Üsteğmen
Üyelik tarihi: Apr 2008
Mesajlar: 177
Tesekkür: 423
173 Mesajinıza toplam 1,335 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Nihal Gürsoy – Dinci kesimden nasıl tepkiler alıyorsunuz? Yada nasıl tepkiler bekliyorsunuz?
buRAK özDEMİR – Dona’nın herkesten Tanrı’nın doğum günü ile ilgili beklediği birşey var. Açık tavır, şeffaf duruş. Bana karşıysan kılıcını çek ve benimle savaş. “Bu kitabı okuyan dinden çıkar” diye yazan köşe yazarları olmuş dinci kesimde. Açık tavır, şeffaf bir duruş mevcut bu cümlede ve bu yüzden de başımızın üstünde yeri var. Ben Tanrı’nın doğum günü’nü okumuş ve etkilenmiş insanları, sözlerinden, yazılarından tanıyabiliyorum. Kitabımın içime işlemiş enerjisini her yerde hissedebiliyorum. Okuyup, düşüncelerine kimseye çaktırmadan çeki düzen vermeye çalışan köşe yazarları var mesela. “Yüce Türk milleti, şu anda İslam’la ilgili fikirlerimi değiştiren birşeyler oluyor…” demekten, açık duruş almaktan korkuyor, yada farklı birtakım hesaplar içinde. Muhafazakâr kesimde kendini muhafazakâr kesimin toplum mühendisi görenler var. Tanrı’nın doğum günü’nü köşesinde yazmayınca, bu kitabın önünü keseceğine dair bir batıl bir inanç geliştirmiş ki bu çok eğlenceli bir bakış açısı aslında. Bu noktada söylemeyi çok istediğim birşey var. Kişisel olarak benim mütevazi olmak gibi bir hakkım var. Ancak, Tanrı’nın doğum günü adına tevazu yapmaya hakkım yok. Bunu yaparsam, bana bu bilgileri akıtan kaynağa ihanet etmiş olurum. Bu yüzden şunu rahatlıkla söyleyebiliyorum: Tanrı’nın doğum günü, İslam tarihinde bir dönüm noktasıdır. Bugünden sonra hiçbirşey ama hiçbirşey eskisi gibi devam edemeyecektir, bunu herkes bilsin. Herkes kendi geleceğini bu gerçeğe göre yönetsin. Gelelim “İslam” alimlerine… Televizyon ulemasından bahsediyorum. Dona onların İslam adına konuşma yetki belgelerini iptal etti. Hiçbiri İslam’a akredite değiller artık. Bir bilen olarak, alim olarak İslam’a akredite olmanın tek bir yolu var. Bilmediğini bilmek ve egonu yenerek bunu dışavurmak, insanlara ifade etmek. Bugünden sonra, bilmediğini bilenlere İslam alimi diyeceğiz. Çünkü elimizde artık yeni çağın Kur’an tefsiri var. İslam külliyatının kıyametidir bu tefsir. O yokmuş gibi davranmak… Toplum indindeki itibarlarını kaybetmek istemiyorlarsa, kendilerini kibirden ve değişim korkusundan arındırmalarını öneririm. Bunu onlara bir kardeşleri olarak, kendi iyilikleri için ve de şiddetle tavsiye ederim. Lütfen kimse Firavun’un büyücüsü olmayı seçmesin.
Nihal Gürsoy- Daha önce yazmış olduğunuz kitapları bu kitabı okuduktan sonra inceledim. Çok yaratıcı fikirlerle dolu, yenilikçi, düşüncelerin özgürce ifadelendirildiği ve son derece akıcı ve sürükleyici bir dille yazılmış kitaplar. Fakat Tanrı’nın Doğum Günü ile yan yana getirdiğiniz zaman bu çok başka bir kitap. Yanılıyor muyum?
buRAK özDEMİR – İlk iki kitabımı ben yazdım. Ama Tanrı’nın doğum günü’nü tam olarak ben yazdım diyemiyorum. Klavyenin tuşlarına basan evet bendim. Ama Tanrı’nın elinin benim elimin üzerinde sürekli hissettim. Bu anlamda ilahi bir yardım aldığımı söyleyebiliriz. Zaten ben kendimi bu kitabın yazarı olarak görmüyorum. Ben, Tanrı’nın doğum günü’nün ilk okuyucusuyum… Şu an da yaptığım, okuyup çok sevdiğim bir kitabı herkese tavsiye etmek. Hepsi bu… Kitapla ilgili şahsıma dönük övgüler karşısında ne yapacağımı, ne diyeceğimi bu yüzden bilemiyorum. Bu kitap, benim değil onun eseri. Kendi eserinin üzerine benim adımı yazması ise tanrısal bir jest. Allah dilerse bir kütüğü bile bir alim haline getirebilir, bunun bir kanıtı. 33 yaşımdayım. Önceki kitaplarıma bir bakın. Yazdığım gazete köşe yazılarına da bir bakın. İslam’ın İ’sini göremezsiniz… İslam’ı Arapça bilen, İlahiyatçı insanlardan dinlemeye şartlanmış bir nesil… Kulağı küpeli genç bir delikanlıdan İslam’ın kadim sırlarını, peygamberin gizli vasiyetini dinlemek, bunların çok şaşırtıcı olduğunun ben de farkındayım. Ortada çok büyük bir sürpriz var. Süpriz, şok yaratan birşeydir. Şaşkınlık bu anlamda son derece olağandır. Bu durumu anlayış ve sabırla karşılıyorum. Hakkımda ne düşünürseniz düşünün, ben sizi çok seviyorum.
Nihal Gürsoy –Tanrı’nın Doğum Günü, Tanrı’nın imajını değiştirirken daha doğrusu O’nu artık olduğu gibi tanımamıza yardımcı olurken, reenkarnasyon bilgisinin ışığında insana bambaşka bir gözle bakılmasını sağlıyor. Mesela sahife 64’de: “insan, yola ham ve evcilleşmemiş zalim haliyle çıktı. Zalimdi, çünkü cahildi. Bilge olduğunda, barışçı olacağı gibi…”, “yanlışa sapmadan sadece doğru yolda yürümek en yüce erdem olsaydı, secde edenler melekler değil insan olurdu. Yanlışlar labirentinin içinde başlatılmış bir yaşamın içinde doğruyu bulabilmek, en kutsal olan yaşamdır. İnsan bu yüzden yeryüzünün halifesi olarak atanmıştır.” diyerek insanın da olduğu, yaratıldığı gibi anlaşılmasına yardımcı oluyor. Ayrıca sahife 38’de: “Dinler, birer geçiştir. Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an. Bunların hepsi farklı dinler gibi görünseler de gerçekte aynı merdivenin basamaklarıdır. Hakikatin özünde gelişmek vardır. İnsanlar geliştikçe Tanrı’nın mesajı da gelişim gösterir.” diyerek dinlerin insanın yücelmesi için bir araç olduğunu ve hepimizin özünün bir olduğunu vurguluyor. Tanrı ile insanı, insanla dinlerin özündeki birliğin buluşmasını sağlıyorsunuz. Gerçekten çok güzel… İslamiyet’e ve Kur’an’a ilginiz nasıl başladı?
buRAK özDEMİR –Kur’an’ı önceleri de çok okumuştum, ancak herkesin anladığından farklı bir şey de anlamamıştım. Ama yok… Yaşatılan İslam, benim dinim değil. Tanrı’nın doğum günü’nü yazmadan çok değil bir ay önce, benim dindar arkadaşlarıma söylediğim birşey var: Ben Müslüman değilim, eğer İslam sizin anlattığınızsa… Bu kitap ve onu yazarken içimde yaşadıklarım en başta beni Tanrı ve İslam’la barıştırdı. Ben, kitaptaki “ben” gibi marjinal bir tipimdir. Bu anlamda “ben” bana çekmiş, bunu söyleyebilirim ☺ Müslümanlıkla hiç işim olmazdı benim. Ama bugün… O kadar İslam’a sarıldım ki… Ona dil uzatan biri olduğunda, kılıcını çeken bir şövalye halini alıyorum. Barışın ve esenliğin dininin öcüleştirilmesine tahammülüm hiç yok. Hayat herkese görevler verir Nihal hanım. “Sen doktorsun ve insanlara şifa vereceksin” der. “Sen şöförsün duraktaki bu insanları güven içinde, istedikleri yere taşıyacaksın anlaştık mı?”… Ben de bir imaj mühendisiyim ve bana İslam’ın gizli kalmış boyutunu keşfetmek nasip edilmiş. Hayatın bana verdiği görev, dünyadaki İslam gerçekliğini ve algısını değiştirmek. Değiştirecek kıvılcımı yakmak. Hepsi bu… Herkes gibi ben de görevim için yaşıyorum ve bunun için ölmeye de hazırım. İçimdeki saf ses bana ne derse onu yapıyorum. Hayatımda çok ama çok radikal manevralar yaptım. Hırslarla dolu meslek yaşamımı noktaladım. Bu ideal için.
Nihal Gürsoy –buRAK Bey, özür dileyerek araya girmek istiyorum. Nasıl bu kadar güvenebildiniz içinizdeki bu saf sese, onun söylediklerini böyle kolayca kabul ettiniz? Hayatınızı nasıl ona göre yönlendirebildiniz?
buRAK özDEMİR –Tabii şimdi anlatırken çok karizmatik bir şekilde, ses git dedi gittim, işini bırak dedi bıraktım gibi oluyor. Ama elbetteki direndim. Vargücümle hem de. İçimdeki bu saf sesin, dışımdaki olayları da yönettiğini anladığımda, artık direnecek gücüm kalmamıştı. Karşı koymayı bıraktım ve ona teslim oldum. Ama geriye dönüp baktığımda kendime çok saygı duyuyorum. 2005 ve 2006… Eve kapanarak geçirdiğim bu yıllarda ben içimdeki gerçek kendimi buldum. Sonsuz mutluluk boyutuna, kendi cennetime yerleştim. Bunun vergisini de Tanrı’nın doğum günü’nü yazarak ödüyorum. Tanrı’nın doğum günü, benim kendi kaderimin kodlarını çözmemi sağladı. Aldığım sorumluluk büyük ama, kazancımın yanında bunun esamesi bile okunmaz.
Nihal Gürsoy –Eve kapandığınız dönemde neler yaşadınız?
buRAK özDEMİR –Yeniköy’deki konforlu evimdeki bir yılım, sürekli meditasyonla geçti. Tek başımayım, hiçbir şey yok, açlık çektim mesela. O eve çok ciddi bir kira ödüyorum ama bu gerekli fakat bunun dışında yokluk çekiyorum resmen. Çünkü ses bunun böyle olmasını istedi, bana kendi reklam ajansımı kapattırdı. Ne dediyse uydum. Hiç kimseye yaşadığım sıkıntılardan söz etmedim. Bunu yaşamam gerektiği için. Ama çok aç kaldığımda bir bakıyordum ev sahibim elinde bir kap yemekle gelmiş mesela. |