Tekil Mesaj gösterimi
Alt 30-01-2011, 12:24 AM   #3 (permalink)
turunç
Üsteğmen
 
turunç - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Apr 2008
Mesajlar: 177
Tesekkür: 423
173 Mesajinıza toplam 1,335 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
turunç is a splendid one to beholdturunç is a splendid one to beholdturunç is a splendid one to beholdturunç is a splendid one to beholdturunç is a splendid one to beholdturunç is a splendid one to beholdturunç is a splendid one to behold
Thumbs up BİRAZDA BİYOLOJİ EKLEYELİM:

“Ben sadece gözümle gördüğüme inanırım”, “Enerji, titreşim…bana bunları önce göstermen gerekir” Bu ve buna benzer cümleleri, kemikleşmiş “realist”lerden sık sık duymaktayız. İşin esprisi, bir de bundan gurur duymalarıdır. Bunun neden bir espri olduğunu ve ara sıra bu tür cümleler kurduğumuzda, aklımıza bunları nasıl açıklayabileceğimizi bu biyoloji gezimizde öğreneceğiz.

Temel olan, etrafımızdaki gerçekleri çok küçük bir parçasını duyu organlarımız ile algılayabildiğimizdir.

Gözlerimizle, mevcut ışık yelpazesinin sadece yüzde sekizini görebiliriz.
Gerçeği anlayamayız. Yani gerçeğin % 92’si bizim gözlerimizden kaçmaktadır. diğer duyu organlarımızda, durum daha da kötüdür. Bu % 92′nin mevcudiyetini bilmemize rağmen, bu hiç yokmuş gibi davranırız. Ve bunu da sadece, idrak edemediğimizden yaparız. Ve idrakımıza, gerçeğin aslından daha çok güveniriz.

Yani önce şunu bir tespit edelim: Bizim idrakımız, gerçeği algılamamız, o kadar da gerçek değil. Bunu daha anlaşılabilir yapan bir hikaye de mevcuttur: Birkaç kör insan bir fili ellerler. Filin bacağını elleyen kör: “fil yuvarlak ve serttir” derken, filin hortumunu elleyen bir diğeri “fil, incedir ve sürekli oraya buraya uçar” der. Biz de aynen böyle, kendi resmimizi çizeriz. Algılayabildiğimiz azıcık şeye eklemeler yaparak, kendimiz bir resim yapar ve sonra da bunun gerçek olduğuna inanırız. Peki bu resmi hangi kriterlere göre biçimlendiririz?

Şimdiye kadar öğrendiğimiz şeylere göre! Peki bizim en azından duygularımız sayesinde anlayabildiğimiz şeylerde durum nedir?
Gerçekten algılayabildiğimiz “ufak bir miktar” olan yüzde sekiz ile ne yapıyoruz? Bunun hepsini algılayabiliyor muyuz?

İdrak Edemediğimiz Şey, Bizim İçin Yoktur.

Gerçeğin % 8′i olsa bile, her gün milyonlarca çeşit etki altındayızdır; Sesler, gürültüler, resimler, düşünceler, konuşmalar, müzik, şamata. Tehlikeli durumlara, heyecanlara reaksiyon gösteririz; mektupları, telefonları, e-postaları cevaplarız; kendimiz ve başkaları için kararlar veririz; kitaplar, dergiler okur, reklam bombardımanına tutuluruz, hayal kırıklıkları ve reddedilme durumları yaşar, diğer insanlarla iletişim kurarız. Her gün bilgi üzerine bilgi işlenmek zorundadır. Aslında, ancak çok azı hakkında gerçekten düşünürüz. Zira gerçekten düşünmek demek, bunun için zaman ayırmak demektir. Ama zamanımızda çok sınırlıdır. Bu sebeple de akıl, herşeyi işleyemez ve de işlemek istemez; bu durum da zaten kapasitesini aşardı.

Akıl, bu yüzden de bazı şeylere kendisini kapatır. Kendini kapattığı şeyler de genelde, zaten tanıdığı ve bildiği şeylerdir. Mesela daha sonra sorulduğunda, bir otobüs durağında beklerken önünüzden kaç araba geçtiğini kesinlikle söyleyemezsiniz. Zira bu durum, bununla ilgilenecek kadar önemli değildir. Dikkatimizi gazeteye vermişizdir veya biraz sonra büroda yapılacak toplantıyı düşünmekteyizdir.

Algılanabilir dünyanın sadece ufak bir parçasını bilinçli olarak algılayabiliriz. Ve bu, bizim kendimiz için önemli ve doğru bulduğumuz parçasıdır. Bilinçsiz olarak, saniyede tam 11.000 etki alır ve bunları istemesek de beynimizde depolarız. Bilinçli olarak, saniyede dokuz kadar etkiyi anlarız. Bunun anlamı, bilinçaltımızın, bizim haberimiz olmaksızın sayısız şey depoladığıdır. Üzerimize akan etkilerin, bilinçli olarak, sadece 1000/1 algılarız.

Tüm şeylerin 100/8′inin de 1000/1′ini bilinçli olarak algılar ve bunu, her şeyi içeren gerçek olarak kabul ederiz.

Yani yaşadığımız gerçek bizi saran tüm hakikat ile mukayese edildiğinde, kaybolacak kadar küçüktür.

Dünyayı tüm büyüklüğü ile algılayamayız. Her gün bilinçli ve çoğu zaman bilinçsiz olarak, algılarımızı neye yönlendireceğimize karar veririz. Diğer şeyler, bizim için yoktur.

Peki biz, bize daha fazla olanak sağlayabilecek, daha renkli bir gerçek içinde yaşamak, daha değişik görüşleri olan bir resim yapmak istersek ne yapacağız? Hayatımıza başka bir realite davet etmek istersek ne olacak?

İlk yapılacak şey, şimdiye kadar algıladıklarımızdan çok daha fazla şeyin mevcut olduğu bilincine varmamızdır. Akıl, daha derin kademelerdeki şeyleri, en az üç kere okuduktan veya duyduktan sonra algılar. Bu aklımızın, ezberlediği düşünce kalıplarından kendisini kurtarmasına yardımcı olur.

İkinci yapılacak şey, dikkatimizi, arzu ettiğimiz alanlara yönlendirmektir. Yani, hayatımızda istediğimiz değişik ve yeni şeylerin olabilmesi için, başka düşüncelerimize yoğunlaşmalıyız.

TİTREŞİM FREKANSINI YÜKSELTMEK: Bu radyodaki bir kanalın değiştirilmesi gibidir.
Olayları algıladığımız frekansımızın düğmesini birazcık oynatırız. Ama bunu nasıl yaparız?Mesela titreşimimizi güzel şeyler düşünerek, dua okuyarak veya pozitif affirmasyon, olumlama cümlelerini tekrarlamak bile düşünsel titreşimlerimizi, şimdiye kadar bilmediğimiz alanlara yükseltir ve bu sayede dıştaki, görünür dünyada ulaşılması mümkün olmayacak gibi görünen şeylerin hayatımıza girmesine olanak sağlar. Kendimizi, arzu edilen frekansa açmadıkça, onu anlayamayız da. Onu ne duyar, ne elleyebilir, ne de evimize davet edebiliriz. Doğru istemeyi arzu ediyorsak, kendimizi yeniliklere açmalıyız, yoksa gerçekleştiğini de anlayamayız.

Gerçek olan, bir şeyi yeterince uzun bir süre bilincimizde muhafaza edersek, bunun dış dünyada da maddeleşmek zorunda olduğudur. Ancak ve maalesef bilincimiz, muntazaman enerji yayan tek merci değildir. İçimizde çok daha inatçı ve istekleri olan bir parçamız daha vardır;
BİLİNÇALTIMIZ... Bilinçaltımız bir boykotçudur.
Bu gerçeği şöyle açıklayalım: Eğer dileklerimiz olmuyorsa, çoğu zaman birinci dilekten daha güçlü ikinci bir inancımız vardır bu da bilinçaltımız da saklanmaktadır. Yani boykotçumuz. Bu ikinci inanç, mutlaka birinciye karşı çalışır ve de daha sürekli, daha büyük ve önemli bir azim ile. Dileğimizin gerçekleşmesi adına yaptığımız çalışmamızı bir kere dikkatlice incelersek görürüz ki, günde 10 dakika bu dileğimizle ilgilenmişizdir. Bu çalışmamızda dileğimize güç verir, belki iç gözümüzle hayal bile ederiz, yani vizyonumuza dahil eder, ama sonra tekrar gündelik yaşantımıza devam ederiz. Ama geriye kalan 23 saat 50 dakika bilinçaltı boykotçumuz bunun zaten olamayacağını, bunların zırva olduğunu, aslında zaten bu dileğimizi karşılayacak şeylerin bizim hakkımız olmadığına bizi inandırır. Zaten hep mağlup olmuşuzdur. Hep başkaları mutludur.

Çoğu zaman, bilincimizdeki dileklerimizle bilinçaltımızdaki inançlarımız çok çelişkilidir, birbirine benzemez ve hatta birbirine muhaliftir. Dileğimizin gerçekleşmesine ramak kaldığında bile ne yapacağımızı bilemeyiz ve bu şans kullanılamadan uzaklaşır. Bu durumda insan, kendisi için çok yoğun bir biçimde birşey ister, ama içten içe bunu kabul etmeye hazır değildir.

BEN DEĞİŞMEYE İSTEKLİYİM olumlaması bir kapı açar.

Tüm gün bu olumlamayı gözlerimizin görebileceği bir yere koymalıyız hatta zihnimizi bir askı dolabı olarak düşünerek içerideki askılardan birine bu olumlamayı asmalıyız. Aklımız daima buna takılı kalırsa değişim başlar.

Bu sırada önemli bir kaç etki vardır,
◦Doğru formül “ben…im” prensibidir. Çok para istediğinizde, “ben zengin olmak istiyorum” şeklindeki emir cümlesi kurmak çok yanlıştır. Doğru formül şöyle olabilir: “Ben hayatımda zenginliğe hazırım”, “Ben zengin ve mutluyum”,”benim için ayrılmış bir para zaten var ve hayatıma gelmek üzere yolda”
◦Doğru istemenin ve dilemenin turbosu Teşekkür etmektir. Dileğimizin sonunda “Amin” veya “teşekkür” diyerek mühürler ve kapatırız.
◦Her zaman, şimdiki zamanı kullanarak dileyin; gelecek zamanı değil. Sanki isteğinizin şimdi size verilmiş olduğunu düşünerek hareket edin.
◦İsteklerinizi kağıda yazın, böylece isteğiniz güçlenir. Doğru formüller “işim var”, “mutlu bir ilişkim var”, “ihtiyacım olan herşeye sahibim”, “ben sağlıklıyım”. olmalıdır.
◦“Herşey benim iyiliği için olur” inancınızı kuvvetlendirerek içimizde minnettarlıkla birleştirmek bizi başka mucizelere götürür.
◦“Dilediğimiz her şeyin gerçekleşeceğini; bunun, bizim hakkımız ve hep emrimize amade olduğunu biliriz” anlamını irdelemek ve unutmamak.

◦“Şüphe” isteğin veya dileğin iptal edilmesi gibi birşeydir. Şüphe, aksini istemek gibi bir şeydir. Şüphe zaten birşey olamayacağı bilgisini yayınlar ve tüm siparişler iptal edilir.
◦Doğru istemek konusunda başarılı olmanın çok önemli noktasından biri isteğimiz gerçekleşene kadar hiç kimse ile bu konuda konuşmamaktır. Gevezelikle enerji etkisini yitirir.Unutmayın tüm büyük fikirler, ketumlukla oluşur.
◦Tesadüflere daima açık olun, evren sevkiyatı süpriz yollarla gönderir. Evren, isteğinizi gerçekleştirmek için her zaman en çabuk ve en kolay yolu bulur.
◦Sezgi, insanın kendisine izin vermesidir. Sezgilerinize güvenmeyi öğrenmelisiniz. İlk anda garip veya komik geliyorsa bile içinizden gelen ilk hareket veya karar daima doğru olandır. Tereddüt etmek enerjiyi tüketir.

Son Olarak;

Gerçek, çoğu zaman, dış dünyada istenilen şeyin iç dünyamızda hissedilen eksikliğidir.

Mesela dileğim, “Beni şartsız sevecek birini istiyorum” şeklindeyse, bunun gerçekteki karşılığı, “Ben sevilmiyorum. Ben sevilmeye değer değilim. Ben kendimi sevmiyorum”dur. Yani çoğu kişi, sadece kendisini sevmediği için, kendisini şartsız sevecek birini ister.
Bu dileğin temeli aslında: “Aşkı kabul etmeye açığım ve hazırım” cümlesi ile kapıyı açmaktır, sonra;

“Ben, olduğum gibi sevilmeye değerim. Tüm isteklerimi ve hatalarımı kabul ediyor ve kendimi, şimdi olduğum gibi kabul ediyorum. Ben kendime özgüyüm, güzelim ve her gün kendi sevgime biraz daha yaklaşıyorum. Kendime duyduğum sevgim nedeniyle, beni aynı kendimi gördüğüm gözlerle görecek bir insanı çekiyorum. Ben kendi sevgimi ve başka bir insanın sevgisini kendime çekmek konusunda açık ve hazırım. Engellerime ve blokajlarıma, bundan sonra izin vermiyorum ve sevgi, benim içimde rahatlıkla akabilir. Sevginin hayatımda meydana çıkmasına açık ve hazırım”

Bu bağlamda eğer kendimi kabul etmeden, beni sevecek birini isteyecek olsaydım, bana sunulan sevgiyi kabullenemeyecek bir durumda olurdum. Ancak içten hazır olursam, ihtiyacım olan şeylere izin verebilirim. O zaman aramama gerek kalmaz ve bulurum. Zira hazır olursak, bizim ihtiyacımız olan herşey bizi bulur.

Unutmayın, Evrenle iş birliği yapmak, kendi başımıza didişmekten çok daha kolaydır. Doğru istemek bütün dünyamızı değiştirmekle kalmaz çünkü sonuçta aradığımız aslında daima SEVGİ’dir. Bizi mutlu eden hep SEVGİ’dir.

Pierre Franckh
turunç isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla