Tekil Mesaj gösterimi
Alt 04-12-2010, 10:29 PM   #6 (permalink)
Işıldayan Safir
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: R. ŞANAL GÜNSELİ

Kuantum Teorisinin Düşünce Boyutuna Katkıları

Kuantum fiziği teorisinin yardımıyla, atomların ve moleküllerin iç yapılarına nüfuz edilebilmektedir. Günlük hayatımızda birçok elektronik alette kullandığımız ve teknolojinin hemen hemen temelini ve katkılarını oluşturmuştur.

Algıladığımız maddenin, klasik fizikten aksine sanıldığı gibi durgun durağan sabit bir yapısı olmadığı, alt boyutlarına doğru inceleme ve deneyler sonucunda cansız görünen her şeyin aslında bir enerji hareketi olduğunu kuantum teorisi sayesinde bilgilere ulaşılmıştır.

Fakat ilginçtir ki, yaşadığımız dünyayı bu şekilde göremiyoruz ve her şeyin katı madde olduğunu, sabit olduğunu görebiliyoruz. Enerjetik boyutunu görmemize engel nelerdir?

Karl Pribram şu biçimde veriyor:”Çünkü tüm duyu organlarımız şu veya bu şekilde mercekler sistemine göre ayarlanmıştır. Gözdeki mercek sistemi daha gelişmiştir; ama kulaktaki helezon ve hatta derideki algılama kanalları da hep mercek sistemine göre çalışırlar. Bekesy’nin çalışmaları, tüm sensorik yüzeylerin basit birer mercek gibi çalıştığını ortaya koymuştur.”

Yani şunu düşünelim, bizlerdeki beş duyuyu kaldırın, önümüzde engel kalmasın, sırf frekanslardan oluşan sonsuz bir aleme tanıklık edeceğizdir. İyi ya da kötü olarak gördüğümüz her şeyin sadece ve sadece enerjilere tekabül eden frekanslar olduğunu görseydik, neler düşünürdük acaba? Ve iyi ya da kötü olarak gördüğümüz herşeyin temelinin aynı olduğunu görseydik… Nasıl bir dünya oluşurdu?

Algılamalarımız, duygularımız ve düşüncelerimizin bizi yanılttığını anlamamak içten bile değildir.

Ve asıl üzücü olan, o frekanslar bütünlüğüyle bir ömür boyu savaşarak mücadele ederek ömür tükettiğimizdir.

Mistikler binlerce yıl önce “Alemlerin aslı hayaldir” sözü bugünkü bilimin gerçeklerini ortaya koymaktadır.

Kuantum Düşünce Felsefesi

Psikoloji bilimi ve bu alanda çalışan tüm bilim adamları, insanların hayata daha olumlu bakış açısıyla bakmalarını ve pozitif düşünmelerini önerirler. Bu nitelikli bir yaşam için en uygun olandır. Çünkü nitelikli bir yaşam herkesin ihtiyacıdır ve hakkıdır. Bu yüzden çok sayıda bilim adamı, 1990’ların ortalarında olumlu psikoloji yaklaşımını yaygınlaştırma yönünde çalışmalara başlamışlardır.

Olumlu psikolojinin hedefi, psikolojinin bir bilim dalı olarak yalnızca ruhsal bozuklukları düzeltmekle değil, olumlu niteliklerin yapılandırılmasına yönelmesini de sağlamaktır.

Olumlu psikolojinin öznel değerlendirmeleri şunlardır: Huzur, tatmin olma duygusunun gelişmesi, memnuniyetin artması, umut besleme, iyimser davranış ve düşünce, pozitif düşünme ve mutluluktur.

Bireysel düzeyde incelemeler ise, sevme yeteneği, cesaret, başkalarıyla olan ilişkiler, duyarlılık, azim, affedicilik, özgünlük, ileri görüş, manevilik, doğal yeteneklerdir.

Toplumsal düzeyde incelemeler, sorumluluk, bakım, başkalarını düşünme, nezaket, ılımlılık, hoşgörü ve iş ahlakı yer alır. (*)

DeVos’a göre, pozitif düşünme bir lüks değildir, bir gerekliliktir.

Psikoloji ve psikiyatri bilimi, olumlu psikoloji çalışmaları, pozitif yaşam ve pozitif düşünce, zamanla kuantumun keşfinden ve kullanım alanlarının yaygınlaşmasından sonra, kuantum düşüncenin de önemi ortaya çıkmaya başladı. Çünkü kuantumda esas, enerji, etkileşim, çekim ve haberleşmeydi. Madde enerji bütünüdür ve bize bahşedilen en büyük özellik düşünce ise ve düşünce de bir enerji ise, düşüncelerimizle bizler, var olan her şey ile etkileşim halindeyiz. Ve sonuçta kuantum düşünce felsefesi günümüzde yer etmeye başladı.

Binlerce seneden beri var olan ve var olan tüm inanç sistemlerini de destekleyen pozitif yaşam felsefesinin ve pozitif düşünce sisteminin, çağımıza ve anlayışımıza daha uygun hale getirilmiş ve açıklanmış hali Kuantum Düşünce Felsefesini oluşturur.

Pozitif düşünce, sadece iyi ve iyimser düşünceden çok, kişiye, topluma, en uygun formatta olanı, en mantıklı ve en İHTİYACA uygun olanı belirlemek, tespit etmek, bunu hayata geçirerek yaşam alanı yaratmaktır. Yaşam felsefesini oluşturarak, düşünce ve fikirlerin bir enerji bütünü yaratıp, fiziksel alanda bunu desteklemektir.

Kavramsal olarak, ne isteniyor ise, İHTİYACA uygun ne ise o tespit edilir, basit ve yalın bir istek-düşünce-cümleleri oluşturulur ve düşünce sistemine yerleştirilir.

Zamanla bu formattaki (teknikteki) düşüncelerimiz, duygularımıza, isteklerimize, arzularımıza ve en önemlisi de hareketlerimize yön vermeye başlar. Kısacası, değişen düşünce sistemimizle doğru orantılı olarak fiziksel sağlığımızda da değişimler meydana gelir. Sağlıklı düşünce yapısı, fizik bedeni de sağlıklı kılar ve bunu destekler. Atalarımız boşuna, “sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur” dememişlerdir.

Pozitif düşüncenin, sadece iyi düşünce olmadığını, mantıklı olanın ve İHTİYACA yönelik en uygun olanın olması gerektiğini tekrar vurgulamak istiyorum. Çünkü bilim adamları, olumlu psikolojinin kişiler üzerinde “olumsuz” etki yaratabileceğinden de endişe etmişlerdir.

Pozitif düşünce, kuantum düşünce, kesinlikle “adam sende”cilik değildir, “boşverme” değildir. Nasılsa pozitif düşünüyorum, sağlığım yerinde olacak, her istediğim gerçekleşecek, her şey güllük gülistanlık olacak diye düşünülmemelidir. Unutmayalım ki, düşünce, davranış ile bütünleşirse ve gerekli çaba gösterilirse değer kazanabilir.

Pozitif düşünmek, pozitif davranmak, herkese iyi davranmak, gülücükler dağıtmak, her dediklerini yapmak anlamına gelmemelidir. Mantıklı olan ve İHTİYACA uygun olan ne ise o olmalıdır.

Yaptığımız davranışların sürekli olumlu ve pozitif olma düşüncesi yanlıştır. Yani bizler hayatımız boyunca her saniye pozitif olamayız. Olamadığımız için de kendimizi suçlamamalıyız.

Merkezde olduğumuz sürece, her şey ne kadar güllük gülistanlık iken, merkezden ayrıldığımızda her şeyin tersine döndüğünü düşünmek, ve artık hep böyle gideceği endişesine kapılmak yanlıştır.

Hayat inişler ve çıkışlar ile doludur. Her an pozitif düşüneceğiz derken de hayatı unutmamalıyız. Hayatı olduğu gibi ve olması gerektiği gibi yaşamak gerekir. Yoksa, hepimiz uzak çıkılmaz ulaşılmaz dağlara çıkar oradaki mağaralarda hayatımız boyunca olumlama yaparak pozitif kalabilirdik. O zaman dünya bu kadar çeşitli ve farklı yaratılmazdı. Önemli olan, hayatın içinde ta kendisi olabilmek ve kendimizi unutmadan, merkezden uzaklaşsak da, geri döneceğimizi bilerek yaşamak en doğru olan olacaktır. Mükemmel olan ruh varlığının, maddi dünyaya doğmasının, başka bir açıklaması olabilir miydi?

İnsan hep bir noktaya bakarak, dengede ve merkezde kaldığını düşünür. Oysa, dönen çark onu yavaş yavaş merkezden uzaklaştırır. Ve O hala merkezde kaldığını düşünmeye devam eder. Merkezden uzaklaştığına dair olaylar yaşamaya başlar ve bu olayların şiddeti zaman zaman doz artışı gösterir. Ta ki gözünü baktığı yerden ayırıp da gerçeği görene kadar…

Kuantum Düşünce’nin Hayatımızdaki Yeri

Klasik fizikten farklı olan taraflarını, maddenin katı olmadığını hatta %99′unun ışık parçacıklarından, atom altı partiküllerden ve bu partiküller arasında boşluklardan, bu boşlukların çok güçlü enerji ve çekim kuvvetinden oluştuğunu, boşluklar arasında ışık hızından daha hızlı haberleştiklerini detaylı olarak aktardık.

Sıradan düşünce, sıradan kelimeler düşük frekanslı düşüncedir ve düşük enerjileri çeker.

Her şeyden önce, dönüp kendimize bakmalıyız:

Konuştuğumuz kelimelere ve aklımızdan geçen düşüncelere.

Ne türde düşünüyor ve aktarıyoruz?

Genelde tüm dünyada düşünceler ve konuşmalar, isyandan öteye gitmez.
Herkes, yaşadıklarına kızar, başına gelenlere üzülür ve dile getirir.

Her yaşanan olay, kişiye illaki bir şey anlatmak için meydana gelmez. İnsan, sürekli neden Ben? Sorusunu sorar. Belki sen değilsin. Bütünün içinde Neden Ben sorusunu soran diğer parçan için, sen çekim alanına dahil olan, görev alan bir varlıksın. Bu yüzden sürekli talihsiz olaylar zinciri yaşadığını düşünmek, Bütüne hizmet etme vazifesini henüz daha benimsemediğimizi ve o bilince ulaşamadığımızı gösterir. Bu bilinç oluşana kadar çekim alanlarına dahil olacağımız da şüphesizdir.

“Batsın bu dünya”, “Kahrolsun dünya”, “Böyle Kadere….” “Keşke doğmasaydım” “Niye bunlar benim başıma geliyor” “Kör Talih” “Ne düşünsem oluyor, başıma geliyor” “Su içsem yarıyor” gibi öyle çok kelimeler tüketilir ki…

Hatta pozitif düşünen ve pozitif davranan insanlara da, sanki başka gezegenden gelmiş muamelesi yapılır. “Pollyannacısın” “Safsın” “Bu kadar iyimser olma, kazık atarlar sana” gibi yakıştırmalara maruz kalınır.

Tüm çocukluk boyunca, hep olumsuzluklarla büyütüldük.

“Yapamazsın”, “Düşersin, “Tembel”, “Kabiliyetsiz”, “Üşürsün” “Hasta olursun”, “Elleme, yapma etme”.…. Sonra da “Benim çocuğum neden başarısız? Neden isyankar, neden bu kadar asi? nerde hata yaptım?” deriz.

Olumlu düşünmek, pozitif düşünmek öğrenilir ve öğretilebilir. Yani düşünce sistemimizi baştan inşa edebileceğimiz gibi (çocukluktan), sonradan da öğrenebiliriz. Önce düşünce sistemini yeniden ele alır ve olumsuz düşünceler yerine, olumlular konularak konuşmaya ve sonra da düşünmeye başlar.
Her düşünce sonradan eyleme dönüşecektir. Bu zamanla olacaktır. Hemen olmasını beklemek yersizdir.

Sonra hayallerini amaçlarına göre düzenler. Neyi istiyor ve arzu ediyorsa, sanki onlara şimdiden ulaşmış gibi net ve açık imgelemeler yapar. Nasıl biri olmak istiyorsa, onun gibi davranır.

Başlangıçta bu konuda biraz zorlansa bile, sonra yeni düşünce ve tavırlar alışkanlık haline dönüşür. Bilinçaltının olağanüstü gücünü kullanmaya başlar. Sezgilere ve ilhamlara açar kendini.

Bilinçaltının uyarılarına ve desteklerine kendini açar.

Bize bahşedilen en önemli insan olma özelliklerinden ve kullanıldığı zaman çok iyi bir enerjiye dönüşecek olan ALIŞKANLIK meselesi vardır.

ALIŞKANLIK’ın belli bir zamanı vardır, ve diyetlerde hatta bir takım özel çalışmalarda genelde vücudun 28 günlük bir alışkanlık süresi vardır. Enerji çalışmalarında da, uyumlama sonrası 21 günlük kendine enerji çalışması yapma zamanı verilir öğrencilere.

Bizler olumsuz ve bağımlılık yapacak her şeye alışkın durumdayız. Oysa, bu özelliği, olumlu yönde kullansaydık inanılmaz şeyler başarabilirdik.

Olumlu düşünceyi de beynimize şuurlu olarak alışkanlık haline getirmeliyiz.

Kuantum Fiziği’nde “Benzer Benzeri Çeker“, ne düşünürsek o enerjiyi yayınlarız, auramızda kalır ve düşündüğümüz şeylerin kalitesine göre düşük ya da yüksek frekanslı enerjileri çekmeye başlarız.

Unutmayalım ki, kendimizi gözlemleyerek çok sonuçlara ulaşabiliriz.

Kuantum ve Yeni Çağ

Artık bilgi ve bilim kavramlarına daha farklı bakıyoruz.

Eski klasik fizik anlayışının temelleri yavaş yavaş, kuantum’un keşfi ve ortaya konması ile yıkılmaya başladı.

Eskisi gibi bilgi ve bilim anlayışı materyalist ve mekaniklikten çıktı ve daha mistik ve spirit hal almaya başladı. Bunu yine kuantum fiziğinin ortaya konmasına borçluyuz.

Kuantum fiziği ve izafiyet teorisinin katkıları, sadece fizik bilimine değil, tüm bilim dallarına da benzer gelişmeler katmıştır.

Aynı zamanda enerji anlayışına katkılarından dolayı (her şeyin aslının enerji olduğunun keşfi), spirit (ruhsal) çalışmalara yönelimi arttırmaktadır.

Madde, enerji, neden-sonuç ilişkileri (determinist*), mistik anlayışlar, uzay, zaman, mekan, boyutlar gibi anlayışlarının değerlendirilmesi de farklı bir hal almaya başladı.

Yaşadığımız bu değişim, (1950′lerde başlayan bu değişim) Yeni Çağ daki Yeni Dünya İnsanlık Realitesi’nin oluşumuna katkı sağlayacak, köklü değişimler yaşayacağı bir çağ özelliği taşıdığını ispatlar durumdadır.

Kuantum fiziğinin anlaşılır hale gelmesiyle, toplumsal, ekonomik, zihinsel, duygusal ve ruhsal yönlerden değişimler kaçınılmaz olmaktadır.

Bu değişim süreci herkesi etkilemekte, en tutucu toplum tarafından bile görmezlikten gelinemez hale gelmektedir.

Evren tamamıyla kaotiktir. “En iyi bilinen mekanizma” diye nitelenen olaylarda bile, kaotik dinamiklerin rolünü göz ardı edemeyiz.

Herhangi bir taşı elimizden bıraktığımızda, yere düşerken, Andromeda galaksisindeki küçük bir meteorit, bizim taşımıza bir çekim kuvveti uygulamaktadır.

Ne kadar ilginç bir bilgi değil mi?

Evrendeki tüm maddeler, atom ve atom altı partiküllerin birbirleriyle, ışık hızından daha hızlı haberleştikleri ve etkileştiklerinden dolayı, etkileşirler. Ve en ufak bir hareketten tüm evrenin bilgisi olmaktadır.

Yani her şey etkileşim halindedir. Bu etkileşim, sadece dünya içerisinde değil, tüm evrende geçerlidir.

Ama elbette ki, bu değişkenlerin tümünü hesaba dahil etmek, insanın yapabileceği bir şey değildir. Bizim şansımız, ölçüm yöntemlerimizin, evrenin ince ve narin dokusuna göre oldukça kaba olması ve (evrensel etkileşimlere oranla) çok kaba sonuçlarla yetinebiliyor olmamızdır.Biz hesaplarımızı, kendimize göre yapabiliyoruz, çünkü, kütlelerle doğru, aradaki uzaklığın karesi ile ters orantılı vs.

Sistem bileşenleri, tüm etkileşimler göz önüne alındığında, bir olasılıklar yumağı içinde sürüklenir ve o anki kuantum durumu için geçerli olasılığa doğru bir “çökme” gerçekleşir. Yani artık kesin kurallar değil, olasılıklar söz konusudur.
Biraz anlaşılmaz gibi görünse de, bilmemiz gereken tek şey evrendeki her şeyin iletişim ve haberleşme halinde olduğudur.

Bu yüzden, evrene atılan her pozitif düşünce, pozitif davranış, diğer tüm var olanları da etkilemektedir….

Hiçbir yapılan boş değildir, boş yere yapıldığı düşünülmemelidir.

Bir soru sormalıyız kendimize: Evrenin muhteşem düzeninde, soyut ve somut evrenin tam ortasındayız. Neden kendimizi ayrı görüyoruz ve ne zaman bu bütünün içinde yer aldığımızın farkına varacağız?

Bilgi, her yerdedir, evrenseldir, paylaşımı öngörür. Kainat (görünen ve görünemeyen evren) bilgi ile inşa edilmiştir, bizlerin özü bilgidir. Ve tüm evrene, tüm hücrelere, atomlara ve atom altı partiküllere nüfuz etmiştir ve Evren bu sayede organize durumunu devam ettirmektedir.

Bilgi tek bir kaynaktan yayılır. Biz varlıklara düşen onu uygulamaktır ve bilgi ile hareket etmektir. Ve naçizane yorumlamak kalır. Bilgi, paylaştıkça değer kazanır, önemi ve yeri artar. Önemli olan ne kadar fayda sağladığıdır. Bilgiye sahip çıkalım, koruyalım, paylaşalım ama sahiplenmeyelim, kendimize mal etmeyelim. Her şeyin özü BİR’dir.

Zihinlerde bir ışık sağlaması dileği ile.
__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla