Kişilik Meselesi
Büyük tenisçi Arthur Ashe otobiyografisi “Days of Grace”’de 17 yaşındayken meydana gelen bir olayı anlatır:
Arthur, Batı Virginia’da bir turnuvada oynuyordu. Çoğunlukla olduğu gibi turnuvada oynayan tek siyahi yarışmacıydı. Bir gece çocuklardan birkaçı bir kabine zarar verdiler. Kabini neredeyse tamamen mahvetmişlerdi. Sonra bundan Arthur’un sorunlu olduğunu söylemeye karar verdiler. Olay gazetelerde çıktı. Arthur bu işle ilgisi olduğunu reddetti ama çocuklar yalanlarına devam ettiler. Arthur için en kötüsü babasının ne diyeceği ve ne yapacağı hakkındaki korkusuydu. Sonunda korktuğu telefon konuşmasını yaptı.
Tahmin ettiği gibi babasının durumdan zaten haberi vardı. Ses tonu sertti. Arthur’a yalnızca bir soru sordu. “Arthur, bilmek istediğim tek şey bu pisliğe bulaştın mı?
Arthur cevap verdi: “Hayır baba, bulaşmadım!” Babası bu konuda başka hiçbir soru sormadı. Arthur o gün neden her zaman doğruyu söylemeye teşvik edildiğini anladı. O’na inanılması gereken bir gün gelebilirdi ve bu öyle bir andı.
Babasının güvenini ve saygısını çok önceden kazanmış olduğundan kendisine inanmış olduğunu biliyordu. O günden sonra dürüst bir hayat yaşamaya her şeyden daha fazla önem verdi.
Ne yazık ki her alanda kişisel doğruluk ve dürüstlüğe öncelik vermeyen günümüz liderlerinden önemli örnekler görüyoruz. Ama bizim azizlere ihtiyacımız var. Dürüstlükleriyle ön plana çıkacak olanlara, erdemleriyle yaşamaya kararlı olanlara, yaşları ve sosyal mevkileri ne olursa olsun başkalarının güven ve saygısını günden güne kazanacak kişilere… Kişiliğin önemi üzerinde ısrarla duranlara…
Dünyamızın yeni bir azize ihtiyacı yok. Size var…