Tekil Mesaj gösterimi
Alt 02-02-2011, 07:24 PM   #83 (permalink)
Işıldayan Safir
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



"Okçu nasıl oklarını dümdüz atarsa, usta da dağınık düşüncelerini öyle toplayıp yönlendirir."
BUDA

MESELE YALNIZ NEYE ODAKLANDIĞINIZ DEĞİL, NASIL ODAKLANDIĞINIZDIR

Bizim hayat tecrübemiz, beş duyumuzla topladığımız enformasyonla yaratılır. Ama her birimizin en sevdiği bir odak ya da modalite vardır (buna genellikle modalite denir). Bazı insanlar en çok gördükleri şeylerden etkilenirler. Görsel sistemleri daha dominant demektir. Diğer bazıları için, en büyük hayat tecrübelerinin tetiğini çeken şey sestir. Bazıları için de temel olan, temastır.

Bu farklı tecrübe modlarından her birinin içinde bile, yaşadığınız tecrübenin yoğunluğunu artırıp eksiltebilecek bazı belirli resimler, sesler ya da başka duygular vardır. İşte bu temel girdilere submodalite denir. Örneğin zihninizde bir resim oluşturur, sonra o resmin herhangi bir yönünü (submodalite) ele alır, onu değiştirerek o konudaki duygularınızı değiştirirsiniz. Resmi parlaklaştırır, o tecrübeden hissettiğiniz yoğunluk miktarını bir anda değiştirirsiniz. Buna, bir submodalite'yi değiştirmek denir. Herhalde submodalite'lerin en büyük uzmanı Nöro-Linguistik Programlama'nın kurucularından biri olan Richard Bandler'dır. Bu konuda çalışmış kimseler tarihte, beş duyuyu ilk ele alan ve algılama modellerini sınıflandıran Aristo'ya kadar gitmektedir.

Submodalite'lerle oynayarak, herhangi bir şeyle ilgili duygularınızın yoğunluğunu yükseltip alçaltabilirsiniz. Bunlar sizin hemen hemen her konuda neler hissedeceğinizi etkiler. Sevinecek misiniz, çaresizlik mi hissedeceksiniz, merak mı edeceksiniz, umut mu keseceksiniz, hepsi buna bağlıdır. Bunu iyi anlamak, yalnız hayatınızdaki bir tecrübeyle ilgili olarak ne hissettiğinizi değiştirme olanağı getirmez, bunun sizin için ne anlam ifade ettiğini değiştirmenizi, dolayısıyla da bu konuda neler yapabileceğinizi değiştirebilir.

Benim submodaliteleri anlayabilmek için yararlı bulduğum bir benzetme vardır. Bugünlerde süpermarketlerden alışveriş ettiğinizde, eskiden bildiğimiz fiyat etiketlerinin yerine kullanılan, o "barkod" dediğimiz çubuk çubuk işaretleri biliyorsunuzdur. Baktığınızda size hiçbir şey ifade etmez, ama onu kasadaki tarayıcıdan geçirdikleri anda, hem satın aldığınız maddenin ne olduğunu, hem fiyatının ne olduğunu, hem bunun satışının envanteri nasıl etkilediğini, daha da bir yığın bilgiyi hemen bilgisayara verir. Submodalite'ler de aynı biçimde çalışıyor. Beyin dediğimiz bilgisayarın tarayıcısından geçtikleri anda, o şeyin ne olduğunu, o konuda ne hissetmek gerektiğini, ne yapmak gerektiğini beyne bildiriyorlar. Sizin de kendi "barkod"unuz var. Hangisini kullanacağınızı saptamak için sorduğunuz sorularla, bir liste dolusu "barkod" birden geliyor.

Örneğin eğer görsel modalitelerinize odaklanmak eğilimindeyseniz, belli bir anıdan aldığınız zevk miktarı büyük olasılıkla, görsel imajın boy, renk, parlaklık, mesafe ve hareket miktarı modalitelerinin doğrudan bir sonucudur. Eğer o anıyı kendinize işitme submodalite'leriyle tanıtmak isterseniz, neler hissedeceğiniz bu sefer sesin şiddetine, tınısına, temposuna, tonalitesine ve ona bağlayacağınız bu tür şeylere bağlı olacaktır.

Bazı kimseler motive olabilmek için birinci kanalı açmak zorundadırlar. Eğer en sevdikleri kanal görselse, o zaman bir durumun görsel öğelerine odaklanmak onlara daha yoğun duygular getirecektir. Diğer bazı kimseler için, işitsel ya da kinestetik kanalları açmak gerekir. Bir kısmı için de en iyi strateji, şifreli kilit gibi, bileşik olarak işler. Önce görsel kanalı bulup, sonra işitseli, sonra kinestetiği ona katmak gerekir. Üç düğme de gerektiği gibi ve gerektiği sıraya göre ayarlanmalıdır ki kasanın kapısı açılabilsin.

Bunu bir kere bilince insanların günlük konuşmalarında kullandıkları kelimelerle size kendilerinin hangi submodalite'lerin düğmesini açtıklarını belli ettiklerini görmeye başlarsınız. Örneğin bir tecrübeyi tarif edişlerine kulak verin ve kullandıkları kelimelerin anlamına bakın. (Ben şu son iki cümlede, düğmeyi açmak ve kulak vermek sözlerini kullanmışım. Bunlar kesinlikle işitsel örnek.) "Kendimi böyle bir şey yaparken gözümde canlandıramıyorum" dendiğini hiç duydunuz mu siz? Sorunun ne olduğunu size söylüyorlar işte. Eğer gözlerinde canlandırabilseler, bunu yapabileceklerini hissedecekleri bir duruma geçebilirler. Belki bir ara birisi size, "Olayları fazla büyütmek"ten söz etmiştir. O gün canınız çok sıkkınsa, belki de bunu söylemekte haklı olabilirler. Belki gerçekten zihninizdeki resimleri alıyor, onları agrandizöre takmış gibi büyütüyorsunuzdur. Bu da o tecrübeyi yoğunlaştırmanın bir yoludur. Eğer birisi, "Bu bana çok ağır geliyor" derse, kendilerini daha hafif hissetmelerine, durumla başa çıkabilecek hale gelmelerine yardımcı olabilirsiniz. Birisi size, "Dediklerinize kulak asmıyorum" derse, asmasını sağlamanız gerekir ki o kişinin durumu değişebilsin. Nasıl hissettiğimizi değiştirme yeteneğimiz, submodalite'lerimizi değiştirme yeteneğimize bağlıdır. Tecrübelerimizi temsil etmekte kullandığımız çeşitli unsurların kontrolünü elimize almayı, onları sonucu destekleyecek biçimde değiştirmeyi öğrenmek zorundayız.

Örneğin siz hiç kendinize, "bu sorunla arama mesafe koymam gerek" dediniz mi? Şimdi lütfen bir şeyi denemenizi isteyeceğim. Zihninizde bir resim oluşturun, sonra o resmi giderek kendinizden uzağa ittiğinizi hayal edin. Sonra o resmin yukarısına yükselin, ona aşağıya doğru, farklı bir açıdan bakın. Ne oldu duygusal yoğunluğunuza? Çoğu kişi için yoğunluk azalır. Peki, resim loşlaşır, küçülürse ne olur? Şimdi de o sorunun resmini alıp onu büyütün, parlaklaştırın ve kendinize yaklaştırın. Çoğu kişi için böyle yapmak, resmi yoğunlaştırır. Şimdi onu yine uzağa itin, güneşin onu eritişini seyredin. Bu unsurların herhangi birindeki en basit değişme, yemek tarifinin içindeki malzemeden bir tanesini değiştirmek gibi etki yapar. Sonuçta vücudunuzda hissedeceğiniz şeyi kesinlikle değiştirir. Sınırsız Güç kitabımda submodalite'lerden uzun uzun söz etmiş olmama rağmen bu konuyu burada yeniden ele almamın nedeni aradaki farkı mutlaka anlamanızı sağlamak içindir. Bu kitapla yapacağımız pek çok şeyi anlayabilmek için bu çok büyük önem taşımaktadır.

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla