Cevap: Cennetin Çocuğu (Bir Terapi Öyküsü) Bir cümle bulmalıydım. Tek bir cümle bu annenin tüm sorunlarını halletmeliydi. Mucizevî bir cümle. Bir tılsıma ihtiyacım vardı. Hayatın ve ölümün sırrını açacak ve çözecek tek bir cümle gerekliydi bana. Böyle bir cümle olmalıydı. Her şeyi anlatan ve özetleyen bir kaç kelime. Ne kadar da ihtiyacım vardı şimdi buna. Uzun uzadıya edebiyat yapmaya, nutuk çekmeye, uzun öğütlere ihtiyacı olmadığını söylemeye getiriyordu telefondaki anne. Ben uzun uzadıya terapilere alışıktım. Haftalar, aylar süren seanslarla ancak insanların dünyasına girebiliyor ve ancak bir şeyler söyleyebiliyordum. İlk kez bir hasta benden tek seanslık bile değil tek bir cümlelik bir terapi rica ediyordu. Hem de telefonla! O dobra dobra konuşmuştu ve konuya direkt girmişti. Bu hali hoşuma gitmişti. O bir tek cümleyi bulabilsem hayatımın tek bir cümlelik ilk terapisini yapmaya hazırdım. Bu terapi seansı bedavaya gelse bile… 2. Debelenip duruyordum. İncinmiş bir kalbe, karanlık içinde olduğunu söyleyen bir kalbe bir şeyler söylemeyi, teselli edebilmeyi ne kadar isterdim. Onun yüreğinin ferahlaması, acısının bir nebze de olsa soğuması ne büyük bir nimet olurdu. O ne kadar acı çektiğini söylüyorsa ben de o kadar tıkanıyordum. Kendimden çok şey mi bekliyordum yoksa? Belki de bu kadar çırpınmama gerek yoktu. Onun istediği acısının anlaşılmasıydı sadece. Belki de acısını her insanla paylaşamıyor, insanlar acısını fazla ve gereksiz buluyor o da kendini her insana açamıyordu. Belki de acısını anladığımı söylemem yeterdi. Telefon çaldı. Ben zaten telefonda konuşuyordum. Bu sefer ki cep telefonuydu. Ne güzel bir gündü. Ben daha birini halletmeden diğerinin sesi odanın içinde vızıldayan bir arının sesi gibi gezinip duruyordu. Bir an ekranın üzerine gözüm kaydı. “Ayşe” yazıyordu ekranda. Eşim arıyordu. Genel ilkem biriyle konuşurken bir başka insanla konuşmamaktır. Terapi seanslarına telefon almadığım gibi telefonla konuşurken rahatsız edilmekte istemezdim. İnatla cep telefonu çalmaya devam ediyordu. İçimde bir ses beni adeta dürttü ve şu telefona cevap ver dedi. “Özür dilerim sizi bir kaç dakika bekletebilirmiyim?” Aslında zaman kazanmak istiyordum. Karşıma bir fırsat çıkmıştı. Cep telefonunu açtım. Eşimden önce davrandım. “Sen de bir annesin. Sence bir anne çocuğunu kaybederse ne hisseder? Çok ama çok acı çekiyorsa neden acı çeker?” Sesimdeki gerginliği, huzursuzluğu anlamıştı. Olanca bir yumuşaklık sergilemeye çalışıyordu. Bu soru nerden çıktı şimdi diye sormadı bile. Bana soru sorulmasına tahammülüm yoktu. Sorumun cevabını istiyordum. “Öncelikle” dedi. “Sence bu bir kayıp mı? Anne çocuğunu kaybetti mi?” İyi bir noktaydı. Oldum olası şu kayıp kelimesinden hiç hoşlanmamıştım. Psikiyatri kitapları ise inatla “kayıp” kelimesini kullanırdı. “Kayıplara bağlı gelişen yas reaksiyonları” psikayatri ders kitaplarının baş konularındandı. Kayıp kelimesi ne kadar iğreti idi. İnsanların yüreğini yakıyor, ölüm hadiselerini bir işkenceye dönüştürüyor, ruha batan bir kıymık gibi ruhu huzursuz edip duruyordu. “Yusuf İslam bir tv programında 5 çocuğu olduğunu söylemiş ve isimlerini teker teker sıralamıştı. Dördüncü çocuğu vefat ettiği halde 5 çocuğum var diyebiliyordu. Bunu dikkate alabilirsin.” “Bir annenin çocuğunun ölümüne verdiği tepkiyi, çocuğu hayattayken ki çocuğuna olan tutumu belirler. Çocuğunu ölmeden önce sahiplendi ise, yaşadığı acı daha fazla olur.” “Tamam” dedim. “Bunlar bana yeter. Zihnim epey açıldı. Ama dur kapatma. Bana yine de bir cümle gerekli. Tek bir cümle” Düşünme sırası eşimdeydi. “Geçen gün okumuştuk” dedi. “Mülk O’nundur” Kainatın Rabbi önce beni sevindirmişti. Doğru ya. Mülk O’nundu. Her şey O’nundu. Biz anne babalarımızın değildik. Çocuklarımız bizim değillerdi. Mülk O’nundu. Bizler onların kucaklarına bırakılan birer emanettik. Çocuklarımız kucaklarımıza bırakılan birer emanetti. Mülk O’nundur cümlesi zihnimde belirdiği yerden başlayarak yankılanıyor, oradan dağılıyor, gidiyor, uzuyor, tüm kâinata doğru salınıp duruyordu. Her şey O’nundur. Biz O’nunuz. Biz O’nun isek, hüküm de O’na aitti. Kâinattaki nesneler birden bir düzen kazanmaya başladılar zihnimde. Sahipsiz bir şeyin olmaması nesneleri düzene koydu, kimsesizlikten kurtardı, kimsesizliğin getirdiği karmaşa yerini her şeyin dizgin altında olduğu gerçekliğiyle yer değiştirdi. Önce benim kalbim rahatlamıştı. Bana tesir etmeyen bir şeyin hastama tesir etmeyeceğini bilirdim. Benim duygularımı teskin etmeyen bir gerçeklik, bir başka duyguyu nasıl teskin edebilirdi? İki tane cümle belirmişti zihnimde. Bir tercih yapmalı ve birini söylemeliydim. O yalnızca bir cümle istiyordu. Tek bir cümle.
__________________ yokluk ,varlıgın aynasıdır. Dünyayı isterken de sus, Bir dileğe kavuşmak isterken de. Öylece seyre dal gitsin… mevlana |