...sen hiç uyanma...
Uzayan gündoğumu
Seni tanırdık biz, mide ağrılı gecelerimizin talcid’li molalarında
Aşk mıydı bunu ikimiz de bilemedik
Yırtıcı sabahlar ayırabilirdi bizi ancak, ve hep ayırdı
Yoktu sanki gidecek yol
Ve ne zaman yola çıksam sana doğru geldiğimi düşünürdüm
Sonra
Senden uzaklaşırken bulurdum kendimi
Güneş o ara doğardı, gözlerimi alırdı izinsiz
Ben kısabildiğim kadar kısardım
Yine de göremezdim…
Önce kesik kesik olurdu yol çizgileri
Sonra hepsi bir… hepsi birden bire üzerime gelirdi…
Gitmeye devam ederdim
Sonra uzadı
Ne kadar gitsem sana doğru, o kadar uzaklaşır oldum
Uzadı yollar…
Uzadı sensizliğim…
Araya klişe romantik filmler ve spor haberleri girdi…
Bunun aşk olmadığından emin olduğun kadar emin olamadık,
Hangi kutuptayız, hangi yöne gitmeliyiz…
Sen olmayınca, sen gidince, kaybedince
O gecelerin, o sabaha karşıların, o gözlerinin
O vedaların
Her gün olmayan şeyler olduğunu anladım…
Biliyorum
Bu aşk değil
Bilmiyorum…
Nereye gider bu yol
Benim yolumdan kim gider…
Herkes aşktan bahsediyor,
Aşk, bize ait olmayan, uzaktan seyrettiğimiz bir bahçedeki iki küçük çocuktu,
Caddeyi boydan boya geçerken cılız sokak lambasının aydınlattığı bir çift,
Denize sadece bakan, oltası olmayan adam,
Sönmüş yıldızlar gibi fısıldayan kapalı gözlerin…
Aşktan bahsetmek ve aşık olmak,
Ölümden bahsetmek ve ölü olmak gibi;
Bu zamanın içinde mi?
Aşk, ölüm, kiraz ağaçları ya da süper kahramanlar
Yoksa sadece sen ve ben ve bu beklenmeyen
Hatta istenmeyen sabahlar mı gerçek…
Ne fark eder
Sen gözlerini kapatıp uyudun
Işıklar birer birer söndü
Karşıdan karşıya geçtiler ve karanlıkta kayboldular yağmurun altında,
Balık,
Kirazlar,
Aşk, ölüm…
Kimse inanmadı bana…
Snakeskin