Tekil Mesaj gösterimi
Alt 18-05-2008, 02:38 AM   #2 (permalink)
maxim
Üsteğmen
 
maxim - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2008
Mesajlar: 272
Tesekkür: 93
182 Mesajinıza toplam 943 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
maxim is on a distinguished road
Standart Ynt: pisişik yetenekler

PSİŞİK YETENEKLERİ GELİŞTİRME TEKNİĞİ
02........................
İMAJ NEDİR?
İmajinasyon, imajların içsel olarak anlaşılması tarzında ifade edilebilir. O hâlde ‘imaj’ nedir? İmaj gerek bir şey (obje) veya şeyler (objeler) topluluğu, gerekse birleşik yahut birleşik olmayan niteliklere sahip bir sahne tarafından meydana getirilmiş bir izlenimdir. Diğer bir deyişle bu tamamlayıcı bir duyu grubu hatırasıdır. Genel olarak imaj kelimesi görme duyusuna tatbik edilir. Sanki ona aitmiş gibidir. Ama, diğer duyular için de imajları göz önüne almak şarttır. Yani tat, dokunma, koku, işitme imajları da olabilir. Genel olarak imajların dışardan görülebilir hiçbir iz bırakmadan beynimizin içinden geçebileceklerine inanıyoruz. Bunun aksi daha gösterilmemiştir. Biz en kolay imajları bile (meselâ ‘O’ harfini) kendi kendimize bir harekette bulunmadan canlandıramayız. Bu, şu demektir: Bütün içsel vizyonlara ve rüyetlere bir enerji yayını eşlik eder. Ve sonuç, titreşim tarzında belirsiz bir yayılışla kendini gösterir. Düşünce Şekilleri isimli kitabında Annie Besant ve Leadbater içsel vizyonlardan bahsederek her düşünceye ait, fizikî gözlerimizle göremediğimiz fakat durugörürler tarafından görülebilen bir tür renkli akışkan kümenin uzay içine fırlatıldığını anlatırlar. Bu küme, belirgin ve açık olmadığı zaman düşünce belirsiz bir şekil arz eder. Aksi hâlde açık seçik bir durumdadır. Bundan başka düşünceye eşlik eden yayının cinsine bağlı nüanslar ışıklı durumlar ve BERRAKLIKLA İLGİLİ bir renklenme de tezahür eder. Bu akışkan yumak belli bir yöne fırlatılabilir. Ve belli bir kimseye ulaşabilir. Ya da belirli bir amacı olmadan uzay içinde yayılır. Ve sonunda kendisi ile ilgili bulunan diğer bir yumakla birleşir.
Her şahsın bir aurası vardır. Birçok ışık çizgisi ve renklere sahiptir. Auranın iç çevresi, düşüncenin çalışma şekli ile bağlantılıdır. Ve onun tesiri altındadır. Aura, sakin bir ruh hâli içinde bulunduğumuz zaman ince ve zayıftır. Aksi hâlde aynı aura, ruhumuz şiddetli titreşimlerle dolu bulunduğu zaman girdap tarzında hızla hareket eden, uzağa fırlatılmış akışkan yumaklar meydana getirir. Bu yumaklar, onları yayan kimselerce hiçbir zaman bir kayıp değildir. Ve onlar her zaman hayatın herhangi bir anında bir izlenim hâlinde bulunabilir. Böylece yansıtılan imajlar, belirsiz bir yayılmaya sahiptir. Ve bu hadiseden dolayı her varlığa ulaşırlar. Bir alıcı bulsun veya bulmasın...
Fakat titreşim durumu imajın titreşimleriyle uyuşuyorsa zar zor anlaşılabilir. Böyle bir durum sohbetler ve iş sırasında ortaya çıkabilir. Bu türlü olaylar telepati ve fikir iletimleri ismi altında izah edilir.
Birçok deneycilerin çalışmaları bize şunu göstermiştir:
Sonuç olarak bizden dışarıya fırlatılan veya bize gelen bütün imajlar belirsiz bir hız içinde imaj nakleden bir akım üretirler. İmajın şekil bulmasından hemen sonra yayılan dalgaların varlığı tespit edilmiştir. Hassas kimseler ışıklı bir küme yahut akışkan bir akımın yayıldığını fark ederler. Gözlemciler, bazı şartlar altında, düşünce şekli (form panse) yaratan bir kimse ile uzakta bulunan yabancı diğer bir kimsenin arasında bir ilişkinin bulunduğunu da ortaya koymuşlardır. Bunu şu şekilde ifade edebiliriz: Akımın sebep ve neticesi olan imajlar (yani bazı psikomanyetik imajlar) olaya uygun düzenlemelerle bu akımları idare etmeye, kullanmaya ve normalüstü psişik olayları uyarmaya imkân tanırlar.
Biliyoruz ki beyin, alıcı verici telsiz cihazı gibi çalışır. Bu bakımdan kendiliğinden imajlar, hafızadan gelmez. Bizim iç algılamamızın, hatıralarımızla şekil bulduğu doğrudur. Fakat bunlar pekâlâ dış ortamın tahriki ile meydana çıkmış, görülen veya görülmeyen, bilinen veya bilinmeyen sebeplerden ileri gelmiş, kısmen meçhul şartlar içinde yerine getirilen izlenimlerin sonucu olabilir. Beyin kapalı bir devrede elektriksel bir akım içinde bulunabileceği gibi, açık bir devre olarak da çalışabilir.
Bu nokta çok önemlidir. Zira normalüstü melekelerin mümkün oluşunu bu nokta sağlar.
Bazı uyaranlar veya enerji türleri, uygun şiddet ve zıtlıklar şeklinde, bizzat kendimizdeki duyumsal şuur hâlimizi harekete geçirirler. Bu duyum, bir defa hissedildikten sonra hiçbir zaman tamamen silinmez. Duyumlar, bazı şartlar dahilinde araya başka uyaranlar karışmadan tekrar ortaya çıkabilirler. Ama zayıf durumda bulunabilirler. Buna hatırlama diyoruz. Bir eşya, bir varlık, belli bir sahne, bir duygusal yığılma dahi aynı ‘yeniden doğuş’ sürecine dahildir.
‘Yığılma’ hazırlığı açık ve seçik bir imajı meydana getirir. Bu duyularımızın hepsi, toplamı bizde sabitleşir. Ve böylece şuuraltı ismini verdiğimiz bir nevi toplanma meydana gelir.
Fakat izlenimlerimiz bazı ölçüler dahilinde diğer kimselerin izlenimleri ile birleşir. Bundan da şuuraltımızda bulunan hatıralarımız arasında, başka bir şahsiyetin şuuraltında bulunan imajların var olduğu sonucu çıkar. Bu imajlar kendi aralarında (alâka kanununa göre) birleşirler. Ve rastgele başka kimselerin şuuraltında, imajları çekip almaya izin veren birtakım yönetici bağlar meydana getirirler; o hâlde bu imaj deposu sıkı sıkıya kapalı değildir. Şayet kendimize ait olan bir imajın içine kolayca girersek, bazı hâllerde alışveriş kapısını kapatabilir ve yanımızdaki başka bir kimsenin imaj deposuna dalabiliriz. Sonra bu dalma işini gitgide arttırır ve nihayet bizi çeken şuuraltını ziyarete muvaffak oluruz. (Kendi imajımıza dalabilmemiz, bizim zihnimizde canlanan bir sahneye konsantre olmamız demektir.) Bu konsantrasyon ile biz, dışardan gelecek (rastgele) imaj akımlarını önlüyoruz demektir. Konsantre olduğumuz imajı faal hâle geçirip (meselâ donuk bir sahneyi canlandırmak), ilgi kurmak istediğimiz kimsenin imajını kendi imaj sahnemize aktarırız. Bu, telkin ile olur. (Meselâ, bir sahne yaratıyorsun, telkini; bu, medyoma yarattırılan bir imajdır. Bu durumda bir irtibat kurmak istediğimiz zaman, medyomun, o şahsın imajını o odada görmesini isteriz. Buradan da medyom asıl varlıkla irtibata geçer.)
Alıcı ve verici fazla işlemekte ise de iki ayrı imaj sınıfını belirtmek gerekir:
A) Yayımlanan imajlar
B) Alınan imajlar
İmaj kombinasyonları ile belirli bir hâle gelmiş bulunan ve psişik bir olay olan imajinasyonda iki tür vardır:
1) Aktif imajinasyon
2) Pasif imajinasyon
AKTİF İMAJİNASYON
İç tasarımları (zihnî tasavvurları) istekle görünür hâle getiren ve bir amaca göre birleştiren bir melekedir. Bunlar roman, hikâye ve piyesleri yaratmakta rol oynarlar. Hayatın her safhasında mevcuttur. İmajinasyon olaylarının anlaşılması, yaratıcılık ve ‘ruh’un tekâmülünde vazgeçilmez bir kaynaktır. Akıl yürütmenin, fikirlerin ve bir yığın zihinsel olayların temelidir. Eğer onların kanunlarını biliyor ve de tatbik edebiliyorsak, hekim ve ilâç kullanmadan hastalarımızı iyi eder, varlığımızı değiştirir ve kaderimizi gerçekleştirebiliriz. Aktif imajinasyon bütün dünyayı kapsar.
PASİF İMAJİNASYON
Bu konu, diğer bir âlemi teşkil eder ki, biz bununla meşgul olacağız. Pasif imajinasyon, imajinasyonun bazı elemanlarını kullanmak suretiyle normalüstü yeteneklerin ortaya çıkmasını sağlayabilir. Pasif imajinasyon, imajların kendiliğinden meydana gelmesidir. Önce doğal bağlar ile kendiliğinden meydana gelebilir (imaj çağrışımı). Çünki her imaj, kendisi ile zaman ve mekân içinde ilgili olan diğer birtakım imajları görünür hâle getirmek eğilimindedir. Meselâ hiçbir iradî çaba gösterilmese, bahçedeki çimenlik, yan tarafta bir bank olduğu fikrini uyandırır. Böylece, imajlar birbirine yakın olanları uyandırır. Şiddet ve bağlantılar sebebiyle gruplanırlar. Ve eğer hiçbir objektif olay girmez ise, bütün şuur sahasını kucaklayan, birbiriyle az çok ilgili sahneleri oluştururlar. Bu durum, asıl prensibi pasif bir imajinasyon oyunu olan rüya gibidir.
İmajların kendiliğinden meydana gelmesinin başka bir sebebi, telepati yoluyladır. Bazı psişik şartlarda imaj, bize tesir eden yabancı bir kimseden yayılır. O anda o imaj, kendi imajlarımızla karışır. Ve iki şuuraltı arasında kendiliğinden bir bağ yaratır. Bu sebeple bazı aşklar, önseziler, çevrenin idraki, durugörü, fikir aktarımları ve diğer normalüstü olaylar ortaya çıkmaktadır. Bu ilk bilgilerle, normalüstü yeteneğin gelişmesine izin veren prensibi anlayabiliriz:
1. Düşünce sakin olmalıdır. İmajı soyutlayabilecek tarzda aktif imajinasyonun faaliyetine engel olmalıdır. Yani aktif imajinasyon bir imajı devamlı olarak işler, onu türlü şekillere sokar. Halbuki imajı soyutlayarak onu sabit, hareketsiz, aynı şekilde tutabiliriz. İmajı bozacak hiçbir tesir ona ulaşmamaktadır.
2) Şuuraltını avlamak için bu imajların şiddetini arttırmak gerekir.
3) Uygun olan çağrışımı yaratarak imajı yönlendirmek gereklidir. Bu çağrışımın (fikir ya da imaj) yapısı imajın ilk istikametine bağlı olan yeni bir saha içine, şuura çekip getiren akımlara sebep olur. Sonuç olarak, mümkün olan istikamet tarzları ve idrak çeşitleri ortaya çıkar, yeni yetenekler oluşur. Olup biten şeyler sanki sapma ve dönme derecesine göre yalnız bir tek anahtarla açılabilen, çeşitli kilitleri olan bir kapıyla kapatılmış bir dünyaya giriştir. Kapı, şahsî fikirlerle yüklü beyindir (medyomun beynidir). Anahtar somut (objektif eşya) kelimelerle uygun bir tarzda yönetilen bir imajdır. Prensip gayet basittir ve hemen hemen hiç yanılmaz. Akıl, genellikle, zekâmızın çalışışında mevcut bulunan bir karışıklık ve dağınıklık içindedir. Aktif imajinasyon ile pasif imajinasyon oyunundan zevk duymak bizi şaşkın hâle getirir. Fikirlerimizin keşmekeşliği, niteliği anlaşılmamış olan titreşimleri terk etmez. Ve ince titreşimler rastgele şuur sahamıza nüfuz eder. Beynimiz tıka basa dolu bir ambar gibidir. Öyle bir ambar ki baca deliği eşyalarla tıkanmıştır. Dışarıyı görmek ne mümkün. Bütün mesele bu karışıklığı düzenlemek, ışığın gireceği baca yolunu açmak ve buradan çıkacak olanlara yardım maksadıyla diğerlerini kenara çekmektir.
maxim isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla