Tekil Mesaj gösterimi
Alt 14-02-2011, 08:02 PM   #98 (permalink)
Işıldayan Safir
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



VARSAYIMIN GÜCÜ

Sorularda bizim inançlarımızı etkileme gücü vardır, dolayısıyla da neyin mümkün olduğu, neyin mümkün olmadığı yolundaki düşüncelerimizi etkilerler. Bölüm 4'de öğrendiğimiz gibi, derine işleyen sorular sormak, güçsüzleştirici inançların referans ayaklarını sallamakta, bizim o inançları demonte edip yerine daha güçlendirici inançlar koymamıza olanak tanımaktadır. Ama hiç dikkat ettiniz mi, sorularda kullanmayı seçtiğimiz kelimelerle bu kelimelerin dizilişi bile, bazı şeyleri dikkate alıp diğerlerini olağan kabul etmemizi sağlamaktadır. Buna varsayım gücü denir. Sizin bunun da farkında olmanız şarttır.

Varsayımlar bizi, doğru da, yanlış da olabilecek şeyleri kabul etmeye programlar. Bunlar başkaları tarafından da kullanılabilirler, bilincimiz dışında kendimiz tarafından da.

Örneğin bir iş kötü gittiğinde kendinize şöyle bir soru sorsanız, "Ben neden hep kendi kendimi sabote ediyorum?" deseniz, kendinizi bu tür yeni yeni olaylara hazır hale getirir, kendi kendini gerçekleştiren kehanet döngüsü kurarsınız. Neden? Çünkü daha önce de söylediğimiz gibi, beyniniz söz dinleyip sizin sorduğunuz soruya cevap bulacaktır. Kendinizi sabote ettiğinizi doğruymuş gibi kabul edeceksiniz, çünkü odağınız bunu neden yaptığınıza dönüktür, yapıp yapmadığınıza değil.

1988 başkanlık seçimleri sırasında, George Bush, başkan yardımcılığına Dan Quayle'in aday olduğunu açıkladıktan hemen sonra bir olay olmuştu. Bir haber televizyonu ulusal çapta bir anket yaptı, insanlardan belli bir soruya cevap vermek için 900'lü bir numarayı aramalarını istedi. Soru şuydu: "Dan Quayle'in aile nüfuzundan yararlanarak kendini Ulusal Muhafız Birliği'ne sokmuş ve böylece Vietnam'a gitmekten kurtulmuş olması sizi rahatsız ediyor mu?" Bu soruda apaçık gözüken varsayım, Çhıayle'in gerçekten aile nüfuzunu kullanıp kendine haksız bir avantaj sağlamış olmasıydı - oysa bu hiçbir zaman kanıtlanmış değildi. Ama yine de insanlar soruya, sanki bu da gerçekmiş gibi cevap verdiler. Hiçbiri doğru mu ki, diye sormadı. Otomatik olarak kabul ettiler. Daha da beteri, pek çok insan telefon ettiğinde, bundan çok büyük rahatsızlık duyduklarını söylediler. Böyle bir gerçek hiçbir zaman ortaya konmuş değildi! Ne yazık ki bu tür şeyler pek sık olmaktadır. Biz kendimiz de aynı şeyi sık sık başkalarına yaparız.

Başkalarının ya da kendinizin güçsüzleştirici varsayımlarını kabul etmeyin. Sizi güçlendirecek yeni inançları destekleyecek referanslar bulun.

3. Sorular elimizdeki kaynakları değiştirir. Bundan beş yıl kadar önce ben hayatımın önemli bir kavşak noktasına gelmiştim. Yıpratıcı bir gezi programından evime döndüğümde, iş arkadaşlarımdan birinin çeyrek milyon doları zimmetine geçirdiğini ve şirketimi 758.000 dolar borca soktuğunu öğrendim.

Beni bu noktaya getiren, bu adamı ilk işe alırken sormamış olduğum sorulardı. Şimdi kaderim, soracağım yeni sorulara bağlıydı. Danışmanlarımın hepsi bana, bir tek seçeneğim olduğunu söylediler, o da iflâs ilan etmekti.

Hemen sormaya başladıkları sorular şöyleydi:

"İlk önce neleri satmakla başlayalım? Elemanlara kim söyleyecek?" Ama ben yenilgiyi kabul etmedim. Ne pahasına olursa olsun şirketimi devam ettirmenin bir yolunu bulacağıma karar verdim. Bugün hâlâ işimin başındayım, bunun nedeni de çevremdekilerin bana verdiği güzel öğütler değil, benim daha iyi bir soru sormuş olmamdır: "Ben bunu nasıl tersine çevirebilirim?"

Ardından daha da ilham verici bir soru sordum:

"Şirketimi nasıl kurtarıp bir sonraki düzeye çıkarabilirim ve onu geçmiştekinden daha büyük etkiler yapacak hale getiririm?" Daha iyi bir soru sorunca daha iyi bir cevap alabileceğimi biliyordum.

İlk başta, istediğim cevabı alamadım. "Olayı tersine çevirmenin bir yolu yok" cevabı geldi. Ama ben aynı yoğunluk ve beklentiyle sormayı sürdürdüm. Sorumu genişlettim, "Ben uyurken bile, daha fazla değerler katacak, daha çok insana yardım edecek yol nedir? İnsanlara ulaşmam için kendi fiziksel varlığımla sınırlı olmayan yol nedir?" Bu soruları sorunca, şirketime başka insanları katmak, daha çok sayıda kişinin beni ülkenin her yanında temsil etmesini sağlamak fikri geldi. Aynı sorularla, bir yıl sonra yeni bir fikir daha belirdi. Televizyonda enformasyon-reklam karışımları sunmak. O da aynı alev alev soruya cevap olarak gelmişti.

O günden bu yana, 7 milyon kadar bant doldurup dünyanın her yanına dağıttık. Bir soruyu yoğun biçimde sorduğum için, dünyanın her yanındaki insanlarla ilişkiler geliştirmeme yardımcı olacak cevabı almıştım, aksi halde o insanlarla karşılaşma, onları tanıma, onlarla herhangi bir ilişkide bulunma olanağım bulamazdım.

Özellikle iş hayatında, sorular gerçekten bize yepyeni dünyalar açar, elimizde olduğunu bilmediğimiz kaynaklardan yararlanma olanağı getirir. Ford Motor Company'de, emekli olan Başkan Donald Petersen, ısrarlı sorularıyla tanınan biriydi: "Ne düşünüyorsunuz? İşiniz nasıl daha iyileştirilebilir?"

Bir keresinde Petersen, Ford'un kârlılığını başarı yoluna yönelten bir soru sormuştu. Tasarımcı Jack Telnack'a, "Tasarımladığın arabaları seviyor musun?" diye sormuştu. Telnack, "Aslında sevmiyorum," demişti. Petersen o zaman ona kilit soruyu sordu. "Yönetime boş verip de, sahip olmak isteyeceğin arabayı neden çizmiyorsun?"

Tasarımcı, başkanın bu sözünü tuttu 1983 Ford Thunderbird'ü tasarımladı. Bu araba daha sonraki Taurus ve Sable arabaların ilhamı oldu. 1987 yılına gelindiğinde, Petersen'in başkanlığındaki Ford, kârlılıkta General Motors'u aşmıştı. Bugün de Taurus, tüm arabaların en güzellerinden, en iyilerinden biri olarak yerini korumaktadır.

Donald Petersen soruların o inanılmaz gücünü gerçek anlamda kullanmış kişilere örnektir. Bir tek basit soruyla Ford Motor Company'nin kaderini değiştirmiştir. Aynı güç, günün her ânında sizin de, benim de elimizde var. Herhangi bir zamanda kendimize sorduğumuz sorular kendimizin kim olduğu, neler yapabileceği, rüyalarımıza kavuşmak için neleri yapmaya istekli olduğumuz konusundaki görüşlerimizi biçimlendirebilir. Sorduğunuz soruları bilinçli olarak kontrol etmeyi öğrenmek, nihaî amacınıza ulaşmanızı benim bildiğim her şeyden daha büyük etkiler yapacaktır. Bizim kaynaklarımız çoğu zaman, kendimize sorduğumuz sorularla sınırlıdır, başka sınırı da yoktur.

Hatırlamamız gereken bir önemli nokta, inançlarımızın aklımıza gelen soruları etkileyeceğidir. Birçok insan, "Durumu nasıl tersine çevirebilirim?" sorusunu hiç sormazdı, nedeni de çevrelerindekilerin onlara, bunun imkânsız olduğunu söylemesiydi. Bunun bir zaman ve enerji kaybı olduğuna inanırlardı. Sınırlı sorular sormamaya dikkat edin, çünkü o zaman sınırlı cevaplar alırsınız. Sorularınızı sınırlayan tek şey, nelerin mümkün olabileceği konusundaki inançlarınızdır. Benim kişisel ve profesyonel kaderimi biçimlendirmiş olan bir ana inanç sorular sormayı sürdürürsem bir cevap geleceği inancıdır. Tek yapacağımız, daha iyi bir soru yaratmaktır. O zaman daha iyi bir cevap gelir. Hayat bir oyun. Bütün cevaplar zaten orada hazır. Kazanmak için tek yapacağınız, doğru soruları bulup sormak.

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla