Yavaşlayın
Amerikalı bir yarış hastası, atını İngiltere’nin ünlü Epson Downs Steple Koşusu’na sokar. Yarış başlamadan kısa bir süre önce, atına gizlice bir hap yutturur. Koşu sorumlusu olan görevli kişi, adamın yaptığı şeyi görür ve “Hey, yaşlı adam, bu yaptığın yasaktır!” diye bağırır.
Atın sahibi, “Sadece zararsız küçük bir şekerdi.” diye yatıştırmaya çalışır adamı. Ve haptan bir tane de kendi yutar. “İstersen bir tane de sen al.” der.
Koşu sorumlusu haptan bir tane alır, yutar ve başını sallar. “Peki tamam.”
Jokey ata bindiğinde, atın sahibi jokeye yaklaşır ve kulağına fısıldar: “Evlat, atı kulvarın dışında tutmaya çalış ve dikkatli ol. Çünkü bu at bir kere koşmaya başlayınca, benden ve koşu sorumlusundan başka hiçbir şey onu durduramaz!”
Hiç, çok hızlı koştuğunuz ve hiçbir şeyin sizi yakalamayacağını hissettiğiniz anlar oldu mu? Meşgul hayatlarımız çoğu zaman böyledir, bir oraya bir buraya koşturup duruyoruz. “Fast” food yiyoruz. Nereye gidersek gidelim, koşar adım yürüyoruz. E-posta kullanıyorsak, zamanımız olmadığı için gelen mesajları sürekli erteliyoruz. Katıldığımız yemekleri aceleyle yiyoruz, en yakın dostlarımıza “sadece birkaç dakika” verebiliyoruz. Hızlı ve telaşlı bir hayat yaşıyoruz. Sıklıkla, o kadar hızlı koşuyoruz ki, çoğu zaman kendimizi kaybediyoruz.
Ama sonuçta, önemli olan ne kadar hızlı yaşadığınız değil ne kadar güzel yaşadığınızdır. Eğlenecek zaman bulabiliyor musunuz? Kendinize yeterince vakit ayırabiliyor musunuz? Bir dostunuzun derdini dinlemek ve size ihtiyacı olan bir akrabanızı ziyaret etmeye zamanınız var mı? Günlük hayatınızı inandığınız gibi mi yaşıyorsunuz? Biraz yavaşlamaya ihtiyacınız var mı?
Anlıyorsunuz ya, yarışı kazanan hızlı koşan değil iyi koşandır.