Teğmen
Üyelik tarihi: Jun 2010
Mesajlar: 63
Tesekkür: 91
58 Mesajinıza toplam 235 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: Bilinçaltımdaki pislikleri nasıl temizleyebilirim? Hipnoz ve regresyon teknikleri herkes için uygun mudur? Sinir sistemi olan her canlı hipnotize edilebilir ancak bu yöntem herkes için uygun değildir. Her hipnotize edilen danışanda kriptominezik (şifrelenmiş) bir hafızayla karşılaşmak mümkün değildir (8). Bunun birçok sebebi vardır. Bunlardan en önemlisi danışanın mevcut sorunlarını çözmek için bu anıları hatırlamaya ihtiyacı yoktur. Ya da başka bir deyişle o anıları hatırlamak sorunu çözmesine bir fayda sağlamayacaktır, şuuraltı kendisini mükemmelen korumaktadır. Kaldı ki her sorunun kökeni geçmiş yaşam anılarında bulunacak diye bir şart sözkonusu değildir. Danışanın içinde bulunduğu manevi durumun, duygusal, zihinsel durumun ona bir şekilde bir faydası vardır. Mevcut güçlüğe karşı direniyor olması, durumun meydana getirdiği güçlükleri yaşıyor olması, mevcut manevi atmosfer ile bir kazanç sağlıyordur. Bir tesiri fark etme, ona direnme, onunla mücadele etmeyi öğrenme, o tesirden kurtulmayı öğrenme, o tesiri kontrol etmeyi öğrenme v.b. gibi faydaları vardır. Gelecekte kazanılması hedeflenen bazı özelliklere hazırlık niteliğinde çeşitli durumlar da yaşanıyor olabilir. O yüzden sabırla yaşanılan rahatsızlığın, sıkıntılı durumun bizde meydana getirmeye çalıştığı özellikleri fark edip şuurlu olarak da bu özellikleri kazanmak için çaba sarfetmeliyiz. Geçmiş Yaşam Terapisinin Uygun Olduğunu Gösteren Faktörler Nelerdir? Danışanın sorunu/sorunları, terapinin diğer geleneksel formlarına yanıt vermez. Danışan, dejavu deneyimleri şeklinde bazı geçmiş yaşam hatıralarına sahiptir. Terapist, bunun iyi bir model olacağını sezinler. Geçmiş yaşamların pozitif yönleri hatırlanır ve yaşamın aşamalarına ya da krizlere yaklaşımda pozitif modeller geliştirilir. Geçmiş yaşam materyalinin akışını işaret eden olağandışı rüyalar görülür. Genellikle geçmiş yaşamdaki bir travma ile bağlantılı olan fobilere rastlanır. Genellikle geçmiş yaşamdaki bir travma ile bağlantılı olan migren baş ağlarına rastlanır. Kronik tıbbi sorunlara ya da iktidarsızlık ve frijitlik gibi cinsel sorunlara rastlanır. Geçmiş Yaşam Terapisinin Uygun Olmadığını Gösteren Faktörler Nelerdir? Danışan çok heyecanlıdır ya da psikotiktir. Danışan, yaşamındaki bir krizin ortasındadır. İlk önce bu krizin çözüme kavuşturulması gerekir. Danışanın güvenliği en öncelikli sorundur. Çok miktarda uyuşturucu ya da alkol kullanımına ve sarhoşluğa rastlanır. Danışan ya meraksızdır ya da sadece “eğlence” olsun diye gelmiştir. Danışan dirençlidir ya da bu fikre karşı çıkmaktadır. (Yani başkalarının zoruyla gelmiştir.) Danışan ile olumlu bir psikolojik bağ kurulamaz. Danışan mesafeli görünür. Danışan, şu anki yaşamında sorunlarından kaçmak ister görünür. Geçmiş yaşam terapisi isteği, büyülü düşünceler ve gerçekdışı beklentilerin bir uzantısıdır. Danışanı herhangi bir şekilde izleme olasılığı yoktur ya da kendisi için elverişli destek sistemlerine sahip değildir. Tavırlar ve Duygularımız arasındaki etkileşim nasıl olmaktadır? Tavır; kelimenin tam anlamı ile bir duruş, bir poz, bir yönlenmedir. O an için seçtiğimiz bakış açısıdır. Öyleyse, tavırlarımız; diğer niteliklerinden çok direkt olarak varlığımızın şimdiliğini yansıtır. Duygularımız ise varlığımızın psişik mekanizmasının derinlerinde depolanmış reaksiyon potansiyelleridir. Bunlar çok sayıdaki önceki yaşam deneyimlerinden ve dünyadaki konaklamalardan çıkarlar. Biri, diğerini nasıl etkiler? Bir tavrın seçimi, bir deponun anahtarını seçmek gibidir. İçimizdeki engin mekana girmek için bir anda belirli bir anahtarı seçmemizi sağlayan nedir? Bu, zihnin tahayyül güçlerinin / imajinasyon kuvvetidir. İnşa edici olan zihin, bedenin tepki potansiyellerini harekete geçirmede ve karmik izlerin deposunu açmada çok özel bir yöntemle çalışır. Yani zihnin üstünde durduğu bir tavır, derinde saklı duyguların ifadelerini açan kilidin anahtarını çevirmektedir (9). Seçtiğimiz tavır veya duruş veya bakış açısı, kendimizle, diğer insanlarla ve çevremizdeki dünyayla olan ilişkimizin doğasını belirler. İşte çalışma biçimi. Neredeyse her bir dürtü, kişisel bir tepki için fırsat haline gelir (9) Bir tavır nasıl duygu haline gelir? Bedenin ana fizyolojik tepki sistemleri; endokrin bezlerine ve bunların hormonal salgılarına göre oluşan fizyolojik aksiyona bağlıdırlar. Zihin bir tavır üstünde durduğunda, bedenin duygusal sistemindeki endokrin bezlerinde uygun tepkileri uyandırır. Bu bezler, yedi ruhsal merkez, karmik anıların ve izlerin depoları olarak bilinmektedir. Onları, izah edebilme amacı ile, herhangi bir veya bütün bedenlenmeler esnasındaki sayısız deneyim boyunca biriken önceden kaydedilmiş bantlar koleksiyonu olarak düşünebiliriz (9). Bu depolar açıldığında, bütün karmaşık potansiyelleri hayatımızda tezahür etmeye başlayabilir. Bunlar, bir başkası ile olan ilişkideki gelişmede, harika bir yeteneğin ortaya çıkmasında veya ciddi bir hastalık halinde görülebilirler. Önceden saklanan bu izler ve potansiyeller; şuurlu hislerimiz ve fiillerimizde, zihnin imajinatif güçlerinin sayesinde tezahür ettirilirler. Zihin, belirli bir tavır üstünde durdukça, bedenin fizyolojisi de zihnin bu ifadesini takip eder. Sonra, endokrin bezlerinin tepkisi, bedenin geri kalan bölümüne emirler gönderir, ki bu, duygusal kalıplara uygundur. Yedi endokrin bezi ve bunların hormonal salgıları; bedenin her hücresinin, belki de her atomunun tepkilerini yönetir. Eğer bu izlerin ifadeleri bedenin fizyolojik güçlerinin normal çalışması ile uyumlu değil ise, o zaman hayatımızda düzensizlik ve bedenlerimizde hastalıklar kaçınılmaz olur (9). Tavırlarımızı sayısız tesirler etkiler ve bu tavırlar sonra, çoğunlukla en derin duygusal kalıplarımızı harekete geçirirler. Yani kendimizi düzeltmediğimiz ve bu tesirlere olan tepkilerimizi sabitleştirmediğimiz takdirde, kendimizi ve hayatımızı fırtınalı bir denizdeki mantarlar gibi ordan oraya savrulurken bulabiliriz. Birçok dış tesir tavırlarımızı etkiler: ancak kendi zihnimizi yönetebiliriz. Bunu yaparken, kendimizi ve diğer insanları bu kadar derinden etkileyen seçimlerimizi ve duygularımızı da yönetiriz (9). Neden geçmiş yaşam terapisi işe yaramaktadır? Regresyon terapisinin işe yaraması bir mucize değildir. İşe yaramaktadır çünkü bizler pek çok korkumuzun altında yatan sebebi bu terapi sayesinde açığa çıkartmaktayız. Pek çok hayatta bizler hep korku içinde yaşadık. Bu korkuların çoğu çok temel konulardı: “Hayatta kalabilecek miyim? Açlıktan ölür müyüm?” Fakat insanlık tarihinin geçirdiği tüm bu gelişimden sonra şu an burada bulunan sizler, yani hepimiz bilincimiz açısından bakıldığında çok geliştik; ne yapabileceğimizi ve gerektiğinde bize şifa verecek olan kaynağa nasıl ulaşabileceğimizi artık biliyoruz. Bu terapi tamamen canla, ruhla ilgilidir. Can, hayattan hayata taşıdığımız şeydir. İlk bedenlenişimizden şu anki bedenlenişimize kadar olan süre içinde bütün yaşadıklarımızın duygusal yükünü taşıyan şeyle ilgilidir. Bizler şu anki hayatlarımızda seçimlerimizin sonuçlarını yaşıyoruz. Peki ama niçin geri geldik? Bu kadar zorlukla, bu kadar endişeyle dolu hayatlara geri dönmeyi niçin seçtik? Bizi geri getiren şey karmadır, başka bir deyişle, ruhumuzdaki yara. Ruhumuzdaki yaraları şu an bildiklerimizle değiştirebileceğimizi bildiğimiz için buradayız çünkü bilinçlerimiz şu an olabilecek en iyi düzeydedir ve geçmişteki tüm yaralar, tüm korkular ulaşılıp halledilebilecek durumdadır. Karma, “sadece eylem” anlamına gelen Sanskritçe bir sözlüktür. Karma dengeyi arar. Bu denge tam bir denge olmalıdır, yani bağlanma içermeyen bir bağlanmama hali. Geçmiş yaşamlarda da, bu hayatta da pek çok şeyin dengesi bozulmuştur. Bizler, özellikle ilişkiler konusunda pek çok dengesizlikler yaşarız. İlişkilerden ilişkilere geçeriz fakat başkalarıyla ilişkiler hayatlarımızda çok büyük önem taşımasına rağmen, temelde çok önemli olan yalnızca iki ilişki vardır. Bunlardan biri kendimizle ilişkimizdir, diğeri de -O’na hangi adı veriyorsanız artık- Tanrı ile ilişkimiz. Bu iki ilişki arasındaki denge kurulduğunda, diğer herkes ve her şeyle olan ilişkimiz de doğal olarak dengeye kavuşacaktır; işte ancak o durumda iken taciz, sömürü veya normal olanların dışındaki bağımlılıklar söz konusu olmaz. Regresyon terapisi sizi dengeye sokar. Tüm geçmiş yaşamlardan bugüne taşınmış olan acıları, yaraları bir denge haline kavuşturur. Regresyon terapistleri hastalarının hayatlarında mucizeler yaşandığından söz edebilirler fakat bu mucizelerin sebebi regresyon terapisi değildir. Sebebi, kendisini neredeyse beş yüz hayat sonra ilk kez gerçek olarak deneyimleyen kişidir. Kişi ancak çok uzun hayatlar boyu taşıdığı bir temel meseleyi regresyon terapisi sırasında çözdüğünde gerçekten bambaşka biri haline gelir. Tekrar soruyorum: Niçin buradayız? Daha önce olanları dengelemek için. Fakat burada oluşumuzun sebebi sadece sorunları çözmek değildir. Burada olma amacımızı anlamak için de buradayız. Ve acı çekmek, bu sürecin en büyük tetikleyicisidir. Hepimiz mutlu olmak için buradayız ama korkularımız olduğu için, çok sayıda şeyden korktuğumuz için hiçbirimiz mutlu değiliz; mutluluğu satın almaya çabalıyoruz sadece. Regresyon terapisi mutlu olmamızı engelleyen nedenleri bulmamıza yardımcı olur. Bilinçli zihin karar vermeye yarar; bunlar ne yiyeceğimiz, ne giyeceğimiz gibi basit kararlar da olabilir ya da geleceğinizi ve hatta gelecek yaşamlarınızı etkileyecek karmaşık kararlar da olabilir. Örneğin, 18 yaşında bir genç kız gebe kalır, kürtaj yaptırır, kendini ve erkek arkadaşını affettiğini söyler ama aslında bilinçaltında kendini de onu da affetmemiştir ve bir süre sonra kanser olur. Bu türden kararlar öyle derinden alınırlar ki, fiziksel beden bu kararlardan duygu düzeyinde etkilenir ve bu duygular kendilerini bir biçimde bedende gösterirler; bu ortaya çıkış ya bedenin içinde ya bedenin üstünde ya da bedenden dışarıya doğru gerçekleşir. Alınan tüm bu kararların arkasındaki duygular ve deneyimler ruhta saklanmaktadır. Ruh, tanrısal olan yanımızdır ve aslında, yapısı gereği, hür olmalıdır. Bu parçaya, yani ruha giden bir kapı açtığımızda, herhangi bir yaranın sebebine ulaştığımızda şu anki ıstırabımızın sebebine de ulaşmış oluruz. Zihnin bilinçaltı denen kısmı tüm duygularımızı, yaşam senaryolarımızı, davranış kalıplarımızı, tüm bahanelerimizi ve kendimize sürekli olarak tekrarladığımız, örneğin “Hiç güzel değilim,” “Kimse bana önem vermiyor,” “Yeterince iyi biri değilim,” gibi mesajları saklar. Bilinçaltı bunları birer anı olarak saklar ama sizler her gün, sakladığınız bu mesajlara göre davranırsınız. Ve bunlar sizi her gün ve her an kişiliğinizde, davranışlarınızda etkilemeye devam ederler. Regresyon terapisi tüm bunlara erişir ama bunları tek başına temizleyemez çünkü bunların kabullenilmesi ve affedilmesi gerekir. İlk affetmeniz gereken kişi de sizsiniz. Pek çok insan kendisini bir geçmiş yaşam terapistine teslim edip geçmiş yaşamlarını incelemek istemez, bu konuda tereddüt eder çünkü ortaya çıkabilecek olan kötü anılardan ürkmektedir. İçiniz rahat etsin, hepimiz ortalama olarak en az beş yüz yaşam yaşadık. Öldük, öldürdük, akla hayale gelebilecek her kötü olaya dahil olduk, çaldık, çırptık fakat tüm bunlar esnasında geliştik. Zihnin evrimi, gelişimdir. İnsan türü de hayli büyük bir gelişim geçirdi. Korkular ancak bilgiyle uzaklaştırılabilir ve bilgi artık elimizde. Bilgi sayesinde yaşamı sevgi ile ele alabiliriz. Dolayısıyla, bu yeni terapinin sağladığı bilgiler bize bu konuda yardımcı olacaktır. Ruhun gelişimi, ruhun tekamülü için buradayız. Fakat insan ilk olarak kendisiyle temasa geçmeli, kendisiyle ilişki kurmalıdır ve bunun gerçekleşebilmesi için, engellerin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Geçmiş yaşam regresyonu terapisi işte bu engelleri ortadan kaldırmak konusunda işe yaramaktadır. Regresyon Terapisinin faydaları nelerdir? Bu konuda Sn. Ergün Arıkdal’ın ifadeleri aşağıda özetlenmiştir: Eğer geçmiş hayatlar düzgün bir şekilde öğrenilebilmişse gerçekten bu konu hakkında doğru bir şekilde bilgi verilebilmişse ve siz bunun karşısında samimi bir şekilde anlayış gösterebiliyorsanız, kabul gösterebiliyorsanız, elbetteki bu sizin bugünkü yaşamınıza bir anlam katabilir. Daha doğrusu sizin anlam veremediğiniz birçok hususlar bu tarzda bir anlam kazanmaya başlar. Buna ait en güzel misalleri biz ünlü Amerikalı kahin, Edgar Cayce’nin kitaplarında anlattıklarında görüyoruz. Nitekim birçok rahatsızlıkların, hastalıkların, takıntıların, istenilmeyen durumların, ruhi sıkıntıların vs. vs yani psişik her türlü rahatsızlığın ve manevi bozuklukların arkasında bir geçmiş hayat şokunun olduğu gayet güzel anlatılmıştır. Ve bu şoklar, geçmiş hayat tecrübeleriyle, geriye gidişleriyle, regresyonlarla halledildiği için bakıyorsunuz iş kendiliğinden doğrulanmış oluyor, hallediliyor. Çünkü geçmiş hayata ait şoku gidip yine geçmiş hayatın zamanı içerisine döndüğümüz vakit ki bu bir astral dönüştür. Oraya döndüğümüz vakit beyinde olan bir dönüş değil, bir astral dönüş, döndünüz oradaki travmayı ve ruhi sarsıntıyı veya o şoku normalize ettiğiniz vakit sujeye bunu normal bir şeydir diye kabul ettirdiğiniz vakit, anladığı zaman meselenin ne olduğunu bu sefer normal hayatında da fiziksel hayatında da bu semptom, araz ortadan kalkıyor. Siz meseleyi kökten halletmiş oluyorsunuz. Fakat işin ehline düştüğünüz zaman (10). Alıntıdır. |