Konu: Aile Dizimi
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 05-11-2010, 02:03 PM   #3 (permalink)
Işıldayan Safir
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Aile Dizimi

Aile Dizimi Yöntemi Nedir?

Dizim çalışması, 80'li yıllarda Bert Hellinger tarafından "Aile Dizimi" olarak geliştirildi. İlk başlarda, Hellinger'in kendisi, bu uygulamayı sürekli yeni bilgiler ve yöntemler vasıtasıyla genişletti ve yoğunlaştırdı. Bu yönde yapılan çalışmalar, özellikle son yıllarda dünya çapına yayılarak çok büyük bir ilgi uyandırdı.
Aile dizimleri, üç akımın eşsiz bir birleşimidir: Sistemik anlayış, temsilcilerin ve fenomenolojik metodun kullanılması. Bu kombinasyon, özel bir şeyin ortaya çıkmasına olanak tanımaktadır. Buna "bilen alan" adını vermekteyiz. Bu bilen alan, sistem dizimleri süreci esnasında ortaya çıkan ve büyük ölçüde dizimcinin, temsilcilerin ve danışanın önyargılarından bağımsız olan enerjetik fenomenlerden oluşmaktadır.

Bu durum, danışana ve onun sistemine (ailesine) daha uyumlu, daha etkili ve daha yaratıcı olarak gelişme yeteneği sağlayan, yeni ve iyileştirici bir resmin oluşmasına olanak tanımaktadır.

Uluslararası alanda ilk duyulmaya başlandığı zamanlarda "Constellation Work" ve "Hellinger-Work" adlarıyla tanınan yöntem, bugünlerde dünyanın birçok ülkesinde uygulanmaktadır. Psikoterapi ve danışmalık yöntemleri içinde yerini almıştır. Aile dizimi, fenomonolojik-sistemik çalışma şeklinde de adlandırılmakta ve böylece konstrüktivist-sistemik çalışma olarak bilinen Heidelberg ve Milano ekolünün aile terapisi uygulamalarından farklılaştırılmaktadır.

Dizim çalışması, aile terapisinin yeni bir yöntemi olmaktan çok daha fazlasıdır. Aslında yaşamın tüm alanlarını kapsayan, ruhsal alana kadar uzanan, yeni bir hayat düzeni anlayışını hedeflemektedir. Bu anlamda çalışmalar için dört farklı düzey belirlenebilir:

Terapi süresince orada bulunmayan aile/sistem fertlerinin veya soyut sistem unsurlarının, bir grubun üyeleri tarafından (idareten -münferit danışmanlık hizmetinde-, hayal ederek ya da figürler vasıtasıyla), temsil edildiği (metodik) düzey. Diğer bir deyişle; dizim.

Dizimlerde resmedilen sosyal ilişkilerin ve bunların temelinde yatan kuralların (sosyolojik) düzeyi.

Bu düzenlerin içselleştirilmesi, kayması, ihmal ya da ihlal edilmesinden kaynaklanan ızdırabı ve içsel düzen ile dışarıdaki düzenin karşılıklı etkileşiminin (psikolojik) düzeyi. Buna bir dizim esnasında, sosyal düzenlerin ve bununla bağlantılı olan hislerin, canlı olarak yaşanması da dahildir.

İçsel ve/veya dış düzenin tekrar eski haline gelmesinin; içsel ve/veya dış kaynaklı bir problemin/dengesizliğin çözüme kavuşmasının ya da dar veya geniş anlamda iyileşmesinin terapotik düzeyi.

Klasik Aile Dizimi Yöntemi Nedir?

Bert Hellinger tarafından geliştirilen Aile Dizimleri metodu, sorunu ele alınan bireyin güncel ya da köken ailesinin veya ait olduğu sistemin "temsili" olarak dizilmesine (görüntülenmesine) dayalı bir grup çalışmasıdır. Bireyin probleminin çözümüne yönelik olarak, bazı aile üyeleri "temsilciler" tarafından yansıtılır. Dizim çalışmaları sırasında seçilen temsilcilerin, temsil ettikleri kişinin ailesinin çekim alanına (kolektif bellek) girip benzer patalojik davranışlar sergiledikleri gözlemlenmektedir.

Tüm dünyada yankı uyandıran bu yaklaşım, içinde bulunduğumuz sistemdeki en derin dinamiklere erişebileceğimiz bir süreçtir. Bu dinamiklere eğilmenin ardındaki amaç, hastalıklar, depresyon, endişe, korku, mutsuzluk, bağımlılıklar ve yalnızlık gibi yıkıcı yaşam unsurlarında kişileri tuzağa düşürmüş olan, gizli kalmış sadakatleri ve bilinçaltındaki kimlikleri daha iyi anlamak ve açığa çıkarmaktır.

Bu yönteme göre, nesiller öncesinde aile üyelerinin yaşadığı "ağır travmalar", bir anlamda kader olarak bizlere atalarımızdan miras kalmaktadır. Aile içinde zamanında çözülememiş her blokaj, bir sonraki kuşak tarafından bilinçsizce üstlenilmektedir. Kuşaklar arasında yaşanan kör bir sevgiye dayalı bu bilinçdışı aktarım, kişinin hayatının çeşitli alanlarında kilitlenmeler yaşamasına sebep olmaktadır. Bu kilitlenmelerin sebebi, geçmişte aile büyüklerinden birinin başına gelen kürtaj, r, aile dışına itilme, evlatlık verilme, cinayet, sevdiğine kavuşamama, sevdiği kişiye yapılan büyük bir haksızlık vs. olabilir. Kişinin şu anda yaşadığı depresyonunun nedeni, 50 yıl önce yapılmış bir kürtaja, bebek yaşta ölüp unutulan ve adı hiç anılmayan bir dayıya dayanabilir... Ya da partner ilişkilerindeki çözümsüzlüklerin nedeni, hiç tanınmayan bir aile büyüğünün yaşadığı veya yaşattığı ilişkisel- duygusal bir travma olabilir.
Kolektif vicdan; kör bir güdüyle aileden hiçbir üyenin dışlanmasına, haksızlığa uğramasına, acı, mağduriyet yaşmasına müsaade etmez. Dolayısıyla geçmiş yaşanmış ve bitmiş olsa da, geçmişin travmatik etkileri, kişinin (kendi bilincinde olmasa da) şu anda yaşadıklarında belirleyici rol oynamaktadır.

Geçmişte yaşanan tüm bu travmalar "morfojenetik bir alanda kaydedilip", ailenin sahip olduğu kolektif vicdan gereği bilinçdışı bir şekilde yeni nesiller tarafından üstlenilerek ağır bedelleri çok uzun yıllar sonra bile ödenebilmektedir. Ünlü İngiliz biyolog Rupert Sheldrake tarafından geliştirilen morfojenetik alan teorisine göre, kalıtım yalnızca genler yoluyla değil, morfik alanlar yoluyla da aktarılır. Bu alanlar, söz konusu türün kolektif belleğini oluşturur. Alan, türün her bir bireyi ile zenginleşirken her birey de bu kolektif belleğe "bağlanır". Morfojenetik alan teorisi, dizim çalışması sırasında temsilcilerin "temsili algılamaları" ile aile belleğine erişimi deneylemelerine bir açıklama getirebilir.

Bu yöntem ile cinsel sorunlardan bedensel hastalıklara, ilişki sorunlarından bağımlılıklara kadar yaşamın herhangi bir alanında kriz ya da kilitlenme yaşayan kişilere sorunlarının kökten çözümünde destek sağlanır. Dizimler esnasında, kişinin içsel gözündeki aile resmi ortaya konularak çeşitli kilitlenmeler, blokajlar içeren bu resmin terapist tarafından adım adım değiştirilmesi ile herkes için aydınlatıcı ve özgürleştirici olan "çözüm resmi"ne ulaşılır. Özetle kilit kırılır ve aile ruhu kendine özgü derin hareketleri ile akmaya başlar ve sorun/hastalık çözülür.

Dizim Fenomeni

Dizim fenomeni kavramından; bir dizimde bulunan insanların, bir sosyal sisteme (aile, organizasyon vs.) veya kişisel olmayan faktörlere (binalar, hastalık vs.) ait ve danışanın ifadelerinden çıkarmalarının mümkün olmadığı önemli bilgileri, gün ışığına çıkarabildikleri gerçeğini anlıyorum. Daha da fazlası, dizimler çerçevesinde, danışanın kendisi tarafından dahi hiç bilinmeyen fakat akabinde deneysel olarak tasdiklenen bilgilerin ortaya çıktığını gözlemliyoruz. Dizim fenomeninin ikinci önemli yönü, "uzak etki" olarak adlandırılan etkilerdir: Kişiler bir dizime katılmadıkları, hatta böyle bir dizimin yapıldığından haberleri bile olmadığı halde, bu dizimde yaşananlardan etkilenmektedir.

İlk bakışta bu söylenilenler insana sihirli ve gizemli gelebilir. Daha da fazlası, öyle görünüyor ki, bu fenomen, alışılmış ontoloji ve epistomoloji ile açıklanamamaktadır. Bazı eleştirmenlerin bu fenomenleri inkar etmelerine bu yüzden hiç şaşmamak gerek. Mamafih bu fraksiyon, üyelerinin dizim tecrübesini bizzat yaşamaları oranında erimektedir. Bu çalışma çerçevesinde bizi ilgilendirmesi gereken ikinci fraksiyon, konstrüktivist (kurmacı) yönelimli terapistlerdir. Bunlar kendileri de dizimlerle çalışmakta olduklarından, bu mevcut fenomenleri kendi yaklaşımları çerçevesinde anlamaya çalışmaktadırlar. Bu esnada, çifte strateji uygulamaktadırlar. Bir yönden en çarpıcı fenomenleri ya basitleştirmekte ya da inkar etmekteler, diğer yandan da geri kalanları için konstrüktivist bir açıklama bulmaya çalışmaktadırlar.

Böyle bir yaklaşımın, mevcut fenomenlerin hakkını yeterince vermediğini göstermeye çalışacağız. Kısaca söylemek gerekirse; konstrüktivist yaklaşımın dizim fenomeni karşısındaki pozisyonu, Albert Einstein'ın kuantum fiziğinin "delice" neticeleri karşısındaki pozisyonunu hatırlatmaktadır.

Aile Dizimlerinin Gelişimi

Aile dizimleri, üç akımın eşsiz bir birleşimidir: Sistemik anlayış, temsilcilerin ve fenomenolojik metodun kullanılması. Bert Hellinger bu üçüncü alanın ortaya çıkmasından, buna bağlı olarak da söz konusu üç akımla yeni bir yönteme ulaşılmasından sorumlu olmuştur. Fenomenolojinin eklenmesi, şaşırtan bilgilerin ortaya çıkmasına olanak tanıyarak, sistemik dinamiklerin algılanması için bize daha derin olanaklar sunmuştur. Bu kombinasyon, özel bir şeyin ortaya çıkmasına olanak tanımaktadır. Buna "bilginin alanı" adını vermekteyiz. Bu alan, aile dizimleri süreci esnasında ortaya çıkan ve büyük ölçüde dizimcinin, temsilcilerin ve danışanın önyargılarından bağımsız olan "enerjetik fenomenlerden" oluşmaktadır.

Bert Hellinger 2007 yılından itibaren Avrupa'daki profesyonel-akademisyen aile dizimi yapan uzmanlardan onu koparan, farklı bir eğilim içerisine girdi. Bu "yeni" oluşuma "zihinsel aile dizimi" veya "yeni aile dizimi" adını verdi. "Hellinger'in gözleme bağlı olmayan "zihinsel idrake" yönelik yeni yorumu (bu tamamen kendi ifadesidir), tamamen özeldir. Hareketi de yalnızca kendisini esas alır. Bu idrak bir esin ya da ilham olarak karşımıza çıkar. Tıpkı peygamberlere nasip olan ilhamlar gibi. Hellinger'in yeni görüşüne göre, dizimlerden bağımsız olarak edindiği bu idrak (yine kendi ifadesine göre bu ona bir yerlerden hediye ediliyor) konusunda sadece kendisi "yeterli" olduğu için, diyaloga ihtiyacı kalmamaktadır.

Gelinen noktada Hellinger Sciencia ve Bert Hellinger, aile dizimlerini aslında yeniden yorumlamaktadır. Deyim yerindeyse onu tersyüz etmektedir. Bunu kelimenin tam anlamıyla söylüyorum. Aslında bu şekilde dizimlerin felsefesini değiştiriyor: Hellinger'in "zihinsel aile dizimi" artık yeryüzünde durmuyor, onun "zihin" olarak adlandırdığı bir fikre (=idea) dayanıyor. Böylece de "ideo-loji" halini alıyor.

Bert Hellinger'in bu yeni bakış açısıyla, gayet tutarlı olarak "kişisel bir önderlik" talebi de meydana gelmiş oluyor. Bu talep daha önce yoktu. Zihinsel bir esinin alıcısı olarak her türlü tartışmanın üzerinde yer alıyor ve esinin kendisi de tartışmaya açık olmuyor. İnsan onu ya alıyor ya da almıyor. Bert'in artık dizimlerde temsilcilere metodolojik şekilde pek soru sormayıp, doğrulama yapmamasına ve böylece düzeltme imkanının oluşmasına izin vermemesine, şaşırmamak gerekiyor yani."

Bert Hellinger'in "yeni" diye adlandırdığı dizimlerin tablosu genel hatlarıyla böyle: sadece kendisinin tekbaşına yeterli olduğu, kendisine "bahşedilen" ilhamlardan dolayı danışanla hiçbir diyaolog ihtiyacının hissedilmediği, her türlü tartışmanın üzerinde tutulan bir dizim anlayışı. Böyle bir tablo karşısında, Bert Hellinger ve eşi Sophie Hellinger'in bu "yeni" ekolüne bağlı olmadığımın ve yollarımızın ayrıldığının bilinmesini istiyorum.

Aslında dizim çalışmalarının değişim sürecine baktığımızda, 2000'li yılların başından itibaren bu değişimlerin kendini anlaşılır bir şekilde ortaya koyduğu görülüyor. Bu yıllarda, Bert Hellinger'in yanı sıra özellikle Avrupa'da birçok değerli isim önemli çalışmalara imza attılar. Aile dizimleri üzerine 40'a yakın yeni kitap yazıldı. Aile dizimleri çeşitli yönlerde değişip gelişerek ilerlemesini sürdürdü. (Sistem dizimleri ve dizim çalışmaları hangi yönde ilerliyor bölümlerinde okuyabilirsiniz.)

Şimdi gelinen noktadan ele aldığımızda, benim ve Avrupa'daki psikoterapist kökenli uzmanların Ruhsal Gelişim Psikoterapisini merkez alarak uyguladığımız aile dizimleri, birçok noktada Hellinger'inkinden farklılıklar barındırıyor. Örneğin, Cinsel taciz, Hellinger'in 3. bilinç evresini, yani ergenliği neredeyse yok sayması, teslis inancı ya da üçlemesi "evet, lütfen, teşekkür ederim", diğer taraftan bağ, denge ve sıra düzeni gibi konulardaki teorileri... Bu farklılıklarımız neticesinde bizler, yaşam hareketlerinin öngördüğü biçimde gelişen, bilinç haritamız ve bilincin evrimi gibi hayati önem arz eden konular eşliğinde ilerleyen, yenilikçi bir ruhsal gelişim psikoterapi anlayışı doğrultusunda kendi yolumuzda yürümeye karar verdik.

Tüm bu parametrelerle yaptığımız değerlendirmede ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor: Dünya genelinde, insanın bilinç evreleriyle de örtüşen üç farklı aile dizimi uygulaması yapılıyor. Bunların ilkinde ÇOCUK RUHU ve grup bilincinin hakim. Hellinger'lere tamamen sadık ve biat anlayışı içeren, onların her dediğini kabul eden bir bakış açısıyla yapılan aile dizimleri. İkincisi ise, tam anlamıyla Hellinger karşıtı bir şekilde, ERGENLİK BİLİNCİ'yle gerçekleştirilen uygulamalar. Özetle, "Biz HELLINGERVARİ aile dizimlerini ne yapıyor ne de doğru buluyoruz" diyen yaklaşım. Bir diğer yaklaşım da, TSDE'nin, dolayısıyla benim ve Avrupa'daki çok büyük bir profesyonel-akademisyen psikoterapi kökenli uzmanların yaptığı aile dizimleri. Yaşamımızdaki 4. bilinç evremize tekabül eden bir Ruhsal Gelişim Psikoterapisi algısı ile hereket ettiğimiz, Bert Hellinger ile yollarımızın ayrılmasına neden olan temel tüm farklılıklarımıza rağmen, kendisine büyük bir saygı ve psikoterapiye katkıları için şükran duygusu besleyerek, karşıtlık, rekabet veya taraftarlık duygusu içinde olmadan, sadece yaşamın hareketleri ile uyum içerisinde bir gelişim yolculuğu olarak görüp uyguladığımız GENÇ YETİŞKİN aile dizimleri.

Biz TSDE olarak, ne kimseye körü körüne, sorgusuz sualsiz bağlı ne de karşıtlık içeren bir yaklaşım içindeyiz. Biz, yaşamın hareketlerine bağlıyız sadece. Aile dizimi uygulamalarımız da bu anlayışla gelişimini sürdürmektedir.

Bert Hellinger'in ortaya koymuş olduğu özgün ve yaratıcı güç, herkes için büyük bir ödev niteliğindedir. Bu güç, dizim çalışmalarının dünya çapındaki olağanüstü etkisinden kaynaklanmaktadır. O, kamuoyundan aldığı eleştirilere rağmen, psikoterapi için büyük bir şans ve bir armağandır. Büyük bir ihtimalle bundan sonra, kendisi için önemli olan şeyleri seminerlerinde, yani eşsiz tarzıyla öğretmenlik yaptığı, yaşam yardımı verebildiği yerlerde arayacak ve tecrübe edecektir.

Bert Hellinger ve dizim çalışması bugüne kadar ne gibi etkiler yaratmıştır?.. Bugünkü psikoterapinin, danışmanlığın, sosyal yardımın ve yaşam yardımının toplam görüntüsüne baktığımızda, Bert Hellinger ve dizim çalışmasının ayrıcalığı nereden kaynaklanmaktadır? Kişiliği ve eseri gelecekte hangi konumda olacaktır?

Tüm bu soruların cevabını zaman herkese gösterecek. Ancak biz, Bert Hellinger'in ortaya koyduğu yöntemi "büyük bir eser" olarak görmeye meyilliyiz; bunun arkasında duruyoruz! Böyle bir değerlendirmenin biz dizimciler için, öğretmenin büyüklüğü ve ayrıcalığını "kabul" anlamına geldiğini biliyoruz. Lütfen bizi mazur görün... Psikoterapi tarihi ileride, bu konuda daha tarafsız bir hüküm verecektir hiç kuşkusuz. Peki, bizim Bert Hellinger ve dizim çalışmasını "büyük" diye nitelememize sebep olan şey neyle ilişkilidir?


Alıntı.
__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla