“Bizim ‘ilk günah’ımız belki de budur: Kapalı sistem yaratıklarının dış dünyaya karşı beslediği korkudur.
Yaşama korkusudur.
Fütuhat da, herkese ve her şeye boyun eğdirerek bu korkudan kurtulma çabasıdır.
Dünyayı bir savaş alanına çevirdikten sonra, her yandan düşman saldırısı bekleyenlerin korkusudur.
Bir şehire kapanıp, bütün ülkenin saldırısını bekleyen sarayın korkusudur bu.
Sarayı kaleye çevirenlerin korkusudur.
Kardeşleri tarafından öldürülmeyi bekleyen sarayın korkusudur.
Her davranışın devlete yöneldiğini sanan paranoyak yöneticilerin korkusudur.
Kültür korkusudur.
Matbaadan, şiirden, resimden, felsefeden, hatta dinden korkmaktır bu.
Halk Partisi’nin Köy Enstitüleri’nden korkmasıdır, Demokrat Parti’nin modern resimden korkmasıdır.
Bazı solcuların modern edebiyattan, modern sanattan korkmasıdır.
Halkın içinde sivrilen esnafın, eşrafın, mollanın halktan korkmasıdır.
Korkunun sonu yabancılaşmadır.
Yeni yazarların kelimeler icat ederek azınlık olma telaşıdır, toplumsal sorunlara eğilerek kendini tanıma korkusudur.
Kavram kargaşası yaratarak temel kavramlardan uzaklaşma çabasıdır.
Temel kavramların onu bir hiçe indireceği korkusudur.
Korku ortadan kalkarsa postunu kaybedeceğinden korkan tekke şeyhinin korkusudur.
Bunun için müeyyideler gevşektir; herkes korkmalıdır ama ceza da uygulanmamalıdır.
Müeyyideler hayatı zehir edecek kadar korkutmalıdır ama isyan ettirecek kadar kesin olmamalıdır.
Neyin ne olduğu, hangi suçun cezası ne kadar olduğu bilinmemelidir.
Fakat herkes her an, suç işlediği halde kendisine taviz verildiğini hissettiği için başı önünde dolaşır insanımız.
Bizim ‘ilk günah’ımız budur: Cezalandırılmayan küçük günahların toplamı -hoşgörümüz de budur.
Ayrıca devlet de aynı suçluluk duygusu içinde müeyyideleri uygulamaz.
Bu bakımdan bağışlayıcıdır.
Karşılıklı bir oyundur bu.
Bağışlanmayan tek suç, bu oyunu fark etmek, bu oyuna karşı çıkmaktır.
Gerçeği aramaktır.
Bilim bunun için tehlikelidir, felsefe bunun için tehlikelidir, ‘deneme’ bunun için tehlikelidir, roman ve hikâye bunun için tehlikelidir.
Belirli kalıplar içinde kalan şiir bunun için tehlikesizdir.
Taklitçi olmayan batıcılık bunun için tehlikelidir.
Gerçeği arayan doğu bunun için tehlikelidir.”
Oğuz Atay – Günlük – 25 mart 1974