Binbaşı
Üyelik tarihi: Feb 2008
Mesajlar: 1,632
Tesekkür: 234
488 Mesajinıza toplam 2,287 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Ynt: ÇOCUK PSİKOLOJİSİ Kadının çalışma hayatına girmesi ‘Sanayi Devrimi’ olarak adlandırılan, teknik, teknolojik, ekonomik ve toplumsal birtakım değişikliklere yol açan endüstrileşme ile birlikte olmuştur. Sanayileşmenin başlamasıyla erkekler toprak ve çiftlik işlerinden fabrika ve büro işlerine geçerken kadınlarda ev işlerinden kamu hizmetlerine, büro işlerine ve sanayi kesimine geçmeye başlamışlardır (Demir, 1997: 23).
Günümüzde kadınlar, gerek ekonomik zorunluluklardan dolayı aile bütçesine katkıda bulunmak amacıyla, gerekse yaşam standartlarını yükseltmek, meslek sevgisi, toplumda prestij kazanmak, çevre edinmek, yeni insanlar tanımak ve eşinin yanında konumunu yükseltmek gibi bir dizi psikolojik nedenlerle çalışma hayatında yerlerini almışlardır.
Ülkemizde çalışan kadınların büyük bir çoğunluğu ekonomik zorunluluklar nedeniyle; aile geçindirmek veya aile bütçesine katkıda bulunmak amacıyla çalışmaktadır. Yaşam standardını yükseltmek, veya eğitim gördüğü bir alanda uzman olduğu için çalışanların oranı ise oldukça azdır (Aktaş, 1994: 7). Kadının çalışması beraberinde bazı sıkıntılar da getirmektedir. Özellikle kadının evli ve çocuk sahibi olduğu hallerde bu durum daha da zorlaşmaktadır. Bu zorlukların başında; annenin olmadığı saatlerde çocuğun bakımı, işinden yorgun ve gergin gelen annenin çocuğuna yeterince zaman ayıramaması ve onunla sağlıklı bir iletişim kuramaması gelmektedir (Yavuzer, 2005: 60). Annenin çalışması çocuk açısından sakıncalı mıdır, değil midir? Sorusuna genel bir cevap vermek mümkün değildir, çünkü verilecek cevap duruma göre değişir. Annenin çalışmasının çocuk üzerinde yaratacağı etkiler bazı faktörlere bağlıdır. Bu faktörler; annenin işi, çalışma nedenleri, çalışma koşulları, annenin eğitim düzeyi, anne -çocuk iletişimi, aile içi ilişkiler, annenin yokluğunda çocuğa bakanın özellikleri, sağladığı bakımın uygun ve devamlı oluşu, nihayet çocuğun hangi gelişim basamağında bulunduğu, kısaca çocuğun yaşı gibi...
Yaş, üzerinde önemle durulması gereken faktörlerden biridir. Koşullar ne olursa olsun, annenin çalışması 0–3 yaş çocuğu ile 3–6 yaş çocuğunu farklı etkileyeceği gibi, okul çocuğu ile ergeni de farklı etkileyecektir (Razon, 1995: 229). Çalışan kadın ve çocuk konusunda ülkemizde yapılan araştırmalar, tutarlı sonuçlara ulaşamamışlardır. Gerek uygulanan yöntem, gerekse uygulamanın yapıldığı grubun sayısal büyüklüğü ve temsil gücü açısından elde edilen sonuçları genellemek güçtür. Bu konuda yapılan bazı araştırma bulguları, çalışan annelerin çocuklarında, annesi çalışmayan çocuklara göre bazı davranış sorunlarının daha fazla olduğunu gösterirken, bazıları ise tersine; annesi çalışan çocukların psiko-sosyal gelişimlerinin annesi çalışmayan çocuklara kıyasla çok daha üstün olduğunu ortaya koymuştur (Yeşilyaprak, 2004: 106).Araştırmalar çocuğun kişilik gelişimi üzerinde annenin çalışıp çalışmamasının değil, ancak anne babanın çocuk yetiştirme tutumlarının etkili olduğunu ortaya koymaktadır. Çünkü çalışan annelerin eğitim düzeyi, çalışmayanlara göre daha yüksek ve kendini geliştirme çabası ve bilinçlenme düzeyi daha yeterlidir. Bu açıdan da annenin çalışmasının çocuğuna ilişkin doğru yaklaşımları benimsemesi, daha sağlıklı bir ortam yaratmasını yordayıcı bir değişken olduğu söylenebilir (Yeşilyaprak, 2004: 107).
Çalışan annelerin en önemli sorunları aşağıdaki şekilde gruplandırılabilir;
Ø Suçluluk duygusu
Ø Aşırı sorumluluk yüklenme, zihinsel ve bedensel yorgunluk
Ø Çocuk bakıcısı arayışı
Suçluluk Duygusu
Çalışan anne ve çocuk arasındaki en önde gelen problemlerden biri, annenin çalışması sebebiyle suçluluk duygusu içinde, çocuğuna dengeli bir yaklaşımda olmayıp, aşırı hoşgörülü davranması ya da her gece iş dönüşü bazı armağanlarla eve gelmesidir. Anne öncelikle bu suçluluk duygusundan kurtulmalıdır (Yavuzer, 2005: 62). Çalışmayan çok sayıda anne de zamanlarının tümünü çocuklarına verememekte, ev içi ve ev dışı işleri, bunu büyük ölçüde engellemektedir. Ayrıca, annenin çalışması, onun üretken olmasına, diplomasını değerlendirmesine fırsat veren ve ruh sağlığı açısından önemli bir faaliyettir. Önemli olan, annenin evde bulunduğu süreyi iyi değerlendirmesi, bu zaman içinde çocuğuyla bütünleşmesi, ilgilenmesi, oyun oynayabilmesidir. Hafta sonlarını yoğun bir ev işi faaliyetiyle geçirmek yerine, çocuğunu tiyatroya, sinemaya, çocuk bahçesine, akranı olan arkadaşlarına götüren ve ev işiyle meşgulken dahi çocuğunu yanında tutan anne, görevini yapan annedir. Bu durumda çocuk, annesine yeterince doymasa bile; ona güvenir, ilgilendiğini ve sevdiğini görür (Yavuzer, 2005: 62).
Bu konu ile ilgili yapılmış olan araştırma sonuçlarına bakacak olursak;
Ø Çocukla geçirilen sürenin uzunluğu değil, kalitesi önemlidir. Yani, gerçekten annenin evde kaldığı süre çocuğu ile birlikte, onunla oynayarak, ilgilenerek sağlıklı etkileşime girerek geçirilmiyorsa olumlu hanesine yazılabilecek bir puan kazandırmıyor annelere
Ø Annenin çocuk ile birlikte geçirdiği süre arttıkça kalitesi azalmakta. Yani anne “bunalmakta”. Bu yüzden ev hanımları çocukları ile birlikte aynı mekanda olsalar da onlarla pek birlikte vakit geçirmeye katlanamıyorlar. Çalışan anneler ise genellikle çocukları ile “yeterince vakit geçiremedikleri”nden yakınırlar. Oysa bu konuda yapılan araştırmalar gösteriyor ki, anne babası çalışan çocukların %85-90’ı böyle bir durumdan şikayetçi değil. Diğer bir ifade ile çalışan anne babaya sahip çocukları sadece %10-15’i anne babaları ile daha fazla vakit geçirmek istediğini söylüyor. Yeşilyaprak, 2004: 104-105).
Aşırı Sorumluluk Yüklenme Zihinsel Ve Bedensel Yorgunluk
Eğer çalışan kadın iyi bir organizatör değilse yaşamı kendisi ve çevredekiler için gereksiz yere güçleştirebilir. Bu yüzden çalışan kadın, anne olmadan önce ve sonra ile yaşamını ve iş yaşamını dengelemede, kendi istekleri ile çevrenin beklentilerini uzlaştırmada ustalaşmaya çalışmalıdır. İşte bu konuda bazı ipuçları: (Yeşilyaprak, 2004: 147)
Çocuk Bakıcısı Sorunu
Doğum sonrası izin süresi annenin kendini toparlaması için yeterli olmadığı gibi, kadının annelik rolünü benimsemesi ve anneliğin zevkine varabilmesi için yeterli değildir. Çocuğun ilk aylarda gerek biyolojik, gerek psikolojik açıdan annesine duyduğu ihtiyaç büyüktür. Çocuğun anne sütü ile beslenmesi, sağlığı açısından ne kadar önemliyse, duygusal gelişimi de o kadar önemlidir. Ünlü uzman Bowlby’nin dediği gibi; “yaşamın ilk yıllarında çocuğun beden gelişimi için vitamin ve protein ne kadar gerekli ise, bedensel, zihinsel ve duygusal gelişimi için anne sevgisi de o kadar gereklidir.” (Razon, 1995: 226).
Bebeğin hem anne sütüyle düzenli olarak beslenebilmesi, hem de fiziksel olarak biraz kendini toparlayıp, en azından başını tutabilecek duruma gelmesi için ilk üç ay anneyle birlikte olması önemlidir. İşte bu süreden sonra çalışmaya başlayacak annenin çocuğunu başkasına “emanet etme” zorunluluğu doğar ve aile önemli bir sorunla karşı karşıya kalır. Bebeğe kim bakacak? Bebek nerede ve nasıl bakılacak? (Yeşilyaprak, 2004: 125).
Büyükanneler
Çalışan kadının, doğum sonrası işine dönmek için bebeği bir başkasına emanet etme zorunluluğu karşısında akla gelebilecek ilk seçenek elbette büyükannelerdir. Özellikle bizimki gibi aile bağları kuvvetli toplumlarda anneanne ya da babaanne en güvenilir “emanetçi” olarak düşünülür, Bu konu ile ilgili bazı noktaların göz önünde tutulmasında yarar var: (Yavuzer, 2005: 61).
Ø Bebeğin bakımının aile büyükleri ya da yakın akrabalar tarafından dönüşümlü olarak (örneğin birer hafta birer ay) paylaşılması sağlıklı bir çözüm değildir. Özellikle ilk yıl, çocuğun kişiliğinde güven duygusunun gelişmesi için anne ile birlikte, çocuğun bakımını üstlenen kişinin “sürekli” olması gerekir.
Ø Bebeğe bakan kişinin davranış biçimi açısından mümkün olduğu kadar anneye benzemesi tercih edilen bir durumdur.
Ø Çocuğunun bakımının ilk 1-1,5 yıl kendi evinde olması daha uygundur. Bebeğin bulunduğu mekanı sahiplenmesi, aynı ortamda kendini güvende hissetmesi açısından önemlidir.
Ø Büyükannenin bebek sahibi olan çiftin yanında yatılı kalması (hayatta ise büyükbaba da beraberinde) çalışan annenin işini fazlasıyla kolaylaştırabilir. Ancak bu durum, annenin sorumluluk duygusunu azaltırken, çocuk üzerindeki etkisini de kaybetmesine neden olabilir.
Ø Bebek eğer büyükannenin evinde bakılacaksa, çocuğun o evde bakıldığı ortamı “sabitlemek” gerekiyor. Çocuğun sevdiği bazı eşyalar ve oyuncakların onunla birlikte taşınması, onun “süreklilik”duygusunu yaşayarak kendini güvende hissetme gereksinimini karşılaması açısından önemlidir (Yeşilyaprak, 2004: 127).
Ø Son zamanlarda sıklıkla yapılan yanlışlardan biri de, annenin çocuğunu sadece hafta sonları görmesi, geri kalan 5 geceyi çocuğun büyükanne yanında geçirmesidir (Yavuzer, 2005: 61). Bebeğin özellikle bir yaşını dolduruncaya dek anneden ayrı olarak bir başka evde sahiplenilmesi ve gece yatıya bırakılması pek sağlıklı değildir. Bebeğin anne ile ilişkileri ve güven duygusunu zedeleyebilir (Yeşilyaprak, 2004: 127). Diğer bir yanlışta, çocuğun sürekli bakıcı değiştirmesi ya da büyükanne, hala ve teyze gibi farklı kişilerin yanında büyütülmesidir. Sözü edilen her iki yanlışın da uzun sürmesi halinde, çeşitli uyum ve davranış bozukluklarına rastlanabilir (Yavuzer, 2005: 61).
Bazı hallerde de büyükanne ile annenin eğitim ve disiplin konusunda aynı görüşü paylaşmadıkları görülür. Bu hallerde, ya iki kuşak arasında çatışma olur; çocuk da bundan ustaca yararlanır, kime nazı geçiyorsa ona sığınır, ya da anne bulduğu çözümü kaybetmemek için, uygun bulmadığı bir eğitim biçimine boyun eğmek zorunda kalır. (Razon, 1995: 228)
Çocuğu büyükanneye emanet etmenin dezavantajlarından biri de, büyükannenin geliniyle ya da damadıyla yaşayacağı çatışmaları direkt olarak çocuk üzerinden yansıtma olasılığıdır. Bu durumda, genellikle, çocuk ortada kalır ya da sağlıksız bir etki altında büyür. Büyükannenin bakımındaki çocuk, özellikle ilk yaşlarda bir tür “aynalama” süreci yaşadığı için onun konuşma biçimini, aksanını, kullandığı terimleri ya da tepki biçimini anında öğrenip yansıtması çok doğaldır. Anne baba genellikle bu durumdan kaygı duyabilirler. Ancak bu gibi etkilenmeler ana okulu ya da ilköğretime başlayınca kolaylıkla düzeltilebilir. Kalıcı bir problem haline dönüşmesi, daha çok anne babanın bu duruma aşırı tepki göstererek pekiştirdiği durumlarda ortaya çıkar (Yeşilyaprak, 2004: 128-129).
Bakıcı
Çalışma yaşamına dönmek isteyen bir annenin bebeğinin bakımı için başvurabileceği ikinci çözümse, güvenilir bir bakıcı bulmaktır. Anne babalar çocuğun birlikte olacağı bakıcıyı yeterince tanımaya çalışmalıdır. Öncelikle iyi bir referansa sahip olup olmadığına bakmak gereklidir.
Ø Çocuğa bakacak dadının, mümkünse, kendisinin de anne olması tercih edilir.
Ø Evli olup, bir aile hayatı sürdüren bakıcının düzenli yaşama alışkanlıklarına sahip olması ona olan güveni artıracak nedenlerden biridir.
Ø Bir bakıcıda aranması gereken en önemli niteliklerden bazıları; temiz, düzenli, güler yüzlü ve sorumluluk sahibi olmasıdır.
Ø Bir dadıya güvenebilmek ve emin olarak ona çocuğu emanet edebilmek için ilk görüşmeyi onun evinde yapmak ve onu kendi ev ortamında görmek anneye bir fikir verebilir.
Ø Bakıcıyla beraber çalışmaya karar vermeden önce en az iki hafta (tercihen bir ay) kadar bir süre boyunca ona çocuğun bakımında refakat edip, davranışlarını gözlemlemek yerinde bir uygulama olur.
Ø Daha sonra anne tekrar çalışmaya başladığında çocuğun davranışlarını iyi gözlenmeli ve bakıcı ile çocuk arasındaki etkileşimin yolunda gidip gitmediğine ilişkin ipuçları değerlendirilmelidir. (Yeşilyaprak, 2004: 131-132).
Kreş ve Yuvalar
Çocuk bakımında çalışan annelerin düşünebileceği bir başka seçenek de 2 yaşından küçük çocukların bakımını üstlenen kreşler ile 2-4 yaş arası çocuklar için yuvalardır. Kuşkusuz yuva ya da anaokulunun seçimi son derece önemlidir. Bu seçimin çocukla birlikte gerçekleştirilmesi, ön görüşmelere çocukla gidilip, gözlem yapılması önerilir. Elbette çocuğun yuvaya / anaokuluna bırakılmaya hazır olup olmadığı çok önemlidir. Bu yüzden bir çocuğun yuvaya verilmeden önce günde 1-2 saat için bile olsa kendisini bakım veren kişiden ayrı kalmaya alışmış olması gereklidir. Ayrıca çocuğun yaşıtlarıyla iletişim kurabilme yeteneğinin de gelişmiş olması gereklidir. Bu açılardan hazır olan çocuk için evden yuvaya geçiş çok daha rahat olur (Yeşilyaprak, 2004: 133).
ÇALIŞAN ANNELER İÇİN TOPLUM NELER YAPABİLİR?
Anne, baba ve çocuğun gelişimi ile ilgilenen diğerleri, çocukta herhangi bir davranış problemi ya da gelişim sorunu varsa bunu ‘annenin çalışmasına bağlamaktan vazgeçmelidir. Annenin çalıştığı için vicdan azabı çekmesi ya da diğerlerinin onu suçlaması haksızlıktır. Burada suçlu / sorumlu aranmak isteniyorsa şu sorunlar üzerinde iz sürülmelidir:
Ø Çalışan annenin çocuğu ile ilgilenmesi ve doğumdan sonra uygun bir süre onunla kalması için ilgililer (durumla uzaktan yakından ilgili olan herkes) gerekli çabayı gösterdiler mi?
Ø Çocuğun bakımı, güvenliği için yeterli koşullar oluşturuldu mu?
Ø Anne evde olduğu sürece çocuğuna gerekli ilgiyi gösterebiliyor mu?
Ø Çocuğun doğumundan sonra ev ve aile koşulları çocuk ve anne açısından en uygun biçimde düzenlendi mi?
Ø Eş ve akrabalar anneye gereksinim duyduğu her türlü desteği sağlayabildi mi?
Bu sorular artırılabilir. Çocuğun bazı psikolojik sorunlarının nedeni kalıtımsal yatkınlık olabilir. Genellikle “anne çalışmasaydı bu durum ortaya çıkmazdı” gibi bir çıkarsama yapmak doğru değildir. O halde önemli olan problemi ve nedenleri doğru ilişkilendirmek, doğru tanımlamak ve buna göre çözüm yollarını doğru saptamaktır (Yeşilyaprak, 2004: 108).
Beden ve ruh sağlığı yerinde, kişiliği sağlam bireyler yetiştirmek istiyorsak, çocukluk döneminin, insan yaşamındaki önemini ve annenin bu dönemdeki rolünü göz önünde tutarak, annesi çalışan çocukların da sorunlarını çözümlemek için toplumca önlemler almalıyız (Razon, 1995: 237).
Çalışan kadına yönelik toplumsal destek politikalarının geliştirilmesi ve yaşama geçirilmesi önemlidir. Bu konuda yapılabilecekler şöyle sıralanabilir:
Ø Çalışan anneler için daha esnek bir çalışma programı uygulanması ve iş yükünün belli bir süre hafifletilmesi için farklı seçenekler yaratılması.
Ø Çalışan kadının doğumdan sonra, iş yerinden bir yıla kadar “maaşlı” ya da en azından “yarı maaşlı” izin alabilmesi.
Ø Ana çocuk sağlığı hizmetlerinin geliştirilmesi.
Ø İş yerlerinde kreş, yuva, çocuk kulübü vb. bakım ve eğitim yerlerinin açılması.
Ø Okul öncesi eğitim kurumlarının sayı ve nitelik olarak geliştirilmesi.
Ø Nitelikli ve sertifikalı çocuk bakıcısı yetiştirilmesi.
Ø Anneye destek programlarının uygulanması (annenin gereksinim duyabileceği yardımı, bilgiyi, beceriyi sağlayacak) (Yeşilyaprak, 2004: 94-95).
Hazırlayan: Canan KOCAR
Psikolojik Danışman
KAYNAKÇA
Aktaş, Yaşare. “Çalışan Anne ve Çocuğu” Yaşadıkça Eğitim. 1994, Sayı: 36, Sayfa: 7 – 11
Demir, Gülsen. “Eğitim - Meslek - Çalışma Bağlamında Kadının Durumu” Çağdaş Eğitim. 1997, Sayı: 234, Sayfa: 23 – 24
Razon, Norma. Çalışan Anne ve Çocuğu. Ana – Baba Okulu. İstanbul: Remzi Kitabevi, 1995.
Yavuzer, Haluk. Ana – Baba ve Çocuk. İstanbul: Remzi Kitabevi, 2005.
Yeşilyaprak, Binnur. Çalışan Anne ve Çocuk. İstanbul: Morpa Kültür Yayınları Ltd. Ş., 2004.
__________________ yokluk ,varlıgın aynasıdır. Dünyayı isterken de sus, Bir dileğe kavuşmak isterken de. Öylece seyre dal gitsin… mevlana |