Tekil Mesaj gösterimi
Alt 13-08-2010, 04:06 AM   #2 (permalink)
himalayalar
Teğmen
 
himalayalar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Jul 2010
Mesajlar: 85
Tesekkür: 629
183 Mesajinıza toplam 810 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
himalayalar is an unknown quantity at this point
Standart Cevap: osho'nun aydınlandığı gün

Uykuya daldım. Çok tuhaf bir uykuydu. Beden uyuyordu, ben uyanıktım. Çok tuhaftı — sanki iki yöne, iki boyuta ayrılmışım gibi; sanki kutuplaşma tamamen odaklanmış gibi, sanki aynı anda her iki kutupmuşum gibi ... pozitif ve negatif buluşmuştu, uyku ve uyanıklık buluşmuştu, ölüm ve yaşam buluşmuştu. Yaratıcı ile yaratımın buluştuğu anın bu olduğunu söyleyebilirsin.

Tuhaftı. İlk seferinde seni köklerine dek sarsar, temellerini oynatır. O deneyimden sonra bir daha asla aynı olamazsın; yaşamına yeni bir vizyon, yeni bir nitelik getirir.

Yaklaşık on ikide gözlerim aniden açıldı — onları ben açmamıştım. Uyku başka bir şeyle bozulmuştu. Odada, çevremde büyük bir varlık hissettim. Çok küçük bir odaydı. Çevremde kalp gibi atan bir yaşam, büyük bir titreşim hissettim — neredeyse kasırga, bir ışık fırtınası, coşku, kendinden geçmişlik gibiydi. İçinde boğuluyordum.

O kadar muazzam bir şekilde gerçekti ki, başka her şey gerçekdışı oldu. Odanın duvarları gerçekdışı oldu, ev gerçekdışı oldu, kendi bedenim gerçekdışı oldu. Her şey gerçekdışıydı çünkü artık ilk defa gerçeklik vardı.

İşte bu yüzden Buda ve Şankara dünyanın maya, bir serap olduğunu, onu anlamamızın güç olduğunu söyler. Çünkü biz yalnızca bu dünyayı biliriz, karşılaştıracak bir şeyimiz yoktur. Bildiğimiz tek gerçeklik budur. Bu insanlar neden bahsediyor — bu maya mı, yanılsama mı? Bu tek gerçekliktir. Gerçekten gerçek olanı tanımadığın sürece, sözleri anlaşılamaz. Sözcükler teorik kalır, hipotez gibi görünür; belki bu adam bir felsefe ortaya atıyordur — “Dünya gerçekdışıdır.”

Batı’da Berkeley dünya gerçekdışı dediği zaman, dostlarından biri olan, çok mantıklı bir adamla yürüyordu; dostu şüpheciydi. Yoldan bir taş aldı ve sertçe Berkeley’in başına vurdu. Berkeley çığlık attı, kan fışkırdı ve şüpheci şöyle dedi, “Şimdi, dünya gerçekdışı mı? Dünyanın gerçekdışı olduğunu söylüyorsun, öyle mi? O zaman neden çığlık attın? Bu taş gerçekdışı mı? O zaman neden çığlık attın? O zaman neden bacağını tutuyorsun, neden yüzünde o kadar çok acı ve ıstırap var? Bunların hepsi gerçekdışı!”

Bu tür adamlar Buda’nın, dünya bir seraptır, derken ne kastettiğini anlamazlar. O, duvardan geçebileceğini söylemez. Taş yiyebileceğini ve taş yemekle ekmek yemeniz arasında bir fark olmayacağını söylemez.

O yalnızca bir gerçeklik olduğunu söyler: Onu bir kez tanıyınca, bu sözde gerçeklik solar, gerçekdışı olur. Gözünün önünde daha yüksek bir gerçeklik varken karşılaştırma olanağı doğar, aksi halde olmaz.

Rüyada, rüya gerçektir. Her gece rüya görürsün ve her sabah onun gerçek olmadığını söylersin, ve yine geceleyin rüya gördüğünde, rüya gerçek olur. Rüyada bunun bir rüya olduğunu hatırlamak çok güçtür ama sabahleyin kolaydır. Ne olur? Aynı kişisindir. Rüyada yalnızca tek bir gerçeklik vardır. Nasıl karşılaştırabilirsin? Onun gerçekdışı olduğunu nasıl söyleyebilirsin? Neyle karşılaştırabilirsin? Tek gerçeklik odur. Her şey, başka her şey kadar gerçekdışıdır, bu yüzden karşılaştırma olanağı yoktur. Sabahleyin gözlerini açtığında bir başka gerçeklik vardır. Artık rüyanın gerçekdışı olduğunu söyleyebilirsin. Bu gerçeklik ile karşılaştırıldığında, rüya gerçekdışı olur.

Bir uyanış vardır — o uyanış gerçekliği ile karşılaştırıldığında, bu gerçekliğin tamamı gerçekdışı olur.

O gece ilk defa maya sözcüğünün anlamını kavradım. Sözcüğü daha önce bilmediğimden değil, sözcüğün anlamının farkında olmadığımdan değil. Senin farkında olman gibi, ben de anlamın farkındaydım ama onu daha önce hiç anlamamıştım. Deneyim olmadan nasıl anlayabilirsin?

O gece bir başka hakikat kapısını açtı, bir başka boyut ulaşılabilir oldu. Aniden oradaydı, diğer hakikat, ayrı gerçeklik — gerçekten hakiki olan ya da ona ne isim vermek istersen işte o. Tanrı de, gerçek de, dhamma de, Tao de ya da ne dersen de. O isimsizdir. Ama oradaydı, çok saydam ama dokunulabilse çok katı. O odada beni neredeyse boğuyordu. Çok fazlaydı ve henüz onu soğurma yeteneğim yoktu.

İçimde odadan çıkmak, gökyüzünün altında bulunmak için derin bir dürtü yükseldi — beni boğuyordu. Çok fazlaydı! Beni öldürecekti! Birkaç dakika daha kalsaydım beni boğacaktı — öyle geliyordu. Odadan fırladım ve sokağa çıktım. Yıldızlı gökyüzünün altında, ağaçların, toprağın yakınında olmak için büyük bir dürtü vardı... Doğanın yakınında olmak için. Ve dışarı çıkar çıkmaz boğulma duygusu kayboldu. Öyle büyük bir olgu için çok küçük bir yerdi. Gökyüzü bile o kadar büyük bir olgu için küçük bir yerdir. O, gökyüzünden büyüktür. Gökyüzü bile onun için sınır değildir. Ama o zaman kendimi daha rahat hissettim.

En yakın bahçeye doğru yürüdüm. Tamamen yeni bir yürüyüştü, sanki yerçekimi kaybolmuştu. Yürüyordum, ya da koşuyordum, ya da uçuyordum; karar vermek güçtü. Yerçekimi yoktu, ağırlıksız hissediyordum — sanki bir enerji beni götürüyormuş gibi. Başka bir enerjinin ellerindeydim.

İlk defa yalnız değildim, ilk defa artık bir birey değildim, ilk defa damla okyanusa düşmüştü. Artık tüm okyanus benimdi, ben okyanustum. Sınırlama yoktu. Her şeyi yapabilirmişim gibi muazzam bir güç yükseldi. Orada değildim, yalnızca güç oradaydı.

Her gün gittiğim bahçeye ulaştım. Bahçe kapalıydı, gece için kapanmıştı. Çok geçti, gecenin biri gibi. Bahçıvanlar derin uykudaydı. Bir hırsız gibi girmek zorundaydım, kapıya tırmanmak zorundaydım. Ama bir şey beni bahçeye çekiyordu. Kendimi önlemek elimde değildi. Süzülüyordum.

Tekrar tekrar, “ırmakla süzül, ırmağı zorlama” dediğim zaman kastettiğim bu işte. Gevşemiştim, salıvermiştim. Orada değildim, orada o vardı, Tanrı de ona — Tanrı oradaydı. Ona o demek istiyorum çünkü Tanrı çok insanca bir sözcük ve çok fazla kullanıldığından çok kirlendi, çok insan tarafından kirletildi. Hıristiyanlar, Hindular, Müslümanlar, rahipler, politikacılar — hepsi sözcüğün güzelliğini yozlaştırdılar. Bu yüzden bırak ona o diyeyim. Oradaydı ve ben sürükleniyordum ... bir dalga tarafından sürükleniyordum.

Bahçeye girdiğim an her şey ışıldamaya başladı, her yerdeydi — takdis, kutsanmışlık. İlk defa ağaçları görebiliyordum — yeşilliklerini, yaşamlarını, içlerinden akan özsuyunu. Tüm bahçe uyuyordu, ağaçlar uyuyordu. Ama tüm bahçenin canlı olduğunu görebiliyordum, küçük otlar bile çok güzeldi.

Çevreme baktım. Bir ağaç muazzam şekilde parıldıyordu — maulshree ağacı. Beni cezbetti, beni kendine çekti. Onu ben seçmemiştim, Tanrı seçmişti. Ağaca gittim, ağacın altına oturdum. Ben orada otururken her şey yerleşmeye başladı. Tüm evren takdis oldu.

O durumda ne kadar oturduğumu söylemek güç. Eve döndüğümde sabahın dördüydü, bu yüzden saat zamanıyla üç saat orada kalmış olmalıyım ama bir sonsuzluktu. Saat zamanı ile bir ilgisi yoktu. Zamansızdı.

O üç saat bir sonsuzluk, sonsuz bir sonsuzluk oldu. Zaman yoktu, zamanın geçişi yoktu; bu, bakire gerçeklikti — yozlaşmamış, dokunulamaz, ölçülemez.

Ve o gün daha sonra da devam eden bir şey oldu — bir süreklilik olarak değil ama yine de bir alt akıntı olarak devam etti. Bir kalıcılık olarak değil — her an tekrar tekrar olmakta. Her an bir mucize olmakta.

Ve o geceden bu yana bir daha asla bedende olmadım. Onun çevresinde süzülüyorum. Muazzam bir güce sahip oldum ve aynı anda çok kırılgan oldum. Çok güçlü oldum ama o güç Muhammet Ali’nin gücü değil. O güç bir kayanın gücü değil; o güç bir gülün gücü — güçlülüğü içinde onca kırılgan, onca hassas ve narin.

Kaya hep orada olacak, çiçek her an gidebilir. Ama yine de çiçek kayadan daha güçlü çünkü daha canlı. Ya da sabah güneşi altında parlayan, bir otun üzerindeki çiy damlasının gücü — onca güzel, onca değerli ama her an kayıp gidebilir. Zarafeti içinde karşılaştırılamaz ama küçük bir esinti gelebilir ve çiy damlası kayıp, sonsuza dek kaybolabilir.

Budalar bu dünyadan olmayan bir güce sahiptir. Onların gücü tamamen sevgidendir ... bir gül ya da çiy damlası gibi. Onların gücü çok kırılgandır, incinebilirdir. Onların gücü yaşamın gücüdür, ölümün değil.

Onların gücü öldüren değildir; onların gücü yaratandır. Onların gücü şiddetten, saldırganlıktan değildir; onların gücü merhamettendir.

Ama ben bir daha hiç bedende olmadım, bedenin çevresinde süzülüyorum. Ve işte bu yüzden bunun muazzam bir mucize olageldiğini söylüyorum. Her an hâlâ burada olmama şaşıyorum, olmamam gerekirdi. Her an gitmiş olmalıydım ama hâlâ buradayım. Her sabah gözlerimi açıyorum ve “Demek hâlâ buradayım,” diyorum. Çünkü neredeyse imkânsız geliyor. Mucize süregeliyor.

Geçen gün biri bir soru sordu. “Osho, saç yağlarının ve şampuanların kokusuna karşı o kadar kırılgan, o kadar narin, o kadar duyarlı oldun ki, biz tamamen kelleşene kadar seni göremeyeceğiz.” Bu arada, kel olmakta kötü bir yan yok — kel güzeldir! Siyah nasıl güzelse, kel de öyle güzeldir. Ama bu doğrudur ve bu konuda dikkatli olman gerekir.

Ben kırılgan, narin ve duyarlıyım. Bu benim gücümdür. Bir çiçeğe taş atarsan taşa hiçbir şey olmaz ama çiçek yok olur. Ama yine de taşın çiçekten daha güçlü olduğunu söyleyemezsin. Çiçek yok olur çünkü çiçek canlıdır. Ve taş — ona hiçbir şey olmaz çünkü o ölüdür. Çiçek yok olur çünkü çiçeğin yok etme gücü yoktur. Çiçek yalnızca yok olur ve taş karşısında esner. Taşın yok etme gücü vardır çünkü taş ölüdür.

Unutma, o günden bu yana hiç gerçekten bedende olmadım; beni bedene yalnızca narin bir iplik bağlıyor. Ve ben bir şekilde bütünün beni burada tutması karşısında devamlı şaşırıyorum — çünkü artık kendi gücümle burada değilim, artık kendi isteğimle burada değilim. Beni burada tutan, bu kıyıda biraz daha oyalanmama izin veren bütünün iradesi olmalı. Belki bütün, benim aracılığımla seninle bir şey paylaşmak istiyordur.

O günden bu yana dünya gerçekdışı. Bir başka dünya ortaya çıktı. Dünya gerçekdışı dediğimde, bu ağaçların gerçekdışı olduğunu kastetmiyorum. Bu ağaçlar kesinlikle gerçek — ama senin bu ağaçları görme tarzın gerçekdışı. Bu ağaçlar kendi içlerinde gerçekdışı değil — onlar Tanrı’da varlar, mutlak gerçeklikte varlar — ama senin onları görme tarzınla, hiç görmüyorsun. Bir başka şey, bir serap görüyorsun.

Çevrende kendi rüyanı yaratıyorsun ve uyanmadığın sürece rüyada yaşamaya devam edeceksin. Dünya gerçekdışı çünkü senin bildiğin dünya bir rüyalar dünyası. Rüyalar bittiği zaman orada olan dünyayla karşılaşırsın, o zaman gerçek dünya görünür.

İki şey yok, Tanrı ve dünya yok. Gözlerin, berrak bakışların varsa, rüyaların tozu yoksa, uykunun sersemliği yoksa, Tanrı dünyadır. Berrak bakışların, açıklık, kuvvetli sezgiler varsa, yalnızca Tanrı var.

O zaman bir yerlerde Tanrı yeşil bir ağaç, bir başka yerde Tanrı parlayan bir yıldız, bir başka yerde Tanrı bir guguk kuşu, bir başka yerde Tanrı bir çiçek, bir başka yerde bir çocuk, bir başka yerde bir ırmak — ve yalnızca Tanrı var. Görmeye başladığın an, yalnızca Tanrı var.

Ama şu anda ne görürsen gör, gerçek değil; yalnızca yansıtılan bir yalan. Serabın anlamı budur. Ve bir kez görürsen — bir an için bile olsa, görebilirsen, kendine görme izni verirsen — her yerde engin bir takdis bulacaksın; her yerde, bulutlarda, güneşte, toprakta.

Bu çok güzel bir dünya. Ama senin dünyandan bahsetmiyorum, benim dünyamdan bahsediyorum. Senin dünyan çok çirkin, senin dünyan bir ego tarafından yaratılmış dünya, senin dünyan yansıtılmış bir dünya. Sen gerçek dünyayı bir perde olarak kullanıyorsun ve kendi fikirlerini üzerine yansıtıyorsun.

Dünya gerçektir dediğim zaman, dünya muazzam bir güzelliğe sahiptir dediğim zaman, dünya sonsuzluk ile ışıldar, dünya ışık ve sevinçtir, bir kutlamadır dediğim zaman, kendi dünyamı kastediyorum — ya da rüyalarını bir kenara koyarsan senin dünyanı.

O gece boşaldım ve doldum. Yok oldum ve varoluş oldum. O gece öldüm ve yeniden doğdum. Ama tekrar doğanın ölenle ilgisi yoktur, bu süreksiz bir şeydir. Yüzeyde sürekli görünür ama süreksizdir. Ölen tamamen öldü; ondan geriye hiçbir şey kalmadı.

Pek çok başka ölüm tanıdım ama bununla karşılaştırıldığında onlar hiçbir şeydi, onlar kısmi ölümdü.

Bazen beden ölüyordu, bazen zihnin bir kısmı ölüyordu, bazen egonun bir kısmı ölüyordu ama kişi söz konusu olduğunda, o kalıyordu.

Defalarca yenilendi, defalarca süslendi, orada burada biraz değişti ama kaldı, süreklilik kaldı.

O gece ölüm eksiksizdi. Aynı anda ölümle ve Tanrı ile randevuydu.


O S H O
__________________
Ben sağlıklı ve mutluyum.Yaşamımda her zaman doğru adımlar atıyorum. Her deneyimden yalnızca iyilik ve yarar kazanıyorum.Büyümeyi seçiyorum.Tüm eski sorunlarımı kolayca çözümlüyorum. Yaşam benimle barış içinde.Yaşamın her anında söz konusu olabilecek her yeniliği kolayca benimsiyorum. Herşey yolunda. Yaşamı kolaylıkla içime sindiriyorum.
himalayalar isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla