Ynt: Benden bir öykü Sevgili LERZAN
Bu öykümü sana hediye ediyorum. (Sana özel) Umarım beğenirsin. Herhalde böyle bir hediye almamışsındır.
ŞEYH VEYSEL KARANİ
Nilay büroya geleli henüz beş dakika olmuştu. Aynada yüzünü kontrol edip makyajını gözden geçirdi. Makyajında kendince bir kusur bulamadı. Büroda kimse olmadığından saçını taramaya henüz başlamıştı ki, telefon sevimsiz sevimsiz çalamaya başladı. Bu kadar erken kim arıyor olabilirdi? Kim bu patavatsız diye geçirdi aklından. Bu saatte pek arayan olmazdı. Söylene söylene telefonu açtı.
“Ben Şeyh Veysel Karani. Hikmet beyle görüşmek istiyorum, ne zaman görüşmem mümkün olur.”
Dedi karşı taraftaki sesin sahibi. Birden afalladı Nilay.
“Şey şey şeyhim Hikmet beyin bugün tüm saatleri dolu, yarın saat iki gibi görüşmeniz mümkün olur.”
Diyerek cümleyi zor tamamladı. Şeyh Veysel Karani randevu saatinin uygun olduğunu ve yarın o saatte geleceğini söyleyerek hayırlı işler dileyerek telefonu kapattı. Nilay hala şoktaydı. Bir şeyhin, Hikmet beyle ne işi olabilirdi ki? Hikmet bey bırakın namaz kılmayı, cumalara bile gitmeyen bir insandı. İçki içmediği günler bile sayılıydı.
Karısı makyajsız sokağa adım atmaz, yaz tatillerinde karı, koca lüks otellerin havuzlarından çıkmazlardı. Daha evvel hiç böyle bir misafiri de gelmemişti. Ne işi olabilirdi bir şeyhin, bir din büyüğünün Hikmet Beyle? Hiçbir ilişki ve mantık kuramadı kafasında. Kafası allak bullak olmuştu.
Nilay rahat giyinmesine rağmen muhafazakar bir kafa yapısına sahipti. Anne ve babası namazlarını kılan dini vecibelerini yerine getirmeye çalışan insanlardı. Hatta gelecek yıl için hac hazırlıkları yapıyorlardı.
Nilay’ın din büyüklerine büyük saygı ve hürmeti vardı. Fakat böyle bir zatın karşısına makyajlı ve açık bir şekilde çıkmak onu ürkütmüştü.
On dakika sonra patronu Hikmet bey geldiğinde durumu anlattı. Hikmet bey böyle birini tanımadığını söyleyince şaşkınlığı bir kat daha arttı. Hikmet bey gayet sakin bir şekilde;
“Gelsin bakalım kimmiş, gelince görüşürüz” diyerek nescafe içmek istediğini söyledi Nilay’a.
Eve gidince hep şeyhi düşündü, hayalinde canlandırmaya çalıştı. Altmış, altmış beş yaşlarında, bembeyaz sakallı, bembeyaz giyimli, nur yüzlü bir ihtiyar olabileceği kanaatine vardı.
Ertesi gün işe giderken en kapalı kıyafetlerini özenle seçerek giydi. Her gün düzenli olarak yaptığı makyajını yapmadı. Her türlü ihtimali göz önünde bulundurarak abdest aldı. Nede olsa gelecek olan bir şeyhti, bir din büyüğüydü. Olur ya, ulvi bir durumla karşı karşıya kalabilir, şeyh kendisine dini konular hakkında soru sorabilir veya telkinlerde bulunabilirdi.
Çok merak ediyordu Şeyh Veysel Karani’yi. Hatta nasıl hitap edeceğine bile karar vermişti. “Şeyh Veysel Karani hazretleri” şeklinde hitap edecekti ona. İnşallah doğru hitap ediyor olacağım diye geçirdi aklından.
Dakikalar bir türlü geçmiyor, saat iki olmamakta ısrar ediyordu. İki üç dakikada bir saate bakıyor, bir türlü gözlerini saatten alamıyordu ki, tam saat ikiye üç kala büroya otuz, otuz beş yaşlarında, oldukça şık giyimli, uzun boylu, yakışıklı bir adam girdi.
“Ben Şef Veysel Karani, Rönesans oteli, restoranının protokol şefiyim. Hikmet beyle randevum vardı, saat ikide bu sebepten rahatsız ettim.”
“Ta tabi buyurun, hoş geldiniz” Nilay neredeyse küçük dilini yutacaktı şaşkınlıktan.
Hikmet beyin odasına aldı, saatlerce merak ettiği şeyhi. Şeyhin görüşmesi bitip gittikten
ve gülme krizi geçti sonra, işin aslını Hikmet beyden öğrendi.
Patronu Hikmet bey önceki akşam Protokol şefi Veysel Karani’nin çalıştığı restoranda içki içtikten sonra, içkinin dozunu ayarlayamamış, sarhoş olduktan sonra evrak çantasını restoranda unutmuştu. Nilay’a göre şeyh, orijinali sef Veysel Karani’de patronunun unuttuğu çantasını getirerek, Hikmet beyden bahşişi hak etmişti.
Nilay o günden sonra telefonları daha bir dikkatli dinlemeye başladı. Aklına bu olay her geldiğinde, gülme krizlerine tutuluyor, bu durup dururken gülmelerine evdekiler bir anlam veremiyorlardı.
Daha sonra bu olayı evdekilere anlatınca herkes kahkahalara boğuldu. Anlattığına da pişman oldu. Çünkü; Nilay epeyce bir zaman evdekilerin esprilerine malzeme olmaya devam etti.
Öykü:KADİR AYVAZ
__________________ Yapabileceğine inanmak, kendi kendini gerçekleştiren bir kehanettir. ANTHONY ROBİNS |