar kalamaz, onların kalmaması gerekir, onların işi kalmamaktır.
Hiç herhangi bir düşünceyi izledin mi? O asla kalmaz, kalamaz. Onu tutmaya çalışsan da o kalamaz. Dene. İnsanlar bazen bunu denerler; tek bir sözcüğü zihinde tutmaya çalışırlar. Örneğin tek bir sesi, aum sesini zihinde tutmaya çalışırlar. Birkaç saniye hatırlarlar ve ondan sonra kayıp gitmiştir. Yine onlar işlerini, karısını, çocukları düşünüyor... Ansızın farkına varırlar; bu aum nerededir? O zihinden kayıp gitmiştir.
Konuklar konukturlar; onlar sonsuza dek kalmak için gelmemişlerdir. Bir kez senin başına gelen her şeyin senden uzaklaşacağını gördüğünde o zaman niye endişelenesin? İzle: Bırak gelsinler, bırak toplansınlar, bırak ayrılsınlar. Sen kal. Şayet her zaman baki kalacağını hissedebilirsen huzurun ortaya çıkacağını görebiliyor musun? Sessizlik budur. Bu endişesiz bir haldir. Bu ıstırapsızlıktır. Özdeşleşme kaybolduğu anda, ıstırap da yok olur. Özdeşleşme, hepsi bu. Ve şayet bu sonsuz zamansızlığın içerisinde yaşayan birisini izleyebilirsen, onun etrafında bir zarafet, bir serinlik, bir güzellik hissedeceksin.
OSHO-Sevgi
__________________ Bugün, öfkelenme ve endişelenme.
Bugün,şükran dolu ol ve alçakgönüllü davran.
Bugün, işini özenle yap.
Bugün,var olan her şeye karşı nazik ve sevecen ol.
Sabah ve akşam ellerin dua pozisyonundayken yukarıdaki kelimeleri tekrar et ve Reikinin senin ruhuna ve bedenine şifa getirmesi için dua et.
-- Dr.Mikao Usui -- |