Cevap: ansal model yerine getirilebilmesi için sık sık alışılmadık ölçüde yüksek bir beceri düzeyini gerektirir (örneğin sanatsal yetenek gibi) ve sağladığı içgüdüsel doyum oldukça yumuşak ve içgüdünün başlangıçtaki hedefinden çok uzaktır. Sevgi sorunlar yaratır, çünkü sevgilinin yitirilmesi durumunda kişiyi ağır düşkırıklığı ya da acı olasılığı ile yüz yüze bırakır. Çok az olay bundan daha yıkıcıdır, ve sevgide bir kez yitiren kişiler onu insan ikilemine yanıt olarak yeniden denemede isteksiz olabilirler. Yaşamının sonuna doğru, Freud giderek artan bir düzeyde kuramının bu yanlarının felsefi imlemleriyle uğraşmaya başlamıştı. 1930’da yayımlanan Uygarlık ve Hoşnutsuzlukları’nda yüceltme ve sevgiden doğan insan mutluluğunun uzun erimli beklentilerini çözümledi. Bireyin toplumdaki paradoksal durumundan kaynaklanan gizil olarak uzun erimli bir güçlüğü öngördü. Ancak uygar bir toplumda yüceltme ve sevginin ‘‘yüksek’’ doyumları olanaklıdır. Ancak toplumsal olarak üzerlerinde anlaşılmış değerler yüceltme ürünleri için gerekli biçimleri sağlayabilirler, ve öte yandan anlamlı sevgi ilişkileri için aile ve başka küme bağlarını yöneten toplumsal kurumlar gerekir. Ama toplum bu doyumlara olanak veren yapıyı sağlarken, ayrıca dürtülerin doyumu üzerine kısıtlamalar da dayatır. Freud Birinci Dünya Savaşı gibi yıkımlardan ve Almanya’da Nasyonel Sosyalizmin yaklaşan doğuşundan ‘‘uygar’’ toplumların sevgi içgüdüleri üzerindeki kısıtlamalarını arttırırken, onları ölüm ve yoketme içgüdüleri üzerinden kaldırdıkları olgusunun büyüyen kanıtlarını görüyordu. Böylece savaşta kıyım ve cinayet edimleri işlenebilir, ve yurtseverlik ve ahlak edimleri olarak övülebilirler. Uygarlık ve Hoşnutsuzlukları’nın sonunda Freud bu eğilimin kısa bir sürede tersine döneceği ve toplumların sevgiye hizmette uzlaşmalar için daha çok fırsat yaratmaya başlayacakları umudunu anlattı. Bununla birlikte, aşırı iyimser değildi, ve bir soruyla bitirdi: ‘‘Ve şimdi iki ‘Göksel Güç’ten ötekinin, bengi Eros’un, eşit ölçüde ölümsüz karşıtıyla [Thanatos, ölüm ve saldırganlık içgüdüsü] savaşımında kendini ileri sürmek için bir çaba göstermesi gerekecektir. Ama hangi başarıyla ve hangi sonuçla olacağını kim bilebilir?’’9
Özet olarak, Freud’un iletisi insan varoluşunun sorunlarına herhangi bir eksiksiz yanıtın olmadığı yolundaydı. Kişi tam olarak yeterli ya da kalıcı hiçbir çözüm vermeyen çatışmaların sürekli kuşatması altındadır. Freud’un anlık modeli tarafından imlenen oldukça kötümser ama belki de gerçekçi vargı bir insanın en iyisinden yaşamın çatışan istemlerinden uzlaşmalar yaratmayı umabilecek olduğudur. Eğer birey güçlü ve yaratıcı bir Ben geliştirecek ve yüceltme ve sevgi için doğru fırsatlar sağlayan bir toplumda yaşayacak denli şanslı olmuşsa, uzlaşmalar pekala iyi uzlaşmalar olabilirler. |