Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar
NEYİ ACIYA, NEYİ ZEVKE BAĞLADIĞINIZ SİZİN KADERİNİZİ BİÇİMLENDİRİR.
Benim hayatımın kalitesi üzerinde çok büyük etki yapmış olan bir karar vardır. Daha çok erken yaşlardan başlayarak, öğrenme konusunu büyük bir zevke bağladım. İnsan davranışını ve duygularını biçimlendirmeme yarayacak fikirler ve stratejiler keşfetmenin, bana hemen hemen hayatta istediğim her şeyi verdiğini fark ettim. Eylemlerimizin gerisinde yatan sırların kilidini açmak, beni daha sağlıklı yapıyor, fiziksel olarak kendimi daha iyi hissetmeme yol açıyor, sevdiğim kimselerle daha derin ilişkiler kurmamı sağlıyordu. Öğrenmek bana, paylaşacak, verecek bir şeyler getiriyordu. Çevremdekilere gerçekten değerli bir şeyleri verebilmemi sağlıyordu. Bir zevk ve doyum duygusu getiriyordu. Aynı zamanda, daha da güçlü bir zevk biçimini keşfetmekteydim. O da bu öğrendiklerimi ihtiraslı bir biçimde paylaşmaktı. Paylaştığım bu şeylerin, insanların hayat kalitesini yükselttiğini görmeye başladığımda, en üst düzey zevki de keşfetmiş oldum! Hayatımın amacı böylece yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı.
Sizin hayatınızı biçimlendiren bazı acı ve zevk tecrübeleri nelerdir? Acıyla zevki, örneğin, uyuşturuculara bağlamışsanız bu kesinlikle kaderinizi etkilemiştir. Sigarayla ve alkolle, ilişkilerle hattâ vermek ve güvenmek kavramlarıyla ilişkilendirmeyi öğrendiğiniz duygular da öyle. Eğer doktorsanız, yıllar önce bu mesleği seçmeye sizi motive eden şey, doktor olmanın kendinizi iyi hissetmenizi sağlayacağı inancı değil miydi? Konuştuğum her doktor, insanlara yardım etmeyi, büyük bir zevkle ilişkilendirmektedir. Acıyı durdurmak, hastalığı iyileştirmek, hayat kurtarmak... Genellikle toplumun saygı gören bir üyesi olmak da ek bir motivatör olarak devreye girmiştir. Müzisyenlerin kendilerini sanatlarına adayışı, bu düzeyde zevki kendilerine pek az şey verdiği içindir. En büyük şirketlerin başkanları da zevki, benzersiz bir şeyler yapmaya, insanlara kalıcı katkılarda bulunacak şeyler gerçekleştirmeye dönük güçlü kararları vermekle bağdaştırmışlardır.
John Belushi'nin, Freddie Prinze'in, Jimi Hendrix'in, Elvis Presley'in, Janis Joplin'in ve Jim Morrison'un sınırlayıcı acı ve zevk ilintilerini düşünün. Bu insanların zevki, uyuşturucuların getirdiği kurtuluşla, hızlı çözümle, kısa dönemli ve geçici sevinçlerle ilintilendirmesi, sonunda kendi düşüşlerini getirmiştir. Kendi zihinlerini ve duygularını yönetmemenin nihaî bedelini ödemişlerdir. Milyonlarca hayranlarına ne biçim bir örnek sunduklarına bakın. Ben uyuşturucu ve alkol kullanmayı hiçbir zaman öğrenmedim. Çok zeki olduğum için mi? Hayır, çok şanslı olduğum için.
Hiç alkol içmeyişimin nedenlerinden biri, çocukluğumda ailemde sarhoş bir çift bulunması, bunların içkiliyken çok kötü davranışlara yönelmesi, benim de bu sayede alkolü acıyla bağdaştırmamda.
Kafamdan çıkmayan bir başka sahne de, en iyi arkadaşımın annesiyle ilgilidir. Çok şişman bir kadındı. Hemen hemen 150 kilo geliyordu. Sürekli olarak da içiyordu. Ne zaman içse, beni kucaklamaya kalkışır, salyası üstüme başıma akardı. Bugün bile birinin soluğunda alkol kokusu aldığım anda içim bulanır. Ama bira bambaşka bir hikâyeydi. On bir ya da on iki yaşlarındayken, onu alkollü içki saymıyordum. Babam da bira içerdi, öyle tatsız davranışlara girmez, iğrençleşmezdi. Hattâ bir iki bira içtiğinde, daha da keyifli olurdu. Ayrıca, zevki içmekle ilintilendirmemin bir nedeni de, babam gibi olmak isteyişimdi. Bira içmek beni gerçekten babam gibi yapar mıydı? Yapamazdı, ama bizler sinir sistemimizde sık sık böyle sahte ilintiler yaratırız (nöro-asosiyasyon), neyin acı ya da zevk getireceğini yanlış bağlarız. Bir gün annemden bir bira istedim, bana iyi gelmeyeceğini söyleyip tartışmaya başladı. Ama benim kafamda babamla ilgili gözlemlerim o kadar netken, ben zaten kararımı vermişken, tartışması hiç sonuç veremezdi. Biz aslında duyduklarımıza inanmayız, daha çok kendi gözlemlerimizin doğruluğuna inanırız. Ben o gün, bira içmenin kendi kişisel büyümemde bir sonraki adım olduğuna kesinlikle inanmış durumdaydım. Sonunda annem, eğer bana unutamayacağım bir tecrübe sunamazsa, belki de gidip biramı bir başka yerde içeceğimi anladı. İçindeki bir düzeyde, benim birayla ilintilendirdiğim şeyi değiştirmesi gerektiğini biliyordu. "Pekâlâ, baban gibi bira içmek mi istiyorsun?" dedi bana. "O halde tam baban gibi içmen gerek, tamam mı?" Ben o zaman, "O da ne demek?" diye sordum. "Kasadaki altı kutuyu da içeceksin," dedi. Dert değil," diye cevap verdim. Annem, "Burada içeceksin ama," dedi. İlk yudumumu aldığımda, tadı iğrenç geldi. Hiç de beklediğim gibi değildi. Tabii o sıra bunu itiraf etmedim, çünkü gururum söz konusuydu. Yeni yeni yudumlar aldım. Birinci birayı bitirdiğimde, "Artık doydum, anne" dedim. Annem, "Olmaz, işte ikincisi" dedi, kutuyu hemen açtı. Üçüncü ya da dördüncü kutunun sonunda midem bulanmaya başladı. Daha sonra ne olduğunu herhalde tahmin etmişsinizdir. Üstüme başıma kustum. Mutfak masası fena, berbat oldu. İğrenç bir şeydi. Oraları temizlemek de iğrençti! Biranın kokusunu o anda kusmuğa ve korkunç şeylere bağladım. Artık bira içmeyi zihinsel ve entelektüel kavramlarla ilintilendirmeyecektim. Artık sinir sistemimde duygusal bir ilinti vardı. Benliğimin içinde bir nöro-asosiyasyon. Bu ilinti, bundan sonraki kararlarımda kesinlikle bana rehberlik edecekti. Sonuçta, bir daha ağzıma bira koyamadım, hâlâ da koyamam!
Acı ve zevk bağlantılarımız, hayatımızda profesyonel etkiler de getirebilir mi? Hem de nasıl! Birayla ilgili bu olumsuz nöro-asosiyasyon, benim hayatımdaki pek çok kararları etkiledi. Okulda kimlerle arkadaşlık ettiğimi de, nelerden zevk aldığımı da. Alkol kullanmadım. Onun yerine, öğrenmeyi kullandım, gülmeyi kullandım, sporları kullandım. Ayrıca insanlara yardım etmenin inanılmaz güzel duygular verdiğini öğrendim. Onların sorunlarını çözmek, benim de, onların da, kendimizi iyi hissetmemize yol açıyordu. Yıllar bazı şeyleri hiç değiştiremiyor!
Uyuşturucu kullanmayışım da yine benzer bir tecrübeden kaynaklanmıştır: Üçüncü ya da dördüncü sınıftaydım. Okulumuza polis teşkilâtından birileri geldi, bize uyuşturucunun sonuçlarıyla ilgili bir takım filmler gösterdiler. İnsanların kuduruşunu, bayılışını, yayılışını, kendilerini pencerelerden atışını seyrettim. Küçük bir çocuk olarak, uyuşturucuları çirkinlikle ve ölümle bağdaştırdım, bu nedenle de kendim hiç denemedim. Şansım iyi gitmiş, polis bende bir nöro-asosiyasyon yaratmıştı. Uyuşturucu alma ihtimali bile hiçbir zaman aklımdan geçmedi. Bundan ne öğrenebiliriz? Bir tek şeyi: Eğer herhangi bir davranışı ya da duygusal oluşumu büyük acılarla bağdaştırırsak, ne pahasına olursa olsun o davranıştan kaçınıyoruz. Bunu kullanarak acı ve zevk gücünü istediğimiz gibi kullanabilir, hayatımızda neyi istiyorsak değiştirebiliriz. Değiştirmek istediğimiz, her şeyi erteleme huyumuz da olabilir, uyuşturucu kullanma alışkanlığımız da. Bunu nasıl mı yaparız? Diyelim ki çocuklarınızın uyuşturucudan uzak kalmasını istiyorsunuz. Onlara bunu öğretmenin zamanı; kendi deneylerini yapmadan önce, bir başkası onlara uyuşturucuyu zevkle ilintilendirecek bir şey öğretmeden öncedir.
Karım Becky ile ikimiz, çocuklarımızı ebediyen uyuşturucudan uzak tutmanın en iyi çaresi olarak, onların içinde acıyı uyuşturucuyla ilintilendiren bir nöro-asosiyasyon yaratmayı seçtik. Uyuşturucunun aslında ne olduğunu onlara biz öğretmezsek, bir başkasının ortaya çıkıp, uyuşturucuları onlara acıdan kaçmakta yararlı bir şey olarak tanıtabileceğini biliyorduk. Bunu yapabilmek için, Misyonerler Teşkilâtı'ndan eski dostum John Rondon'u aradım. Ben yıllardan beri John'ın Güney Bronx ve Brooklyn'deki çalışmalarını desteklerim, sokaktaki insanlara, standartlarını yükselterek, sınırlayıcı inançlarını değiştirerek ve hayat becerilerini geliştirerek hayatlarını değiştirmeyi öğretmeye çalışırım. Becky ile ikimiz, bizim öğretilerimizi uygulayarak kendilerini sokaklardan kurtaran, hayatlarının kalitesini gerçekten yükselten insanlara bakıp büyük gurur duyarız. O bölgelere yaptığım ziyaretleri, bir şeyleri geri ödemek gibi, kendime ne kadar şanslı olduğumu bir kere daha hatırlatma aracı gibi kullanırım. O kaldırımlardaki insanları görmek, kendi imtiyazlı hayatımın değerini daha iyi anlamama da yol açıyor. Ayrıca bana bir perspektif kazandırıyor, hayatımı dengede tutmamı sağlıyor. Amaçlarımı John'a anlattım, o da çocuklarımı ömürlerince unutamayacakları bir geziye çıkarmayı planladı. Uyuşturucuların insan ruhuna neler yaptığını göreceklerdi o gezide. Önce yoksul kesimdeki bir binanın farelerle dolu bodrum katına bir ziyaretle başladılar. Kapıdan girdiğimiz anda, çocuklarımın yüzüne çiş lekeli yerlerin kokusu çarptı. Uyuşturucu bağımlıları, kendilerini kimin seyretmekte olduğuna aldırmıyorlardı bile. Çocuk fahişeler gelene gidene hizmet veriyor, sağdan soldan, ihmal edilmiş bebeklerin ağlama sesleri yükseliyordu. Çocuklarım uyuşturucuyu, zihinsel, duygusal ve fiziksel yıkıntıyla ilintilendirdiler. Bu olay dört buçuk yıl önce oldu. O günden bu yana, uyuşturucularla çok kere karşılaştılar, ama ellerini bile sürmediler. Bu güçlü nöro-asosiyasyon, onların kaderlerini önemli biçimde biçimlendirmiş oldu. |