Tekil Mesaj gösterimi
Alt 17-06-2010, 04:34 PM   #1 (permalink)
kumsal1980
Yüzbaşı
 
Üyelik tarihi: Feb 2009
Bulunduğu yer: Bursa
Mesajlar: 754
Tesekkür: 1,348
745 Mesajinıza toplam 3,872 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
kumsal1980 has a brilliant futurekumsal1980 has a brilliant futurekumsal1980 has a brilliant futurekumsal1980 has a brilliant futurekumsal1980 has a brilliant futurekumsal1980 has a brilliant futurekumsal1980 has a brilliant futurekumsal1980 has a brilliant futurekumsal1980 has a brilliant futurekumsal1980 has a brilliant futurekumsal1980 has a brilliant future
Standart BİR MÜDDET ZEYTİN YİYECEĞİZ, SONRA...

Kendisini karşılayan sekretere; Nazif Beyle görüşmek istediğini söyledi.

Bunun üzerine sekreter birden ciddileşti: "Nazif Bey mi?"dedi.

"Evet, Nazif Bey!" diye cevap alınca, hüzünlü bir ses tonuyla "Nazif Bey
sizlere ömür efendim, onu kaybedeli dört yıl oldu." dedi.

Hiç beklemediği bu haberle bir acı saplandı yüreğine. "Ya, öyle mi...?"
diyebildi sadece.

Hicranlı bir suskunlukla bir müddet öylece kalakaldı. Gözlerine hücum
eden yaşlar yanaklarından süzülüp göğsüne damladı. Kendisini Toparlayıp
"Onun adına görüşebileceğim bir yakını var mı acaba?" diye sordu.

"Evet var, oğlu Selim Bey....".
Titrek bir sesle "Öyleyse Selim Beyle görüşebilir miyim?" dedi.
Görevli hanım, insanda saygı uyandıran bu kibar beyefendiye, "Selim Bey
oldukça meşgul bir insan, randevusuz görüşmek pek mümkün olmuyor; ama ben
yine de kendisine bir haber vereyim.
" Dedi ve telefona yöneldi.. Sonra "Kim diyelim efendim?" diye sordu.
"Kendimi ona ben tanıtmak istiyorum kızım." cevabı üzerine sekreter
dahili telefonu çevirdi.
Daha sonra mütebbessim bir çehreyle, "Selim Bey sizinle görüşmeyi kabul
etti, lütfen beni takip edin." dedi.
Beraber merdivenden çıktılar.İnce bir zevkle döşenmiş geniş bir salondan
geçip büyük bir kapının önünde durdular, sekreter kapıyı açarak,
'Buyurun!' dedi.
O da içeri girdi. Kendisini ayakta bekleyen vakur ve mütebbessim gence
doğru hızlı adımlarla yürüdü, elini uzatarak, "Merhaba, ben Prof. Dr.
Mehmet Baydemir." dedi.
"Bendeniz de Selim Cebeci... Lütfen buyurun, oturun." dedi, genç iş
adamı. Mehmet Bey, kendisine gösterilen yere oturur oturmaz:
"Yirmi üç yıl,tam yirmi üç yıl... Vaktiyle bana burs verip okumama vesile
olan insanın elini öpmek için bu ânı bekledim." dedi ve dudakları titredi,
gözleri doldu.

"Ama o büyük insanın elini öpmek nasip değilmiş, bunun için ne kadar
üzgünüm anlatamam."
Yaşarmış gözlerini kuruladıktan sonra Selim Beye döndü: "Fakat en azından
o büyük insanın mahdumunun elini sıkmaktan da bahtiyarım." Misafirin bu
sözleri üzerine Selim Bey yerinden fırladı, kulaklarına inanamıyordu.
Kelimelerinin her biri birer hayret nidâsı gibi dizildi cümlelerine:
"Mehmet Baydemir demiştiniz değil mi, Tosyalı Mehmet Baydemir mi?"
Profesör, delikanlının bu heyecanlı haline bir anlam veremeyerek başıyla
"Evet" dedi. Bunun üzerine Selim Beyin gözleri sevinçle parladı.
"Babamla sizi uzun yıllar aradık; ama bulamadık." dedi.
Profesörün yanına gelerek iki eliyle elini tuttu, candan bir dost gibi
sıktı ve "Sizi karşıma Allah çıkardı." dedi.

Bu sözler profesörü çok şaşırtmıştı "Uzun yıllar beni mi aradınız? Peki
ama neden?" dedi.
Selim Bey gülen gözlerle profesöre bakarak "Bizdeki emanetinizi vermek
için..." deyince, profesörün şaşkınlığı iyiden iyiye arttı.
"Emanet mi?" dedi.
Selim Bey cevap vermeden yerine geçip telefonu çevirdi. Karşısındakine
"Gelebilir misiniz?" deyip telefonu kapattı. Mehmet Bey, Şaşkın gözlerle
Selim Beye bakarken kapı çalındı, odaya iyi giyimli bir bey girdi. Selim
Bey ona yanına gelmesini işaret etti, sonra kulağına bir şeyler fısıldadı.
Gelen kişi bir şey söylemeden geldiği kapıya yöneldi. O çıkarken Selim
Bey, misafiriyle tatlı bir sohbete başladı. Sohbetleri koyulaştıkça,
çehrelerindeki şaşkınlık, yerini birbirlerine Hasret kırk yıllık
ahbapların yeniden buluşmalarındaki sevinç, samimiyet ve güvene
bırakmıştı. Mehmet Bey yurt dışındaki tahsilinden, araştırmalarından ve
yirmi üç yıl boyunca her yıl büyüyen memleket hasretinden bahsetti. Sonra
Nazif Beyin duvardaki portresini göstererek, "Bu günlerimi şu büyük insana
borçluyum." dedi. "Bana yalnızca maddî destek vermedi,mânen de beni hiç
yalnız bırakmadı.
Yurt dışında tahsil görürken yanlışa her yeltendiğimde hayalen yanımda
hazır oldu. 'Sana bunun için burs vermedim.' Diyerek bana istikamet
verdi. Ona her namazımda dua ediyorum." dedi ve gözlerini Nazif Beyin
duvardaki fotografına mıhladı. Sonra gözleri portrenin altındaki ilk anda
mânâ veremediği diğer tabloya kaydı.
Son derece şık bir çerçevenin içinde, bazı yerleri yamalı ve tamir görmüş
oldukça eski bir çift çorap duruyordu.

Biraz daha dikkatli baktığında çerçevede bazı cümlelerin de sıralandığını
fark etti:
"Bir müddet zeytin yiyeceğiz, sonra..."
Selim Bey, kendisine bir soru sorduğu için başını ona çevirdi; fakat aklı
tabloda kalmıştı.

Selim Beye cevap verirken tabloya bir daha baktı. İkinci cümle de birinci
cümle gibi üç nokta ile bitiyordu:
"Bir müddet sabredeceğiz, sonra..."
İyice meraklanmıştı. Bu ilk görüşmeleri olmasaydı, yanına gidip Tabloyu
iyice inceleyecekti; fakat bu uygun düşmez, düşüncesiyle Yalnızca sohbet
arasında göz ucuyla merakını gidermeye çalışıyordu.

Ancak her seferinde biraz daha artan bir merakın içinde kalıyordu. Üçüncü
cümlede: "Bir müddet yürüyeceğiz, sonra..."
diye yazıyor ve altta böyle birkaç cümle daha sıralanıyordu. Artık aklı
hep tablodaydı. Sonunda dayanamayıp, "Selim Bey merakımı mazur görün. Şu
tabloya bir mânâ veremedim." Dedi.
Selim Bey kendisine has bir gülüş ile misafirine baktı, derin bir nefes
alarak "Malumunuz, babam varlıklı bir insandı. Oldukça iyi bir hayatımız
vardı.
Sonra ne olduysa her şeyimizi kaybettik.

O zenginlikten geriye hiçbir şey kalmadı. Köşkümüzdeki hizmetçiler de
gitti. Yemekleri artık annem yapıyordu.
Hatırlıyorum da bir sabah, kahvaltıya sadece zeytin koyabilmişti. O
zengin kahvaltılarımıza bedel, yalnızca zeytin...

Şaşkınlık içinde, 'Başka bir şey yok mu?' diye sormuştum. Bu soru
karşısında annemin hüngür hüngür ağlayışı gözümün önünden hiç gitmiyor.
Annemin ağlayışına mukabil babam: 'Bir müddet zeytin yiyeceğiz, sonra...'
dedi ve durdu, güçlü bakışlarını üzerimizde gezdirdi,'Alışacağız.'dedi. Ve
iştahla bir zeytin alıp ağzına attı. Birkaç gün sonra haciz memurları
gelip köşkümüzü de elimizden aldılar. Kenar bir mahallede küçük, eski bir
eve taşındık. Doğru dürüst bir eşyamız da kalmamıştı.

Annem bezgin bir sesle: 'Bu evde hiçbir şey yok! Burada nasıl
yaşayacağız.' Diye haykırdı.Bunun üzerine babam:
'Bir müddet sabredeceğiz, sonra alışacağız.' dedi Gittiğim özel okuldan
ayrılmış, bir devlet okuluna yazılmıştım. Sabahleyin okula servisle
gitmeyi umarken, babam elimden tuttu, 'Bu ilk günün, okula beraber
gideceğiz.' dedi.
Yürümeye başladık. Okul oldukça uzak gelmişti bana, yorulup geride
kaldığımı hatırlıyorum.

Babam kim bilir hangi düşüncelere dalmıştı. Geride kaldığımı fark
etmemişti. Biraz sonra fark edince bana döndü.
İsyan dolu bakışlarımı yüzünde gezdirdim. Bir an bana ızdırapla baktıktan
sonra, yanıma geldi.
Bir şey söylemesine fırsat vermeden, kızgın aynı zamanda nazlı bir
tavırla, 'Yoruldum.' dedim.
Babam oldukça sakin bir şekilde: 'Bir müddet yürüyeceğiz, sonra
alışacağız.' dedi.
Babam her sabah erkenden çıkıyor, geç saatlerde ancak dönüyordu.
Döndüğünde ise küçük odaya çekiliyor, bazen saatlerce orada kalıyordu.
Çoğu zaman buradan gözyaşları içerisinde çıktığını görüyordum. Bir gün,
merakıma yenilip babamın küçük odasına girdim. Yerde bir seccade,
seccadenin üzerinde de bir tespih vardı.

Duvarda ise Arapça bir ibarenin altında şu yazı vardı: 'Allah borcunu
ödeme niyetinde olanın kefilidir.' Babamın dediği gibi oldu, zor da olsa
zamanla alıştık. Bu hal birkaç yıl sürdü.

Bir gün babam eve çok farklı bir yüz ifadesiyle geldi. Ağlamaklı bir yüz
ifadesi vardı. Her birimize bir paket getirmişti.

Köşkten ayrıldığımız günden beri ilk defa paketlerle eve geliyordu. Bizi
bir araya topladı.
'Bugün, benim için ne mânâya geliyor biliyormusunuz?' dedi, kelimeleri
boğazına düğümlendi, gözlerine yaşlar hücum etti. Sözlerini kesmek
zorunda kaldı. Her birimize hediyelerimizi teker teker verdi ve bizi ayrı
ayrı kucaklayıp yanaklarımızdan öptü, kendisi de bir koltuğa oturdu.
Cebinden gazeteye sarılı bir şey çıkardı. O sırada da ağlıyordu. Hepimiz
şaşkınlık içinde babama bakıyorduk.

Gazeteyi açtı, içinden bir çift yeni çorap çıkardı.
Bu gözyaşlarıyla, bir çift çorabın alâkasını kurmaya çalışırken babam,
beklemediğimiz bir şey yaptı.
Çorabı burnuna götürdü, kokladı, kokladı. Arkasından hıçkırarak ağlamaya
başladı.
Hepimiz şok olmuştuk, tek kelime bile söylemeden bekledik.
Babam nihayet kendisini topladı ve 'Bir zaman önce, büyük bir borcun
altına girmiştim.
Borcumu ödeme niyetiyle yeniden çalışmaya başladığım zaman kendi kendime
'bütün kazancım, borçlarımı ödeyinceye kadar alacaklılarımın hakkıdır.
Onların hakkını vermeden ayağıma bir çorap almak bile bana haram olsun.'
demiştim. Bugün ise, Allah'ın yardımıyla, borcumu bitirdim.

Artık kimseye tek kuruş borcum kalmadı." dedi. Sonra gözyaşları içinde
ayağındaki çorapları çıkarıp yeni çoraplarını giydi. Ben de o eski
çorapları hem aziz bir baba yadigârı, hem de bir ibret nişanesi olarak
sakladım. Bu çoraplar her gün bana: 'Paralarını ödeyinceye kadar bütün
kazancım alacaklılarının hakkıdır.' diyor".

Selim Beyin bakışları bilinmez âlemlere dalarken o,nemlenen gözlerini
kuruladı, sonra dönüp duvardaki siyah-beyaz fotografa hayran hayran baktı.

"Babanız sandığımdan da büyükmüş Selim Bey. Ben olsaydım öyle müreffeh
bir hayattan sonra anlattığınız gibi bir darlıkta, herhalde çıldırırdım."
Selim Beye döndü ve "Siz ne yapardınız?" diye sordu.
Selim Bey kendisine has tebessümü ile: "Bir müddet zeytin yerdim,
sonra..."dedi ve gülümsedi.
O sırada kapı çalındı, biraz önceki beyefendi elinde bir Kutuyla içeriye
girdi.
Kutuyu Selim Beyin masasına bırakıp çıktı.
Selim Bey yerinden kalkıp kutuyu alarak Mehmet Beye uzattı.
'Buyurun, yıllarca size vermek istediğimiz emanetiniz.' dedi. Mehmet Bey
bilinmez duygular içerisinde kutuyu açtı. İçinden kadife bir kese çıktı.
Keseyi açıp içini kutuya boşalttığında merakı iyiden iyiye arttı.
Keseden birkaç tane cumhuriyet altını ile bir not çıkmıştı. Mehmet Bey
hassasiyetle katlanmış kâğıdı açıp okumaya başladı.

Sevgili Mehmet Bey oğlum, Bazen istediğimizi yaparız, çoğu zaman da mecbur
olduğumuzu...
Tahsil hayatınız boyunca size burs vermeyi taahhüt etmiştim.
Ancak eğitiminizin son altı ayında size burs verme imkânını bulamadım.
Bir müddet sonra imkânlarıma yeniden kavuştum; lâkin bu sefer de size
ulaşamadım. Dolayısıyla size borçlandım ve borçlu kaldım.
Eğer böyle bir borcu gözyaşı ve ızdırapla ödemek mümkün olsaydı, ben bu
borcu fazlasıyla ödemiş olurdum.

Zira sevgili oğlum, bu altı aylık zaman diliminde bursunu verememenin
ızdırabıyla kaç gece ağladım.
Her neyse, bursunuzu tarihlerindeki değeriyle altına çevirdim. Bu
altınlar sizindir.
Bunlar elinize ulaştığında, borçlarımın tamamını ödemiş olacağım.

Sevgilerimle, Nazif Cebeci.
Mehmet Bey neye uğradığını şaşırmıştı.
Bu büyük insanın yüceliği karşısında bir çocuk gibi yalnızca ağlıyor,
ağlıyordu.
Selim Bey de bir hayli duygulanmıştı. Onun da yanaklarından yaşlar
süzülüyordu.
Bir ara yaşlı gözlerle babasının siyah-beyaz portresine baktı. Kendisine
yıllarca hüzünle bakan gözleri, bu sefer sevinçle bakıyor gibiydi.

 

 

Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın

Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu

Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir?

Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz.

Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım?

Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.

25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz.

kumsal1980 isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla