Bir alıntı:
"Büyük romanlar, büyük yolculukları anlatır. Hayatı yolculuğun kendisi gibi anlatmayan, güdük bir ısrarla menzilin adını koyan romanlar çabuk eskir, okunmaz olur bir müddet sonra. Kelimeleri de insanları da yollar diri tutar. Yolun bittiği yerde çürümeye başlar kelimelerin ve insanların ruhu. İster 'gecenin sonuna', ister 'umuda' olsun, yolculuğa çıkmayan ruhtan kimseye hayır gelmez...
Şimdi siz o kapılardan çıkıp, bulutlu bir yoldan geçip, kim bilir hangi kentlerin yollarına ineceksiniz... Bir sevda, bir kavuşma ya da bir yas bekliyor olabilir sizi... Ne olursa olsun, şanslısınız... Kalbinizde yola çıkmanın ince hazzı ve burukluğu var... Büyük bir sevince de, büyük bir acıya da götürse sizi bu yol, bırakın o haz ve burukluk serpilsin içinizde... Yollar acıyı hazla teskin eder, sevinci buruklukla terbiye eder... Zira önünüzde uzanan her yol, geride bıraktığınız bir yol demektir... O yüzden çok ağlamayın çok gülmeyin de... Yollar fütursuzca güleni de, tükenircesine ağlayanı da sevmez... Yollara güvenin, her şeye rağmen yaşadığınızı yollar hatırlatacaktır size..."
Bu da benden:
"Yol bazen sarp kayalıklardan aşabilir, bazen yolun kendisi sisli, bulanık, görünmez, çekilmez olabilir. Ama öğrendim ki yoldaki o sisleri, çekilmezlikleri, engelleri ve daha pek çoğunu, evet çoğunu bizler yaratıyoruz. Yol, biz istersek bir cennet bahçesinden de geçebilirmiş bunu öğrendim. Hem de bu site sayesinde öğrendim. Yola devam... Durmak yok!