07-01-2011, 04:37 PM
|
#4 (permalink)
|
Guest
Üyelik tarihi: Aug 2009
Mesajlar: 275
Tesekkür: 828
273 Mesajinıza toplam 1,033 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: Burası Sendai.... 21 Nisan 2009 10:59 Geçtiğimiz cumartesi akşam yemeğini dışarıda yemeğe karar verdik. Akşam yemeği için kendimize seçtiğimiz yer daha önceden buradaki arkadaşların bir çok kez geldiğini anladığım bir şusici. Şusi kavramı artık kafama oturdu; yağsız tuzsuz bir plav(daha doğrusu haşlanmış prinç) ve bu plavın sarmaladığı pişmiş veya pişmemiş balık eti veya diğer deniz ürünleri ve tüm bunları sarmalayan jilatin kıvamında koyu yeşil yosun. Şusilerin içindekilerin ne balığı, hangi deniz ürünü olduğu meçhul. Sorsanız bu ne balığı diye aldığınız cevap karşısında daha buralara alışmadı iseniz ya hareketsiz donuk gözlerle sorduğunuz kişinin yüzüne bakarsınız, yada buralara alıştı iseniz anlar gibi başınızı sallarsınız. Ama her iki durumda da bir şey anlamamışsınızdır. Çünkü cevap türkçe karşılığı olmayan japonca balık ismidir.. Temel prensibiniz 'denizden babam çıksa yerim'. Cevaptan sonra içinizden bunu tekrar edip her ne ise canım diyerek önünüzdekine bakarsınız. Balık eti dışındakiler heralde karides ve istakoz eti. Evden şusiciye doğru iki arkadaş yeni bastıran akşam karanlığında ancak sendai şehrinin sokak, trafik, otomobill lambalarının ve mağaza ,dükkan ,restoranların ve nerede ise her bir yüz metrede bir karşılaşabileceğiniz içecek makinalarının japonca neon lambalarının kırmızımsı ışıltısı altında lerimizle ilerliyoruz. Bisikletinizin pedallarına basarken bir şarkı tutturabileceğiniz kadar keyifli olmanızı engelliyecek hiç bir şey yok.Korna sesi duymak mümkün değil. Hava oldukça güzel. Biraz serin sayılabilir. Dikkat etmeniz gereken tek şey trafik lambaları. Bisiklet yolu ile yaya yolu her ne kadar ayrılmış olsada buna pek dikkat etmenize gerek yok. Arkadaşlar her ne kadar bu ayrımı belirtmiş olsa da bunu buranın türkiyeden bir farklılığını vurgulamak için yaptıklarını biliyorum. Çünkü çoğu japon buna dikkat etmiyor. Ben her ne kadar şehrin ortasında bir apartman dairesine gelip yerleşince japonlar çok daireli apartmanlarda yaşıyor önyargısına vardıysam da şehir merkezini geçip biraz merkezin dışına doğru ilerledikçe bu insanların da burada müstakil evlerde yaşadığını anlıyorum. Buralar bu müstakil evlerden olmalı ki avrupa ülkelerine daha doğrusu daha önce gördüğüm Almanya ya benziyor. Tabii ki evler kendilerine özgü. Ama o kadar da keskin Japon hatlarının göze çarptığını söyleyemem. En fazla Japon kültürünü yansıtan şehir Kyoto imiş. 5 arkadaş şusicide buluştuk. Bazı arkadaşlar hazırlıklı gelmişler. İçeceklerini(colalarını) sokaklardaki makinalardan almışlar. Bana da sen yeşil çay iç, artık buna alış diyorlar. Şusiciye vardığımızda hemen girişte bi kalabalık gözüme çarpıyor. Hemen grişin sol tarafında bizdeki bankaların bekleme salonları gibi bir yerde insanlar girişin hemen solundaki masaların boşalıp kendilerine sıra gelmesini bekliyor. Bu bekleme salonu ile yemek masalarının arasında bekleyen kıza gidip arkadaşım da ismini yazdırıyor. Kız sırası gelenleri anons ediyor. Kalabalığın sebebinin cumartesi akşamı olduğunu düşünsemde hafta içinde de bazen böyle kalabalık olabiliyormuş. Ancak masa sayısı çok olan büyük bir yer değil burası. O kadar şusici dururken arkadaşların beni bu şehir merkezinin dışına doğru ile 25 dakika gibi bi zamanda getirdiği bu şusici meşhur bir şusici olmalı. Sıramız yaklaşık 15 dakika kadar sonra geldi. Masaya doğru ilerlerken tüm masaları dolaşan bir bant üzerinde kahvaltı veya tatlı tabağı büyüklüğündeki tabaklarda yiyeceklerin dolaştığını fark ediyorum. Bu bant üzerindeki yiyecekler ; tatlı, meyve, çeşitli şusiler, plavın üzerine konmuş domuz etleri, palvın üzerine konmuş çeşitli deniz ürünleri . Plav dediğimiz zaman bunu dolma gibi şekil verilmiş ve bu büyükte anlamalıyız. Meyve olarak sadece tabaklara birer dilim konmuş ama tatları bizimkiler ile karşılaştırılamayacak kadar kötü karpuz ve kavun var .Tabak gelmeden önce bu bant üzerinde ilk önce ne olduğunu belirten bir yazı geçiyor yanınızdan ama tabiiki ben bunların ne demek olduğunu anlayamıyorum. Herbir tabak sanırım 150yen(=1,5dolar) idi. Bu banttan istediğinizi alıp yiyebiliyorsunuz. Masaya oturduktan sonra hemen masada benim solumda kutuda haşiler, başka kutuda tatlı kaşığı büyüklüğünde kaşıklar ve saydam plastik bir kutunun içinde de türkiyede sallama çay dediğimiz şekilde yeşil çaylar var. Haşiler birbirine yapışık iki tahta çubuk şeklinde bulunuyor ve birbirinden çekerek ayırıyorsunuz. Kaşıkları kullandığımı hatırlamıyorum. Sol tarafımda ise masanın üzerinde musluk var. Bardağınızın içinize yaşil çayınızı atıp bu musluktan üstüne sıcak su ilave ediyorsunuz ama şeker ilavesi yok. Ekmek zaten hiç yok. Spariş için garson gelmiyor. Masamızın yanında biraz yukarı doğru hemen yemeklerin geçtiği bantın üstüne doğru aynı japonya ya gelirken uçakta koltukların arkasında gördüğüm ekran gibi dokunmatik bir monitör var. Sparişinizi buradan veriyorsunuz.Sparişiniz ise tabak tabak yiyeceklerin dolaştığı bantın üstündeki başka bir bantta ufak bir kayık içinde geliyor. Bu kayıkta tüm masaları dolaşıyor. Spariş hangi masadan verildi ise heralde sipariş sırasına göre siparişi mutfaktan alıp masanın önünde duruyor. Ama isterseniz uçakta hostesi çağırabildiğiniz gibi bu mönitörden garsonuda çağırabiliyosunuz. Ben hiçbirşeyi beğenmeyip en azından bir çorba içmeye karar verdiğimde içinde kabukları ile bulunan midyeli çorbam hızlı hareket eden kayıkta dökülebileceğinden olmalı ki garson tarafından getirildi. Çorbayı tasından kaşık kulanmadan içmeye başladığımda buralara alışmaya başladığımı göstermek düşüncesi ile arkadaşlara güzel olduğunu söyledim. Ancak bu içinde yosunda olan çorbanın sonunu zor getirdim. Ama o acaip yiyeceklerden sonra yine de iyiydi. Bu restoranda biz türklerin doyması mümkün değil. Ama arkadaşlar alışmış gibi gözüküyor. Burası Sendai... |
Offline
| |