Tekil Mesaj gösterimi
Alt 22-01-2011, 02:14 AM   #59 (permalink)
Işıldayan Safir
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



NAC MASTER ADIM 3

Sınırlayıcı Paterni Kesin Sürekli olarak tutarlı duygulara sahip olmamız için, kendimize tipik düşünce paternleri geliştiririz, belli bazı imajlara ve fikirlere odaklanırız, hep aynı soruları kendimize sorar dururuz. Asıl zorluk, çoğu insanın yeni bir sonuç istemelerine rağmen, eskisi gibi hareket etmeye devam etmesidir.

Bir zamanlar deliliğin şöyle bir tanımını duymuştum: "Aynı şeyi tekrar tekrar yapıp hep farklı sonuçlar almaktır." Lütfen beni yanlış anlamayın. Sizin hiçbir şeyiniz yok. Tedaviye ihtiyacınız da yok. (Sizi tanımlamak için bu tür benzetmeleri kullanan insanlardan da kaçınmanızı öğütlerim zaten.)

Hayatınızdaki herhangi bir şeyi değiştirmek için ihtiyacınız olan kaynaklar sizin içinizde şimdiden var! Ama geliştirdiğiniz bir dizi nöro-asosiyasyonlar, bu kapasitenizi tümüyle kullanmanızı engelliyor. Yapmanız gereken, nöral yollarınızı yeniden düzenlemek, sizi korku ve çaresizliklere götürecekleri yerde arzuladığınız yöne götürmelerini sağlamaktır.

Hayatımızda yeni sonuçlar elde edebilmek için, yalnız ne istediğimizi bilmek ve kaldıraçları bizden yana oluşturmak da yetmez. Belki değişme motivasyonumuz çok yüksek olabilir, ama aynı şeyleri tekrar tekrar yapar, aynı uygunsuz paternleri uygularsak, hayatlarımız değişmez. Tek elimize geçen, yeni yeni acılar ve çaresizlikler olur.

Bir odada kapalı kalmış sinek gördünüz mü hiç? Hemen ışığı arar, bu yüzden pencereye atılır, o cama tekrar tekrar çarpar. Bu bazen saatlerce sürer, insanların da aynı şeyi yaptığını gördünüz mü? Değişme motivasyonları çok yüksektir, kaldıraçları da çok güçlüdür. Ama dünyanın tüm motivasyonu bir araya gelse, sizi kapalı bir pencerenin dışına çıkaramaz. Yaklaşımınızı değiştirmeniz şarttır. Sineğin de tek şansı geri çekilip başka bir çıkış aramaktır.

Siz ya da ben hep aynı paterni sürdürürsek, aynı sonuçları alır dururuz. Plak albümleri hep aynı sesleri yaratırlar, çünkü onların paterni öyledir, sesin kodlandığı oyuk öyle oyulmuştur. Ama ya ben günün birinde sizin plağınızı elime alır, bir de iğne alır, tersini yüzünü birkaç kere çizersem? Yeterince çizgi oluşturduğumda, bazen patern o kadar derin kesintilere uğrar ki, plak artık asla eskisi gibi çalamaz. Aynı şekilde bir insanın sınırlayıcı bir davranış ya da duygu paternini kesintiye uğratmak da, o insanın hayatını tümüyle değiştirebilir, çünkü bu iş bir yandan da kaldıraç oluşturur. Yalnız bu iki adımla bile, hemen hemen her şeyi değiştirebilirsiniz. NAC'nin bundan sonraki adımları, değişikliğin kalıcı olması ve sizin yeni yeni zevkli ve güçlendirici seçenekler geliştirmeniz içindir.

Geçenlerde Chicago'da yaptığım üç günlük Sınırsız Güç seminerimde, bir eğlence paternini kestim. Seminerdeki bir adam, çikolata alışkanlığından kesinlikle kurtulmak istediğini söylüyordu, ama bence "çikolata tiryakisi" kimliğinden de çok büyük zevk almaktaydı. Hattâ giydiği tişörtte bile, "Dünyayı istiyorum, ama bir çikolataya da razıyım" diye yazılıydı. Bu durum bana, adamın çikolata yemeyi kesme isteğine rağmen, bu alışkanlığı sürdürmekten bir hayli "ikincil kazanç" elde ettiğini göstermekteydi.

Bazen insanlar değişmeyi, o alışkanlık ya da duygu paterni kendilerine acı verdiği için isterler. Ama o değiştirmek istedikleri şeyden bazı yararları da vardır. Örneğin kişi yaralanırsa, herkes çevresine, ona bakmak, onu nazlamak için toplanırsa, tüm dikkatlerini ona yöneltirlerse, o kişinin yaraları pek de çabuk iyileşmeyebilir. Acıların dinmesini isterler, ama bilinç altı düzeyde, insanların kendilerine önem vermesinden gelen o zevki de isterler.

Her şeyi doğru yapsanız da, ikincil kazanç çok güçlüyse, hep eski usullere döndüğünüzü görürsünüz. İkincil kazancı olan insanın, değişme konusundaki duyguları karmaşıktır. Değişmek istiyoruz, derler, ama bilinç altında, eski davranışı sürdürmenin onlara, başka türlü elde edemeyecekleri bir şeyler sağladığına inanırlar. Bu nedenle, acılı bir şey olduğu halde belki depresyondan bile çıkamazlar. Neden? Çünkü, örneğin, depresyonda olmak onlara dikkat çekmektedir. Sonunda dikkat ihtiyacı kazanır, depresyonda kalırlar. Dikkat ihtiyacı ikincil kazançların yalnızca bir tanesidir. Bunu çözümlemek için, o kişiye değişmek zorunda olduğu konusunda yeterince kaldıraç sağlamak, ama aynı zamanda, diğer ihtiyaçlarını karşılamanın da yeni yollarını göstermek zorundayız.

O adam da, belli bir düzeyde, çikolata'dan kurtulmaya ihtiyacı olduğunu biliyordu, eminim. Ama bu fırsattan yararlanıp bir hayli dikkat çekebildiğinin de farkındaydı. İşin içine ikincil kazanç karıştı mı, kaldıracın daha güçlendirilmesi gerekir. "Beyefendi!" dedim adama. "Siz bana çikolatadan vazgeçmeye hazır olduğunuzu söylüyorsunuz. Bu harika bir şey. O eski alışkanlığı ebediyen ortadan kaldırmak için, yapmanızı isteyeceğim bir tek şey daha var." "O nedir?" diye sordu. "Vücudunuzu hazırlayabilmek için dokuz gün boyunca yalnızca çikolata yiyeceksiniz. Ağzınıza çikolata'dan başka hiçbir şey girmeyecek."

Diğer katılımcılar kıkırdaşmaya başladılar. Adam bana kuşkulu gözlerle bakıyordu. "İçeceklere izin var mı?" diye sordu. "Evet, dedim. "Su içebilirsiniz. Günde dört bardak ama o kadar. Başka her şey çikolata olmak zorunda." Omuz silkip sırıttı. "Pekâlâ, Antony. Öyle istiyorsan öyle olsun. Ben bunu hiç değişmeden de yapabilirim. Seni gülünç duruma düşürmek hiç hoşuma gitmese bile!" Gülümsedim, seminere devam ettim. Daha sonra olanları görmeliydiniz!

Salondaki herkesin cebinden, sanki büyü yapılmış gibi, çikolatalar ve şekerler ortaya döküldü, paketler onun önüne doğru kaydırıldı. Öğle yemeği, zamanı geldiğinde, adam o salonda bulunan her marka çikolatanın her zerresini yemiş, bitirmişti. % Lobide bir ara gözgöze geldik. "Sağol Antony; bu harika bir şey!" dedi, kâğıdını açtığı bir çikolatanın ucunu ısırdı. Amacı beni yenebileceğini göstermekti. Ama anlayamadığı şey, aslında benimle rekabet halinde olmadığıydı. Kendi kendiyle rekabet etmeye çalışıyordu! Ben yalnızca onun vücudunu kaldıraç olmaya, bizden yana olmaya hazırlıyordum, o kadar. Şekerin sizi ne kadar susattığını biliyor musunuz? Akşama doğru adamcağızın boğazı kurumaya başlamıştı. Herkes hâlâ ceplerine çikolatalar sokuştururken, onun çikolataya olan sevgisinin azalmaya başladığı da ortadaydı. İkinci gün, adamın mizah anlayışı kaybolmuş gitmişti. Ama daha pes etmeye hazır değildi. "Biraz daha çikolata yiyin" dedim ona. Elindeki paketin kâğıdını yırtarken gözlerinden ateş çıkıyordu. Üçüncü günün sabahı salona girdiğinde, geceyi porselen bir Tanrı'ya dua etmekle geçirmiş biriydi sanki. "Kahvaltı nasıldı?" diye sordum, herkes gülüştü. "O kadar iyi değildi" diye kabullendi. Sesi zayıf çıkmıştı. "Biraz daha buyurun!" dedim. Yanındakinin uzattığı yeni çikolatayı aldı, ama ne kâğıdını yırttı, ne de ona gözüyle baktı. "Ne oldu, bıktınız mı?" diye sordum. Başını sallayarak evetledi. "Hadi hadi" dedim. "Siz çikolata şampiyonusunuz! Biraz daha buyurun! Çikolata dünyanın en güzel şeyi değil mi? Şunlara bakın bir! Ya şunlara! Hele şunlara! Tadını düşünebiliyor musunuz? Ağzınız sulanmıyor mu?" Ben konuştukça onun yüzü yeşile dönmeye başlamıştı. "Biraz daha yiyin!" dediğimde, dayanamayıp patladı. "YEDİREMEZSİN!" diye haykırdı. Salonda kahkahalar patlayınca, adam ne söylediğinin farkına vardı. "Pekâlâ öyleyse" dedim. "Şekerleri atın, yerinize oturun." Daha sonra onunla konuştum, çikolataya karşı başka alternatifler seçmesine yardımcı oldum, kendisine zararlı olduğunu bildiği bir şeyin yerine, birtakım güçlendirici zevk yollarını seçmesini sağladım. Sonra birlikte ciddi biçimde çalışmaya başladık, yeni asosiyasyonlarını şartladık, eski davranışının yerine bazı sağlıklı davranışları geçirmeye uğraştık. Örneğin derin soluma, cimnastik çok su içeren yiyecekler, uygun beslenme falan. Bu adama bir kaldıraç mı sağlamıştım? Hem de nasıl! Bir insanın vücuduna acı verebilirseniz, bu inkâr edilemeyecek bir kaldıraçtır. Acıdan kurtulup zevke ulaşmak için yapmayacakları yoktur. Bunu yaparken, adamın paternini de kesintiye uğratmıştım. Başka herkes ona çikolata yedirmemeye çalışmıştı. Ben ise yesin diye tutturmuştum! Bu onun beklemediği bir şeydi. Bu yüzden de, paternini büyük ölçüde kesintiye uğrattı. Bu büyük acıları hemen çikolata yemeye bağladı, oluşturduğu nöral yol bir gece içinde yıkıldı gitti.

Özel tedaviler yaptığım sıralarda, insanlar gelir, muayene odama yerleşir, bana sorunlarının ne olduğunu anlatırlardı. "Benim sorunum..." dedikten sonra bazen gözyaşlarına gömülür, kontrollerini kaybederlerdi. Böyle bir şey olur olmaz, ben hemen ayağa kalkıp bağırırdım: "ÖZÜR DİLERİM!" Bu onları sarsardı. Ben sonra devam ederdim. "Daha başlamadık!" Genellikle, "Ah, özür dilerim" derlerdi. Hemen duygusal durumları değişir, kontrolü ele alırlardı. Bunu seyretmek müthişti! Hayatlarının kontrolü ellerinde değilmiş gibi hisseden bu insanlar, duygularını değiştirmek için ne yapmaları gerektiğini pekâlâ bildiklerini böylelikle bir anda bana da, kendilerine de kanıtlamış olurlardı!

Birinin paternini kesmenin en iyi yolu, beklemedikleri şeyleri yapmak daha önceki tecrübelerine tümüyle ters şeyleri yapmaktır. Kendi patentlerinizi kesmekte kullanabileceğiniz şeyleri düşünün. Çok zevkli ve çok farklı bir şey bulduğunuz anda, çaresizlik, kaygı, ezilme duygusu gibi paternleri kesebilirsiniz.

Bir dahaki sefere bezginlik hissettiğinizde ayağa fırlayıp gökyüzüne bakın, en saçma sapan bir sesle, "YAŞASIN!" diye bağırın. "Yaşasın, bugün ayaklarım kokmuyor!" Böyle olmayacak bir hareket, kesinlikle dikkatinizi çekecek, ruhsal durumunuzu değiştirecek, hattâ çevrenizdekilerin de tutumunu değiştirecektir, çünkü artık bezgin olmayıp, deli olduğunuza hükmedeceklerdir! Sürekli olarak çok yiyor, bunu kesmek istiyorsanız, size kesinlikle sonuç verecek bir teknik önerebilirim tabii kararlı biçimde uygulamaya istekliyseniz. Bir dahaki sefere kendinizi bir restoranda çok yerken bulduğunuzda, yerinizden fırlayıp salonun ortasına dikilin, kendi sandalyenizi işaret ederek avazınız çıktığı kadar, "OBUR!" diye bağırın. Bunu kalabalık yerlerde iki üç kere yaptıktan sonra, bir daha çok yemeyeceğinize garanti verebilirim! Bu davranışa çok fazla acı bağlamış olacaksınız. Ama unutmayın, paterni kırma yaklaşımınız ne kadar radikalse, etkinliği de o kadar fazla olacaktır.

Patern kesmenin kilit farklılıklarından biri, tam o paternin tekrarlanmakta olduğu bir anda yapma gereğidir. Aslında patern kesilmeleri bize her gün olur. "Kafam dağıldı" dediğiniz zaman, birisinin konsantrasyon paternini kestiğini söylüyorsunuz demektir. Bir arkadaşınızla derin bir sohbetteyken birisi bir an sözü kesip başka şey söylese, sonra da, "Nerede kalmıştık?" dese, yine aynı şey. Bu da gelmiştir başınıza. İşte patern kesintisinin bir klasik örneği daha.

Unutmayın, eğer değişiklik yaratmak istiyorsak ama geçmişte bu olumsuz sonuçlu süreçten bir zevk almayı da öğrenmişsek, eski paterni kırmak, kesmek zorundayız. Onu tanınmayacak hale getirip bozmalı, yeni bir patern bulmalıyız (o da bir sonraki adım olacak), sonra da kendimizi tekrar tekrar şartlandırıp bu yeni paterni sürekli yaklaşımımız haline getirmeliyiz.

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla