Üsteğmen
Üyelik tarihi: Apr 2008
Mesajlar: 177
Tesekkür: 423
173 Mesajinıza toplam 1,335 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Tabelaların birinde şöyle yazar: 'Kendini düşün. Bütün nimetleri kendine sakla, yoksa her şeyini yitirirsin.'
Öteki tabelada ise şu yazılıdır: 'Sen kendini kim sanıyorsun da başkalarına yardım ediyorsun? Kendi kusurlarını göremiyor musun?'
Bir savaşçı, kusurları olduğunu bilir. Ama aynı zamanda yalnız başına büyüyemeyeceğini, arkadaşlarından uzaklaşamayacağını da bilir. Bu yüzden, içlerinde bir nebze gerçek barındırabileceklerini düşünse bile o iki tabelayı yere fırlatır. Tabelalar ufalanıp dağılır ve savaşçı, yakınındakileri yüreklendirmeyi sürdürür.
Filozof Lao Tzu, ışığın savaşçısının yolculuğu hakkında şunu söyler:
'Bu Yol'da, küçük ve narin her şeye saygı gösterilmelidir. Gereken davranışı göstermek için en uygun ânı kollamayı öğren.'
'Bir yayı birkaç kez çekmiş olsan bile oku nasıl yerleştirdiğine ve yayı nasıl
gerdiğine yine de dikkat et;
'Neye ihtiyacı olduğunu bilen bir aceminin, aklı başında olmayan bir bilgeden daha zeki olduğu ortaya çıkar.'
'Sevgi biriktirmek şans getirir, nefret biriktirmekse felaket. Sorunları teşhis edemeyen kişi, kapıyı trajedilerin girmesi için açık bırakmış sayılır.'
'Savaş, kavgayla aynı şey değildir.'
Işığın savaşçısı düşünür. Çadırında sakin bir köşeye oturur ve kendini kutsal ışığa teslim eder. Bunu yaparken başka hiçbir şey düşünmemeye çalışır; zevk peşinde koşmaz, meydan
okuyuşlara ve açıklamalara uzak durur, yeteneklerinin ve becerilerinin ortaya çıkmasına izin verir. Kendisi onların farkında olmasa bile bu yetenekler ve beceriler, onun hayatını
yönlendirmekte, gündelik yaşamım etkilemektedirler.
Düşünceye dalmışken, savaşçı kendisi değildir, Dünyanın Ruhunun bir kıvılcımıdır. Böyle anlarda sorumluluklarının bilincine varır, nasıl davranması gerektiğini anlar.
Işığın savaşçısı yüreğinin sessizliğinde, kendisine yol gösterecek bir ses duyacağını bilir.
"Yayımı gerdiğimde," der Herrigel, Zen hocasına, "öyle bir an gelir ki okumu hemen fırlatmazsam soluk alamayacağımı hissederim." "Okunu fırlatman gereken ânı sınamaya ve kışkırtmaya devam edersen asla okçunun sanatını öğrenemezsin," der hocası. "Bazen atışın hedefini bulmamasına neden olan şey, okçunun aşırıya kaçan arzusudur."
Işığın savaşçısı bazen şöyle düşünür: 'Ben bir şeyi yapmazsam o şey yapılmadan kalır.'
İşin aslı böyle değildir: Harekete geçmelidir savaşçı, ancak Evren'in de bir şeyler yapmasına fırsat vermelidir.
Işığın savaşçısı haksızlığa uğrarsa, çektiği acıyı başkalarına göstermemek için genellikle yalnız kalmaya çalışır. Bu hem iyi hem de kötüdür.
İnsanın, yüreğinin kendi yaralarını ağır ağır sarmasına izin vermesi bir şeydir, zayıf görünmek korkusuyla sabahtan akşama kadar düşüncelere dalıp oturması başka şey.
Hepimizin içinde bir melek ve bir de şeytan vardır, sesleri de birbirine benzer. Bir sorunla karşılaşınca şeytan, kendi kendimize konuşmamızı destekler, ne kadar savunmasız olduğumuzu bize göstermektir amacı. Melekse davranışlarımız üzerinde düşünmeye yöneltir bizi ve arada bir başkasının dudaklarını kullanır kendini ifade etmek için. Bir savaşçı, yalnızlıkla başkasına bağlılık arasında denge kurar. Işığın savaşçısı sevgiye ihtiyaç duyar.
Sevgi ve şefkat de tıpkı yemek, içmek ve Hayırlı Kavga'dan tat almak kadar onun doğasının bir parçasıdır.
Savaşçı güneşin batışını izlerken neşelenmiyorsa yanlış giden bir şey var demektir.
Bu noktada mücadeleyi bırakır ve batan güneşi birlikte seyredebileceği insanlar arar.
Birilerini bulmakta zorluk çekerse kendine şunu sorar: "İnsanlara yaklaşmaktan çok mu korkuyordum? Biri bana sevgi gösterdi de ben mi fark etmedim?"
Işığın savaşçısı yalnızlıktan yararlanır, ama yalnızlığın kendisinden yararlanmasına izin vermez.
Işığın savaşçısı kendini tümüyle gevşek bırakarak yaşanmayacağını bilir. Okçudan, okunu istediği uzaklığa fırlatabilmek için yayı gergin tutması gerektiğini öğrenmiştir. Yıldızlardan, yalnızca içlerindeki patlama sayesinde parıldadıklarını öğrenmiştir. Işığın savaşçısı, çitin üzerinden atlamaya hazırlanan bir atın bütün kaslarının gerildiğini görür. Ama o, asla gerginlikle huzursuzluğu birbirine karıştırmaz. Işığın savaşçısı sertlikle yumuşaklığı dengelemeyi her zaman becerir. Düşünü gerçekleştirebilmek için hem sağlam bir iradeye ihtiyacı vardır, hem de büyük bir kabullenme kapasitesine. Bir amacı olabilir ancak o amaca götüren yol her zaman onun hayal et iği gibi çıkmayabilir.
İşte bu yüzden savaşçı disiplinle merhametin karışımına başvurur. Tanrı evlatlarını asla terk etmez, ama O'nun ne amaçladığını bilmek mümkün değildir, Tanrı yolu bizim adımlarımızla kurar.
Savaşçı kendi heyecanını ateşlemek için disiplinle kabullenmenin bu birleşimini kullanır. Hiçbir yeni, önemli hareket alışıldık bir şeyle başlamamıştır.
Işığın savaşçısı bazen, önüne çıkan engellerin çevresinden akan su gibi davranır.
Kimi zaman, karşı koymanın bedeli mahvedilme olabilir, bu nedenle savaşçı koşullara uyum sağlar. Yolunun üstündeki taşların, dağlardan geçişini engellemesini hiç yakınmadan kabullenir. İşte suyun gücü şurada yatar: çekiçle parçalayamazsınız onu ya da bıçakla
kesemezsiniz. Dünyanın en sağlam kılıcı bile onun yüzeyini bereleyemez.
Bir nehrin suları, hangi yol uygunsa oraya uyum sağlayabilir, ama şu hedefinin deniz olduğunu da asla unutmaz. Kaynaklarından fışkırırken zayıf olan sular, daha sonra, yavaş yavaş, karşılaştığı öteki ırmaklar kadar güçlenir.
Ve, belli bir noktadan sonra mutlak bir güce sahip olur.
Işığın savaşçısı için soyutlanma diye bir şey yoktur.
Her şey somuttur, her şeyin bir anlamı vardır. Çadırında rahatça oturup dünyada neler olduğunu izlemez o; kendisine karşı her meydan okumayı, kendini geliştirme yolunda bir fırsat olarak görür.
Arkadaşlarından bazıları, yaşamları boyunca, seçme fırsatı olmuyor diye yakınır ya da başkalarının verdikleri kararlar hakkında yorumlarda bulunurlar. Oysa savaşçı düşüncelerini eyleme dönüştürür. Kimi zaman yanlış hedef seçer ve yaptığı yanlışın bedelini hiç sızlanmadan öder.
Kimi zaman da yolundan ayrılıp zaman yitirir ve sonunda yine başladığı noktaya döner.
Ancak savaşçı asla cesaretini yitirmez.
Işığın savaşçısının nitelikleri bir kayanınki gibidir.
Düz arazideyken çevresindeki her şey dengelidir ve kendisi de sabit durabilir.
İnsanlar evlerini onun üzerinde inşa edebilirler, fırtınalara karşı koyabilir bu evler.
Ancak bir yamaca yerleştirilirse ve çevresindeki şeyler ne dengeli ne de ona karşı saygılı iseler, o zaman savaşçı gücünü gösterir; huzurunu tehdit eden düşmana doğru yuvarlanır. Böylesi anlarda savaşçı yakıp yıkan bir güce sahip olur. Hiç kimse onu durduramaz.
Işığın savaşçısı hem savaşı hem barışı düşünür ve koşullara uyum sağlayıp nasıl hareket edeceğini bilir.
Işığın savaşçısı, kendi zekâsına aşırı güvenirse, hasmının gücünü küçümser. Bazen gücün, stratejiden daha çok işe yaradığını akıldan çıkarmamak çok önemlidir.
Bir boğa güreşi on beş dakika sürer; boğa, oyuna getirildiğini çabucak anlar, anlar anlamaz da boğa güreşçisinin üzerine saldırır. Bu durumda, doğacak trajediyi ne aklıyla, ne konuşarak, ne zekâsıyla, ne de tatlılıkla önleyebilir güreşçi. İşte bu yüzden savaşçı zorbalığı asla küçümsemez. Durum fazlasıyla sertleşirse, savaş alanından çekilip düşmanının yorulmasını bekler.
Işığın savaşçısı, düşmanın gücü kendisininkinden üstünse bunu anlar.
Onun karşısına çıkmaya karar verirse bir anda yok edilir. Düşmanının kışkırtmalarına karşılık verirse bir tuzağa düşer. Bu yüzden, içine düştüğü güç durumdan kurtulmak için diplomasiye başvurur. Düşmanı bebek gibi davranıyorsa o da aynısını yapar. Düşmanı onu kavgaya davet ediyorsa anlamazlıktan gelir.
Arkadaşları, "O bir korkak!" derler.
Ama ışığın savaşçısı bunları umursamaz; küçük bir kuş ne kadar öfkeli, ne kadar yürekli olursa olsun kedinin gözünde bir hiçtir, savaşçı bunu bilir.
Böylesi durumlarda savaşçı sabreder; çok geçmeden kışkırtabileceği başka insanlar bulmak üzere çekip gidecektir düşmanı.
Işığın savaşçısı adaletsizlik karşısında duyarsız kalmaz.
Her şeyin herkes için geçerli olduğunu, bir tek hareketin dünya yüzündeki herkesi etkilediğini de bilir. Bu yüzden, başkalarının acı çektiğini görürse düzeni sağlamak üzere kılıcını kullanır.
Ama zulme karşı savaşsa da asla zalimi yargılamaya kalkışmaz. Her insan Tanrı'nın önünde kendi yaptıklarının hesabını verecektir; savaşçı görevini yerine getirir, başkaca yorumda bulunmaz.
Işığın savaşçısının dünyadaki varlığının nedeni, insanlara yardım etmektir, onları yargılamak değil.
Işığın savaşçısı asla korkaklık etmez. Kaçmak, mükemmel bir savunma biçimi olabilir, ama insan çok korkuyorsa bu yola başvurmak doğru değildir. Savaşçı, ikilemde kalırsa, yenilgiyi göze alıp sonra yaralarını sarmayı yeğler, çünkü bilir ki kaçtığı takdirde saldırganın eline
hak ettiğinden çok daha büyük bir güç verecektir.
Zor ve sıkıntılı günlerde savaşçı, kahramanlığıyla, yürekliliğiyle ve Tanrı'ya güvenerek dayanılmaz müşküllere göğüs gerer.
Işığın savaşçısı asla acele etmez.
Zaman onun lehine işler; sabırsızlığını yenmeyi bilir, düşünmeden hareket etmekten kaçınır.
Ağır yürüyerek adımlarının ne kadar sağlam olduğunu görür. İnsanlık tarihinin bir dönüm noktasında rol aldığını ve dünyayı değiştirmeden önce kendisini değiştirmesi gerektiğini bilir. Bu yüzden, Lanza del Vasto'nun şu sözlerini hatırlar: 'Devrim yavaş yavaş yerleşir.'
Savaşçı meyveyi asla hamken koparmaz.
Işığın savaşçısının hem sabra ihtiyacı vardır hem de hıza.
Yapabileceği en kötü stratejik hatalar şunlardır: Aceleci davranmak ve eline geçen fırsatı kaçırmak. Bunun önüne geçmek için savaşçı her bir durumu tekmişçesine ele alır ve asla formüllere, reçetelere ya da başkalarının görüşlerine başvurmaz.
Halife Muaviye, Ömer Bin Al-Aas'a siyasi becerilerinin sırrını sormuş. "Nasıl geri döneceğimi saptamadan asla bir şeye girişmem," demiş Halife; "öte yandan hiçbir zaman bir işe girişir girişmez ânında geri dönüp gitmek istediğim de olmadı."
Işığın savaşçısının cesaretinin kırıldığı çok olur.
Onca arzuladığı duyguları uyandırmayı başaramayacağına inanır. Yenilenlerden olduğunu, heyecanını hiçbir şeyin yerine getiremeyeceğini hisseder geceler boyu. Arkadaşları onun için, "Belki de artık savaşmayacak," derler. Savaşçı böyle sözleri duyduğunda acı çeker, aklı karışır, çünkü ulaşmak istediği yere henüz ulaşamadığını bilmektedir. Ama direngendir o ve hedefinden vazgeçmeye razı olmaz. Sonra, hiç ummadığı bir anda, önünde yeni bir kapı açılır.
Işığın savaşçısı yüreğinde nefret duyguları barındırmaz.
Savaşa girdiğinde, İsa Peygamberin şu sözlerini anımsar: 'Düşmanlarını sev.' Ve bu söze itaat eder. Ancak şunu da bilir ki, bağışlamak her şeyi kabullenmek değildir. Bir savaşçı başını eğemez, eğer eğerse hayallerinin ufkunu göremez olur. Hasımlarının onun karşısına, yiğitliğim, dayanıklılığını, karar alma yetisini sınamak için çıktıklarını bilir. Hasımları onu, hayalleri uğruna savaşmaya zorlarlar.
Işığın savaşçısının gücüne güç katan, savaş deneyimidir.
Savaşçı geçmişi anımsar. |