Hayatta başarının ilk adımı bunlar: ”Özgüven, Özsaygı, Özsevgi”
Özgüven: Kendine güvenmek, korku, çekinme veya kuşku duymadan inanmak demek. Hayatta en çok cesaret, yüreklilik olarak kendini gösteriyor.
Özsaygı: İnsanın kendine duyduğu saygı. Kendine karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmak ve kendine zarar verebilecek, sevmediği şeylerden uzak durmak.
Özsevgi: Kişinin kendisine duyduğu sevgi. Kendisine yararlı, sevdiği şeylere yakınlaşmak, zamanını sevdiği işlere vermek, kendisi hakkında kötü şeyler düşünmemek veya söylememek, özsevgi sahibi bir kişide ilk göze çarpan özellikler.
Çekim yasası açısından bakınca da, bunlar pozitif duyguların ve düşüncelerin başı değil mi?
Kendine güveni, saygısı, sevgisi olan bir kişi ne olursa olsun, başına ne gelirse gelsin, her zaman olumlu düşünecek ve olaylarda, insanlarda hep bir güzellik görecektir.
Ne kadar canını sıkmaya, rahatsız etmeye, öfkelendirmeye, üzmeye çalışsanız da kendine güvenen, kendine saygı duyan ve seven bir insanı aşağı çekmeye kimsenin gücü yetmez.
Bu sebeple çekim yasasını hayatımızda kullanmaya çalışırken ilk yapmamız gereken şey bu üç özelliğin sarsılamaz bir şekilde gönlümüzde ve aklımızda yerini almasını sağlamak olmalı ki, emeklerimiz boşa gitmesin.
Peki bunu nasıl başaracağız?
Şu bir gerçek ki bebeklik ve çocukluk çağımızda ailemizden, bize bakan insanlardan aldığımız sevgi, saygı ve güven, ileriki yaşlarımızda kendini özsevgi, özsaygı ve özgüven olarak kendini gösteriyor.
Çevremizdeki herkes bize bir ayna oluyor, kendimizi onların gözünden görerek öğreniyoruz. Belli bir yaşa kadar da onlar bizim tek aynamız.
Mesela diyelim ki gözünüzün rengi yeşil ama bebeklikten itibaren herkes size mavi gözlü olduğunuzu söylemiş. Belli bir yaşa kadar – gerçek bir aynanın karşısına geçip, ‘benim gözümün rengi ne?’ diye sorabilecek bilince gelinecek yaşa kadar- gözünüzün yeşil olduğunu bilmenize, anlamanıza imkan yok. Gözünüzün mavi olduğuna inanmak zorundasınız. Başka türlü olamaz çünkü kendimiz kendimizi göremiyoruz.
Bunun ne demek olduğunu idrak edebiliyor musunuz?
Bu demek ki, diyelim bir kişi bebeklikten itibaren ailesi veya bakıcıları tarafından ‘aptal ve beceriksiz’ diye adlandırılmış. Çocuk elinden bir şey düşürüyor. ‘Ay ne aptalsın’ diye ayna tutuluyor. Ayağı tökezleyip düşüyor, ‘Ne beceriksizsin.’ diye bir ayna tutuluyor. Ya da henüz yapması mümkün olmayan şeyler için baskıya uğruyor: henüz çorap, ayakkabı giymek için el-parmak kasları gelişmemiş bir çocuğu, çorap-ayakkabısını yardımsız giymeye zorlamak gibi. Yapamadığı zaman da, ya beceriksiz olarak veya inatçı-söz dinlemeyen-asi çocuk olarak ad koyup ayna tutuluyor.
Bu çocuk, kendini bu tutulan aynadaki gürüntüsünden farklı bir şekilde göremez. Kendine söylenen her şeye inanmak zorunda.
İşte bu sebeple, çocuklukta verilen tüm sevgiler, tüm yardımlar, tüm cesaretlendirmeler, tüm destekler kişide özgüven, özsaygı ve özsevgi olarak beliriyor. Kendini nasıl görmesi gerektiğini belirliyor. Ne kadar verilmişse o kadar. Ne fazla ne eksik.
Göl gibi mi, deniz gibi mi, bir kova su gibi mi, kuru bir çöl gibi mi?
Ne kadar yağmur yağmışsa, ne kadar damlamışsa, o kadar…
Peki bu ne demek, zor bir çocukluk geçirmişsek, ölelim mi?
Yok, Allah ümitsizliğe kapılmamamız için bizi uyarıyor. Çocuklukta bize sevgi dolu bir ayna tutulmamışsa da , kişi bir gün gerçekten kim olduğunu, nasıl bir kişi olduğunu sorup, kendi aynası ile kendine bakmak zorunda.
Başkalarının tuttuğu -onların inanmamızı istedikleri şeyleri gösteren – aynayı değil de kendi aynasını, gerçekten kim olduğumuzu gösteren aynayı alıp kendine bakmak zorunda.
Merak ediyor musunuz, o aynada ne görecek bu kişi? Veya sen o aynayla kendine baksan ne göreceksin?
Ben baktım, ve artık başkalarına da aynı aynayla bakabiliyorum.
Bu aynayla sana bakınca ne görüyorum biliyor musun?
Sen, Allah’ın bir lütfusun.
Sen, Allah’ın sevgili bir kulusun.
Sen, çok tatlısın.
Sen, kendine, ailene, arkadaşlarına, ülkene, tüm insanlığa, tüm canlılara, evrene Allah’ın bahşettiği bir güzellik, bir iyiliksin.
Sen, bir taneciksin.
Sen, çok iyisin.
Sen, en iyisin.
Sen, güzel ve iyi her şeye layıksın.
Sen, çok akıllısın.
Sen, çok yeteneklisin.
Sen, sahip olmak istediğin her şeye sahip olabilecek yetenek ve karakterdesin.
Sen, yapmak istediğin her şeyi yapabilecek yetenek ve karaktere sahipsin.
Sen, olmak istediğin her şeyi olabilecek yetenek ve karaktere sahipsin.
Sen, iyi, anlayışlı ve sevgi dolusun.
İşte gerçek ayna bu!!!
Bu aynaya bakarken, içinden bir ses isyan etti mi? ‘Yok ben o kadar iyi değilim…’ veya ‘ Yok, ben o kadar yetenekli değilim…’ gibi
İşte yalan olan bu isyanlar. Şimdiye kadar neye inanmış olursan ol, bil ki onlar başkalarının veya senin (otomatik olarak) tuttuğu yalan ayna!!!!
Şimdiye kadar neye inanmış olursan ol, bu ayna gerçek.
Sen Allah’ın bir lütfusun. Buna inan ve tüm hayatını bu gerçeğe uygun olarak yaşamaya dikkat et. Sana aksini ispat etmeye çalışanlara, anlayışsız-sevgisiz aynalara inanma.
Eğer, sabırla bu aynayı kullanarak kendine bakmaya devam edersen, bir süre sonra başkalarını da bu aynayla görmeye başlayacaksın. İnan ki işte o zaman insan cennette gibi oluyor.
(alıntı)