Tekil Mesaj gösterimi
Alt 31-01-2011, 08:12 PM   #80 (permalink)
Işıldayan Safir
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



NEYE ODAKLANIRSAK, O BİZCE GERÇEK OLUR

İşin gerçeği şudur ki, dünyada absolüt olan pek az şey vardır. Genellikle türlü durumlar karşısında ne hissettiğimiz ya da belli bir tecrübenin bizce anlamı, bizim odaklanışımıza bağlıdır. Çok Kişiliklilik Sendromu yaşamış olan Elizabeth sürekli acılar içindeydi. Kurtuluş yolu da, duygusal yolla üstesinden gelmesi gereken her durum için yeni bir kişilik yaratmaktı. Bu durumda odağını değiştirmiş oluyor, olayı "bir başkasının gözüyle" görme fırsatı buluyordu. Ama kişiliklerini birleştirdikten sonra da yine acı çekmişti. Fizyolojisini ve odağını bilinçli olarak değiştirme yoluyla durumun ve hayatının kontrolünü ele almadıkça, o acılar hep sürdü.

Odak denilen şey bir gerçek değildir. Görüşlerden biridir. Olaya bakış biçimlerinden yalnızca bir tanesidir. Siz o görüşü, yani odak gücümüzü, bir kamera merceği olarak düşünün. Kameranın merceği size yalnızca bir resim gösterir. Hangi açıdan çekiyorsanız onu verir. Bu nedenle de resimler gerçeği büyük ölçüde çarpıtabilir, ana tablonun ancak ufacık bir bölümünü sunabilir.

Diyelim ki elinizde fotoğraf makinesiyle bir partiye gittiniz, bir köşeye oturdunuz, makineyi karşınızda tartışan bir gruba çevirdiniz. O parti nasıl gözükür o zaman? Tatsız, sinir, kimsenin eğlenmeyip herkesin kavga ettiği bir yer gibi görünür, değil mi? Ayrıca olayları kafamızda nasıl temsil edersek, o tür duygular hissedeceğimizi de unutmayın. Peki, ya o makineyi salonun öbür ucuna, insanların gülüp fıkralar anlattığı, hoşça vakit geçirdiği tarafa tutsanız ne olurdu? Herkesin çok eğlendiği, enfes bir parti olurdu!

İşte zaten "yetki alınmadan" yazılan biyografiler konusunda bu kadar tartışma olması da bu yüzden. Bir kişi, diğer bir kişinin hayatını hangi yönden gözlemliyorsa, onu yazıyor. Genellikle de bu işi yapan, kıskançlık nedeniyle olayları çarpıtmaktan yarar sağlayacak kişiler oluyor. Biyografinin bakış açısı, yazarın elindeki makinenin merceğinden görünenlere dönük. Fotoğraf makinelerinin gerçeği çarpıttığını, yakın çekimlerin her şeyi olduğundan büyük gösterdiğini de biliyoruz. Ustaca kullanıldığında fotoğraf makineleri bazı gerçekleri küçültebilir, bazılarını da bulandırabilir. Ralph Waldo Emerson'ın bir sözüne kulak verirsek: "Hepimiz başkalarını kendi yüreğimizde taşıdığımız biçimde görürüz."

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla