Bir Dilek Tut
Tuttuğumuz dilekler genellikle en ümitsiz olduğumuz konularla ilgilidir. Olmasını candan istediğimiz bir şey ancak onu olmuş gibi imgeleyip, sonucunda hissedeceğimiz duygu selini isteğimize yüklemekle gerçekleşir.
Yüksek dağın kanatları altındaki ışıltılı kent gölün turkuaz suyu ile kucaklaşmış bir doğa harikasıydı. Bin yıllardan günümüze yankılanan öyküyü can kulağı ile dinlemeye koyuldu.
Antik zamanda bir Yunan kentinin prensi olan Cadmus, düşmanlarından kaçıp komşu ülkeye sığınmıştı. Ülke halkının takdirini kazanmış ve yardımlarıyla kendisini öldürmek isteyenleri alt etmişti. Böyle parlak bir kişiliği konuk eden şehre, prensi onurlandırmak için ışıltılı anlamına gelen Lychnidos adı verilmişti. Ülkenin kalbi sayılan göl de Parıltılı Göl ismini taşıyordu. Epik öykü sona erdiğinde patika yoldan kıyı şeridine ulaşmışlardı. Fiyortları andıran kayaların gölle buluştuğu dar kumsalda ilerlerken suyun geçit vermediği bir noktada önlerine çıkan iskeleye tırmanırken rehber yeni bir öyküye geçmişti.
Gölün özelliği yöre halkı tarafından uğurlu sayılmasıydı. Islak basamaklardan çıkarken gözü iskele tırabzanına tutturulmuş pirinç levhalara takıldı. Burçlar kuşağının tüm sembolleri sırası ile dizilmişti. Yapılacak tek şey cepten çıkan parayı bir dilek tutarak göle fırlatmaktı. Anlatılanlara gülüp geçmekle birlikte rehber ısrarla her dileğin gerçekleştiğini söyleyince denemeye karar verdi. Burcunu sembolize eden levhanın önünde durdu, bir dilek tuttu ve eline ilk gelen kuruşu, dibinde irili ufaklı balıkların oynaştığı suya bıraktı. Paranın süzülerek dibe doğru inişini izlerken dileğinin ne kadar sıra dışı olduğunu düşündü. Lambadan çıkan cin bile bu kadarını başarmakta zorlanırdı.
Gölün öyküsüne gelince; çevresinde yaşayan iki farklı halk anlaşamasalar da bu ayrılığın içinde büyük bir aşk yaşanmış ve sonunda sevdalılar göle atılan şişenin içindeki not sayesinde birbirlerine kavuşmuşlardı. Göl olasılıksızı olası kılıyordu. Efsane mutlu sonla bittiği için hoşuna gitmişti. Az ötede iri bir alabalığı zapt etmeye çalışırken kendisini izleyen yaşlı adama bol şans dileyip grubun ardına düşecekti ki adam yaklaşmasını işaret etti. Önce bilge bakışları ile tepeden tırnağa süzdü, sonra da;
Sana bir sır vereceğim diyerek söze başladı.
Gözlerini suyun berraklığına dikti, dinledi.
Tuttuğumuz dilekler genellikle en ümitsiz olduğumuz konularla ilgilidir. Sanki evreni sınamaya çalışırız. İstediğimiz gerçekleşmeyince de zaten belliydi diye kendimizi avuturuz. Bu bölümü iyi dinlemesini vurgulayıp konuşmasını sürdürdü;
Olmasını candan istediğimiz bir şey ancak onu olmuş gibi imgeleyip, sonucunda hissedeceğimiz duygu selini isteğimize yüklemekle gerçekleşir.
Duyguyu eklemek; bu hiç aklına gelmemişti. Artık cine bile gerek kalmayacaktı.
Alıntı: Engin Yıldırım Doğalı