Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: R. ŞANAL GÜNSELİ Alıntı: :angel: Nickli Üyeden Alıntı
kuantum diye bişi
gerçktn var mı?kişisel gelşmclrde
diYO aynı şeyleri saçmalık..nerdn çkmş bu kuantum kim çıkrmş neye dayanrk? | Kuantum fiziğinden haberin var mı bilemiyorum? Dayanak arıyorsan eğer kuantum fiziğini araştırarak başlayabilirsin öğrenmeye. Çünkü temelidir ve bilimseldir. Tüm kişisel gelişimciler saçma bir şey söylüyorsa bunu burada bu şekilde belirtmek yerine araştırdıktan sonra fikir yürütmemiz daha doğru olacaktır. Nitekim öbür türlü bizim vereceğimiz cevaplarda senin için saçmalıktan ibaret olacaktır.
Ayrıca düşüncenin suya etkisi de gözlemlenmiş ve harika bir sonuç elde edilmiş. İnternette bu video ya rahatlıkla ulaşabilirsin.
Bir alıntı:
Geçmişten geleceğe doğru akan Kuant parçacıklarıyla (bizim evrenimiz), gelecekten geçmişe akan (soyut evren) Takyon parça-bütünselliği arasında, sıfıra yakın bir Planck (*) zaman ölçüsü içerisinde “Bir var olan bir Yok olan” evren içerisinde varoluşumuzu gerçekleştiriyoruz. Bu var oluş ve yok oluş’un merkezinde, AN ölçüsünde yaşayan insanlar, Bütün Evren ve Bütün Zeka kavramını anlayarak Bütün Düşünerek hareket edebilecekler mi?…
Canlı varlıkların organize durumu, düzenli bir yapı oluşturur. Yani yaşam içerisinde bir ahenk, bir düzen vardır. Bilim adamları buna Entropi’nin azalması diyorlar. Entropi(*): düzensizliğin ölçüsü anlamındadır. Entropi düşük ise düzenli bir yapının varlığını gösterir. Entropi Kanunu (düzensizlik kanunu) evrendeki düzeni ortaya koyan en büyük delillerden biridir. Yaklaşık onbeş milyar yıldan beri varlığını sürdüren evrenin şu anki entropisi hesaplara göre şaşırtıcı derecede düşüktür. Bu bize evrende bir düzenin olduğunu gösterir ki evrenin ilk başlangıcının çok düzenli olarak başladığını ortaya koyar. İlginç olan başka bir durum ise, evrendeki sistemin herhangi bir kısmında bir entropi artışı olursa (düzensizlik artarsa) başka bir kısmında entropi azalır (yani düzen artar). Fakat bu artış ve azalmalar geçicidir ve ne kadar büyük olursa düzelme de o kadar çabuk gerçekleşir.
Evrenin başlangıcının aşırı derecede düzenli oluşu, özel bir durum ve simetri ya da ekonomi ilkesine tabi olarak var olduğunu ortaya koyuyor. Sonuç olarak evrende Bütünsel bir zeka var ve evren birbirini tamamlayan ahengi ile bütünsel yaşam organizasyonu.
İlerleyen satırlarda bahsettiğim çok ilginç bir konu var. Ve elimden geldiğince açıklayıcı ve anlaşılır bir dille anlatmaya çalışacağım: Takyon(*)lar, evrenin düzenini sağlayan parça-bütünsellikler. Onların görevi bilgiyi arttırmak, düzeni sağlamak. Kuantların düzensizliğinin aksine, onların bütünselliği düzeni sağlar. Kendi enerjilerini ve ısılarını kendileri yaratırlar. Ve bizim evrenimizde en yüksek hız olan ışık hızından milyonlarca kez hızlıdırlar. Bizim evrenimizde enerji küçülerek kesirler halinde sıfıra yakın bir durumda biter, oysa takyonlarda bu tam tersidir. Onların enerjileri ise katlanarak sonsuza kadar büyümektedir.
Takyonların varlığı, evrenimizi tanımada büyük rol oynadı. Aynı zamanda 5. Boyut olarak düşünce/bilinç/ruh/melek olarak adlandırılan varlıkların boyutu olduğunu da bilimsel olarak açıklanabilir hale getirdi.
Kuantlar ve Takyonlar
Kuantum kuramının temel fikirlerini önce 1900 yılında Max Planck ortaya attı; ama sonraki açıklama ve matematik formülasyonlarda Einstein, Bohr, Schrödinger, Louis de Broglie, Heisenberg, Born ve Dirac’ın da aralarında bulunduğu çok sayıda bilim adamı rol oynadı.
Kuantum kuramının keşfinin öyküsü, 1900 yılında ilk adım olarak Max Planck (1858-1947) ‘ın siyah cisim ışıma yasasını bulmasıyla başladı.
Kuantumun keşfi ile ilgili konuları bir çok yerde okuyabiliriz. Fakat benim size anlatmak istediğim çok daha farklı bir konu var aslında. Kuantumun bizim hayatımızdaki yeri ve önemi. Kuantum elbette klasik Newton fiziğinden farklı. Yani, Newton fiziğine göre “kesinlik” bilgisinin yerini “olasılık-belirsizlik” bilgisi aldı. Newton fiziğine göre, hız sonsuz, zaman ise mutlaktı. Oysa Einstein, bizim evrenimizde ışık hızından daha hızlı bir hızın olmadığını, ve ışık hızında zamanın kısaldığını ortaya koymuş, günümüzde de bu deneylerle ispatlanmıştır. Bizim evrenimiz diyorum çünkü, maddi evrende en yüksek hız ışık hızı, ışık hızından sonra bildiğimiz SOMUT evrenin aksine SOYUT evren olduğu ortaya kondu. Soyut evrenin yapı taşları olan Takyonlar keşfedildi. Bilaniuk, Takyonların ışık hızından milyonlarca kez daha hızlı gittiğini, fakat hızları düşünce ve ışık hızına yaklaştıklarında ise takyonluktan çıkıp kaybolduklarını ortaya koydu.
Maddi evrenimizin yapı taşları kuantlar soyut evrenin de yapı taşları Takyonlardır. Takyonlar kuantların aksine parçacık halinde değil, bütünsel tümel yapıdadırlar. Takyonları oluşturan sonsuz enerji noktasal değil bütünseldir. Zamanda ters yöne hareket ederler. Bizim zaman anlayışımız geçmişten geleceğidir. Takyonlar gelecekten geçmişe doğru hareket ederler. Onların evreninde hız, zaman ile ters orantılıdır. Yani hız arttıkça zaman yavaşlar ve durur.
Elbette bu anlayışımızla bunu anlayabilmemiz ve kavrayabilmemiz belki şu aşamada zor olabilir. Ama bilim her geçen gün bu konudaki çalışmalarına yenilerini eklemektedir.
Atom altı parçacıklarının tamamı kuantum olarak nitelendirilebilir. Bu gruba giren birçok parçacık bulunmuştur ve halen araştırmaları devam etmektedir. İçlerinde en fazla bilinen ve herkesin yakından bildiği elektronlardır.
Kuantum adı verilen bu parçacıklar fizik evrenin her yerinde bulunmakta, sabit ve cansız olarak gördüğümüz her maddenin varlığı atomlara ve bu parçacıklara dayanmakta ve hareket halindedirler.
Enerji ve Kuantum
Özellikle evlerde kullanılan, TV, bilgisayar ekranları, teypler, elektronik malzeme içeren tüm cihazlar hep kuantumların belli dış etkilere karşı gösterdiği tepkilerden yararlanılarak oluşturulmuştur.
Atom altı partiküllerinden kuarklarla leptonlar, kuvvet taşıyıcı parçacıklar aracılığı ile etkileşime girerler ve görünür maddenin tümüne vücut verirler.
Madde moleküllerden, moleküller atomlardan meydana gelir, atomları oluşturan da elektron ve çekirdektir. Atomun isim babası Demokritos bölünemez dediği atomlar da bölünebilir çekirdek ve elektronlardan oluşmaktadır.
Moleküller, çeşitli atomların birbirine eklenmesiyle ortaya çıkar. Kimya dilindeki element sözcüğü farklı atom yapısını belirtmek için kullanılır. Her elementin farklı atom yapısı vardır.
Görünen evrenin sabit duran tüm maddelerinin temelinde hareketli ve enerjik atomlardan oluşmuş bir bütünlük yatmaktadır.
Kuantum bize, baktığımız ve gördüğümüz her şeyin aslında bir de görünmeyen tarafı olduğunu ve bunları geniş alanlarda kullanma olanağı tanıma imkanı vermiştir.
Ucu bucağı belirsiz, sonsuz ufuklara kadar yayılan bu kozmosa, bilimciler “makrokozmos” adını verirler. Büyük evren….
Makrokozmostan sonra bir de “mikrokozmos” vardır. Yani küçük evren!
Büyük evreni herkes görebiliyordu, gece yıldızlara bakarak, güneşe ve aya bakarak… görülebilir bir evren… Belki ulaşımı bile kolay oldu ki, artık uydumuz Ay’dan sonra, insansız araçlarla gezegenlere gidebiliyor, Hubble teleskopu ile çok uzaklardaki galaksilerin bile fotoğraflarını çekebiliyoruz…
Peki göremediğimiz, mikrokozmoz evrene nasıl ulaşabilecektik?
Hareketsiz görülen, durağan olduğunu düşündüğümüz maddenin içine nasıl girecek, küçük evrene nasıl ulaşabilecektik?
20. asrın ilk çeyreğinde “Kuantum Fiziği” denilen ve akıllara durgunluk veren bir bilim kolu geliştirildi.
Bu ileri fiziğin kurucularından Niels Bohr, “Kuantum fiziğinden şok olmamış bir fizikçi, fiziği anlamamıştır” derken bu gerçeğe işaret ediyordu. Çünkü Kuantum Fiziği, atom altı parçacıkların sırlar dolu perdesini biraz aralayınca anlaşıldı ki, atomların içinde de ahenkli ve heybetli bir kozmos vardır.
Gezegenlerin ahenkli yörüngelerinden sonra, atom çekirdeği etrafında dönen yörüngelerde hareket eden elektronların düzgün, bir yol izlediği düşünüldü. Ama aksine, bu elektronların hareketine “dalgalar” eşlik ediyor, ve bu dalgalar da bizimle sanki adeta “dalga geçiyor”. Çünkü bu harekette kesinlik yok, yerleri tespit edilemiyor. İhtimallerle yeri tespit ediliyor, yani ihtimallere dayalı bir “belirsizlik prensibi” ortaya çıkıyor.
Yani elektron mikroskobundan bir elektronu inceleyen bilim adamı, nereye bakarsa elektronu orada görebiliyor. Bu da uzun çabalar ve uzun uğraşlar gerektiriyor.
Atom çekirdeğinin içinde bulunan proton var, ama protonun içinde ne var? Araştırıldı ve sonunda o da bulundu, protonun da içinde kuark adı verilen milimetrenin trilyonda biri kadar küçük bir mekana sığışmış parçacıklar var.Yani dünya içinde dünya, onun içinde de dünyalar.
Kuarkları da birbirine bağlayan kuvvetin ne olduğu da keşfedildi ve buna “gluon” denilen kütlesiz parçacıklar olduğu kesinlik kazandı...
En sonunda mikrokosmos yani küçük evren de keşfedilmiş oldu.
Derinlere inildikçe, inanılmaz güzellikler, birbiriyle çok güçlü enerjilerle bağlanmış parçacıklar, düzensizliğin içinde düzen ve matematiksel şaheserler keşfedildi..
Yani her şey birbirine enerji ile bağlı, düzensizliğin içinde düzen olan bir kaosun mükemmel uyumu.
İnsan, evren denilen bütünün bir parçasıdır, ki bu parça zaman ve mekanla sınırlandırılmıştır.
İnsan kendini, düşüncelerini, hislerini; bilincindeki yanılsamayla; bütünden ayrıymış gibi deneyimler.
Bu yanılsama, bir hapishane gibidir; kişisel isteklerimizi kısıtlar ve sevgimizi sadece çevremizdeki en yakın birkaç kişiyle sınırlandırır.
Yaşam görevimiz, sevgi çemberimizi genişleterek, tüm yaratılanı ve doğayı güzelliğiyle kucaklayarak, kendimizi bu tutsaklıktan/ hapishaneden kurtarmak olmalıdır.
Hiç kimse bunu bütünüyle başaramaz, ancak bunu başarmak işin gösterilen çaba, özgürlüğün ve içsel güvenliğin bir parçasıdır. (Albert Einstein). |